Deprem Işıkları
Büyük depremler öncesinde gökyüzünde beliren garip ışıkların sebebi nedir? Doğal fenomenler içinde en korkutucu olanlardan biri deprem ışıkları. Onlara neyin sebep olduğu bilinmiyor. İtalyan fizikçi Cristiano Ferugia bu konudaki verileri derlediğinde, gözlemlerin M.Ö. 2000’li yıllara kadar uzandığını gördü.
Çok uzun bir zaman boyunca yerbilimciler tarafından dikkate alınmamış olsalar bile artık bu konuda yürütülen ciddi bilimsel araştırmalar mevcut. Çünkü 1966 yılında Japonya’daki Matsushiro depreminde fotoğraflanarak belgelenmiş, gerçek oldukları görülmüştü.
Deprem ışıkları birbirinden farklı şekil ve renklerde olabiliyor. Bazen gökkuşağı renklerinde ve gökyüzüne yayılmış olarak, kimi zaman renkli küreler halinde ya da titreşen ışıklar şeklinde görüldükleri oldu.
Ortaya çıktığı bölgeler de tıpkı renk ve şekilleri gibi değişken. Örneğin depremin merkez üssünden 400 kilometre uzaklıkta belirdiği de oluyor. Geçtiğimiz yıllarda öne sürülen bir teoriye göre, ışıklar sadece depremin bazı tabakaları birbirinden kopararak ayırdığı durumlarda, bu nedenle oluşan yarıkların üzerinde ortaya çıkıyor. Genelde sadece birkaç saniye süren bu garip ışıkların anlaşılması, hayvanların depremi önceden sezebiliyor olmalarının ya da bazı insanların depreme saniyeler kala şiddetli baş ağrıları yaşamasının sebebini de açıklayabilir.
Deprem ışıkları, depremler sırasında veya öncesinde görülebilen levha biçimli şimşekler, ışık topları, ışık akıntıları ve sabit parlamalar gibi olaylardır. Bir örnek olarak, Düzce'de 23 Kasım 2022'de sabaha karşı 04:08'de meydana gelen deprem sırasında aşağıdaki videoda gözüken ışıklar tespit edilmiştir:
Bir diğer örnek, 2021 yılında Acapulco'da meydana gelen bir deprem sırasında gözlenen parlamalardır:
Deprem ışıkları, görünme zamanlarına göre iki farklı grupta sınıflandırılabilir:
1) Genellikle bir depremden birkaç saniye ila birkaç hafta öncesine kadar meydana gelen ve genellikle merkez üssüne daha yakın gözlenen deprem öncesi deprem ışığı
2) Deprem dalga dizisinin geçişi sırasında, merkez üssüne yakın yerlerde oluşan ("depremle-uyarılmış stres") veya özellikle de S dalgalarının geçişi sırasında ("dalga- uyarılmış stres") merkez üssünden çok uzaklarda görülen depremle eşzamanlı ışıklar.
Daha büyük depremler sırasında bu ışıkların görülme ihtimalinin daha yüksek olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle de genellikle daha küçük büyüklükte olan artçı şok serileri sırasında deprem ışığı nadiren görülür.
Deprem Işıklarının Nedeni Ne? Ne Değil?
Jeofizikçiler arasında, bu sıra dışı ışık parlamalarıyla ilgili iddiaların gerçekten depremlerle ilişkili olduğu konusunda bir görüş birliği bulunmamaktadır.
Bazı jeofizikçiler deprem ışıklarının gerçek bir fenomen olduğunu ileri sürerken, birçoğu bunun gerçek olmadığını ve depremlerle hiçbir alakası olmadığını savunmaktadır. Bugüne kadar bu konuda birçok hipotez ve karşı-argüman üretilmiştir.
