Anunnakiler ve Sümerler

Mu Uygarlığının bir kolonisi olduğu ileri sürülen Atlantis kıtası için söylenceler de benzer nitelikte. Atlantis’e ilk olarak Platon’un Timaeus ve Critias kitaplarında rastlanıyor. Platon’a göre Atlantis, M.Ö.9500’de Batı Avrupa ve Afrika'nın birçok kısmını fethetmiş ve neredeyse Atina'yı da fethedecekken, bir gecede okyanusa batmış bir uygarlık.

Atlantis hikayesinin çıkışı Mısırlı bir keşişle başlıyor. Mısırlı keşiş Sonchis hikayeyi ünlü Yunan şairi Solon’a, Solon Dropides’e, Dropides de torunu olan Atinalı devlet adamı Kritias’a anlatıyor. Kritias, Sokrates’in evindeki bir felsefe sohbetinde bu hikayeden bahsediyor. Ve, Atlantis’le ilgili araştırmalar o günden itibaren başlıyor.

Çözümlenmiş Naacal Tabletleri'ndeki anlatımlarda, Mısır hiyerogliflerinde, papirüslerde, Maya yazıtlarında, efsane ve ilahilerde de sık sık Atlantis değinmesiyle karşılaşılıyor. Örneğin, Saint Petesburg (Rusya) Müzesi'nde bulunan bilinen en eski papirüslerden birinde, Firavun Set'in bir grup araştırmacıyı Atlantik Okyanusu'na gönderdiği, bu grubun görevinin Mısırlılara bilgeliği getiren ataların anavatanlarını araştırmak olduğu yazılı. Heinrich Schliemann tarafından Troia’da (Çanakkale)’da bulunmuş "Baykuşlu Vazo" ve "Kuş Sfenksi" üzerinde yer alan "Atlantis Kralı Kronos’tan” yazılı ithaf yazıları da tartışmasız arkeolojik kanıtlar olarak gösteriliyor.

Bu verilerin hep birlikte incelenmesi, Atlantis kıtasında yaşayan toplumun çok gelişmiş bir uygarlık seviyesine sahip olduğunu işaret ediyor. Bazı yazıtlar, bu toplumda devler, cüceler ve çeşitli insanımsıların hep birlikte yaşadığını ifade ediyor.

Teosofik Cemiyeti’nin kurucularından Madam Helena Petrova Blavatsky ise yorumlamalarını Gizli Doktrin (1988) adlı kitabında Atlantis kıtasında yaşayan toplumda Mu asıllı Rmoahaller, Tlavatliler, Toltekler, Turanlılar (Türklerin ataları), Samiler, Akadlar ve Moğollar olarak 7 alt ırk belirleyecek kadar ilerletiyor.

Eski çalışmalarda Atlantik okyanusunun ortasında gösterilen Atlantis kıtası, son yıllarda gelişen teknolojinin kullanılmasıyla farklı yorumlarla farklı coğrafyalarda konumlandırılıyor. Bunlardan en ilginç olanı, Robert Sarmast’ın efsane ve mitlerde ifade edilen 50 farklı fiziksel işareti kullanarak yoğunlaştığı Kıbrıs yayı ve Doğu Akdeniz kıyıları (Levantine havzası). Amerika Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA) haritaları ve veritabanlarından faydalanan Sarmast bu verileri yeterli bulmayınca, Jeofizikçi John K. Hall’den bir Rus petrol gemisinin 1980 yılında Doğu Akdeniz deniz tabanından topladığı dijital verileri de alıyor. Tüm verileri birleştirerek bölgenin 3 boyutlu haritalarını ve batimetrik (derinlik) haritalarını çıkartan Sarmast’a göre Atlantis kıtası, Doğu Akdeniz’de (Levantine havzası) bugünkü Kıbrıs’la Suriye’nin arasında yer alıyor. Bugünkü Kıbrıs, batan Atlantis kıtasının en üst noktasını oluşturuyor.

