Agartalılar

AGARTA, TÜRKLER VE ESRARENGİZLİKLER ZİNCİRİ !





Genel olarak bilindiği kadarıyla Agarta; “Şamballa” (Shambhala), “Dünyanın Kalbi”, “Yüce Ülke”, “Bilgeler Ülkesi” gibi çeşitli adlarla belirtilen Agarta, teozofik ve ezoterik kaynaklara göre, önceki devrenin sonlarına doğru Mu ve Atlantis’ten göç eden bilim-rahipleri tarafından kurulmuş bir organizasyondur.

Önceleri beşeriyetle açık temas halinde olan bu organizasyon, bu devrenin koşullarından ötürü gizlenme gereği görmüş ve ikamet yeri olarak birbirlerine tünellerle bağlanan, dağlar içindeki yeraltı kentlerini tercih etmiştir.

Agarta, dünya insanlığının tekamülünde sorumluluk sahibidir.

1912’de Müslüman olduktan sonra Abdülvâhid Yahya adını alan; ezoterik, okült ve mistik konularda çok sayıda yapıtı bulunan Fransız asıllı Mısırlı düşünür ve yazar Rene Guenon’a göre tradisyonlarda “Kutsal Dağ”, “Dünyanın Merkezi”olarak ifade edilen yer, Onların mekânıdır. 

Kimilerine göre, dünyanın tüm geçmişi, yitik kıtalara indirilmiş dinler ve kozmik öğretiler, Agarta arşivlerinde kayıtlıdır.

Agarta’nın yeryüzüne açılan 7 (MANİDAR) ana çıkış noktası bulunmakla birlikte, mağaralarda inzivaya çekilen bilgelerin ve mağaralarda etkinliklerini sürdüren bazı ***inisiyatik toplulukların Agartalılar’la ilişki içinde oldukları ileri sürülür.


***İnisiye, belirli bir bilgi, öğreti veya gizli bir bilgiye ulaşmak için eğitimden geçen, ritüellerden geçen veya bir topluluğa kabul edilen kişiye verilen addır. Terim, özellikle mistik, ezoterik veya spiritüel geleneklerde, belirli bir öğretiye giriş yapmış ve o öğretiye dair bilgiyi alan kişi anlamında kullanılır. Örneğin, bir inisiye, sıradan kişilerin bilmediği belirli sırlar, ritüeller veya ruhsal bilgilerle tanıştırılmış, bu bilgilere dair deneyim ve farkındalık kazanmış biridir.


Rene Guenon’a göre bu durum, en çok, Türklerin yaşadığı Orta Asya’da görülmektedir. Kimi yazarlara göre, Göktürk, Uygur ve Hun masallarındaki, “ataların kutsal mağaraları” ve bir mağaradan geçilerek ulaşılan “gizli ülke” inanışında Agarta’nın sembolizmi bulunmaktadır. Tibet tradisyonlarına göre, Agartalılar şimdiki devrenin sonunda dışarı çıkacak ve Agarta’nın lideri yeryüzündeki menfiliği yenecektir.

Agarta’nın ne olduğuna ilişkin en yaygın, internet ve ansiklopedik kaynaklarda kullanılan tanım, ‘Tibet ve Orta-Asya tradisyonlarında sözü edilen, Asya’daki sıradağların içinde bulunduğu ileri sürülen efsanevi bir yer altı Organizasyonu’dur.

Ancak bu tanım, ivedilikle not düşülmeli ki, Agarta’yı anlamak ve çözmek için tamamıyla yetersiz. Ne bu kadar basit ne de bu denli sığ. Ancak bir açılış tanımı olarak kullanılabilir.

Günümüze değin “Agarta”nın ne olduğunu inceleyen bir çok yayın ve yazar bulunuyor. Bunlar içinde en ünlüleri ve kaynak olarak en itibar edilenleri üç tane. Bunları meraklıları için öncelikli olarak-konunun daha başında-yazalım. Saint-Yves d’Alveydre, Ferdinand Ossendowsky ve René Guénon.

Agartha kelimesi; “Agharta” ve “Agarthi” olarak da kullanılabiliyor. 

Agarta veya Agarti sözcükleri, Sanskritçe’de “ele geçirilemeyen, ulaşılamayan, her şeyden korunmuş, şiddetin yakalayamayacağı, anarşinin erişemeyeceği” anlamlarına gelmekte.

Bir de “Şamballa” (Shambalah) kelimesi var. Bunu da söylemek gerekiyor ki, meraklıları için şaşırtıcı olmasın.

Kimi kaynak ve kişilere göre Şamballa, Agarta’ya karşıt olarak kurulmuş, gizli bir menfi merkez. Ancak genel ve yaygın kanı, (BURAYA DİKKAT) !! ''Şamballa’nın Agarta’nın bir diğer adı olduğu.''

Agarta ismi, ilk kez “Saint-Yves d’Alveydre” tarafından kullanmış. d’Alveydre, bir simyacı. Metalleri altın ve gümüşe dönüştürme formülleri düzenlemiş. Martinist tarikatının (Tours piskoposu Aziz Martin (MS.. 316-397) tarafından kurulmuş tarikat) mürşitlerinden. Topluluğun bir diğer adının, “yeşil adamlar topluğu” olduğu da kayıtlar da mevcut.


Agarta’nın sembolü: Gamalı haç!


Agarta’nın hakimi, “dünyanın kralı” rütbesini taşıyor. Yardımcıları durumundaki iki rahip kral bulunuyor. Sembollerinden biri bugün günümüzde hala Hint ve Tibet tapınaklarını süsleyen gamalı haçtır.

Bu sembol, Mu ‘dan kaynaklanıyor. Güneşi ifade eden kadim bir sembol. Dünyanın en eski sembollerinden biri sayılıyor. 

Bu haç, yaradılışın dört kuvvetini ve dört büyük enerjiyi sembolize eder. Zamanla “yönü çevrilerek” II. Dünya savaşında Nazilerin kullandıkları haline gelecektir.


Mu ve Atlantis


Bu teknik; ama açıklayıcı tanımlamalardan sonra Agarta’yı biraz daha açmaya başlayalım. Bir başka tanım, Agarta’nın ‘Mu ve Atlantis’ten göç eden bilim rahiplerince ya da inisiyelerce kurulmuş, sonradan gizlenme gereği görüp dağ ve mağara içlerine çekilmiş’ bir grup olduğunu ileri sürüyor.