Öncelikle deprem ışıklarının gerçek olmadığını savunan skeptiklere ve halk arasında inanılan bilim-dışı inançların hatalarına bakalım, sonrasında deprem ışıklarını gerçek bir olgu olarak gören bilim insanlarının geliştirdiği hipotezleri ve dolayısıyla deprem ışıklarının olası sebeplerini öğreneceğiz.
Skeptikler ve Komplolar
Bu konuda skeptiklerin görüşü, deprem ışıklarının gerçek olmadığı yönündedir. Skeptiklerin ana argümanı, deprem ışıklarına yönelik inançların komplo teorilerinden gücünü alıyor olmasıdır. Ayrıca konu hakkındaki gözlem ve kanıt yetersizliğinin de bir problem olduğunu savunmaktadırlar.
Diğer skeptiklerse bu ışıkların depremlerle tamamen alakasız olaylardan kaynaklandığını söylemektedir. Bu iki argümana biraz daha yakından bakalım.
HAARP Komplosu
HAARP, açılımı "Yüksek-Frekans Aktif Auroral Araştırma Programı" (İng: "High-Frequency Active Auroral Research Program") olan, eski ve artık aktif olmayan bir araştırma projesidir. Gakona (Alaska) yakınlarında bulunur ve 1993 senesinde başlamıştır. 2014 yılında faaliyetlerini sonlandıran araştırma programı, Ağustos 2015'te Fairbanks'teki Alaska Üniversitesi'ne devredilmiştir ve bilim insanlarının kullanımına açıktır.
Programın amacı, atmosferimizin iyonosfer tabakasının sınırlı bir bölgesini geçici bir süreliğine uyarmak ve değişimleri incelemekti. Bu nedenle HAARP projesi dahilinde İyonosferik Araştırma Aleti (İng: "Ionospheric Research Instrument" veya kısaca "IRI") adı verilen güçlü ve yüksek frekanslı bir verici üretilmiştir. Bu verici, 180 adet 22 metrelik antenlerlerden oluşmaktaydı, 133,546 m2 bir alana yayılmaktaydı ve vericinin toplam gücü 3,600 kilowatt civarıydı.
HAARP projesi dahilinde IRI haricinde VHF, UHF radarlar, akı köprülü manyetometre, iyonosferik ses aletleri ve bir endüksiyon manyetometresi inşa edilmiştir. Bu aletler kullanarak, IRI tarafından uyarılan iyonosfer bölgesinde meydana gelen fiziksel değişimler tespit edilebilmekteydi.
İşte bu elektromanyetik vericiler, sonradan HAARP'ın aslında bir "deprem tetikleme aracı" olduğunu söyleyen ve bu iddialarını Nikola Tesla'nın çalışmadığı bilinen projelerine dayandıran kişilerce bir komplo teorisine çevrilmiştir.
Elektrik Sıçramaları Olabilir!
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi bazı uzmanlar, "deprem ışıkları"nın gerçek olmadığını, "deprem ışığı" olarak bahsedilen şeylerin hiçbirinin gerçekte deprem anında ve depremin merkez üssünde yaşanmadığını, deprem sırasında gerçekleşiyorsa bile bunların depremle tamamen alakasız olaylar olduğunu ama depremle ilişkilendirilerek sosyal medyada popülerleştirildiğini düşünmektedir.
Örneğin deprem sırasında kopan elektrik telleri, etrafa yüksek voltajda elektrik saçarak göğü beyaz-mavi, ürpertici bir görünüme kavuşturabilmektedir (bu da uzaklardan "gizemli ışıklar" gibi gözükebilmektedir):
İnsan Aklının Zaafiyeti Olabilir!