Atlantis ve Mu kıtalarının yok oluşuyla ilgili kayda değer üç teori ileri sürülmüş. Karbon testlerine göre bu kıtaların 12.000 yıl önce şiddetli bir deprem ve depremin neden olduğu tsunami sonucunda batarak yok olduğu konuyla ilgilenen her kesimden araştırıcının ortak fikri. Teorilerden biri, çok büyük bir meteorun dünya ekseninde sapmaya yol açacak bir şiddetle Mu kıtasına çarptığını ileri sürüyor. Bu teoriye göre Mu kıtasından bu kadar az belirti kalmasının nedeni de meteor çarpması sonucunda Pasifik çukurunun oluşması. Bu teori, diğer kıtaların bu çarpmadan etkilenmeyişlerine bir yorum getiremediği gibi jeolojik olarak da desteklenmiyor. James Churchward diğer teorisinde ise bu kıtaların batışını jeolojik nedenlere bağlayarak, Atlantis ve Mu kıtalarının denizden yükselmelerine bu kıtaların altında bulunan büyük gaz kütlelerinin sebep olduğunu, bu gazların zamanla bazı zayıf noktalardan yeryüzüne çıkarak içinde bulundukları ceplerin boşalmasına ve bu nedenle ceplerin üzerinde yer alan kıtaların batmasına yol açtığını ileri sürüyor. Jeolojik verileri eksik olan bu teori, kıtaların batmasını dayandırdığı olayın birbirinden hayli uzakta olan iki kıtada birden aynı anda ya da çok kısa aralıklarla nasıl gerçekleştiğini açıklayamıyor.

Bazı Tibet, Maya, Hindu belgeleri, söylencelerinde ve Tevrat gibi din kitaplarında ve mitoslarla karışmış efsanelerde ise bu iki uygarlık arasında savaş çıktığı, bu savaşta bugün bile erişilemeyen düzeyde üstün silahların kullanıldığı, bu üstün silahların bir sıcaklık şokuna yol açtığı, böylece büyük depremlerin ve dev dalgaların (tsunami) oluştuğu ve bu kıtaların karşılıklı olarak aynı anda batarak yok olduğu ileri sürülüyor. Ayrıca, Mu ve Atlantis halklarının Tanrıya ortak koşma, azgınlık, sapıklık, üstün genetik ve tıp çalışmalarıyla doğa olaylarının işleyişine karışmak ve teknolojiyi kötüye kullanmak gibi sebeplerle cezalandırıldığına ilişkin kabuller de mevcut.


Sümerlerin Ortaya Çıkışı


Atlantis' in Medeniyetini sağlayanlar (Anunnakiler) Mezopotomya' ya yayılmış ve Sümerler' i Kurmuştur.

Anunnakiler – Sümer metinlerinde adı geçen Anunnakiler ve yaradılış sırları sonrasında dinsel metinlerin birçoğunda görülüyor. Anunnakilerin dünyayı tohumladığını ve burada köle olarak kullanmak üzere bir ırk yarattıklarını belirten metinler oldukça detaylı tasvirlerle dolu.

Anunnaki veya Anunnaku esas olarak bir grup Sümer ve Akad tanrısı olarak da tanımlanabilir. Söz konusu isim bazen “da-nuna”, “da-nuna-ke-ne” veya “da-nun-na” olarak yazılır ki bu bir tür “kraliyet kanından olanlar” gibi bir anlama gelir.

Anunnaki’nin insanın yaratıcıları olduğuna inanılıyor. Bu güçlü Tanrılar, bir gün geri döneceklerine söz vererek uzak geçmişte Dünya’yı terk ettiler. İlginç bir şekilde, dünyanın dört bir yanına dağılmış durumdaki kadim kültürlere baktığımızda da tanrılarının çoğunun bilhassa “Yaratıcı Tanrıları”nın Dünya’yı terk edip bir gün döneceklerine söz vermiş olduklarını görürüz.

Örneğin Türklerin yaratılış destanının sonunda dahi; yaratıcı tanrı Kayra, bir gün geri döneceğine söz vererek Dünya’yı terk eder ve yerine birtakım vekiller bırakır. Bazı araştırmacı ve yazarların iddialarına göre; Anunnaki, spiritüel uyanışı ve insan bilincinin evrimini hızlandırmak için önceden “yanlış yaptıkları işi düzeltmek” amacıyla Dünya’ya geri dönecektir.