Bu açıklama da Agarta ile ilgili yaygın bilgiler arasında. Neredeyse “mutabakatla kabul edilmiş” bir yaklaşım.

Buradan Agarta ile ilgili ilk ve en bilinen “tartışma” konusuna gelebiliriz. Agarta’nın “bir yeraltı ülkesi”mi veya “gizli bir dernek (oluşum)”mu olduğuna ilişkin bir tartışma bulunuyor.

Agarta üzerindeki hemen tüm çalışmalarda bu ayrışmaya rastlanıyor. Ancak ortak nokta, bir “gizlilik” olduğu yönünde. Yani ister “yer altı” olsun ister “örgüt, dernek, oluşum”; gizlilik var.

Burada bir uzlaşma noktası da zamanla ortaya çıkmış. Her ikisinde de doğruluk payı olduğu varsayılıyor.


Agarta’nın adamları kim, misyonu ne?


Peki Agarta ne yapar? Amacı nedir? Kimlerden oluşur? Burada kesin yargılarla ayrışan bir farklı okuma yok. Değişik ‘görev’ tanımları varsa da genel olarak amaç ve araçlar belli. Agarta, ‘sahip bulunduğu binlerce yıllık sırları uygulamak suretiyle insanlığı büyük bir spiritüel ilhama (illumination/aydınlanma/ışık) kavuşturmayı amaçlayan bilge ve filozoflardan oluşuyor’.

Saint-Yves d’Alveydre’den sonra Agarta isminin ilgi çeken biçimde sunuluşu, Fransız konsolosu olan Jacoliot’un “Hint’teki Tevrat’ adlı eserinde ve teozofinin kurucusu H. P. Blavatsky’in “Gizli Doktrin ve Gün lşığına Çıkarılmış İsis” adlı eserinde oluyor.

Bundan sonra en bilinen ve en sık gönderme yapılan ‘Rene Guenon’ oluyor ve “Dünyanın Kralı” adlı çalışmasıyla Agarta hakkında en geniş bilgileri kamuoyuna veriyor.


‘Öteye Ait Zekâların Oğulları’ Nerede?


Peki Agarta nerede? Agartalılar nerede? Bu konu üzerinde asla mutabakat yok. Hemen her kaynak kendine göre bir adres gösteriyor. Böyle olmakla beraber, ‘geniş coğrafi’ tanım açısından bir harita çıkarmak mümkün.

Guenon’a göre, çok eski bir tufan bugünkü Gobi bölgesinde çok gelişmiş bir uygarlık yok olmuştur. Burada yaşamakta olan ‘spiritüel mürşitler’ Himalayaların altında yer almakta olan büyük bir mağara şebekesine sığınmışlar.

Bir diğer Agarta adresi Ferdinand Ossendowski’den gelmekte. Ossendowski, Bolşevik ihtilaline direnmiş Polonyalı bir bakandır ve başarısız olunca Moğolistan ve Çin’e kaçmıştır.

Sığındığı bir Lama manastırında kendisine, ‘altı bin yıldan fazla bir zaman önce kutsal bir insanın bütün bir halkıyla bir mağarada kayıplara karıştığı, ve yitik bir bilim yardımıyla, Agarti adlı yeraltı krallığının temelini attığı anlatılmış. Ossendowski bu bilgileri 1924’de yayınladığı “Hayvanlar, İnsanlar ve Tanrılar” kitabında derlemiş.

Agarta’ya katılım şartları!

‘Agartalı olmak’, günümüz değerleriyle pek mümkün gözükmemekte. Kut Humi’ye göre, “Agarta’ya girmek, katılmak, atanmak, seçilmek’ söz konusu değil; ‘Ancak, spiritüel anlamda olmak üzere, bileğinin hakkıyla Agartalı olunabilmektedir; kişi, ancak ulûhiyetle tekrar bütünleşip özdeşleşebilecek seviyeye ulaştığı takdirde Agartalı olabilmektedir, ki bu seviyeye ulaşmanın yolu da tatbikat ve tahakkuk sürecinden geçmektir, çünkü beşer varlığını en tam ve en aşkın biçimde değişime uğratan ve güçlendiren tek şey ancak spiritüel bilimdir.’

Yani Agartalılık; Yogiler’e veya ilk İbranilerdeki “semavî insana” özgü en derunî hal ile mümkün. ‘Agartalılar dünya sakinlerinin şuurlarında genişleme ve açılma meydana getirmek ve kendilerinin spiritüel anlamda ulaşmış bulundukları duygu ve düşünce birliğine onları da ulaştırmak amacıyla kendi aralarında işbirliği yapmaya her an hazır durumda bulunmaktalar’.


'Naziler-Hitler ve Agarta'


Agarta’nın nerede bulunduğuna ilişkin bir diğer adres ise bize oldukça yakın. Kapadokya. Bölgenin yer altı dehlizleriyle bilinen mimarisi ipucu oluşturuyor. Geniş ve büyük tüneller yapısı bölgeyi Agarta’nın olası adresi haline getirmiş.

Zaten AGARTA’ya ilişkin tüm bilgiler çeşitli ve renkli iddialara dayanıyor. Tünellerin kaynağı Daniken gibi araştırmacılar tarafından uzay uygarlıkları olarak gösterilirken, bazıları Atlantis ve Mu kıtalarının batışlarından sonra kurtulan kimseler olarak gösteriliyor.

Elbette bu iddiaların en büyüğü, AGARTA sakinlerinin insanlarla çok az iletişim kurarak günümüze kadar yaşadıklarıdır.

Popüler ve çok ilginç hatta inanılası bilgiler içeren yakın tarihli söylencelerin başında ise Adolf Hitler’in, AGARTA rahipleri tarafından yönlendirilen birisi olduğudur.
*********************************************
AGARTA(lılar) Dünya ile iç içe yaşar, ancak 5. boyutta olduğu için âdeta bir oyuk içindedirler ve dış dünyadan görünmezler.


Agarta Uygarlığı 2. Kaynaktan Bilgiler


Agarta uygarlığı, Atlantis uygarlığının bir devamı niteliğinde. İddialara göre, Atlantislilerin çıkardığı ‘nükleer savaş’ sonucu meydana gelen felaketten kurtulan bu grup, önce Brezilya’nın yüksek platolarına gelmişler daha sonra da radyasyondan korunmak için, yüzeyle bağlantılı tünelleri olan yeraltı şehirlerine yerleşmişlerdi. Batıda Brezilya ve Doğuda Tibet, dünya’nın iki ayrı ucunda tünel şebekelerine sahip olan iki ülkedir.

