Manhattan Projesi
Manhattan Projesi, 1942-1945 yılları arasında sürdürülen, ABD hükümetinin insanlık tarihinin ilk atom bombasını üretmesiyle sonuçlanan araştırma projesidir. Bu proje, çoğu Avrupa'daki faşist rejimlerden sığınmacı olarak Amerika'ya gelen bilim insanları tarafından, 1939'da ilk defa keşfedilen fisyon sürecini askeri amaçlar için kullanmak amacıyla organize edilmiştir. Projenin doğası ve sonucu, son derece tartışmalıdır ve günümüzde nükleer bombaların savaşta kullanılmasının etiği halen yoğun bir şekilde tartışılmaktadır.
Hükümetle ilk temas, Kolombiya Üniversitesinden G.B. Pegram'ın, Enrico Fermi ve Deniz Kuvvetleri arasında 1939 Mart'ında bir toplantı ayarlamasıyla yapıldı. 1939 yazında Albert Einstein, bilim insanı arkadaşları tarafından, nüfuzunu kullanması ve kontrol edilemeyen bir fizyon zincir reaksiyonunun askeri potansiyelini Başkan Franklin D. Roosevelt'e sunması için teşvik edilmişti. 1940 Şubat'ında, National Bureau of Standards (daha sonra National Institute of Standards and Technology oldu, Tr: "Ulusal Standartlar ve Teknoloji Enstitüsü") tarafından L. J. Briggs'in liderlik ettiği bir komitenin gözetimi altında araştırmanın başlaması için 6000 dolar bütçe verildi. 6 Aralık 1941'de proje, Vannevar Bush'un liderlik ettiği the Office of Scientific Research and Development'ın (Tr: "Bilimsel Araştırma ve Geliştirme Ofisi") yönetimine verildi.
Sayısız ölüme ve sınırsız tahribata sebep olan bir şey icat eden birinin 'Keşke bu fikri kendime saklasaydım' demesini hepimiz anlayabiliriz. J. Robert Oppenheimer da tam olarak böyle hissetmiş olmalı. Manhattan Projesi'nin en başından beri bir parçası olarak nükleer silahları geliştiren ekibin lideri sayılan Oppenheimer 'atom bombasının babası' olarak da biliniyor. Kendisi katı bir solcu olmasına rağmen dönemin Albert Einstein ve Leo Szilard gibi diğer bilim adamlarıyla hemfikir olduğu ve atom bombasını Nazilerden önce Amerika'nın bulması gerektiğini düşündüğü için projeye katıldı.
Bu heves Temmuz 1945'te atomik bir patlamaya ilk defa tanıklık ettiğinde yerini endişeye bıraktı. Sebep olduğu yıkımı gördüğündeyse Hint felsefesinden 'Ben şimdi, dünyaların yok edicisi, Ölüm oldum' sözlerini söyledi. Ekim 1945'te projeyi bıraktığında da ellerinin kana battığını düşünüyordu.
ABD'nin İkinci Dünya Savaşı'na girmesinden sonra, o dönem Savaş Departmanı olarak bilinen günümüzün Savunma Bakanlığı'na, projeye ortak olma sorumluluğu verildi. Çünkü 1942'nin ortalarında, kuruldaki bilim insanlarının görevi devam ettirmesini sağlamak için çok çeşitli pilot tesislerinin, laboratuvarların ve imalat tesislerinin ABD Ordusu İstihkam Teşkilatı (İng: "U.S. Army Corps of Engineers") tarafından inşa edilmesi gerektiği anlaşılmıştı.
