Ayın Karanlık Yüzü
1.TEZ
Ay 1,54° yörünge eğikliği ile kendi etrafında döndüğü için yüzeyinde her bölge zamanla Güneş’e bakar ve Güneş ışığı alır. O yüzden bu bölgeyi tanımlarken Ay’ın karanlık yüzü demek yerine; Ay’ın arka yüzü veya Ay’ın uzak tarafı denilmesi daha doğru olmakta. Ay’ın karanlıkta kalan bir yüzü yok. Kesin bilgi, yayalım…
Luna 3, toplamda 29 fotoğraf çekebildi ve Dünya’ya dönüş yolculuğunda 17 tanesini iletebildi. 22 Ekim 1959’da ise iletişim kesildi. Atmosfere girip yandığı veya Dünya’nın yörüngesinde bir süreliğine dolanmış olabileceği düşünülüyor.
1965 yılında ise yine Sovyetler Birliği uzay aracı olan Zond 3, Ay’ın arka tarafıyla ilgili bilgilerimizi arttırdı. Fakat Zond uçuşlarının ana görevi aslında Mars’a ulaşmak, Mars-Dünya arasındayken uzay aracıyla iletişim kurabilecek teknolojinin olduğunu göstermekti.
İki kamerası, kızılötesi ve morötesi spektrometresi, manyetometresi, kozmik ışın dedektörü, güneş parçacığı dedektörü ve meteorid dedektörü olan bu uzay aracı kalkışından 33 saat sonra Ay’a ulaşıp etrafında dolanırken Luna 3’ün fotoğraflayamadığı yerler de başta olmak üzere Ay’ın 68 dakika boyunca, Luna 3’e oranla oldukça kaliteli fotoğraflarını çekti. Dokuz gün sonra ise çektiği fotoğrafları birkaç ay boyunca Dünya’ya iletmeye devam etti. Zond 3 ile, Mars yolculuğunda, Dünya’dan 95 milyon km uzaklıktan sonra bir daha iletişim kurulamadı dolayısıyla ana görevi Mars olan Zond, bu hedefini yerine getiremedi.
Zond 3’ün çektiği fotoğraflar ile Ay’ın arka yüzeyindeki dağlar, kraterler ve düzlükler ayırt edilebilmiştir. Dolayısıyla Ay’ın arka yüzündeki bir çok bölgenin isimlendirmesini -bazı isimlendirmeler bir süreliğine Uluslararası Astronomi Birliği’nde tartışmalara neden olsa da- Sovyet bilim insanları yaptı.
ABD ise 1966 ile 1967 yılları arasında Ay Yörünge Aracı Programı dahilinde beş insansız uzay aracı yolladı. Bunlardan özellikle ilk ikisi gelecekte yapılacak insanlı keşifler için iniş yeri belirlemeye yöneliktir. Ay yörünge aracı programında radyasyon yoğunluğu, Ay’ın yerçekimi alanı ile fiziki yapısı ve mikrometeorit çarpma verileri incelenmiştir. Ay’ın arka yüzüyle ilgili kapsamlı verilerin çoğu ise Lunar Orbiter 5 ile elde edilmiştir. 633 tane yüksek çözünürlüklü, 211 tane orta çözünürlüklü fotoğraf çekilmiş, yörünge araçları toplamda Ay’ın yüzeyinin yüzde 99’unun yüksek kaliteli haritasını çıkarmışlardır. (Çekilen fotoğraflarda ayırt edilebilen en ufak nokta bir metre boyutundadır.) Bu uzay araçlarının hepsi de Apollo uçuşlarında iletişim tehlikesi oluşturmamaları için Ay’a çarptırılmışlardır.
Hemen bir yıl sonra, 1968’de Apollo 8 görevi ile ABD’li Astronot William Anders, Ay’ın arka yüzünü gören ilk insan olmuştur. Apollo 10’dan Apollo 17’ye kadarki bütün uzay araçlarındaki astronotlar da Ay’ın arka yüzünü görme fırsatını yakaladılar.