Agarta, sahip olduğu binlerce yıllık sırları uygulamak suretiyle insanlığı büyük bir spiritüel ilhama kavuşturmayı amaçlayan bilge ve filozoflardan oluşuyor. 

Lama ezoteriklerine göre Agarta cennetin ilk basamağı anlamına geliyor. 

Bazı kaynaklarda Agarta, Tibet ya da Himalayalar’da, bazı kaynaklara göre ise Moğolistan’da bulunuyor. 

Moğol lamalarına göre Agarta insanların hayatını yöneten bir yeraltı ülkesidir. Agarta’da yaşayan bilgeler gizli yollarla dünya işlerini idare ediyorlar. Agarta hükümdarının adı Brahitma’dır. Onun iki yardımcısı bulunuyor: Gelecekten sorumlu Mahitma ve olmuş olaylardan sorumlu Mahinga. Brahitma Dünya”yı sevk ile idare eden İlahi Hiyerarşi”nin fizik alemdeki temsilcisidir. 

Ferdinand Ossendowski’nin kitabında belirttiğine göre “Dünya kralı, bir mitos veya doğa üstü bir varlık değil, dünyanın gizli kaderinin efendisi olan ve tamamen etten ve kemikten bir şahıstır. Yazar Rene Guenon”a göre tradisyonlarda “Kutsal Dağ”, “Dünyanın Merkezi” olarak söz edilen yer, O”nun mekânıdır. Kimilerine göre, dünyanın tüm geçmişi, yitik kıtalara indirilmiş dinler ile kozmik öğretiler, Agarta arşivlerinde kayıtlıdır.

Agarta gerektiğinde insanlığı doğru yönlendirmeleri için yeryüzüne kendi bilgelerinden bazılarını göndermiş. Onlardan biri de Apollon’muş. 

Hint efsanelerinden “Ramayana”da, Rama’nın Agarta’dan uçan bir araçla geldiği söylenir. Yine İnka İmparatorluğu’nun kurucusu Manco Copac da uçan bir araçla geldiği anlatılır.

Amerika kıtasında ortaya çıkan Agartalıların en önemlilerinden birisi de Maya, Aztek ve genel olarak Amerika’daki yerlilerin en büyük efsanevi önderi Quetzalcoatl’dır. Quetzalcoatl, “Tüylü Yılan”, şeklinde sembolize edilmiş “öğretici bilge” anlamına geliyordu. Bu isim ona uçan bir araçla geldiği için verilmiştir. Başka bir ırktan (Atlantis’ten) gelen bu beyaz adam, Meksika, Yukatan ve Guatemela’daki yerliler tarafından “büyük kurtarıcı” diye anılmaktadır. Mısır’daki Gize Piramidi’nin altındaki gizli odaların da yeraltı ülkesi ile ilişkisi olduğu iddia edilir. Mısır tanrıları ve krallarının dev heykelleri ile doğudaki Buda heykellerinin, insanlığa yardım etmek için yeryüzüne çıkan bu üstün ırkı temsil ettiğine inanılır.

Seyyah Ernest Muldaşev, Tibet mağaralarında yaşadığını belirttiği Agarta mensuplarının 200 yıl boyunca uyuduğunu ve uyudukları zaman vücut ısılarının sıfırın altında olduğunu yazıyor. “Bu bilge insanlar çok farkı uygarlığa ve kültüre sahipler. Onların beyni tam çalışıyor ve olağanüstü bir beyin gücüne sahipler. 

Ayrıca üçüncü gözleri açık. Agarta uygarlığında yerin gerçek sahipleri yaşıyor. 

Onlar bütün bilgilere sahip bilge insanlar. Yüksek bilgisi olmayan kimseler Agarta’ya gidemez. Bugüne dek kimse Agarta’nın kapılarını bulamamıştır. Bu gizemli ülkeyi keşfetmek için Orta Asya’ya keşif grupları gitmiştir. N.M. Prjevalski, G.N. Potanin, P.K. Kozlova ve N.K. Rerih’in önderlik ettiği keşif grupları Orta Asya’yı Agarta’yı bulmak için boydan boya gezmiş ve çoğunun günlüğünde yerli halkın anlattığı ziyarete yasak olan sırlı yerler not edilmiştir. Yerli halk buradaki bilgelerin Gobi ve Hangay bozkırlarında saklı olduğunu söylemişlerdir.






Sanskritçe’de ele geçirilemeyen, ulaşılamayan, her şeyden korunmuş, şiddetin yaşanmayacağı, anlamına gelen Agarta, Tibet ve Orta-Asya efsanelerinde Asya’daki sıradağların içinde bulunduğu ileri sürülen bir yer altı organizasyonudur. 

Efsaneye göre, Mu ve Atlantis’ten göç eden bilim rahiplerince kurulan Agarta önceleri insanlıkla temas halindeydiler. Sonra gizlenme gereği görüp birbirlerine tünellerle bağlanan, dağlar içindeki kentlerine çekildiler.

Agarta’nın lideri dünyayı sevk ve idare eden ilahi hiyerarşinin fizik alemindeki temsilcisidir. Bu uygarlığın yöneticisi doğuda “Dünyanın Kralı” olarak bilinir. Kendilerine ait dini, sosyal ve siyasi bir yapılanması var. Agarta’dakiler, “Dünya kralı”nın liderliğinde bir hükümet tarafından yönetilir. Bu insanlar, Lemurya, Atlantis ve tanrılar ırkı Hyperborluların temsilcilerinden oluşmaktaydı. Agarta efsanesinin 300 bin yıllık olduğu, tüneller sisteminin ise 6 bin yıldır konuşulduğu söylenir. Tibetli Dalay Lama bu yeraltı uygarlığının yerüstündeki temsilcisi olarak da anılır.

İddiaya göre, UFO’lar aslında Agarta uygarlığının, yer üstündeki hayatı belirli aralıklarla incelemek üzere çıkan araçlarıdır.

Hiroşima’ya atılan ilk atom bombasından sonra, görüldüğü söylenen uçan dairelerin bu sebepten dolayı geldiğine inanılıyor. Agarta’yı araştıran bir çok yayın ve yazar mevcuttur. Bunlar içinde kaynak olarak en itibar edilen 3 yazar Saint-Yves d’Alveydre, Ferdinand Ossendowsky ve Renè Guènon’dur.


