Son Akşam Yemeği Portresi
Son Akşam Yemeği Sanat Tarihinin şüphesiz en meşhur resimlerinden biridir…
Hem yapıldığı dönemlerde hem de günümüzde son derece ilgi görmüş, sevilmiş ve nefret edilmiştir. Günümüzde popüler kültürü öyle bir etkilemiştir ki çoğu eşyanın üzerinde görebiliriz bu eseri. Ya da popüler bir filmin karakterlerinin ‘Son Akşam Yemeği’ eserindeki gibi resmedildiğini görebiliriz.
Eser hakkında yazılan kurgu romanlar ve çekilen bazı belgeseller ona olan merakı arttırırken aynı zamanda yanlış bilgileri de arttırmıştır. Özellikle Dan Brown’un ‘Da Vinci Şifresi’ adlı romanında bu eser hakkında anlatılanları çoğu sanat tarihçi hakaret olarak kabul etmektedir.
Yine de eğer bir ortamda Sanat Tarihçi olduğunuzdan bahsederseniz, size hızlıca gelecek iki üç soru vardır. Bunlar; Son Akşam Yemeği, Mona Lisa veya Mısır Piramitleri hakkında bir takım yanlış bilgiler üzerinden sorulan sorulardır.
Öncelikle size bu eseri detaylı bir şekilde anlatacağım. Sonra da hakkında yanlış bilinen birkaç şeyden bahsedeceğim.
Leonardo Da Vinci bu eseri İtalya-Milan’da Santa Maria Della Grazie Manastırının yemek salonuna yapmıştır. Rahiplerin yemek yediği salonuna uygun bir resim olması için konusu İsa’nın havarileriyle yediği son akşam yemeği olarak belirlenmiştir.
1495-1498 yıllarına tarihlenen eser, tuval üzerine yağlı boya değil, duvar üzerine tempera tekniği ile yapılmıştır. Resim Sanatında birkaç kırılma noktası vardır dersek ‘Son Akşam Yemeği’ kesinlikle onlardan biridir. Batı Resim Sanatında ciddi bir değişimin başlangıcı olarak kabul edilmektedir.
Leonardo Da Vinci aydın-filozof Rönesans insanını yansıtırken, yapmış olduğu bu eser de batı kültürünü ve aydınlanmayı yansıtmaktadır. Sahne bir İncil sahnesidir. İncil’de geçen kısım resmi anlamamıza yardımcı olacağı için önce İncil’de olayların nasıl olduğundan biraz bahsedeceğim;
‘Hamursuzun birinci gününde Havariler sofranın nerede hazırlanacağını sordular. (Hamursuz: Yahudilerin 7 Nisan ile 13 Nisan tarihlerinde mayasız ekmek yediği bir ibadettir. 14 Nisan akşamı ise bir kuzu kesilir ve bu kuzu sabah şafak vakti yenir.)
İsa onlara yemek onlara yemek yiyecekleri evi söyledi. Akşam olduğunda hepsi evde toplandı. Bu sırada On iki havarilerden olan Yahuda İskariot İsa’yı öldürmek isteyen baş rahiplere, otuz gümüş karşılığında Hz.İsa’yı ele vereceğine dair söz vermişti. Bu yüzden de uygun bir fırsat kolluyordu.
İsa hep birlikte yerlerken şöyle dedi ; ‘Size derim ki, içinizden biri beni ele verecek’
Çok üzülen havariler telaşlanarak ‘ Ben miyim?’ diye sormaya başlarlar.
İsa şöyle cevap verir; ‘Benimle birlikte sahana ekmek banan biri, bana ihanet edecek. Tanrı’nın oğlu alnına yazıldığı için gidiyor, ama Tanrı’nın Oğlu’na ihanet edenin başına gelecekleri düşünün! Hiç doğmasaydı onun için daha iyi olurdu.’
İşte o zaman Yahuda İskaryot ‘ Ben miyim ?’ dediğinde İsa, ‘Ağzınla söyledin’ der.’
Bu kısım Matta,26:14-25’inci bölümde geçmektedir.
Bu sahne batı sanatında genellikle bir masa etrafında İsa ve Havarileri gösterilir. Yahya bu sahnelerin bazılarında başını İsa’nın göğsüne yaslar vaziyette gözükmektedir. Kötü Havari Yahuda İskariot ise diğer havarilerden biraz uzakta veya masadan kalkacak gibi resmedilir.
Bu sahnenin en önemli yeri ise İsa’nın havarilerine ekmek ve şarap yedirdiği kısımdır. İsa burada ayağa kalkar ve şükür duası etmeye başlar. Daha sonra ekmeği eline alıp böldükten sonra Havarilerine verirken şöyle der; ‘Alın, yiyin. Bu benim bedenimdir.’