Fakat nasıl biz Dünya’dan baktığımızda Ay’ın arka tarafını göremiyorsak, Ay’ın arka tarafından da Dünya gözükmüyor. Ay’ın etrafında dönen bu uzay araçları, Ay’ın arka tarafına geçtiklerinde Dünya ile iletişim kuramamaktalar. Apollo görevlerinde, servis modülü uzay aracı Ay’ın arka tarafındayken ateşlenirdi ve uzay aracı tekrar görünür olana kadar Houston ile iletişim içinde olamazlardı. Dünya’daki kontrol ekibinde çalışanlar iletişimin olmadığı bu önemli dakikaların oldukça gerilimli geçtiğini söylerler. Ay’ın arka yüzüne iniş yapılmamasının ana nedeni de aslında budur. İletişimin olmaması, görev kontrolünde bir aksilik çıkması ihtimalinde yönlendirici müdahalede bulunma şansını yok eder.
Ay’ın ön ve arka yüzünün jeolojileri birbirlerinden oldukça farklıdır ve bu en ilginç özelliklerinden biridir.
Ön yüzeyinde çokça gördüğümüz, yüzde 31′ini kaplayan koyu renkli düzlüklerden arka tarafta pek yoktur. Sadece yüzde 1‘lik yer kaplarlar. Yüzeye çarpan göktaşının şiddeti, dış kabuğu kırmaya yettiği zaman, sıvı olan iç yüzey yani lavlar ortaya çıkar ve katılaştığı zaman daha düz bir yüzey oluşturur.
Bu bazaltik kısım, yüzeydeki yükseltilere göre demir içeriği bakımından çok zengin oldukları için koyu renkli gözükmektedirler. Eski astronomlar bu yüzey yapılarını gerçekten deniz sandıkları için latincede deniz anlamına gelen mare (çoğulu maria) adını vermişlerdir.
Ay’ın arka tarafına dair en çarpıcı yerlerden biri Tsiolkovsky krateridir. 185 km genişliğinde olan çarpma kraterinin etrafı koyu renkli olduğu için çabucak göze çarpar. Kraterin ortasında 3200 m yüksekliğinde bir tepe vardır. Apollo 17 astronotu ve aynı zamanda jeolog olan –Ay yüzeyine ayak basan ilk ve tek bilim insanı– Harrison Schmitt, diğer bilim insanlarıyla birlikte, Apollo 17’nin Tsiolkovisky’ye indirilmesini istemişlerdir.
Servis modülüne ufak iletişim uyduları koyup Ay’ın arka yüzeyinden bağlantı sağlanabileceği fikrini ortaya atmışlardır. Fakat NASA fazla riskli bulduğu için ön yüzeydeki Taurus-Littrow vadisini seçmiştir. Farkedilen en büyük yapılardan bir diğeri ise Mare Moscoviense yani Moskova Denizi’dir. Derinliği oldukça fazla olan bu çarpışma havzasına Ay’ın ön yüzeyindeki o kadar havzadan yakın derinlikte olanların sayısı çok azdır.
Ön tarafında katılaşmış volkanik yüzeyler baskınken ve haliyle ön taraf daha düzken, arka tarafı daha derin kraterlere ve dağlık bir yapıya sahiptir. Bunun içsel nedenleri olabileceği gibi (yerçekimsel kitlenmenin yarattığı ısının etkisi, magmanın asimetrik kristalizasyonu) dış nedenlere de bağlı olabiliyor.
Yapılan simülasyonlar Theia hipotezine bağlı olarak Ay oluşum öncesi diskinde daha ufak uydular da oluşabildiğini göstermekte. Çok ufak bir çekirdeği olan veya hiç çekirdeği bile olmayan, Ay’dan ortalama üç kat ufak bir uydunun ses altı bir hızla Ay’a çarpması, krater oluşturmak yerine bu şekilde bir akresyon ile birleşmelerine olanak vermekte. Böyle bir olay iki yarım küredeki kabuk inceliği farkını ve Ay’ın arka yüzeyindeki dağ yapılarının çokluğuyla da uyumlu oluyor.
Günümüzde uzay ajanslarının uyduları Ay’ın yörüngesinde dolanmakta ve çok yüksek çözünürlüklü görüntüler çekebilip bilimsel analizler yapabilmekteler. Bu uydular sayesinde Ay’ın yapısı ile ilgili hipotezler sınanıyor ve teoriler geliştirilmeye devam ediyor. Fakat 1972’de Apollo 17 döndüğünden beri insanlık Ay’a ayak basmadı hatta insanlı uçuşlarda Alçak Dünya Yörüngesi’nden (yerden 160-2000 km yukarısı) uzağa gitmedi. NASA insansız denemelerine başladığı Orion uzay aracı ile 2021 yılından sonra tekrar Alçak Dünya Yörüngesi’nden uzağa, Ay yörüngesine insanlı uçuş gerçekleştirmeyi planlıyor.