Agartalılar Efsanesi
Şambala'nın Tahmini Yerleri


GOBİ ÇÖLÜ: Teosofistler ve Kurucuları Madam Blavastsky’e göre antik bir hint yazıtı olan Karma Purana’da Şamballa , Kuzeydeki denizde bulunan bir adadadır. Eskiden Gobi Çölü bir iç denizdi.

AMU DERYA: Macar düşünür Körös, Şamballa’yı Amu Derya ırmağının kuzeyinde bulunuyordu.

BELOVODYE: 1923 de Kokushi Dağlarına bir araştırma gezisi yapıldı ama geri dönen olmadı.

KUNLUN: Çin mitolojisine göre Şamballa , Kunlun Dağlarının buzlu zirveleri arasında.

TABU ÜLKESİ: Taoist mitoloji, dünyanın en güzel yerinin Tabu ülkesi olduğunu belirtir. Bu yer Tibet ile Szechwan arasındadır.

TARIM IRMAĞI: İtalyan Tibetelog Guiseppe Tucci’ye göre Şamballa ırmağın doğduğu bölgededir.

TASHİ LHUMPO MANASTIRI: Efsanenin doğuş yeri kabul edilen bu manastır bilindiği kadarıyla 1447 de kurulmuştur ve Kalacalıkra bilgeliğinin merkezidir yani bilinmeyen uygarlıkların ve dönemlerin.

ALTAY DAĞLARI: Geoffrey Ashe’ye göre, Şamballa için en uygun yer Altaylardır. Yazara göre Ortadoğu ve Yunan Mitolojileri bunu belirtmektedir.

MOĞOLİSTAN: “Şamballanın Kırmızı Yolu“ adlı eserde , Şamballa’nın girişi Moğolistan sınırındadır.

HUMBOLD DAĞLARI: Nicholas Roerich ekibiyle beraber bu bölgede araştırma yaparken bir UFO görmüştü , çok büyük ve güneş kadar parlak diyordu ve tüm ekibin gördüğü dev UFO dağların arsında kaybolmuştu. Ayrıca Roerich’e göre Darjeeling-Ghuan’da bulunan bir yolda Ghum Rahipleri Şamballa olduğunu söyledikleri bir Lama ile tanıştırmışlardı.Ayrıca Tibet’in Başkenti Lhasa’nın ve Türkistan da ki Turfan kentlerinin altında Şamballa’ya giden tüneller olduğu idda edilmekte , İngiliz dağcı Frank Smythe ise , Himalaya dağlarında 9000 m yükseklikte iki büyük UFO gördü ,dağcı UFO’ların dağların içine girdiğini iddia ediyordu. James Hilton’a göre ise ,Şamballa veya Shangri-La kesin Himalayalardadır. Bir diğer iddia ise 1900’lerin başında nedeni bilinmeyen Atomik patlamanın olduğu Sibiryada’ki Tunguska’nın Şamballa olduğudur.

Bir diğer iddia ise 1900’lerin başında nedeni bilinmeyen Anatomik bir patlamanın olduğu Sibirya’daki Tunguskanın Şambala olduğu. Bu kadar anlatılanın ardından isterseniz yer altında bulunan şehirlere ve dehlizlere bir göz atalım.

İç dünya ve dış dünya arasındaki bağlantıları mağara ile tünel sistemi sağlamaktadır. Bu tünel ve mağaraların bir kısmı doğal yollardan bazıları ise insan eliyle oluşmuştur.

1902 yılında Malta’da yaşanan bir olay vardır. Olayda kasaba köyüne yakın bir mesafede bulunan tünel sistemine giren 30 öğrenci hiçbir iz bırakmadan tünelde kayboldu ve bulunamadı. Bu olaydan sonra tünel girişi kapatıldı. Ayrıca Brezilya’da nerelere kadar uzandığı bilinmeyen tünel sistemleri mevcuttur.

Bu tünellerin girişi Parana Şehrindedir. Çoğunuz duymuşsunuzdur Nevşehir’in Kaymaklı ve Derin kasabalarını.

Bu kasabalarda yapılan kazı çalışmaları sonucunda yer altı kentleri ortaya çıkarıldı.

Nevşehirin 27 km.güneyinde bulunan derin kuyuda 20 yılı aşan bir kazı sonucunda toplam 6 kat ortaya çıkartıldı ve tüm odalar tünellerle birbirine bağlıydı. Ve daha derinlerde bir çok daha katın olduğu anlaşıldı.

ikinci olarak yine Nevşehirin 18 km. Güneyindeki Kaymaklı kasabasının altında bir başka bir yer altı şehri bulunuyordu. Buradaki katların sayısı 8’di.ve her katta 15 oda bulunuyordu. Bulunan bu yer altı kentleri incelendiğinde ise ortaya çıkan sonuç mühendislik mucizesi olmalıydı.


Peki bu mühendislik mucizeleri nelerdi?


Mükemmel bir havalandırma sistemi vardı. Ve bu havalandırma sistemi ile ısı daima sabit kalıyordu. Malzeme olarak kullanılan kayaların kenarları pürüzsüz şekilde oyulmuştu. Ancak makine kullanmadan bu şekilde oyulma işlemi yapılması imkansızdı. Tüm odaların birbirleriyle bağlantısı vardı. Hangi odada olursanız olun diğer odaya geçiş yapabiliyorsunuz ve en şaşırtıcı özelliği ise hangi katta olursanız olun hiçbir besin maddesi küflenmiyor bozulmuyor kokmuyor ve kurtlanmıyordu.

Her zaman ilk günkü tazeliğinde kalıyordu. Ulaşılan en alt katta oluşan kötü koku ya da sigara dumanı anında dışarıya atılıyor ve koku odada kalmıyordu.

Yapılan araştırmalarda bu yer altı odalarında Romalı’lardan kaçan Hristiyanların kaldığı tespit edildi. Hristiyanların burda kalmış olması ya da bulunan odalarda kalmış olması odaları onların yaptığı anlamına gelmiyor.

Çünkü Romalı’ lardan kaçan Hristiyanların yaşadığı dönemde mühendislik hiç bu kadar ileri değildi. 1982 yılında Kaymaklı ve Derin Kuyu’ da incelemeler yapmak için Türkiye’ye gelen Tanrıların Arabaları adlı kitabıyla bütün dünyada tanınan Erıch Von Danıkenin yaptığı araştırmalar sonucunda inşaa edilen bu yer altı kentlerine havadan gelen saldırılardan korunmak amaçlı yapıldığını iddia etti. Ama o zamanlarda havadan saldırıları kim yapacaktı?