TÜRKLERİN YARATILIŞ DESTANI


Sümer mitolojisinde Anunnaki, Dünya’ya gelen ve sonunda insan ırkını yaratan iyi ve kötü tanrı ve tanrıçalar grubuydu. Dünya çapında birçok yazar tarafından Anunnakilerin dünyaya gelmiş olduğuyla ilgili sayısız kaynak toplandı. Antik bir geçmişte dünyaya gelen Anunnakiler, araştırmacılar tarafından uzun bir süreden beri tartışılıyor. Varlıkları ve dünya gezegenine gelişleri farklı kültürlerde sayısız metinde işleniyor.

Bazı Afrika kültürlerinde, dünya dışı varlıkların on binlerce yıl boyunca Dünya’yı ziyaret ettiğine inanılıyor. Örneğin, Zulu efsanelerinde yıldızlardan gelen ziyaretçilerin altın ve diğer doğal kaynakları çıkardığını, bu kaynakların çıkarılması için köleler yarattıklarını söylüyor.


Annuakiler Dünya Gezegeni’ne Niburu’dan mı Geldi?


Bazı kaynaklar bu tanrıların Niburu adı verilen bir gezegenden geldiğini söylüyor. Asuriler ve Babiller ise söz konusu gezegeni Marduk olarak adlandırıyorlar. Sümerler, Nibiru’da bir yılın Dünya’da 3.600 yıla eşdeğer olduğunu söylüyorlar. Gerçekte Niburu diye bir gezegenin var olup olmadığı ise büyük bir tartışma konusu. Güneş sisteminin dışında muazzam bir gezegenin olduğunu gösteren çok sayıda bilginin mevcut olduğunu savunan bazı bilimadamları var. Bu bilimadamları bu gezegene Planet X ismini veriyorlar.

Washington Post’a göre: “Muhtemelen Samanyolu’ndaki dev gezegen Jüpiter kadar büyük ve bu güneş sisteminin bir parçası olan, Orion takımyıldızının yönünde yeni bir gezegen ABD’deki bir teleskop tarafından bulundu.

R. Harrington, 1988’de Astronomical Journal’da çok ilginç bir yazı kaleme aldı. Harrington, Dünya’dan üç ya da dört kat daha büyük bir gezegenin var olduğunu ve Pluto’ya göre Güneş’ten üç ya da dört kat uzakta bir yerde olduğunu söyledi. Sunulan matematiksel modellere göre, Niburu ya da Planet X olarak isimlendirilen gezegen 30 derecelik son derece eliptik bir yörüngeyle hareket ediyor. 2008’de bazı Japon araştırmacılar, yaptıkları hesaplamalara göre; Dünya gezegeninin üçte ikisine kadar bir büyüklüğe sahip yaklaşık 100 AU uzaklıkta bir “keşfedilmemiş” gezegen bulunması gerektiğini açıkladılar.


Sümerlere Göre Annuakiler Dünyaya Ne Kadar Hükmettiler


Eski metinlere göre Anunnaki’nin ortalama ömrünün 120 SAR olduğuna, yani 120 x 3.600 ya da 432.000 yıl olduğuna inanılmaktadır. Sümerlerde ortaya çıkan kral listesinde binlerce yıl boyunca hükmeden krallardan söz etmektedir. Metinde, “Krallığın cennetten inmesinden sonra krallık Eridug’daydı. Eridug’da, Alulim kral oldu; 28800 yıl hükmetti. Alaljar 36000 yıl hükmetti. 2 kral; 64800 yıldır hükmetti. ” ibareleri bulunuyor.


Genlerimizi Annuakiler mi Programladı


Anunnakilerin yarattığı insan ırkıyla ilgili olarak da muhtelif iddialar mevcut. Kazakistan’dan bazı araştırmacıların ortaya attığı hipotez; daha gelişmiş bir dünya dışı medeniyetin farklı dünyalarda yeni hayat tohumladığı ve dünyanın da sadece onlardan birisi olduğu yönündedir. Bu iddia sahipleri DNA kodumuzun ilk bölümünün Dünya üzerinde yazılmadığına ve onlara göre doğrulanabilir olduğuna inanmaktadır. İkincisi ve en önemlisi, genlerin tek başına evrim / ani evrim sürecini açıklamak için yeterli olmadığı ve oyunda bir şey daha olması gerektiği yönünde.