Yani önümüzdeki 20 yıl içinde insanlık tekrar uzayı keşfe çıkmaya hazırlanmakta. Gidilecek yerlerden biri de tabii ki Ay’ın uzak tarafı olacaktır. Dünya ve Ay’ın evrimini daha iyi anlamak için bu kraterleri incelemek, Ay’ın iki yüzünün jeolojisi oldukça farkı olduğu için ciddi derecede önem taşımakta. Burada yapılacak araştırmalar sonucunda düşündüğümüzden daha karmaşık bir oluşum süreci ortaya çıkabilir.
Fakat Ay’ın arka tarafında Dünya ile iletişim şansı olmadığını söylemiştik yukarıda. Bunu aşmanın yolu var elbette. Ay-Dünya sisteminin L2 Lagranj noktasına yerleştirilecek bir uydu hem Dünya’yı hem de Ay’ı görebiliyor ve Ay’dan 65 bin km uzak olan bu noktada sabit durabiliyor. (Dünya’dan ortalama 35 bin km uzakta sabit duran iletişim uydularımız gibi) NASA’nın Ay Bilimi Enstitüsüsü’nden profesör Jack Burns Bu L2 Lagranj noktasına uydu yerleştirmesiyle başlayacak olan -önce robotik, daha sonra insanlı- L2-Uzak bölge görevlerinin Apollo programlarından çok daha düşük maliyetli olacağını söylüyor ve bu görevler bir çok ilki de yanında getirecekler.
2. TEZ
Ay Dünya’mızın güzel ve gizemli uydusu, pek çok şarkıya, şiire, hikayeye esin kaynağı olmuş ,insanlığın gitmek için hayallerini süslediği inanılmaz yer. Bu yüzden Dünya’nın uydusu Ay, aslında birçok gizemi ve gerçeği de bünyesinde taşımaktadır. Sürekli gözlem halinde bulunan NASA ve bilim adamları çekilen fotoğraflar ve gözlemlenen olaylar doğrultusunda ortaya çıkan sis bulutları, parlak ışıklar ve normal gibi görünen cisimlerin bile Ay hakkında birçok gizemi ve ilginç bilgiyi öne sürdüğünü ortaya koymuştur…
Dünya’mızın uydusu Ay yıllardır gizemini korumakta fakat bunlar hakkında çok az bilgi yeryüzüne yansıtılmıştır, ilginç olan ise ortaya konmayan ve gizlenen bazı bilgilerdir. NASA nın web sitesine göz attığımızda halka sunulan fotoğrafların bile zaman zaman sayfadan kaldırıldığı ve sürekli bulundurulmadığı dikkati çekmektedir. Dünya’mıza göre daha çok meteor yağmuruna tutulan Ay buna rağmen hala ayakta kalmayı başarabilmiştir. Meteor yağmurlarının çok sık yaşanması büyük ve derin çukurların oluşumuna sebebiyet vermektedir.
Bir süre önce Ay’ın ölü gezegen olduğunu ortaya atan Amerikalı bazı bilim adamları ise bu gizemi fazlasıyla korumaktadır küçük bir araştırmayla Amerika’nın ölü gezegen söyleminden sonra hala gizli bir şekilde Ay üzerindeki incelemelerini sürdürdüğü NASA tarafından açıklanmıştır. Buna rağmen sızan pek çok belge de bundan çok daha fazlası olduğu anlaşılmaktadır .
Apollo programı en son apollo 17 ile 1972 de sonlandırılan ve 40 yılı aşkın süredir bir daha hiçbir şekilde gerçekleştirilmeyen ay yolculuk programıdır. 1972 den bu yana ne abd ne de rusya Ay ile ilgili hiçbir çalışma yapmamış yaptırmamıştır. Sanki Dünya dışından birileri yasak koymuş gibi 40 yılı aşkın süredir aya ne insanlı ne de insansız uçuş yapılmamıştır. işte apollo 18 filmi nasanın arşivlerinden ele geçirilen 84 saatlik kayıtlar baz alınarak yapılmıştır.