Bir zamanlar dünyayı uzaylılar idare etmiş diyerek ilginç bir iddiada bulunmuştu. Nevşehir’in Kaymaklı Derinkuyu bölgelerini inceleyen bilim adamları bulunan sığınakların mühendislik harikaları olduğunu ve 50 bin kişinin barınma ihtiyacını karşılayabileceği anlaşılmaktadır demiştir. Daniken bu sığınakların uzaylılar tarafından yapıldığını ve hava saldırısından kurtulmak için inşa edildiğini savunuyor. Bilmem bilir misiniz ama Kaymaklı Derinkuyu köylüleri arasında yaygın bir inanç vardır.

Bu inanç çok eskiden beri sözel olarak nesilden nesile aktarılmıştır.

İsterseniz size nesilden nesile aktarılan bu olayı anlatmak istiyorum. Anlatılan ve günümüze kadar ulaşan olaya göre Kaymaklı ve Derinkuyu da eski zamanlarda melekler yaşarmış. Bu melekler gökyüzünden uçarak ve ışık saçarak geliyorlar ve orada yaşamlarını sürdürüyorlar. Bir gün meleklerin geldiği gökyüzünden başka melekler de gelmiş. Ama bu ikinci melekler kötüymüş. İyi melekler ve sonradan gelen kötü melekler arasında çok uzun süren bir savaş olmuş.

Yaşanan bu savaşta iyi melekler sonradan gelen kötü meleklerle baş edemeyince yer altına sığınmak zorunda kalmışlar. Ve bu yer altı şehrini inşaa etmişler. Ve bunu anlatanlar şuanda bizim neslimize kadar gelmesini sağlayanlar ne Daniken tanıyorlar ne de onun tezlerini biliyorlar. Arkeologlar daha bir çok keşfedilmemiş yer altı şehrinin dehlizleri bulunduğunu tesbit ettiler. Eğer doğruysa Anadolu’nun yer altında bir şehir var demektir.

Başka bir teoriye göre bu yer altı şehirleri yer altını boydan boya katettği söylenir.

Türkiye dışında nerelerde olduğuna göz atacak olursak..

Norveç de bulunan Dolsten Mağaraları yeraltından ve deniz altından iskoçya’ya kadar ulaştığı iddia edilir. Stalin tarafından Moskova şehrinin altında yaptırılmış bir yer altı sistemi vardır bu yer altı sisteminin inşaatı yüz binlerce insanı barındırma kapasitesine sahiptir ve içerisinde askeri komuta merkezleri hastaneler depolar ve bunun gibi birçok şeyi bulunmaktadır. Yer altında bulunan bu tünellerin içlerine yapılmış demiryolları yine de başka yerlere ulaşım sağlandığı söylenmektedir. New-york metrosunun yanında üçgen şekilde bir tünel mevcuttur buna benzer bir tünel sistemi de Malata’nın altındadır.

Bilim adamlarının yapmış olduğu keşiflerde batı Afrika’da Atlantik Okyanusu’nun altından geçen bir tünel girişi keşfedilmiştir.

Erz Beta’nın yapmış olduğu araştırmalar da Hünelharz dağlarında ki bir giriş İran’a kadar uzanmaktadır.

Afganistan’ın kuzeyinde bulunan tünel ve Bunker Harabeleri bugün bile görülebilmektedir. Efsanelere göre Atlantisten kaçan insanlar tarafından yapıldığı iddia edilmektedir.

Macaristan’ın Eger şehrine çok yakın bir yerde bulunan ve uzunluğu 60 kilometre olan aşırı yüksek teknoloji kullanılarak açıldığı düşünülen tünelin kimler tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Tek bilinen oldukça eski olmasıdır.

Japonya’da yazar Suhunakiba imparatorluk şehri Tokyo Gizli Yer Altı Şebekeleri Sırrı adlı kitabında 2002 Tokyo şehrinin altında bir yer altı şebekesi olduğunu iddia etmektedir.

Mısır da yayınlanan bilinmeyen Dünyaya Gidilen Esrarlı Yol adlı kitapta Giza piramidinin altındaki sonsuz bir tünelden söz edilir. Bu tünel dünyanın içine kadar uzanmaktadır.

Arjantin’in başkenti Buenos Aires caddelerinin 15 metre altında bütün girişleri birbirine bağlı olan bir mağara şebekesi mevcuttur bu tip mağaraları Cordoba ve Parana gibi Arjantin şehirlerinin altında da rastlanılmaktadır. Tibette ve Keşmir’in kuzeydoğusundaki Karakumda Yeraltı Şehirleri vardır.

Bunlar Taklamakan altın şehirleri diye anılırlar. Bazı iddialara göre 10 Nisan 1963 günü Amerikan Thresher’ın nükleer Denizaltısı okyanustaki geçitleri ve mağaraları incelerken iz bırakmadan kaybolmuştur ve bulunamamıştır.

Bir grup bilim adamının buradaki devasa tünel sisteminde 1923’te kaybolmasının ardından tünel girişleri kapatılmıştır. Amerika da ki Beyaz Saray’ın altında bir tünel sisteminin olduğu ve Beyaz Saray’ın bunun üzerine bilinçli şekilde inşaa edildiği söylenmektedir.

Amerika Birleşik Devletlerin de ki Salt Lake City’nin altında çok eski zamanlardan kalma tüneller ve katakomplar ağı vardır. Yerli kabilelerin efsanelerinden derlenen makalenin yazarı olan Amerikalı Doktor Anjard Dr.Ron Article in Pursuit 1978 yılında yayınlanan bir makalesinde Amerika Birleşik Devletleri’nde 44 adet yer altı şehri olduğundan bahsetmiştir. Ve ne hikmetse bu kabilelerden biri olan Anjard Kabilesi ve yer altı şehirleri hakkında bilgiler gizli tutulmaktadır.

1895 yılında Kaliforniya’da bulunan Yosamit vadisinde araştırma yapan bir grup bilim adamı 2.5 metre boyunda bir kadın mumyası bulmuştur.

Nevada dev bir insana ait uyluk kemiği bulunmuş o kemikten insanın 3 metre boyunda olduğu ortaya çıkmıştır.

1904 yılında J.j Brown’un yaptığı arkeolojik kazılarda Kaskali dağlarında bir mağarada dev bir insanın kemikleri bulundu.