Araştırmacı Makukov “Er ya da geç Dünya’daki tüm yaşamların uzaydaki kuzenlerimizin genetik kodunu taşıdığını ve evrimin bizim düşüncemiz olmadığını kabul etmeliyiz” diyor. Bu bilimsel bulguların sonuçları, insanlara benzeyen uzaylılarla temas kurduğunu iddia eden diğer kişiler ve gözlemciler tarafından ortaya atılan iddiaları güçlendiriyor. İnsan benzeri uzaylılar insan evrimi için gerekli bazı genetik materyali dünya insanı için sağlayabilir.

Amerikalı bir New Age edebiyat yazarı olan ve 2012 olayı hakkında yazan ve yeryüzünün manyetik kutupluluğunun tersine döneceği iddiasıyla kaydedilen Gregg Braden’e göre; sadece “açık” kodumuzda bulunan 64 koddan 20’sine sahibiz. Birileri ‘Neden yaratılışın kaynağı, DNA’nın çoğunu kapatarak genetik yeteneklerimizi sınırladı’ diye sormalı. Ortaya atılan bir teoriye göre DNA’mız Anunnaki yaratıcılar tarafından kontrol içerisinde kalabilmemiz için sınırlandırıldı.

Birçok araştırmacı Anunnaki’nin milyonlarca yıldır bizi kontrol eden kişiler olduğuna inanıyor ve insanoğlunun gerçek genetiğini onların bildiğini düşünüyor. Çoğu yazar, bir gün dönmeyi vaat eden ve kendilerinden sayısız kültürde bahsedilen Tanrı olabilecek Anunnaki’nin, insanın yaratıcıları oldukları için bizi tamamen kontrol edebildiğini iddia ediyor.

Bir ufo araştırmacısı olan Simon Parkes, 12 şerit DNA’ya sahip olduğumuzu ve her bir kolun belirli bir galaktik ırkla ilintili olduğunu söylüyor. Varsayımsal olarak, DNA’daki latentkodonları tutuşturmanın bir yolunu bulabilirsek, pratik olarak gezegenimizdeki her insanın iyileşmesi ve gezegenimizin iyileşmesi gibi konular başta olmak üzere neredeyse her şeyi yapabiliriz.

Anunnakiler Sümerliler'in mitolojik tanrıları olarak yer alıyor ama görüntüleri o dönemdeki bir insana göre bile oldukça farklı.




Tüm Sümerliler için Anunnakiler vazgeçilmez ve kutsallardı.

Bazı tarihçilere göre Anunnaki tanrıları dünyayı ziyarete gelen yabancı bir ırktı.




Aslında Anunnakiler üzerine yapılan pek çok çalışma da bulunuyor. Bu gizli tarih gittikçe daha da şekilleniyor.

Anunnaki tanrıları Sümerliler'den de önce vardı, Antik Yunan ve Mısır mitolojilerinden de öncede var oldukları görülüyor.




Yani bu şekil itibari ile oldukça farklı olan tanrıların hikayesi Sümerliler ile birlikte 4 bin yıl önce başlamıyor. Hikaye oldukça eskiye dayanıyor...

O dönemdeki tüm tanrılar gibi Anunnakiler de gökten geliyordu, göklerdeki dünyaları oldukça değerli ve kutsaldı.




Hatta Babilliler'e göre yerde 300, gökte 300 Anunnaki vardı.

Hatta Sümerliler Anunnakiler'in 12.gezegen olarak da bilinen Niburu'dan geldiklerine inanıyorlardı.



Bu gezegen 450 bin yıl önce Dünya'ya yaklaştığında Anunnakiler bizim gezegenimize gelmişti.

Anunnakiler'in dünyamıza gelmesinin sebebi ise Niburu’nun atmosferini düzeltmek için kullanılacak olan altını bulmak istemeleriydi.