Apollo 18 programı hiçbir zaman resmen var olmamıştır, ekonomik sebepler gösterilerek iptal edildiği açıklanmıştır, ancak elde edilen belgelere ve bazı itirafçılara göre nasa son bir kez Apollo 18 adıyla aya astronot yollamıştır. Bu astronotların aya gidecekleri aileleri dahil kimse tarafından bilinmediği gibi öleceklerini bile bile aya gönderilmişlerdir, ve bu astronotların her biri farklı bir rutin eğitim uçuşu sırasında meydana gelen kaza sonucu hayatların kaybettikleri şeklinde basına yansıtılmıştır.
Ay dünyanın doğal bir uydusu değildir daha doğrusu galaksinin doğal bir parçası değildir neredeyse tüm bilimadamları ve bilimsel çalışmalar sonucu ayın samanyolu galaksisine ait olmadığı anlaşılmıştır, özellikle ay ile ilgili fiziksel veriler bu galaksideki tüm gezegenlerde ve gök cisimlerinde ortak olan birim kütleye düşen çekim kuvvetinin ayda farklı olduğunu ortaya koymuştur. yapılan hesaplamalarda galaksimizdeki gezegenden tutun da gök taşına kadar birim kütleye düşen çekim kuvveti 5,5 gr olarak bulunmuştur . Ve bu ortaktır ancak sadece ay için bu rakam 3,1 grdır. aydan getirilen taş ve toprak örneklerinin kimyasal incelemesinde de ayın kendisine ait kum ve kaya parçalarının ortalama yaşının 7 milyar yıldan uzun olduğu saptanmıştır, bu galaksimizin var oluş süresinden kat be kat fazladır yani ay henüz samanyolu galaksisi oluşmadan önce var olmuş demektir, tüm bu çalışma ve bilimsel verilerin ışığında gökbilimcilerin birleştiği nokta şudur: ay başka bir galaksiye aittir.
Ay ile ilgili bir ilginç detay ise şudur dünyadan bakıldığında tüm gezegenlerin her iki yüzü de görülebilmektdir ancak ayda öyle bir durum söz konusudur ki ayın kendi ekseni ve dünya etrafındaki dönüş hızları nedeniyle dünyadan bakıldığı zaman ayın bir yüzü asla görünmez. yani diğer bir ifadeyle dünya var oldu olalı milyonlarca yıldır ayın hep aynı yüzünü görebildik. diğer yüzü hiç göremedik. nasa bugüne kadar ayın diğer yüzü dünyaya hiç bakmadığı için ve ayın kendi kütlesi sinyal blokajı yaptığı için ayın iç görünmeyen diğer yüzüne ne insanlı ne de insansız hiçbir uçuş yapmamıştır.
Bugüne değin yapılan tüm uçuşlar ayın bize dönük olan kısmına yapılmıştır, ayın diğer yüzünde ne olup bittiği hiçbir şekilde bilinmemektedir . Görüldüğü gibi tüm döngü boyunca sadece ve hep aynı yüzü görünüyor bunun sebebi açısal hız ile açıklanır. Ayın kendi etrafında dönmesi 1 ay ve yine aynı şekilde Dünya’nın etrafında dönmesi de 1 ay alır. Kısacası ayın sadece bir yüzünü görüyoruz. Görünmeyen yüzüne de ayın karanlık tarafı diye tabir ediyorlar.Tabii o görünmeyen taraf da Güneş ışığı alıyor.Sadece biz göremiyoruz o yüzünü.
Geçmişte Aya yapılan yolculuklardan çok önceki yıllarda bile, Ay’ın yüzeyinde garip şeyler gözlemlenmekteydi. Bu nedenle en tutucu bilim insanları bile Ay’ın üzerinde ve yakın çevresinde açıklanmayan şeylerin olageldiğini açıklamak zorunda kalmışlardı. Şimdiye kadar Ay’ın milyonlarca yıldan beri canlılığını yitirmiş, boş ve meskun bir yer olduğu, üzerinde hiçbir değişikliğin olmaması gereken bir uzaysal obje olduğu söylenmesine rağmen, Ay’da bir takım değişikliklerin meydana geldiği gözlemlenmiştir.