Bazı skeptikler de jeofizikçiler gibi ortada gerçek bir bilinmez olduğu konusunda kuşkucudur. Örneğin Brian Dunning, bu konuda şöyle söylüyor:
Bu ışıkların gerçek olduğundan kuşkuluyum. Bu konuda hiçbir düzgün kanıt yok. Üstelik bu alanda şaşırtıcı miktarda akademik çalışma olmasına rağmen, makalelerin hiçbiri birbiriyle uyumlu değil, hiçbir konuda anlaşamıyorlar. Belki de bu araştırmacılar Hyman'ın Kategorik İmperatifi'nden bihaberdirler: 'Ortada açıklanacak bir şey olduğundan emin olmadan, o şeyi açıklamaya çalışma!'
Robert Sheaffer ise bunların bulutlar ve ışık oyunlarından kaynaklandığını düşünüyor:
Bu 'deprem ışıklarının' ne kadar değişken olduğu gerçekten takdire şayan: Bazen bir dağa tırmanan küçük küreler gibi görünürler. Bazen şimşek çakmaları gibi görünürler. Diğer zamanlarda tam olarak yanardöner bulutlar gibi görünürler. Eğer bu ışıkların varlığına yönelik hevesle kanıt arıyorsanız, deprem ışıkları her şeye benzeyebilir.
Deprem Işıklarına Yönelik Bilimsel Hipotezler
Bugüne kadar deprem ışıklarını ciddiye alan bilim insanları tarafından bir dizi hipotez geliştirilmiştir. Yukarıda sözü edildiği üzere bu hipotezler birbiriyle pek uyumlu değildir ve bilim camiasında bunların herhangi biri üzerinde genel geçer bir görüş birliği oluşamamıştır. Yine de her birini ayrı ayrı incelemekte fayda görüyoruz.
Oksijen İyonizasyonu
Bazı modeller, deprem ışıklarının üretilmesinin, bir deprem öncesinde ve sırasında dolomit, ve riyolit gibi bazı kaya türlerindeki iyonlaşmayı takiben, iyonların kayalardaki çatlaklardan yukarı doğru hareket etmesine dayanmaktadır. Bu iyonlar atmosfere ulaştıklarında, hava ceplerini iyonize ederek ışık yayan plazma oluşturabilir.
Laboratuar deneyleri, bazı kayaların yüksek stres seviyelerine maruz kaldıklarında içlerindeki oksijeni iyonize ettiğini doğrulamıştır.
Araştırmalar, fayın açısının, deprem ışıklarının en fazla görüldüğü riftleşme ortamlarındaki yarı dikey (neredeyse dikey) faylarla birlikte, deprem ışığı oluşumu olasılığıyla ilişkili olduğunu öne sürmektedir.
Deprem Sırasında Dünya'nın Manyetik Alanının Yerel Olarak Bozulması
Başka bir olası açıklama, Dünya'nın manyetik alanının ve/veya iyonosferinin deprem sırasında tektonik strese bağlı olarak, yerel olarak bozulmasıdır. Bu, daha düşük irtifalarda iyonosferik ışınımsal rekombinasyona ve daha yüksek atmosfer basıncına bağlı olarak gök ışımalarına, daha yüksek irtifalarda ise auroraya sebep olur. Bununla birlikte bu hipotez, tüm deprem olaylarında net bir şekilde görülmemektedir ve henüz deneysel olarak doğrulanmış değildir.
Piezoelektrik Etkisi veya Statik Elektrik
Bazı jeofizikçilerse, en azından raporların bir kısmının depremin merkez üssüne ve zamanına makul bir şekilde uyduğunu, kimi durumda bölgede elektrik tellerinde bir hasar tespit edilemediğini, dolayısıyla bu ışıkların depremle ilişkili olabileceğini düşünmektedir.
Bu konuda ileri sürülen bilimsel hipotezlerden biri, depremler sırasında sallanan kuartz-içerikli büyük kaya parçalarının titremeden kaynaklı basınca bağlı olarak güçlü elektromanyetik alanlar yaratıyor olmalarıdır. Belirli malzemelerin kuvvet altında elektrik, elektrik altında kuvvet üretebilmesine piezoelektrik etki adı verilmektedir.