1964 yılnda Doktor Burus Colarado çölündeki Panamid Dağının güneyinde 80 bin yıl öncesine kadar uzanan eski bir medeniyete ait mağaralar sistemi buldu. Mağara da bulunanların üzerinde yapılan çalışmalar sonrasında eskiden o çevrede yaşayanların 2 metre 70 santimetre ve 3 metre 10 santimetre boyunda insanlar olduğu ortaya çıkarıldı.

Doktor Brous bu insanların yok olan MU imparatorluğu’nda burada yaşadığını iddia etmiştir.

Kaliforniya da bulunan ünlü Ölüler vadisinin altında da yer altı şehri olduğu iddia edilmekte.

Suprcuys Adıyla anılan New York da bir tünel sistemi mevcuttur. Bu tünel sisteminin girişi deniz tabanının altındadır. Ve Amerikanın doğu kıyısı ile İngiltere’yi birleştirmektedir.

En son olarak en önemlilerinden biri olan bir mağara ve mağara sistemine değinmeden geçmek olmaz.

Güney Almanya ve Avusturya da rastlanılan bu mağara sisteminin özelliği yapay olmasıdır. Yani insan ya da başka bir varlık tarafından inşa edilmesidir. Bu mağaranın esrarengiz tarafı normal bir insan için çok küçük ve basık ayrıca dar olmasıdır.

1912 yılında Avusturya’da ki mağara da yapılan bir araştırmada küçük yapılı insan iskeletlerine rastlanılmıştır.

Dünya da yapılan araştırmalar ve bilimin teknolojinin ilerlemesiyle birlikte birçok yeni bilgilere ulaşabiliyor.

New York Times da çıkan bir habere göre Rusya’da bulunan Kola Yarımadası’nda ve Azerbaycan’da yapılan dergi çalışmalarında çok şaşırtıcı olaylarla karşılaşılmıştır. Dergi çalışmaları yapılırken dünyanın merkezine doğru ilerlerken ısının artması düşünülürken bir anda ısının düştüğü gözlenmiştir.

7 kilometreyi aşkın bir mesafede fosil ve mikroorganizmalarına rastlanılmıştır ve rastlantı sonucu ortaya çıkan fosiller ve mikroorganizmalar bugune kadar dünyanın yapısıyla ilgili olarak ortaya atılan birçok teoriyi de çürütüyordu.

Bunun yanı sırasında Amerika Birleşik Devletlerinin Güney Georgia Eyaletinde öyle bir olaya rastlanılmıştır ki bu güne kadar dünyamızda rastlanılmayan bir bulguydu. Bölgede 14. 5 kilometre derinlikte 200 milyon yıllık eski bir su rezervine rastlanıldı. Bu bulgu ile biraz önce anlattığım Rusya’daki bulgular tüm jeologların dünya hakkındaki birçok bilgilerini tekrar gözden geçirilecek kadar önemliydi. Çünkü bugüne kadar geçerli olan ve bilinen jeolojik bilgilere göre 14.5 km derinlikte yüksek ısı ve basınç nedeniyle hiçbir sıvının mevcut olmaması gerektiğiydi.

CORNELL Üniversitesi’nden Profesör Doktor Leri Brovnun 17 Nisan 1991 yılında yapmış olduğu açıklamalarda bulunan sıvı kesinlikle sudur ve bunun anlamı ise bugüne kadar dünyanın yapısı ile ilgili tüm bilinenlerin alt üst olduğuydu.

Buradan çıkan sonuç dünya kabuğunun bugüne kadar bilim çevrelerince kabul edildiği gibi sert ve sıcak olmadığıdır demiştir.

Agartha veya Agartalılar, ezoterik ve mistik kaynaklarda yer alan efsanevi bir yeraltı uygarlığı ve bu uygarlığın sakinlerini ifade eder. Agartha'nın yeraltında gizli bir dünya olduğuna ve burada ileri bir medeniyetin yaşadığına dair söylenceler, özellikle teozofi, spiritüalizm ve okültizm ile ilgilenen kişiler arasında yaygındır.

Agartha’nın varlığına dair inanış, Hindistan, Tibet ve Orta Asya gibi bölgelerdeki eski geleneklerde de yer alır. Bu mitlere göre, Agartalılar barışçıl, yüksek bir bilince ve ileri bir teknolojiye sahip, bilgelik ve ruhsal gelişim açısından oldukça ilerlemiş varlıklardır. Agartha’nın, Shambala gibi diğer mistik diyarlarla bağlantılı olduğu da düşünülür.

Bu tür inanışlar bilimsel bir temele dayanmasa da, özellikle macera romanları, komplo teorileri ve spiritüel öğretilerde oldukça popülerdir ve bazı kişilere göre Agartha, içsel gelişimin veya ruhsal aydınlanmanın simgesi olarak da yorumlanır.

Şambala, özellikle Tibet ve Hindistan’daki Budist ve Hindu geleneklerinde geçen, efsanevi bir “cennet” ya da “gizli krallık” olarak tasvir edilen mistik bir yerdir. 

Şambala, ruhsal arayışa çıkmış bireylerin erişebileceği bir tür aydınlanma diyarı veya saf bir bilgelik ülkesi olarak anlatılır. "Huzur diyarı" ya da "barış ülkesi" olarak bilinen bu yerin, tamamen ruhsal bir varoluş seviyesi olduğu, fiziksel dünyada var olmadığı da söylenir.

Budist geleneklere göre, Şambala’da yaşayanlar ruhsal olarak gelişmiş, bilgelik dolu ve saf insanlar olup huzur, mutluluk ve aydınlanma içinde yaşarlar. Bu efsanevi krallığın "Kalki" adlı bir hükümdar tarafından yönetildiğine ve Şambala'nın son kralının bir gün dünyayı kurtarmak için ortaya çıkacağına inanılır. Şambala, bazı ezoterik öğretilerde de içsel bir bilinç durumu, yüksek bir farkındalık veya kendini aşma olarak kabul edilir.

Şambala’nın gerçek bir yer olup olmadığı bilimsel olarak doğrulanmamıştır, ancak bu konsept özellikle meditasyon ve ruhsal arayışa yönelenler için sembolik bir hedef ya da ruhsal aydınlanmanın bir simgesi olarak benimsenmiştir.