- Bir anda yanıp sönen, parlayan ve belli bir düzen içinde hareket eden devasa ışıklar
- Gayzerden fışkıran su benzeri püskürmeler hava havada bir süre asılı kalan bulutumsu oluşumlar
- Sıra dışı yapılara ait gözlemler
- Bir anda ortaya çıkıp görüntülere yakalanan uçan objeler
- Köprü benzeri teknik yapılar
Dünya üzerindeki birçok bilim insanın yapmış olduğu 4000’e yakın gözlemin, raporların sadece ufak bir kısmıdır. Çoğu bilim adamı ise bu gelişmeler hakkında kısa yorumlar yapmakla yetinmekte ve ortaya atılan yeni teorileri çürütmeye çalışmaktan başka bir şey yapmamaktadır.
“Arizona Üniversitesi Ay ve Gezegenler Laboratuvarı’ndan Barbara M. Middleherst ve “Kuzey İrlanda Armagh Gözlemevi”nden Patrick Moore ellerine ulaşan 4000 e yakın raporun sınıflandırmasını yaptıklarında Ay’la ilgili bu sıradışı gözlemlerin özellikle 3 ana bölgede toplandıklarını belirlediler.
1- Dünya’dan karanlık lekeler halinde görülen Mascon bölgelerde
2- Tycho gibi benzeri kraterlerin yakın çevrelerinde
3- İçi kısmen ya da tamamen karanlık görülen krater ya da benzeri yapıların içerisinde
1968’li yıllara gelindiğinde ise NASA – Apollo adlı bir dizi insanlı uzay projesini devreye soktu. Ekipler halinde Ay’a giden astronotlar gerek yörüngesi ve yüzeyi üzerinde araştırmalar yaparken birçok fotoğraf ve görüntü elde ettiler. Kimi zaman Ay yüzeyinde UFO’ları görüntülediler kimi zamansa yüzeyden toprak örtüsü gibi örnekler aldılar. Gözlemler ve çekilen sayısız görüntüler içinde yalnızca UFO’lara dair fotoğraflar mevcut değildi. Elde edilen görüntüler içerisinde tüm dünya insanlığını şok edecek ve Ay ve yüzeyindeki yaşam olmadığına dair tüm bilinenleri bir anda alt üst birçok belge, görsel malzeme söz konusuydu. Apollo uçuşları birer birer misyonlarını tamamlayıp yeryüzüne döndüklerinde sayısız doneyi NASA bünyesindeki bilim adamlarına sunuyorlardı.
Elde edilen görüntüler içinde Ay şehrine ait tamamen insan elinden çıkmışa benzer kilometre boyunca uzanan binaların harabe haldeki kalıntıları, büyük bodrumlar, sayısız tüneller, devasa cam benzeri, şeffaf bir maddeden imal edilmiş kubbeler bilim adamlarının Ay hakkındaki görüşlerini yeniden gözden geçirmeye sevk etti. Görüntülerdeki yapıların karmaşık kombine halleri ve geometrik yapısı ay yüzeyinde bazıları kısmen tahrip nesnelerin, doğal jeolojik birer oluşum olmadıklarının en büyük kanıtıydı.
Apollo–15 ekibi Ay’ın Rima Hadley isimli bölgenin hemen üst kısmında gezerken inişe çok yaklaştıkları sırada oldukça yüksek duvarlarla çevrili, büyük D-şeklinde bir yapı gözlemlediler. Bu bölgede yaklaşık 44 mühendislik eseri yapı tespit edilmiştir.NASA’nın gizlilik adı altında incelediği veriler sansürlenerek ya da tamamen gizlenerek basına duyuruluyordu. Bir kısım bilim adamı örtbas olayına dahil olurken bir kısım bilim adamı ise suskunluğunu bozarak eldeki veriler ışığında gerçeği tüm dünya insanlığı ile paylaşmayı seçiyorlardı.
Apollo Ay programı sırasında NASA’nın Lunar Receiving Laboratuarında Data ve Fotoğraf Kontrol Departmanının eski yöneticisi olan Ken Johnston ABD’de bir seri sansasyonel bildirimlerde bulundu. “ABD astronotlarının Ay’a indikleri zaman yapay kaynaklı eski harabeler ve daha önce bilinmeyen bir teknoloji bulduklarını söyledi. Astronotlar buldukları nesnelerin fotoğraflarını çektiler, ama NASA Johnston’a resimleri yok etmesini emretti. Johnston emre uymadı. ABD hükümetinin bu bilgiyi 40 yıldır gizlediğini söyledi”.