1942'de the İstihkam Teşkilatı'nın Manhattan ayağı, çalışmanın erken safhasının birçoğunun Manhattan'daki Kolombiya Üniversitesi'nde gerçekleştirilmesi nedeniyle inşaat işinin düzenlenmesiyle görevlendirildi ve Eylül 1942'de Tuğgeneral Leslie R. Groves, projenin orduyla ilişkili faaliyetlerinin (esas olarak mühendislik faaliyetlerinin) hepsinin yönetimine getirildi. Sonradan ülke geneline yayılacak olan araştırma çalışmalarının kod adı, bu ilk lokasyondan ötürü "Manhattan Projesi" olarak belirlendi. Ancak atom bombasına yönelik çalışmaların çoğu, New York'un bir bölgesi olan Manhattan'da değil, az sonra göreceğimiz üzere New Mexico eyaletinin Los Alamos kentinde sürdürüldü.
1940’ta Alman bilim insanlarının buna benzer bir proje üzerinde çalıştığı ve İngilizlerin de bu problem üzerinde araştırmalar yaptığı biliniyordu. Bu bir problemdi, çünkü eğer Adolf Hitler bu tür bir silaha erişecek olursa, savaşın kaderi köklü bir şekilde değişebilirdi.
Bu sırada, 7 Aralık 1941 yılında Japonya, Pasifik Okyanusu'ndaki emellerini gerçekleştirmeleri önünde en büyük engel olarak gördükleri Amerika Birleşik Devletleri'nin devasa ordusuyla yüzleşmeksizin, kısa ve çabuk bir saldırıyla ABD'ye diz çöktürme fikriyle Pearl Harbor'daki ABD Donanması'na devasa bir saldırı düzenlemişti. Bu saldırı, ABD'yi 2. Dünya Savaşı'na sokacak büyük kayıplarla sonuçlanmıştı. Bu durum, geliştirilmekte olan atom bombasının kullanılması için uygun bir "gösteri fırsatı" sunuyordu.
Hitler'in atom bombasına ulaşması korkusu üzerine, 1941 sonbaharında (abiyogenez çalışmalarından da tanıdığımız) Harold C. Urey ve Pegram, bir iş birliği yapma ümidiyle İngiltere'ye gitti ve 1943’te Büyük Britanya ve Kanada'nın bulunduğu bir "birleşmiş politika komitesi" kuruldu. O yılda, bu ülkelerden bir dizi bilim insanı, projeye katılmak için Birleşik Devletler'e taşındı.
Eğer projenin başarıya hızla erişmesi gerekiyorsa, birkaç araştırma ve geliştirme kolunun, herhangi birinin başarılı olup olmayacağı daha belli olmadan, eş zamanlı devam ettirilmesi gerekiyordu. Sonrasındaysa patlayıcı malzemelerin üretilmesi ve gerçek silahlarda kullanılmaya uygun hale getirilmesi gerekiyordu.
Talep edilen bombanın parçalanabilir esas bileşeni olan uranyum-235, doğada çok daha fazla bulunan ve uranyum-235'in doğal eşi uranyum-238'den kimyasal yollarla ayrılamaz. Bu ilgili izotopların atomları, birbirlerinden fiziksel yollarla ayrılmalıdır.
Bunu başarabilmek için birden fazla fiziksel yöntem, yoğun bir şekilde araştırıldı. Bu çok çeşitli yöntemler arasından, birisi Berkeley'deki Kaliforniya Üniversitesi'nden Ernest Orlando Lawrence'ın denetiminde geliştirilen elektromanyetik süreç, diğeri Kolombiya Üniversitesi'nden Harold Urey gözetiminde geliştirilen difüzyon süreci olmak üzere, iki tanesi seçildi.
Bu iki süreç (özellikle difüzyon modeli), küçük bir miktar uranyum-235'i ayırmak için bile büyük karmaşık tesisler ve büyük miktarda elektrik gücü gerektiriyordu. Philip Hauge Abelson, termal difüzyon denilen ve sonrasında bir süre boyunca ön ayırma işlemini gerçekleştirmek için de kullanılmış üçüncü bir metot geliştirdi. Bu metotlar, Knoxville Tennessee'ye yakın bir yerde 180 kilometre karelik bir alanda işleme konuldu.