Daha sonra şaraptan içer ve onlara verirken şöyle der; ‘Alın bu benim kanımdır…’
Bu sahne az önce de dediğim gibi defalarca, erken Hristiyan sanatı dönemlerden beri resmedilmektedir. Ancak ilk defa Leonardo’nun Son Akşam Yemeği eserinde kompozisyon sorunları çözülmeye başlıyor.
Şimdi resme bakalım. Gözlerinizin serbestçe dolaştığını ve en sonunda nereye bakarsanız bakın gözlerinizin İsa figürüne döneceğini göreceksiniz. İsa’nın Havarileriyle yediği bu son yemek sahnesinde kompozisyon göze batmıyor, aksine rahatlatıyor. İsa tam merkeze konumlandırılırken havariler onun sağına ve soluna üçerli ve ikişerli gruplar halinde dağıtılmış. İsa kollarını iki yana açmış, üzgün ve çaresiz gözüküyor.
Peki bu eseri diğer son akşam yemeği resimlerinden ayıran ve özel kılan nedir? Daha önce de pek çok ressamın bu sahneyi işlediğini söylemiştim. Diğer ressamlar genellikle sadece yemek yiyen İsa ve Havarilerini resmediyorlardı.
Figürlerin duygu ve hareketleri bize pek bir şey ifade etmiyordu, Havariler yan yana sıralanıyor ve sahne basit bir yemek sahnesi olmaktan öteye gidemiyordu. Ancak Leonardo’nun Son Yemeğinde bir olay var…
Da Vinci burada ‘anı’ resmederek fark yaratmış. İsa’nın ‘İçinizden biri beni ele verdi!’ dediği anı yansıtmayı amaçlamış. Havariler kendi aralarında tartışıyor. Ona ‘Ben miyim?’ diye soruyorlar. İsa ise üzgün bir şekilde önüne bakıyor.
Bu eserde hem bir düzen var hem de bir olay var. Yüz ifadeleri, el kol hareketleri ve daha birçok detayı izlemekten kendinizi alamıyorsunuz. Ancak resme son bir kez bakıp kafanızı çevirmek ya da sayfayı değiştirmek istediğinizde gözünüz İsa figürüne kayıyor. Bu şüphesiz Leonardo Da Vinci’nin oluşturduğu mükemmel perspektif ve kompozisyon ile mümkün oluyor.
Basık bir tavana sahip odanın aydınlatılması neredeyse loş diyebiliriz. Etrafta dikkatimizi dağıtacak hiçbir ayrıntı yok. İsa’nın arkasında bulunan pencere, dikkati eninde sonunda merkeze çeken önemli bir detay…
Oran ve orantı konusunda Sanat tarihinin en meşhur resimlerinden biridir. Bunu İsa’nın başına bakarak anlayabilirsiniz. İsa’nın başını merkez olarak kabul edersek, resmin her köşesine eşit uzaklıkta olduğunu görürüz.
Uzunluğu yaklaşık 9 m., yüksekliği ise yaklaşıp 5 m olan bu eserin figürleri hem anıtsallaşıyor hem de ufak ip uçarıyla onların kim olduğunu anlamamızı sağlıyor.
Eserin ‘anı’ yansıttığını söylemiştim az önce. Tabi bu resme uzaktan ve genel bir bakış açısıyla baktığınızda gördüğünüz bir şey. Bu anıtsal havariler incelendiği zaman resmin çok daha farklı bir yanıyla tanışıyoruz. Geçmişi, şimdiyi ve geleceği gösteren bir zaman tüneli gibi detaylarla süslü olduğunu görüyoruz.
Örneğin İsa’nın bize göre solundaki figüre bakın. O Yuhanna… İsa yakalandıktan ve çarmıha gerildikten sonra yas tutacak olan Yuhanna’nın çoktan yas tutmaya başladığını görebilirsiniz.
Yuhanna’nın bize göre solundaki, diğer havarilere göre daha yaşlı resmedilen Aziz Petrus’un ise bir bıçak tuttuğunu görüyoruz. Son Akşam Yemeğinden kısa bir süre sonra İsa’yı yakalamaya gelen Romalı askerlerden birinin kulağını keseceği bıçağı tutuyor.
Onların biraz önünde, yüzünü tam olarak göremediğimiz, sakallı ve diğer havarilere göre daha koyu tenli olan figür ise hain Yahuda İskariot. İsa’yı ele veren o olduğu için elinde bir gümüş kesesi tutuyor…
İsa’nın bize göre sağında Şüpheci Thomas parmağı havada resmedilmiştir. İsa çarmıha gerilip öldükten üç gün sonra dirilip havarilerinin yanına gittiğinde Thomas orada değildi ve diğer havarilerin ‘‘İsa’yı gördük’’ demelerine inanmadı.