Hatta altını çıkartmaları için de insanı yaratmışlardı. Bu fikrin doğruluğunu savunan profesörler de bulunuyor.

Kulağa biraz çılgınca gelen bu hikayeyi kanıtlayabilmek için Sümerliler'in gelişmiş matematik ve astronomi hesaplarına bakmak gerekiyor.  




Döneme göre oldukça ileride olan Sümerliler 1400 yıl önce Jüpiter'in yörüngesini tamamen doğru hesaplayabilmişlerdi. Yazdıkları kil tablet 2015 yılında bulundu ve bu konuda gerçekten iyi oldukları yine kanıtlandı.

O döneme ait bulunan pek çok resimde de ilgi çekici ve farklı şeyler görülüyor: Yıldızlara doğru yolcu taşıyan roketler.




Sümerliler'in tabletlerinde yer alan gizemli çizimler ve matematik, astronomi alanında bu kadar gelişmiş olmaları Anunnakiler ile karşılaştıklarını düşündürüyor.

İnsan ırkını yarattığı düşünülen Anunnakilerin bu dönemde dünyamıza yeniden geri döneceği düşünülüyor.




Dünya genelinde pek çok yazar Anunnakilerin gerçekten dünyamıza geldiğiyle alakalı birçok kaynak topladı ve bunları da yazıya geçirdiler.

Bir de tabii Anunnakilerin geldiği Niburu gezegenin gerçekte var olup olmadığı da büyük bir tartışma konusu.




Güneş sistemi dışında yer alan bu gezegenin var olduğuna dair pek çok kanıt var hatta bilim insanları tarafından bu gezegene Planet X ismi verildi.

Nibura'daki bir yıl Dünya'daki 3.600 yıla eşit, Anunnakiler'de ise ortalama ömür 120 SAR yani 432 bin yıl...




Sümerliler'in metinlerine baktığımızda Anunnaki tanrılarının uzun yıllar boyunca yaşadıkları da vurgulanıyor.

Her şeye rağmen Anunnakiler ile ilgili tartışmalar hala sürüyor, kesin bir şey bulunamadı.




Sümerler Kimdir ve Nerede Kuruldu?


Sümerler tarih sahnesine diğer medeniyetlerden çok daha önce çıkmıştır. Sümerlerin tarihi M.Ö. 4000 yıllarına kadar dayanır. Bu medeniyet yazı, dil, tıp, astronomi gibi pek çok alanda gelişmeler göstermiştir. Bunun yanında fal, büyü, din, mitoloji gibi alanlarda da pek çok çalışma yapmışlardır.

Sümerlerin yaşadığı zamanlarda Mezopotamya sınırları içerisinde 35 adet şehir olduğu bilinmektedir. Bu şehirlerden 18'i ise oldukça büyüktür. Bunlara örnek verecek olursak; Kiş, Nippur, Umma, Zabalam, Eridu, Lagaş, Ur ve Uruk örnek gösterilebilir.

Öncelikle Uruk Kralı olan Lugalzagizi aşağı Mezopotamya da bulunan kent devletlerinin tek bir yönetim altına almıştır. Sümerler devletini Elamlar sona erdirmiştir. Sümerler'den sonra ise Akadlar devri başlamıştır.


Sümerler Neyi Buldu?


Sümerler Mezopotamya'da yaşamış olan medeniyetlerden biridir. Bilim ve teknoloji alanında oldukça ilerleme kat etmişlerdir. Sümerlerde pek çok çanak, çömlek, ekmek pişirmek için tandır ve kazanlar olduğu bilinir. Bunun dışında Sümerler sert madenleri işlemeyi de başararak kesici aletler üretmişlerdir. Sümerler kerpiç ve tuğla kullanarak iki ya da üç katlı evler de yapmıştır.

Sümerlerin sulama sistemi kullandıkları da görülmektedir. Yaşadıkları bölgede bulunan bataklıkları kurutmuşlardır. Yaşam alanlarına kanallar yardımı ile su çekmişlerdir. Bentler inşa ederek su baskınları oluşmasının önüne geçtiler. Bunun yanında barajlar inşa edip ihtiyaç duyulan suyun korunmasını ve muhafaza edilmesini de sağlamışlardır. Sümerlerin düzenli bir sulama sistemleri olmasından dolayı verimli bir tarım arazileri de vardır. Sümerlerin ilk kez tekerleği icat ettiği de bilinmektedir. Böylelikle tarihte ilk defa öküz ve sabanlar yardımı ile tarım alanlarında çalışmışlardır.