Metotlardan birisi, bölünebilir bir yapıda olan plütonyum-239'un üretimi için uygundu. Bu yöntem, Arthur Holly Compton yönetimi altında, Chicago Üniversitesi metalürji laboratuvarında geliştirildi ve bir uranyum-238 reaktör yığınının "transmutasyonunu" içeriyordu. 1942 Aralık'ında Fermi, Chicago'da sonunda bir fizyon zincir reaksiyonunu üretmeyi ve kontrol etmeyi başardı.
Plütonyum-239'un seri üretimi, üretilen her bir gram plütonyum için yaklaşık 25,000 kilovat-saat sıcaklık yayan bir güçte ve büyük bir boyda olan bir reaktör yapımını gerektiriyordu. Ayrıca bu süreç, daha önce hiç karşılaşılmamış koşullar altında çalışacak kimyasal özütleme prosedürlerinin geliştirilmesini içeriyordu. Bu metodu üretime sokmada bir ara adım, Oak Ridge'de orta boyutlu bir reaktörün inşasıyla atıldı. Büyük ölçekli üretim reaktörleri, Posco Washington'ın kuzeyindeki Kolombiya Nehri'nde izole edilmiş Handford Engineer Works isimli, 2,600 kilometre karelik bir alanda yapıldı.
1943'ten önce, bombanın tasarımı ve işleyişi birkaç farklı lokasyonda gerçekleştirilen temel deneylere dayanıyordu ve büyük anlamda teorikti. O yılda Santa Fe'nin 55 kilometre kuzeyinde, Los Alamos New Mexico'da, izole edilmiş bir ovada, J. Robert Oppenheimer tarafından yönetilen bir laboratuvar kuruldu. Bu laboratuvar, üretim tesislerindeki bölünebilir ürünleri saf metale indirgeyen ve metali gerekli şekillere uyduran bir metot geliştirmek zorundaydı. Belli miktardaki bölünebilir malzemeyi hızlıca bir araya getirerek süper kritik kütleye (ve dolayısıyla bir nükleer patlamaya) ulaşma metotlarının geliştirilmesi ve bu bombanın bir uçaktan atılıp, hedefin üstünde uygun bir zamanda patlatılabilecek bir silahın fiili olarak yapımı gerekiyordu. Bu problemlerin çoğu kabul edilebilir miktarda bölünebilir malzemenin üretilebilmesinden önce çözülmeliydi. Amaç, yeterli miktarda elde edilecek ilk radyoaktif malzemenin, savaşın ön saflarında olabildiğince erken kullanılabilmesiydi.
1945 yazına kadar, bir nükleer patlama üretmeye yetecek kadar plütonyum-239, Hanford Works'de kullanılabilir hale getirildi. Ayrıca silah geliştirme ve tasarımı, gerçek bir nükleer patlama test alanı ayarlamaya yetecek düzeyde ilerlemişti. Böyle bir test, basit bir iş değildi. Detaylı ve karmaşık donanımın toplanması gerekti; böylece tam bir başarı veya başarısızlık teşhisi yapılabilirdi. O zamana kadar Manhattan Projesi için ilk başta sağlanan 6000 dolar, 2 milyar dolara kadar yükselmişti!
Trinity Testi olarak bilinen test kapsamında ilk atom bombası, 16 Haziran 1945'te saat 5:30'da Albuquerque New Mexico'nun 193 kilometre güneyinde Alamogordo hava üssünde bir mevkide patladı. Bilimsel ekipmanlarla çevrili çelik bir tepenin üstünde patlatılan bomba, bilim insanları ve birkaç yetkili kişi tarafından patlamadan 9 kilometre uzakta bulunan sığınaklarda izlendi.
Patlama; yoğun bir ışık, ani bir ısı dalgası ve şok dalgaları vadiden geçerken sesi yankılanan muazzam bir gürültü açığa çıkardı. Önce bir ateş topu, sonrasında 12,200 metreye kadar genişleyen bir mantar bulutu hızlıca yükseldi. Bomba, 15.000 ila 20.000 ton trinitrotoluene (TNT) patlayıcıya eşdeğer bir güç üretti. Test kulesi tamamen buharlaştı ve bombanın atıldığı yeri çevreleyen çöl yüzeyindeki 730 metre yarıçapta kum, cama dönüştü. Bu patlama, Atom Çağı olarak bilinen bir dönemi başlatacaktı.