‘Onu görmedikçe, elindeki çivi izlerine dokunup, karnındaki yaraya parmağımı batırmadıkça size inanmam’ demişti. Bir gece sonra İsa geri geldi ve Thomas’a ‘Gel buraya, bak ellerime! Parmağını batır karnımdaki yaraya, şüpheci olma, inançlı ol!’ dedi.
Yani Leonardo Da Vinci’nin hem mekanı hem de zamanı bütün olarak bizlere sunduğunu söyleyebiliriz.
Ancak bu muhteşem eserin günümüzde bazı sorunları var. Bunlardan en önemlisi hakkında yanlış bilinenler. Bu yanlış bilgiler eser hakkında ortaya atılan teorilerden ya da hakkında yazılan kurgu romanlardan oluşuyor.
Bunlardan en önemlisi Dan Brown’un ‘Da Vinci Şifresi’ adlı eseridir. Bu kitapta ‘Son Akşam Yemeği’ hakkında verilen neredeyse tüm bilgiler yanlış veya kurgudur.
Kitap ilk çıktığı zamanlarda ben henüz Sanat Tarihi okumuyordum ve herkes gibi etkileyici bir iz bırakmıştı. Sanat Tarihi okumaya başladığımda ise Batı Sanatı dersinde Rönesans işleyip bu eseri incelediğimizde kitaptaki bilgilerle gerçeklerin hiç alakası olmadığını öğrendim.
Günümüzde hala ‘Son Akşam Yemeği’ için yazdığım yazıların bazılarının altına birçok insan Da Vinci Şifresi’nden öğrendiği bilgileri yazıyor ve bu bilgileri ciddi bir şekilde doğruymuş gibi savunuyor.
Kitap ilk çıktığı zaman Avrupa’nın önde gelen Sanat Tarihçileri adeta çileden çıkmış ve kitapta yazanların yanlış ve hatta esere hakaret olduğunu savunmuşlardır. Dan Brown’da zaten çıkıp bu verdiğim bilgiler doğrudur demiyor.
İnsanlar genellikle ilgilerini çeken tarihi bir eser veya tarihi bir dönem hakkında makale okumak yerine kurgu roman okumayı tercih ediyorlar. Bu bir yere kadar gayet normal bir şey ancak kurgu romanlarda veya televizyon dizilerinde okuyup gördükleri bilgileri doğru kabul etmek çok büyük bir yanlış.
Da Vinci Şifresi eser hakkında birkaç yanlış bilgi veriyor. Aslında ilginç bir bakış açısı ve saygıyı hak eden bir teori denilebilir. Bunlardan en önemlisi İsa’nın bize göre solunda yer alan genç havari Yuhanna figürünün Mecdelli Meryem olduğunu iddia etmesi.
Peki kimdir bu Mecdelli Meryem? Önce bunu bir anlatayım. İncil’e göre İsa’ya inanan ve onun takipçisi olan biridir.
Markos ve Yuhanna’nın yazdıkları İncillerde İsa’yı öldükten ve gömülükten sonra ilk gören Mecdelli Meryem olmuştur. Ayrıca Hristiyanlıkta 22 Temmuz günü Mecdelli Meryem Günü olarak kabul edilir. Yani önemli bir Azize’dir.
Bu kitabın Son Akşam Yemeği için öne sürdüğü bilgiler çoğu Sanat Tarihçi tarafından ‘küçük düşürücü’ veya ‘istismar’ olarak yorumlanmıştır.
Aslında dikkatli baktığınızda bunun gerçekten kadına benzer bir figür olduğunu görebilirsiniz. Ancak bu figürün Mecdelli Meryem olduğunu ispatlamaz.
Eser yüz yıllar boyunca defalarca restore edilmiş ve ilk yapıldığı günkü görüntüsünden uzaklaşmıştır. Da Vinci Yuhanna figürünü daha genç resmetmek istemiş ve zamanla yapılan restorasyonlar ile bu korunmak istenirken figürün yapısı bozulmuş olabilir. Ayrıca Da Vinci bu figür için bir kadın model bile kullanmış olabilir.
Ancak Da Vinci’nin bu sahneyi İncil’de geçen bir bölümden resmettiği kesindir ve bu sahnede İsa ve Havarilerinin yer alması gerekir. Ayrıca buraya Mecdelli Meryem’in koyulması mantıksızdır ve İncil’de yazan metinlere ters düşmektedir.