Sümerler Matematik ve Geometri alanında da pek çok çalışmalar yapmıştır. Matematiğin temelini oluşturan dört işlemi Sümerler bulmuştur. Bunun yanında büyük bir gelişme göstererek dairenin alanını hesaplamayı da başardılar. Sümerler zaman hesaplamasında da çok başarılı olmuşlar ve çok gelişmiş bir takvim kullanmışlardır.

Sümerler tarihte kullanılan ilk Ay takvimini kullanan medeniyettir. Sümerler bir yılı 360 gün olarak hesaplamış ve ayları da 30 gün olarak almışlardır. Bunun yanında güneş Saatini de Sümerler bulmuştur.


Sümerlerin Başkenti ve Tarihi Hakkında Bilgi


Sümerler M.Ö. 4000 yılında Mezopotamya bölgesinde yerleşmiş ve burada yaklaşık 2000 yıl yaşamışlardır. Ancak Nuh tufanı sonrasında birbirleriyle mücadeleye girmeleri sebebi ile kendi sonlarını da hazırlamış oldular.

Sümerler yıllar içerisinde 35 adet şehir oluşturmuşlardır. Daha sonra bu şehirler birbirleri ile savaşarak hakimiyet mücadelesine girmişlerdir. Sümerlerin ilk dışarıdan tehdidi ise doğu tarafında bulunan Elamlar olmuştur.

Sümerlerin dini yaşamı da oldukça mistik bir yapıdadır. Çok tanrılı bir inanışları vardır. Bunun yanında her bir nesnenin bir tanrısı olduğu inancını benimsemişlerdir. Sümerlerin tanrıları ne kadar insan silüetine sahip olsalar da insanlardan daha üstün güçleri bulunmaktaydı.

Sümerlerin inanışına göre tanrılar insanlara ne istediklerini asla söylemezdi. Fakat insanlar tanrılara sorular sorabilir ve sorularının cevaplarını alabilirlerdi. Sümerlerin Ziggurat ismi verdikleri tapınakları vardı ve bu tapınaklarda tanrılar ile iletişime geçerlerdi. Ziggurat isimli tapınaklarda rahipler de bulunurdu.

Zigguratlar zamanın teknolojisi ile oldukça yüksek yapılar olarak inşa edilmekteydi. Bunun en önemli sebebi de dönemin en büyük tanrısı olduğuna inanılan Gök Tanrıya yakın olmak istemeleriydi.




Ziggurat’lar, o günün şartlarında mümkün olabildiğince yüksek inşa ediliyordu bunun sebebi ise tanrıların en güçlüsü, ulu tanrı olan Gök Tanrısı’na yakın olmaktı. Din adamı veya Rahipler, Sümer Kralları tarafından yetkilendirilmişlerdi. Zaten Sümer Kralları da en yüksek derecedeki Rahiplerden seçilmiş ve yarı tanrı statüsünde olmuş kişilerdi. Kralların da en ulvi görevi insanları yönetmekti. Sümerledeki tanrılar ise şu şekildeydi;


Anu: İlk tanrı, baş tanrı ve gök tanrısıdır.

Ki: İlk tanrının dişisi ve yer tanrısıdır.

Enlil: Hava tanrısı ve sonraki diğer tüm tanrıların babasıdır.

Enki: Bilgelik tanrısıdır.

Ninmah: Ana tanrıçadır.

Nanna: Ay tanrısıdır.

Utu: Güneş tanrısı ve Nanna’nın oğludur.

Ecem: Tanrıların kraliçesidir.

İnanna: Aşk ve bereket tanrısıdır.

Aşnan: Tahıl tanrısıdır.

Lahar: Sığır tanrısıdır.