Bu süreçte 2. Dünya Savaşı'nın seyri değişmiş, Nazi Almanyası Avrupa'da kayıp üzerine kayıp vermeye başlamıştı. 1945 yılında ABD askeri yönetimi arasındaki beklenti, Almanya ile aynı tarafta yer alan Japonya'nın bir yenilgiyi kabullenmek yerine, son derece sert saldırılar planlayacağıydı. Bu nedenle, ABD'nin agresif dış politikasıyla uyumlu olarak, ada ülkesinin toptan işgal edilmesini ve ülkenin savaştan tamamen egale edilmesi gerektiğini savunuyorlardı.
Bu nedenle 26 Temmuz 1945'te, Almanya'nın işgal altında olan Potsdam kentinde, Potsdam Konferansı olarak bilinen bir toplantı gerçekleştirildi. Bu toplantı sonrasında ABD, Japonya'ya teslim olması için bir ültimatom verdi. Bu ültimatom, Japonya'nın savaştan çekilmesini, yönetiminin dağıtılmasını ve "demokratik/barışçıl" bir hükümetin yeniden inşa edilmesini, aksi takdirde Japonya'nın "hızlı ve toptan yok edileceğini" söylüyordu. Japonya kralına ne olacağı ile ilgili hiçbir bilgiye yer verilmemişti ve dolayısıyla ada ülkesinin lideri, bu ültimatomu reddetti.
Haziran 1945'i takip eden iki ayda proje tarafından üretilen biri uranyum-235, diğeri ise plütonyum kullanan iki diğer bomba da Japonya'nın Hiroshima ve Nagasaki kentlerine atıldı. Bombalar, toplamda 100.000'den fazla kişiyi öldürdü ve iki Japon şehrini yerle bir etti. Japonya, 10 Ağustos 1945'te pes edeceğini ilan etti, 14 Ağustos 1945'teyse resmen beyaz bayrak çekti. Atom bombasının mucitlerinden biri olan Robert Oppenheimer, ilk nükleer bomba denemesi sonrasında gördüklerini bu sözlerle ifade ediyor:
Dünya'nın artık aynı yer olmayacağını biliyorduk. Bazılarımız güldü, bazılarımız ağladı. Birçoğumuz sessizdik. Benim aklıma Hint yazılarından Bhadavad-Gita'dan bir satır geldi. Vişnu, Prens'i görevini yapmaya ikna etmeye çalışırken, onu etkilemek için çok kollu formuna girer ve şöyle der: 'Ben şimdi Ölüm oldum, dünyaların yok edicisiyim.' Sanıyorum hepimiz bunu düşündük. Öyle veya böyle.
Ancak Japonya'nın bu kararında atom bombalarının ne düzeyde etkiye sahip olduğu, halihazırda Japonya'nın pes etme hazırlıklarında olup olmadığı tarihçiler tarafından yaygın bir şekilde tartışılmaktadır. Her ne olursa olsun bu iki atom bombası, tarihte görülmemiş ölçekte zararı çok kısa bir süre içerisinde vererek, Dünya'daki tüm savaş politikalarının ve her türlü savaş stratejisinin tamamen değişmesi veya köklü bir şekilde gözden geçirilmesi gerektiğini göstermiş oldu.
Özet olarak;
*Tuğgeneral Leslie R. Groves tarafından yönetilen proje, ismi Manhattan olsa da New Mexico'un Los Alamos kentinde gerçekleştirildi.
*ABD projeye 1942 yılında başlasa da dönemin Nazi Almanya'sının 1940'dan beri atom bombası üretimi için çalışmalar yürüttüğü biliniyordu. Eğer Almanya bunu başarırsa II. Dünya Savaşı'nın seyrini yüksek oranda değiştirecekti.