Johnston’un ürkütücü iddiaları son zamanlarda yayınlanan yeni bir kitapta ortaya konuyor, “Karanlık Misyon: NASA’nın Gizli Tarihi”, kitabın ortak yazarları eski NASA danışmanı ve CBS Bilim Danışmanı Richard C. Hoagland ve Mike Bara, Aerospace mühendislik danışmanı. Kitaptaki düşük kalitedeki resimler, Binaların, camdan yapılmış kubbeye benzer yapıların, taş kulelerin ve havada asılı kalelerin yıkıntılarını gösteriyor olmasına rağmen NASA’nın gizlemeye çalıştığı Ay’daki kadim uygarlıklarla ilgili birçok sırrı gözler önüne seriyordu.
Yaptığı bu açıklamalar sonrasında görevinden alınan Ken Johnston “Kaybedecek bir şeyim yok. NASA ile kavga ettim ve işten atıldım” dedi. NASA Ayda bulunan kadim uygarlık iddialarının ciddi olmadığına iddia ederken bu konuda konuşan ve belgeleri sızdıranların ise tamamen düzmece görüntüler üzerine konuştuklarını iddia edip görevlerinden alıyordu.
Hava Kuvvetlerinde görevli olan Karl Wolfe Virginia’daki Langley AFB de taktik hava komutanlığında bulunduğu sırada kendisine Apollo astronotlarının Ay yüzeye inişleri, öncesi Lunar Orbiter tarafından alınan Ay’ın fotoğraflarının gösterildiğini belirtiyor ve çok gizli nitelikteki bu fotoğraflarda Ay yüzeyinde yer alan zeki bir uygarlığa ait suni yapıların yer aldığını açıkça ifade etmiştir. Fotoğraflarda kuleleri, küresel yapıları, radar benzeri teknik yapıları ve boyut olarak yarım mil olan bazı yapıları gördüğünü açıkça ifade ediyordu.
Bu olaydan hemen sonra Sovyetler Birliği, NASA’nın Ay’daki gizlenen dünya dışı zeki yaşamın varlığını kanıtlayan bazı fotoğraf ve belgeleri kendi düzenlediği bir basın toplantısında dile getirilmiştir. Ellerinde bulunan ve Apollos, Clementine uzay istasyonlarına yollanan binlerce fotoğraf karesinde ve video da dünya dışı yaşama dair izlerin mükemmel belirginlikte olduğunu tüm dünya basını ile paylaşmıştır.
Bu açıklamalar ve basına sızan görüntüler üzerine NASA tarafından Ay’ın keşfi için görevlendirilen bilim adamları ve mühendisler bulgularını tartışmak için Washington’da Ulusal Basın Kulübü önünde bir araya geldiler. 21 Mart 1996 yılı Mart ayında yapılan bildirilerde temkinli konuşan NASA bilim adamları yaptıkları açıklamalarını “Ay’da insan yapımı yapılar ve nesneler keşfedildi” şeklinde duyurdular. Görüntüleri şaşkınlık içinde inceleyen basın mensupları bu görüntülerin niçin daha önce NASA tarafından dünya kamuoyuyla paylaşılmadıklarını sorduklarında, NASA uzmanları bu soruyu şöyle yanıtladı:
“Ay’da hala bazı zeki yaratıkların var oldukları bilgisine halkının tepkisini tahmin etmek oldukça zordu. NASA.” Ayrıca, NASA’nın da ötesinde bazı nedenlerimizde vardı”.
Makale Ay’daki harabelerin ve diğer mühendislik eserlerinin Ay’ın bir zamanlar üzerinde yaşam barındırmış olabileceğinin bir kanıt olduğunu söylemeye devam ediyor.
Tartışmalı kitabın yazarları Sovyetler Birliği ile ay yarışı başlatan Başkan Kennedy’nin aslında dünya dışı teknolojileri Moskova ile paylaşmaya niyetli olduğunu söylüyordu.