Agarta Uygarlığı 3. Kaynaktan Bilgiler


Yeraltı ülkesinin giriş yolu Kuzey ve Güney Kutbu’nda olduğuna inanılan (ve uydu fotoğraflarıyla kanıtlanan) büyük deliklerdir. Ayrıca dünyanın birçok noktasında bulunan tüneller ile bu dünyaya ulaşılabilir. Tibet’in başkenti Lhasa’nın İç Dünya’ya bir tünel ile bağlandığını iddia edilir Bu tünelin girişi, sırrı saklamak için yemin eden Lamalar ya da Tapınak Şövalyeleri tarafından korunur. Benzer bir tünelin Giza’daki Büyük Piramit’in tabanındaki gizli odaları Agartha’ya bağladığına inanılır. Ülkemizde Nevşehir, Niğde, Göreme gibi bölgelerdeki mağaralar ve tüneller ağının bu teoriyi desteklediği düşünülmektedir.

Antik Yunan mitolojisinde Hyperborea olarak geçen bu ülke, Kuzey Trakya’da bulunan hayali bir bölgededir. Burada her şey mükemmeldir, günde 24 saat güneş parlar. Bu Güneş, bizim Güneş’imiz değil, Dünya’nın içindeki bir Güneş’tir.

İç Dünya’ya Mısır, Tibet, Yucatan, Bermuda Üçgeni, Rusya ve Afrika’dan girişler vardır.

Yerli Amerikalı insanlar arasında Navajo efsaneleri, insanın atalarının Dünya’nın altından geldiğini öğretir. Kadim insanların doğaüstü güçleri vardı, ama büyük bir tufan tarafından büyük mağaralardan dışarı sürüldüler. 

Yüzeye çıktıklarında, kendi büyük tapınaklarını bir kez daha aramadan önce, büyük bilgilerini insan ırkına aktardılar.

Pueblo Yerlilerinin mitolojisi de kendi tanrılarının kaynağını da iç dünyaya yerleştirir. İç Dünya Kuzey’deki bir delik ile yüzeydeki insanlara bağlanıyordu.

Çin, Mısır ve Eskimo yazıları Kuzey’deki büyük bir açıklıktan ve Dünya’nın kabuğunun altında yaşayan insan ırkından bahseder. Yazılar, onların atalarının Dünya’nın içindeki cennet topraklardan geldiğini söyler.

Budist gelenek Agartha’nın, binlerce yıl önce kutsal bir adam kabileyi yerin altında ortadan kaybettiğinde ilk kez kolonileştiğini ifade eder. Yeraltı krallığının şu andaki nüfusunun milyonlarca olduğuna inanılır ve insanların Dünya’nın yüzeyinde bulunan bilimlerden çok daha üstün bir bilime sahip olduğu inanılır, bunların arasında yeraltı tünellerinde muazzam hızlarla işleyen arabalar da var.

Azteklerin ve Tolteklerin büyük avatarı kadim Quetzalcoatl efsanelerinde, onun sekiz gün boyunca bir uçan dairede gözden kaybolduğu ve yeraltı dünyasını ziyaret ettiği anlatılır.

İslâm’da Kehf (yeraltı mağaralar şebekesi) inancı vardır. Kuran-ı Kerim’de Ye’cüc-Me’cüc, Tev­rat ve İncil’de Gog, insana benzeyen yeraltı ırklarıdır. Özellikle Himalaya dağları altındaki geniş, çok büyük mağara-galerilerde yaşadıklarına inanılır.


Efsanenin Tek Tanığı Amiral Byrd


Binlerce yıllık Kayıp Dünya teorisini doğrulayan tek isim, 1947 yılında yaptığı Kuzey Kutbu seyahatinde burayı gördüğünü iddia eden Amiral Richard Byrd oldu. Yaşadıklarını da günlüğüne detaylı bir şekilde kaydetti.




Amiral Byrd 19 Şubat 1947 günü Kuzey Kutbu’na bir uçuş yapmak üzere bir telsizci ile birlikte görev aldı. 

7000 metre yüksekliğe çıktığında her şey yolundaydı. Ancak karşılaştığı bir türbülans sonucunda 1000 metreye kadar inmeye karar verdi. 

Hemen altında dümdüz uzanan bir buz alanı vardı. İnanılmaz bir manzara ile karşılaşmıştı. Kar yağıyordu ve gökyüzü kırmızıdan mora kadar tüm renklere bürünmüştü. 

Kısa bir uçuştan sonra dağlık bir bölgeye geldi. Yarım saat kadar sıra dağlar üzerinde uçtu. 8900 metreye çıkmıştı. Ancak bu dağları tanımlayamıyordu, haritada yer almamışlardı. Sonra birden dağların arasında ve tam ortada akan nehri gördü. Buz ve kar olması gereken yerde yeşil ormanlar göze çarpıyordu.



Amiral Byrd 4000 metreye kadar indiğinde altında tamamen yeşil bir alan vardı. Işık farklıydı ve güneşi göremiyordu. Biraz daha aşağıda ise, garip hayvanlar gördü. İlk anda fil sandığı hayvanlara dikkat ettiğinde bunların inanılmaz bir şekilde mamut olduğunu fark etti. 

Gördüklerini üsle paylaşmak istediğinde ise çaresiz kaldı… Çünkü artık telsiz bağlantısı kuramıyordu. Dışarıdaki sıcaklık 23 dereceydi. Amiral daha ileride yer alan kent benzeri bir yere yaklaşıyordu. Uçak hafifledi, tüy gibi dalgalanarak uçuyordu. Uçak adeta bilinmeyen bir güç tarafından kontrol altına alınmıştı. Bu ağır uçuş sırasında Amiral karşıdan kendisine doğru yaklaşmakta olan bir başka uçan cismi gördü. Bu disk biçiminde parlak bir nesneydi. Ve uçan cismin üzerinde bir gamalı haç işareti vardı.




Telsizden kendisine hitap eden bir ses duydu. İsveç ya da Alman aksanıyla konuşan biri, İngilizce olarak şöyle diyordu: “Bölgemize hoş geldiniz Amiral. Sizi 7 dakika içinde indireceğiz. Güvenli ellerdesiniz, rahat olun.” 

Uçağın motorları durdu ve sanki garip bir gücün etkisi altındaymış gibi uçak kendi çevresinde dönüyordu. İniş başladığında Amiral kendisini görünmeyen dev bir asansörün içindeymiş gibi hissetti. Uçak şiddetle titriyordu. Kısa bir süre sonra hafifçe yere temas etti. Amiral büyük heyecan içinde kendisini karşılamaya gelen çok uzun boylu sarışın insanları gördü. Uzakta büyük parlak binaların olduğu kent vardı. Amiral ve yanındaki mürettebat, bu garip yerin ev sahipleri tarafından son derece kibar ve dostça tavırlarla karşılandılar.