*Atom bombasının üretilebilmesi için uranyum-235 ve uranyum-238'in fiziksel olarak ayrılması gerekiyordu.
*Uranyumu fiziksel olarak ayırmak için bile fazlasıyla karmaşık tesisler ve aşırı elektrik gücüne gereksinim duyması, deneyin maliyetini epey arttırdı.
*1945 yazına kadar bir nükleer patlama yaratmaya yetecek kadar madde üretildi ve Hanford Works'de kullanılabilir hale getirildi.
*Manhattan Projesi için tam 2 milyar dolar bütçe oluşturuldu ve gerçek bir nükleer test alanı düzenleyecek kadar gelişme kaydedildi.
*Sonunda Manhattan Projesini test edebilmek adına Trinity adında bir test tertip edildi ve ilk atom bombası 16 Haziran 1945 saat 5:30'da patladı.
*New Mexico'nun 193 kilometre güneyindeki Alamogordo hava üssünde patlatılan atom bombası, bilim insanları tarafından tam 9 kilometre uzaklığındaki bir sığınaktan izlendi.
*İlk atom bombasının patlaması sonucu yoğun ışık, ani ısı dalgası ve şok dalgaları nedeniyle güçlü bir gürültü ortaya çıktı.
*Patlamaya start verildiği anda öncesinde bir ateş topu görüldü ve ardından da 12.200 metreye kadar yayılan bir mantar bulutu oluştu.
*Atom bombası, 15.000 ila 20.000 ton TNT patlatıcıya eşdeğer bir güç üretti. Bu da ABD için başarı demekti.
*Bombanın patlatıldığı kule tamamen yok oldu ve bunun yanında bombanın çevresini kapsayan tam 730 metre yarıçapında çöl etkilendi. Söz konusu patlama, Atom Çağı adlı bir dönem başlattı.
*ABD, atom bombası konusunda başarı sağlamışken II. Dünya Savaşı'nın seyri çoktan değişti ve Nazi Almanya'sı ciddi anlamda güç kaybetti.
*Almanya savaştan çekilse de Almanya ile aynı tarafta yer alan Japonya'nın savaştan asla çekilmeye niyeti yoktu ve daha sert bir tavır sergilemeye hazırlanıyordu.
*ABD, bu tutum üzerine Japonya'ya teslim olması ve daha barışçıl bir yönetimin kurulması üzerine bir ültimatom verdi ve aksi halde Japonya'nın hızla yok edileceğini söyledi.
*Fakat Japonya Kralı'na bu konu hakkında hiçbir şey söylenmediği için Japonya geri çekilme yoluna gitmedi. Böylece ABD, bombanın üretilmesinden 2 ay sonra Hiroshima ve Nagasaki kentlerine atom bombası attı.
*Bu bombalar, toplamda 100.000'den fazla insanı öldürdü ve iki şehride yerle bir etti.
*Bunun üzerine Japonya, 10 Ağustos 1945'te teslim olacağını duyurdu.
PROJENİN BAŞLANGICI VE EKİP ÜYELERİ
***Manhattan Projesi, nükleer silah üretmek üzere II. Dünya Savaşı sırasında ABD, Kanada ve İngiltere tarafından başlatılan proje. Projenin bilimsel başkanlığını fizikçi Robert Oppenheimer, askeri başkanlığını ise General Leslie R. Groves üstlenmiştir.
***Albert Einstein, meşhur formülü e=mc2‘yi açıkladığında şüphesiz ortaya attığı fikrin şeytani bir silaha dönüştürüleceğini tahmin etmiyordu. Franklin Roosevelt’e yazdığı mektup ve ardından başlatılan Manhattan Projesi insanlık için yeni bir çağın da kapılarını aralıyordu.