Ancak kitapta yazan en büyük iddia Mecdelli Meryem ile İsa arasında bir ilişki olduğudur. Hatta bu ilişkiden bir de çocukları vardır ve Kutsal Kadeh aslında bu çocuktur. İyi tasarlanmış bir hikaye olması dışında tarihi belgelerle uyuşmaz.
Gnostik İncil’de İsa ve Mecdelli Meryem arasında güçlü bir bağ olduğunu yazmaktadır ancak normal İncillerde ve hiçbir kaynakta böyle bir bilgi yoktur. Tabi tarih sadece şimdi bildiklerimizden ibarettir. Yarın bir kazı çalışmasında bulunacak herhangi bir bilgi tüm tarihin yönünü değiştirebilir.
Son Akşam Yemeği ve Leonardo Da Vinci hakkında benim en çok ilgimi çeken ise bu kurgular değil, dünyanın en meşhur resimlerinden birinin her geçen gün yok olmasıdır. Evet eser yavaş yavaş yok oluşa doğru gidiyor. Tabi gelişen teknoloji buna bir çözüm bulabilir mi? Bilmiyorum…
Colombia Üniversitesinden David Rosand Leonardo Da Vinci’nin bu duvar resmini şöyle tanımlar ‘‘Resim genetik bir hastalıkla doğmuştu, ömrünün ilk yıllarını sakat olarak geçirdi, ardından yıllarca yatalak kaldı ve son olarak günümüzde yoğun bakımdadır’’
Leonardo Da Vinci’nin ne kadar yenilikçi biri olduğunu hemen hemen hepimiz biliyoruz. Bu onun kişiliğinin büyük bir parçası haline gelmiş durumda. Çünkü yeniliklerini deneme konusunda bir çekincesi yok. En büyük ve en ünlü eserlerinde bile sürekli yenilikler denemiştir.
Son Akşam Yemeği’nde yaptığı yenilik resmi neredeyse önlenemez şekilde yok olmaya götürüyor.
Normalde böyle bir duvar resmi yapılacakken ıslak zemine yapılır. Yani sıva yeni atıldığı zaman ressamlar hemen boyamaya başlar ve resim zemine güzelce işler.
Bu Fresk tekniği senelerce pek çok büyük usta tarafından da bu şekilde denenmiştir. Leonardo ise sıva atıldığında ıslaklığın kurumasını bekledi ve zemine kalsiyum, magnezyum ve beyaz kurşun ekledi.
Böylece bu kuru zemin üzerine eserini yapmaya başladı. Da Vinci’nin çok kısa bir sürede resim yapmadığını ya da yapamadığını biliyoruz. Bu yüzden kısa süre içinde ıslak zemine bir resim yapmak istememiş olabilir.
Rahat rahat düşünmek ve resimde bizi büyüleyen detayları kusursuz şekilde yansıtmak istemiş olabilir.
Ancak her şeyi mükemmel yapmak isterken zamanla her şeyi yok etme eşiğine getirdi. Kuru zemine yapılan resim nefes alamadı. Her hangi bir hava almayan ve gözeneği olmayan boya tabakası sıcaklık ve nem ile çatlamaya ve bozulmaya başladı. Sadece iklim şartları değildi onu bu hale getiren.
En başta söylediğim gibi eser Santa Maria Della Grazie Manastırının Yemek Salonundadır, hem de mutfak duvarına bitişik konumda… Bu mutfaktan gelen sıcaklık ve Manastırın hemen altından geçen su kanalları nedeniyle resmin yosunlanmasına ve sürekli nemlenmesine neden oluyordu.
Manastırda yaşayanlar bir süre bez, havlu gibi şeylerle resim üzerindeki nemi almaya çalışmışlar, bu yeterli olmayınca mutfaktaki sıcaklığı dağıtmak ve resmin biraz hava almasını sağlamak için resmin olduğu duvara bir kapı açmışlar. Açılan bu kapı nedeniyle bazı figürlerin ayak çizimlerini de feda etmişler tabi…
Hiçbir zaman denemekten geri durmadı. Her zaman okuyan ve yeniliklere açık bir bilim adamı ve sanatçıydı. Bu yenilikler Son Akşam Yemeği gibi muhteşem bir eserin yavaş yavaş acı çekmesi ve defalarca restore edilmesine yol açsa da bir diğer konumuz olan Mona Lisa’da yaptığı yenilikler resim sanatına büyük bir katkı sağlamıştır…
Kaynaklar
https://www.tarihlisanat.com/son-aksam-yemegi/
Yorumlar
Yorum Gönder