Richard Hoagland Washington’un 30 yıllık sessizlikten sonra aniden Ayın keşfine ilgi duymalarının, ABD hükümetinin 40 yıldır gizlediği aydaki bulgulara dayandığına inanıyor. Rusya, Çin, Japonya ve hatta Hindistan Ayın keşfi üzerine çalışma planlarını bildirmişlerdi. Hoagland, ABD’nin bu noktada ilk olmak istediğini söyledi.
Aralık ayında NASA Ay’ın kutuplarından birinde uluslar arası bir üs inşa etmeyi planladığını duyurdu. Üs, 2024’e kadar tamamlanacak. Rusya’nın booster roket üreticisi Energia’nın daha tutkulu bir programı var: 2015’e kadar Ay’da daimi insanlı bir üs inşa etmek. Hoagland ve Johnston ayrıca, NASA’nın gerçekte ABD’nin bir diğer savunma departmanı olarak çalıştığını kanıtlamaya niyetli; NASA ABD Kongresinin kontrolü olmadan önemli teknik ve bilimsel bilgileri sınıflandırmaya yetkili.
Hoagland Amerikan astronotların dünya dışı teknolojilerin örneklerini Ay’dan Dünya’ya gizlice getirebileceklerini söylüyor. Hoagland teknolojilerin dünyanın önde gelen ülkelerini yeni bir ay yarışına sokacağını söylüyor. “Sovyetler Birliği ve ABD arasındaki daha önceki uzay yarışına benzemeyen şekilde, yeni yarış Dünyadaki her bir insanın yaşamını belirleyecek” dedi. Hoagland ve Johnston, ABD’nin programı kapatmak için mekik fırlatmaları bilerek yoğunlaştırdığını ve ABD’nin tekrar Aya inmesini sağlayacak olan yeni uzay aracı Constellation’u kullanmaya başlayacağını düşünüyor.
AY’DAKİ CAM KUBBELER
Ayın gizemli yapılarına yeniden dönecek olursak .bu yapılarından en ilginçlerinden biride yaklaşık 50 yıldır yüzeyinde görüntülenen garip kubbelerdir. 1960’lı yıllara kadar bu garip camımsı kubbelerden ay yüzeyinde 200 kadar tespit edildi. Yapılan analizler ve incelemelerde görüldü ki bunlardan bazılarının 210 metreye kadar ulaşıyordu. İngiliz Astronom H.P.Wilkins’e göre bu kubbelerden ilki 1953 yılında gözlemlenmişti. Aynı sene içersinde F.T. Thorton da bu gözlemi doğruladı. İlerleyen zamanlarda Ay’a yapılan insanlı uçuşlarla Astronotlarda bu garip kubbelere bizzat gözleriyle şahit olup bunları görüntülediler.
Görüntülerdeki kubbeler adeta camdan yapılmış gibi yarı şeffaf görünmekteydiler. Dışarıdan gelen ışığı yansıtıyor ve çoğu zaman üzerinde parlamalara sebep oluyordu. Kimisi dik bir kubbe biçimindeyken kimisi daha basık ve yayvan kimisi ise yarı piramitsel bir küre biçimindeydiler.
Astronotlar Ay’a indiklerinde orada karşılaştıkları olayları kendi aralarında çok rahat bir şekilde konuşabiliyorlardı. Görülen UFO’ların yanı sıra Ay’da bulunan ve yüksek bir zekânın elinden çıktığı belli olan yapıları şaşkınlıkla ve hayranlıkla izledikleri bu konuşmaların basına yansıması ile ortaya çıktı. Kubbeli Yapı ile ilgili olarak bir diğer gelişme de bilindiği gibi Mars gezegeninde yaşanmıştı.
Apollo – 16 Astronotu Duke’den sonra Apollo – 17 Astronotu Evans da gördüklerini anında Houston ( Yer kontrol İstasyonu)’na bildirmişti.
Apollo – 17 ile Houston arasındaki bir konuşmadan ise, astronotların Ay üzerinde garip kubbelerle karşılaştıklarını anlıyoruz. Fakat bu konuşmaları başka “Dinleme İstasyonları” kaydetmesin diye, Houston’un aşırı bir çaba harcadığı anlaşılıyor… Çünkü konuşmalar sık sık parazit sesleriyle kesiliyor. Ama yine de orada garip bir şeylerin astronotlarca keşfedildiği çok açık anlaşılıyor.
Houston: “Devam et Ron.”