***1938 yılında Almanya’nın Berlin şehrinde tarihi değiştirecek bir sürecin ilk temelleri atıldı. Üç kimyager yaptıkları çalışmalar sonucu uranyum atomunu parçalamayı başarmışlardı. Bu gelişme atom enerjisinin bir silah olarak kullanılması yönünde önemli bir eşikti, fakat henüz aşılması gereken bir çok teknik sorun vardı (Uranyumun zenginleştirilmesi ve bombanın tetikleyici düzeneği için bir teknoloji oluşturmak gibi).
***Einstein, Nazilerin bu sorunları çözmede konusunda çalışmalar yaptığını öğrendiğinde, Ağustos 1939’da, ABD Başkanı Franklin Roosevelt‘e Nazilerin yeni ve güçlü bir silah üzerinde çalıştıkları konusunda onu uyarmak için bir mektup yazdı: Bir atom bombası.
***Franklin Roosevelt’in emriyle Almanlardan önce atom bombası yapılması amacıyla yeni bir proje başlatıldı.
1939’da küçük bir araştırma programından doğan Manhattan Projesi’nin kökleri, ABD’nin 1930’lardan beri Nazi Almanya’sının nükleer enerjiyi geliştirmeye çalıştığı yönündeki korkularında doğmuştur. Einstein’ın mektubunun ardından bu alandaki gelişmeler hız kazanmış ve 1942’de “Manhattan Projesi” olarak Birleşik Devletler Ordusu’nun yetkisine devredilmiştir. 1941-1946 yılları arasında General Leslie R. Groves tarafından yönetilen Birleşik Devletler Ordusu Mühendisler Birliği’nin kontrolü altında yürütülen projenin bilimsel araştırma ekibinin başına ise Robert Oppenheimer getirilmiştir.
Manhattan Projesi’nde Robert Oppenheimer‘ın yönetiminde Niels Bohr, Enrico Fermi, Richard Feynman gibi dönemin birçok önemli fizikçisi görev almıştır.
Einstein: Bir Güvenlik Riski
Amerika Birleşik Devletleri, bu projede çalışacak olan fizikçileri çok sıkı bir güvenlik soruşturmasından geçirerek seçiyordu. Temmuz 1940’ta ABD Ordusu İstihbarat ofisi Albert Einstein’ın Manhattan Projesi üzerinde çalışmak için gereken güvenlik iznini reddetti. Ayrıca proje içerisinde yer alan bilim insanlarının çalışmalar konusunda Einstein’a danışması da yasaklandı. Albert Einstein’ın potansiyel sol eğilimli siyasi bir duruşu olduğunu düşünüyor, bu sebeple potansiyel bir güvenlik riski olarak görülüyordu.
Yoğun geçen çalışmalar sonunda, Manhattan Projesi 130.000’den fazla kişiyi istihdam eden dev bir yapıya dönüştü. Proje için üç ana tesis oluşturuldu:
1- Hanford Bölgesi (Washington eyaleti): Plütonyum üretim tesisi
2- Oak Ridge (Tennessee): Uranyum zenginleştirme tesisi
3- Alamos Ulusal Laboratuvarı (New Mexico): Silah araştırma ve tasarım laboratuvarı.
Manhattan Projesi kapsamında gerçekleştirilen araştırmalar, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Kanada’da 30’un üzerinde farklı tesiste gerçekleştirildi. Manhattan Projesi, Ocak 1947’de ABD Atom Enerjisi Komisyonu’nun kurulmasına kadar ABD’nin silah üretimi üzerindeki kontrolünü sürdürdü.
Kaynaklar
https://www.kosebucak.com/manhattan-projesi-nedir/
https://tr.wikipedia.org/wiki/Manhattan_Projesi
https://onedio.com/haber/pismanligin-kimseye-faydasi-yok-insanlara-buyuk-birer-pismanlik-kaynagi-olmus-10-icat-862652
https://onedio.com/haber/ilk-atom-bombasinin-uretilmesine-sebebiyet-veren-manhattan-projesi-ve-sonuclari-979122
https://evrimagaci.org/manhattan-projesi-insanlik-tarihinin-ilk-atom-bombasi-nasil-ve-neden-uretildi-9840
Yorumlar
Yorum Gönder