Şehre girmek için önce tekerlekleri olmayan düz bir platforma çıktılar ve hızla parlak şehre doğru hareket ettiler. 

Binalar,sanki kristalden yapılmış gibiydi. Amiral gördüklerini ancak öncü mimari eserler ya da bilim kurgu filmleriyle kıyaslayabiliyordu. 

Kendilerine ikram edilen içecekleri bitirdikten sonra Amiral Byrd, iki hostes tarafından bir başka mekana götürüldü. Kısa bir yürüyüş ve yer altına inen asansör yolculuğundan sonra kendisini uzun bir koridorda buldu. Duvarların içinden gelen gül kurusu renkli ışık her yeri eşit derecede aydınlatıyordu. Bir kapının önünde durdular. Üzerinde anlayamadığı bir yazı olan kapı sessizce açıldı. Hosteslerden biri Amiral’e endişelenmemesini ve Üstad’ın huzuruna çıkacağını söyledi.


Amiral’in Günlüğünden Üstad’la Konuşması


“İçeri giriyorum, çarpıcı renkler görüyorum, oda büyüleyici ve çok etkileyici. Karşımda çok güzel bir insan var, gördüklerimi anlatamıyorum, bildiğim sözcükler buna yeterli değil. İnsan gibi ama çok daha ötesinde, huzur ve mutluluk yayıyor. Düşüncelerim kesiliyor, melodik ve sıcak bir sesle konuşuyor; “Yerimize hoş geldiniz Amiral”




“O, bir erkek, yüzünde çok uzun yılların izleri var, uzun bir masada oturuyor sonra kalkıp, bana oturmam için gösteriyor. Oturuyoruz, bana bakıp gülümsüyor ve yine o yumuşak ve melodik sesle konuşuyor; “Sizin buraya girmenize izin verdik çünkü siz dünyanın yüzeyinde tanınan asil birisiniz.” Dünyanın yüzeyi mi? diyor ve soluğumu tutuyorum. 

Gülümsüyor ve; “Evet, şu anda İç Dünya´nın Arianni bölgesindesiniz. Sizi görevinizden fazla alıkoymayacağım, güvenle yüzeye geri döneceksiniz. Ama şimdi Amiral, sizi neden buraya çağırdığımızı söyleyeceğim. 

Irkınızın Japonya´da Hiroshima ve Nagasaki´de patlattığı ilk atom bombalarıyla çok ilgiliyiz. Bu nedenle alarma geçtik ve uçan araçlarımızı yolladık, biz bunlara ´Flugelrad´ diyoruz. Sizi gözlüyorlar ve ırkınızın yüzeyde ne yaptığını araştırıyorlar. Bütün bunlar geçmişte kaldı Amiral ama biz devam etmek zorundayız. Irkınızın savaşlarına ve barbarlığına daha önce hiç karışmadık ama şimdi durum farklı. İnsanlık için uygun olmayan doğal bir gücü yani atomik enerjiyi öğrendiniz. Özel görevlilerimiz dünyanızdaki güçlere mesajlar veriyorlar ama henüz bir tepki vermediler. Şimdi sizi dünyamızın varlığını gören bir tanık olarak seçtik. Irkınızdan binlerce yıl daha eski olan kültürümüzü, bilimimizi göreceksiniz Amiral.”



“Sözünü kesiyor ve benimle ne yapacaklarını soruyorum. Üstad delici bakışlarıyla sanki düşüncelerimi okuyor ve bir zaman sonra cevap veriyor; “Irkınız şu anda dönüşü olmayan noktaya ulaştı. 

Aranızda ellerindeki gücü bırakmaktansa, dünyayı yok etmeyi göze alacak olanlar var.” Başımı sallıyorum ve devam ediyor; “1945´de ve sonrasında ırkınızla ilişki kurmaya çalıştık ama düşmanca davranıldı, Flugelrad´larımıza ateş açılıp, düşürüldüler. 

Savaş uçaklarınız, kötü amaçlarla düşmanca davranarak bizimkileri kovaladılar. Şimdi sana şunu söylüyorum oğlum; dünyanızda çok büyük bir kötülük fırtınası oluşmakta, kara bir öfke ve şiddet yıllardır hiç eksilmeden, artarak birikiyor. 

Silahlanmanızın bir anlamı yok, biliminizde güvenli bir yer yok. Kültürünüzde açan her çiçek, öfke ve hiddetle ezilip, yok ediliyor, tüm insan canlılar derin bir kaosun içine düştüler. 

Yaşadığınız son savaş daha sonra ırkınızın başına geleceklerin sadece bir başlangıcı. Biz burada her geçen saat durumu daha açık görüyoruz. 

Söylediklerimde bir yanlış var mı?” Hayır, bu eskiden de oldu, karanlık çağlar geldi ama beş yüz yıl önce sona erdi, diyorum. Üstad devam ediyor; “Evet, oğlum. Karanlık çağlar asıl şimdi ırkınızın üzerine geliyor, karanlık dünyayı bir örtü gibi örtecek ama inanıyorum ki ırkınızdan bazıları yaşamayı başaracaklar ama buna daha zaman var, fazlası söylenmemeli. Çok uzaklarda ırkınızın yıkıntıları arasından yeni bir dünya doğacak, kayıp efsanevi hazineleri arayacaklar ve oğlum bizim korumamızda güvenlikte olacaklar. Zamanı geldiğinde biz ırkınıza ve kültürünüze yardım edeceğiz, belki savaşın ve çekişmelerin boş yere olduğunu bir gün öğreneceksiniz, ancak bundan sonra ırkınız tekrar kültürü ve bilimi elde edebilecek. Şimdi oğlum, bu mesajla beraber yüzeye dönebilirsin.”

Amiral, dönüşte Pentagon’daki bir toplantıda bildiklerini anlattı. Söyledikleri kayda alınsa bile kendisine bildiklerini saklaması söylendi.




Kaynaklar


chatgbt
https://www.ufukonen.com.tr/agartha/
https://agarta.istanbul/agartalilar-efsanesi/
https://www.facebook.com/HeyetiTemsiliye/posts/agarta-t%C3%BCrkler-ve-esrarengizlikler-zinciri-genel-olarak-bilindi%C4%9Fi-kadar%C4%B1yla-agar/1219164558159216/


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çöp DNA (İnsan DNA' sının %98' i)

Bakım Yönetimi

Matrix Felsefesi ve Platon' un Mağara Alegorisi