Ronald E. Evans: “Tamam. Rapor vermek istiyorum. Büyük bir şey dürbünle bir kez daha baktım”
Houston: “Kaydediyoruz Ron. Kubbenin rengi ile oradaki Aitken Denizi arasında bir fark var mı?”
Ronald E. Evans: “Evet var. Tabanında baklava biçiminde bir dolgu var…”
Houston: “Ronald Anla Condorect Oteli. Tamam. Condorect A’nın Kuzey-Batı duvarını kaydediyoruz…”
Ronald E. Evans: “Alanın şekli oval ya da eliptik. Elips yukarıya doğru yer alıyor.”
Konuşmanın bundan sonrası ise sansürlenmiş ve kaydedilememiştir.
Bu tür kubbeleri ve yapıları bir önceki Apollo uçuşu sırasında Apollo – 16 Astronotlarından deneyimli jeolog Harrison H. Schmitt’in şu sözleri de herhalde hiçbir zaman unutulmayacak:
“İzler görüyorum. Kraterin yamacında. yukarıya kadar uzanıyor.”
NASA’da çok önemli bir isim olan Dr. Faruk El Baz bu kubbelerle ilgili sorulan bir soruya: “NASA’nın Ay’da keşfi yapılan her şeyi açıklamadığını, hatta tam tersine Astronotlara gördükleri acayip şeyleri bildirirken kullanmak üzere özel şifreli kod sözcükler verildi” şeklinde cevap vermiştir.
Bununla birlikte resmi olarak duyurulmasa da rusların da aya kozmonot yolladığı bilinmektedir ancak hem nasanın hem de rusların gizlediği sebepler nedeniyle aynı apollo 18 gibi bu da hiçbir zaman dünyaya duyurulmamıştır, rus kozmonot da aynı apollo 18 mürettebatı gibi ayda yok edilmiştir. Apollo 18 gizli projesinin bir amacı da rusların aya gönderdiği mekiği ve kozmonotu kanıtlamaktır, ve hem rusların aracı hem de ölü kozmonot apollo 18 mürettebatı tarafından bulunmuş ve nasaya bildirilmiştir ancak o kozmonotun başına gelenler maalesef apollo 18 mürettebatının da başına gelmiştir.
Tüm bu gizli bilgi ve belgeler bir şekilde sızdırılmış ve apollo 18 filmi bunların üzerine oturtulmuştur, apollo 18 i nasa hep yalanlamış ve hayal ürünü olduğunu idda etmiştir. Ancak nasanın insanlıktan neleri nasıl başarıyla gizlediği ortadadır. 16 Ağustos 1976 yılında tüm dünyadan saklanarak, Apollo 20 misyonu iptal edildi denilerek tüm dünyadan gizlenen ve çok bir gizli şekilde yürütülen bu projede, USA, Leona Snyder, (eski Bell Laboratuarından CSP), Alexei Leonov (Sovyet kozmonot) ve eski “Apollo – Soyouz” astronotlarından William Rutledge (eski Bell Laboratuarları CDR) görev almıştır. Bu görevden sızdığı söylenen görüntüler ile olay yarattı çünkü ayın karanlık yüzünde bir takım üsler , bazı gemiler ile orda bulunduğu söylenen uzaylı bir kadın mumyasından bahsediliyordu .
Elbette daha konu yayınlanır yayınlanmaz asrın en büyük sahtekarlığı olarak nitelendirildi ve bu haberi yapanların medya ile ilişkileri kesildi. Hükümetin çok gizli bir projesinin sızıntısına karşı gösterdiği bu tepki doğaldı ve konuyu araştırmaya niyetli kişiler tarafından araştırılmalar devam etti. Bu gibi haberlerde olayın ve belgelerin sahte olma olasılığı yüksek olsa da binde 1 küçük bir gerçek için bile bunları araştırmaya değerdi. Bunlar kesin gerçek yada kesin sahte diye ayrılmayıp sizlerin de görüşüne sunulmakta. Ama ne olursa olsun evrende yalnız olmadığımız hissi sizi derin bir noktadan yakalayacaktır.
Kaynaklar
http://gizemlervebilinmeyenler.com/ayin-karanlik-yuzu-ve-gizemleri/
https://www.kozmikanafor.com/ayin-karanlik-yuzu/
Yorumlar
Yorum Gönder