Sümerler Hakkında Kısa Bilgiler

  1. Mezopotamya’da ilk uygarlığı kuranlardır.
  2. Aşağı Mezopotamya’da kurulmuştur.
  3. Şehir devletlerine ‘Site’ adı verilir.
  4. Urgakina, ilk Sümer kanun yapıcısıdır.
  5. Sümer yasalarında fidye esası görülür.
  6. İlk Sümer Kralları aynı zamanda baş rahiplerdi.
  7. Tekerleği icat eden kavim olarak bilinmektedirler.
  8. Yazıyı da icat eden toplum Sümerlerdir.
  9. Ziggurat adı verilen çok katlı tapınaklar yapmışlardır.
  10. Sümerler ilk sayı sistemini bulmuşlardır.
  11. Takvimi ilk kez çembere göre ayarlamışlardır.
  12. İhtiyaçlar insanları bilimsel çalışmalara yönlendirmiştir.
  13. Gılgamış, Tufan ve Yaradılış dini manzumelerini yazmışlardır.
  14. Çok tanrılı din inanışı hakimdir.

Sümer dini, önceleri tanrısız bir dindi. İnsanlar öncelikle büyük tabiat güçlerine taparlardı. Büyük tabiat güçleri pasifti, yaratıcı güçten yoksundu. Bu tabiat güçlerine sonradan Tanrısallık biçilmiştir. İnsan aklı soyuttan somuta doğru gelişmiştir ve soyut şeyleri antik çağların insanları somutlaştırmak istemiştir.

Bu somutlaştırmadan evvel, Tanrı kavramı yaratıcı olmaktan ziyade soyut olarak 'enerjiyle' ifade ediliyordu. Örneğin Tammuz, bereket tanrısı olmadan önce ağacın ve bitkinin içindeki enerjiydi.

Bu somutlaştırma sürecinde Sümerler, o dönem en ileri oldukları astronomiden yararlanmıştır. İnşa ettikleri devasa Zigguratlar ile gökyüzünü gözlemektelerdi. Soyut ilahlarını, gökyüzünde keşfetmeye başladıkları cisimlerle özdeşleştirerek somutlaştırdılar. Ay Tanrısı, Güneş Tanrısı, Rüzgar Tanrısı vs.


Sümer'den dünyaya inancın yayılışı




Sami Irktan olan Akadlar, M.Ö. 2500 yılında Sümer bölgesine yerleşiyor ve muazzam bir uygarlıkla karşılaşıp kendi inançlarını Sümer inançlarıyla harmanlıyor. Akadların, hem Batı hem de Doğu'ya doğru genişlemesiyle Sümer inançları denizci bir toplum olan Fenikeliler'e ve Filistin'e ulaşıyor. Fenikeliler vasıtasıyla da Antik Yunan ve Roma'ya...

Sümerlerin İnanna'sı; Semitik toplumların İştar'ı, Fenikeliler'in Astarte'si, Antik Yunan'ın Afrodit'i oluyor. Sümer'in Tammuz'u, Fenike'nin Adonis'i oluyor. Sümer'in Ninurta'sı, Yunan'ın Zeus'u oluyor.

Kısaca, Sümer'de somutlaştırılan ne kadar Tanrı ve Tanrıça varsa bahsi geçen coğrafyalarda da versiyonları türetiliyor.


1. Nevruz: Kutsal Evlilik




'Nevruz bir Türk bayramı mıdır yoksa Kürt bayramı mıdır?' 'Nevruz kimindir?'

Ülkemizde her yıl Nevruz yaklaşınca akla gelen ve bazılarının etnisitelerini tatmin uğruna saçlamayarak cevapladığı bu sorunun cevabı: Nevruz bir Sümer ritüelidir ve tüm toplumlara da Sümer'den yayılmıştır. Şöyle ki; Sümer'in en ünlü tanrısı Tammuz, bereket ve güneş tanrısıdır. En ünlü tanrıçası ise, bereket, toprak ve ay tanrısı olan İnanna'dır. Sümer'deki inanışa göre, soğuk ve zor geçen kışın ardından baharın gelişiyle her yıl 21 Mart tarihinde Tammuz ve İnanna evlenir.