Piezoelektrik etkiyi sınamak isteyen Rutgers Üniversitesi'nden araştırmacılar, laboratuvarlar şartlarında un, plastik diskler ve alçı gibi malzemeler kullanarak bunları yüksek basınç altında sıkıştırmış ve sonuçları incelemişlerdir. Bu malzemelerde açtıkları yarıkları deprem etkisini taklit eden biçimde açıp kapattıklarında gerçekten de 100 voltu aşan elektrik sıçramaları gözlemişlerdir.
Deney sırasında gözlenen voltaj sıçramaları.
Ancak bulgularına göre, piezoelektrik niteliğe sahip olmadığı bilinen malzemeler bile, birbirine yüksek basınç altında değişken frekanslarda sürtüldüklerinde statik elektrikle yüklenmişlerdir ve civarlarındaki elektromanyetik alanı etkilemişlerdir.
Dolayısıyla atmosferik elektromanyetizma, basitçe çok büyük kara parçalarının yüksek statik elektrikle yüklenmesine bağlı olarak ışıyor olabilir.
Henüz bu konudaki çalışmalar tamamlanmış değildir. Araştırmacılar, hangi büyüklükteki ve ne nitelikteki depremlerin bu tür ışıklara sebep olduğunu aydınlatmayı hedeflmektedirler. Benzer şekilde, kendi deneylerinde de voltaj sinyali her zaman aynı örüntüyü takip etmemektedir ve bu farkların arkasında yatan mekanizmalar halen araştırılmaktadır.
Deprem ışıkları ile ilgili en iyi açıklama
Geçtiğimiz yıllar boyunca konuyu açıklamaya yönelik birçok teori öne sürüldü. Fakat zaman içinde hepsinin kusurlu olduğu anlaşıldı. 2003 yılında NASA fizikçisi Dr. Friedemann Freund, konuyu araştırmak için laboratuvar deneyleri yapmaya karar verdi.
Freund, ışıkların bazı kayalardaki elektrik aktivitesinden kaynaklandığını söyleyen bir teoriyi test etti. Bunlar bazalt kayalar ve gabro denilen silikatlı siyah volkanik taşlar.
Fizikçi, depremlerin ardından oluşan şok dalgalarının, silikon ve oksijen içeren mineraller üzerinde etkili olduğunu, elektriksel özelliklerini değişime uğratarak akımı iletip ışık yayacak duruma getirdiğini söylüyor.
Bazı durumlarda bazalt ve gabrolar, zamanla soğuyan magmalardan oluştukları için yüzeyden yaklaşık 100 kilometre derinliğe dek uzanabiliyor. Freund, bu nadir rastlanan ışıkların, böyle bir yapıya sahip kayalar nedeniyle, deprem sırasında derinlerde başlayan bir süreçle ortaya çıktığını düşünmekte. Araştırması, ışıkların depremlerden 1 hafta önce bile görülebileceğini göstermekte. Ancak örneğin 2007 yılında Peru’da yaşanan depremde bu fenomen ufukta beliren titrek ışıklar olarak ortaya çıkmıştı ve kayalarla bir bağlantısı yoktu. Dolayısıyla teorinin tüm deprem ışıklarını açıklayamadığı ortada.
ABD’nin New Jersey eyaletindeki Rutgers Üniversitesi fizikçilerinden Troy Shinbrot, üç farklı malzeme kullanarak deprem bölgelerinde oluşan mekanizmanın bir benzerini yarattı.
Plastik bir disk, cam parçacıkları ve una benzeyen organik tozları kullandığı deneyinde, bunun nasıl olduğu anlaşılamamış olsa da dışarıdan fiziksel güç uygulandığında tüm bu malzemelerin elektrik gerilimi ürettiğini gördü.
Yani mutfakta kullandığınız sıradan bir plastik kabın içine un döküp, ağzını kapattıktan sonra ters çevirdiğinizde, un aşağıya doğru hareket ederken 100 volt civarında elektrik üretmiş oluyor.
Shinbrot, “Bildiğimiz hiçbir mekanizma bunu açıklayamıyor. Görünen o ki fiziğe dair yepyeni bir durum keşfettik ’’ diyor. Bu araştırmanın sonucu, elektriğin hiç ummadığımız malzemelerde bile ortaya çıkabileceğini ve henüz anlayamadığımız şekillerde oluşabileceğini gösterdi. Tıpkı şimşeklerin bulutlardaki elektrik yükünün artışıyla oluşuyor olması gibi, deprem ışıkları da yerdeki elektrik yükünün artmasıyla meydana geliyor olabilir. Dolayısıyla bu yeni keşif, ışıkların sadece tabakaların ayrıldığı yerlerde oluşuyor olabileceği teorisini de desteklemiş oldu.
Sonuç
Deprem ışıklarını çalışmanın bir zorluğu, bu ışıkların tamamen rastgele bir şekilde ve çok kısa bir süreliğine oluşmasıdır. Dolayısıyla hangi vakanın elektrik telleri gibi basit açıklamaları olduğu, hangilerinin piezoelektrik etki gibi daha kapsamlı hipotezleri test etmekte kullanılabileceği öngörülememektedir.
Fakat şu anki bilgilerimiz ışığında, bu ilginç olayların (beklendiği gibi) doğaüstü veya komplo nitelikli hiçbir tarafı olmadığı söylenebilir. Kamera sayısı ve kalitesi arttıkça, sismografik ölçüm aletleri hassaslaşıp çoğaldıkça, bu konunun da nihai sebebinin doğal kaynaklarla açıklanabilmesi beklenmektedir.
Bilim dünyası, Friedemann Freund’un teorisinin bazı deprem ışıklarını açıklayabildiğini ancak Peru örneğindeki gibi durumlarda kullanılamayacağını söylüyor. Shinbrot’un keşfiyse ışıkların nasıl oluştuğunun açıklanması konusunda yeni teoriler üretilmesini sağlayabilir. Ancak teorisinin de çözülmeyi bekleyen bazı sırları var. Özetle bu doğal fenomenin anlaşılması için bulmacanın eksik parçalarını tamamlamamız gerek.
Sonsöz
TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi’nde yer alan bir makaleye göre deprem ışıkları 1960’lardan beri bilim insanlarının gündeminde yer alıyor.
Araştırmalar sonucunda 2014 yılında bu ışıkların meydana geldiği depremler arasında ortak özellikler tespit edilmiş. Işıkların ortaya çıktığı depremlerin büyük oranda “iki tektonik levhanın yanal olarak ve birbirine ters yönde hareket etmesi sonucu oluşan depremler” olduğu görülmüş. Buna göre, kayaçlardaki minerallerin elektriksel özelliklerinin depremlerden dolayı aktifleşmesiyle oksijen iyonları serbest kalıyor ve elektrik akımı olarak yüzeye çıkıyor.
Haarp projesi, bir sonraki yazımın konusu olacak. Ancak deprem ışıklarının yukarıda yazan gerekçeden dolayı oluştuğunu düşünüyorum. Haarp ile bir ilgisi olduğunu pek sanmıyorum. Ancak yine de belli olmaz. İyonosfere gönderilen yüksek frekanslı radyo dalgalarıyla bu ışımalar oluşabilir vs...
Kaynaklar
https://teyit.org/analiz-videodaki-isiklarin-haarp-nedeniyle-olustugu-iddiasi
https://www.fikriyat.com/galeri/yasam/deprem-aninda-ortaya-cikan-isiklar/6
https://www.muhendisbeyinler.net/deprem-isiklari-nedir/
https://evrimagaci.org/deprem-isiklari-depremler-sirasinda-neden-gokyuzunde-isiklar-beliriyor-13416
Yorumlar
Yorum Gönder