Bu evlilik kışın bitişini, topraktaki bereketlenmeyi simgeler ve her yıl bu tarihte kutlanır. 21 Mart aynı zamanda gündüz ve gecenin birbirine eşit olduğu tarihtir. Güneş tanrısı Tammuz, gündüzü; ay tanrısı İnanna geceyi simgeler ve bu geceyle gündüzün kavuşmasıdır.

Tammuz ve İnanna’nın birleşmeleriyle dünyaya bolluk, bereket ve yeşillik gelirdi, hayvanlar yavrulardı. Evlilik, güneşle alakalı olduğundan ritüelde ateşin üstünden atlamakta vardır. (Ateş, güneşi simgeler.)

İlk defa M.Ö. 4000 yılında kutlanan bu evlilik, Mezopotamya ve Orta Asya'da Nevruz halini alıp zenginleştirilmiştir. Hristiyanların Paskalyası ve Hıdrellez'in kaynağı da bu kutsal evliliktir. Semitik toplumlardaki 'cemre' inancı da bu evlilikten gelir. Bknz. toprağa düşen cemre.


2. Gelin odasının süslenmesi




İnanışa göre, kutsal evlilik öncesinde Tanrıça İnanna yıkanır, annesi ile konuşarak ondan tavsiyeler alır, kapı arasından hediyelerin gelişini gözler. Daha sonra gelin odası hazırlanır ve çeyizler ziyaretçilere gösterilir. Ancak tüm bu hazırlıklar tamamsa Tammuz’un içeri girmesine izin verilir. 6000 yıldır bu evlilik töreni, o bölgede, bölge çevresinde ve Anadolu’da bu şekilde devam etmektedir.

(Tammuz ve İnanna'nın kutsal evliliklerine dair, Tevrat'taki Süleyman'ın Şarkıları'na bakabilirsiniz.)


3. Selvi ağacı, mezarlıklar ve Tammuz




Tammuz için metinlerde şöyle denir: “Bir yığın Haşur Ormanlarının arasında sen pırıl pırıl parlayan bir selvi ağacıydın ve senin bulunduğun yere sadece güneş gelebilirdi”.

Sümer tapınaklarında Tammuz'un sembolü olarak selvi ağacı dikilirdi. Tammuz, sular tanrısı Enki’nin oğlu olduğu için, tapınaklarda aynı zamanda havuz, su kuyusu veya çeşme de olurdu. Bugün mezarlıklarda selvi ağaçlarının olmasının nedeni, selvi ağacının “ebedi hayat”ı simgeleyen 'hayat ağacı' olmasıdır. Tammuz gerçek anlamda hiçbir zaman ölmez; ebediyete sahiptir.


4. Noel ağacı




Bir önceki maddede Tammuz hiçbir zaman tam olarak ölmez demiştim. Evet ölmez sadece derin bir uykuya dalar. Bu uyku, gecenin gündüze galip gelmeye başladığı tarihe denk gelir. Bu tarih gece ile gündüzün yıl içerisinde son kez birbirlerine eşit oldukları ekinoks tarihidir. Bu tarihten sonra gecelerin süresi, gündüzü geçer ta ki 21 Aralık’a kadar.

21 Aralık yıl içerisinde en uzun geceyi içerir. 21 Aralık'ta Güneş tanrısı Tammuz ‘ölür.’ 3 gün sonra ise gecenin kısalmaya gündüzün uzamaya başlamasıyla dirilir.

Bu diriliş 25 Aralık’ta kutlanır ve bu kutlamalarda Sümerler, bugün noel dedikleri ağaçları kullanır. Ağaçtaki süsler, her türden meyveyi ve bereketi simgeler; ağacın kendisi ise Tammuz'dur.


5. Tıbbın sembolü




Yukarıdaki örneklerde hayat ağacının kendisinin Tammuz olduğunu görmüştük. Hayat ağacına sarılı iki yılan Tammuz'un iyileştirici özelliğini tasvir eder. Günümüz tıp çevrelerinde yaygın olarak kullanılan yılan sembolünün kaynağı da yine Sümer'dir.


6. Domuzun haram olması




Tammuz'un diğer adı -daha doğrusu bir başka söylenişi- Domuzi'dir. İnanca göre Tammuz ve onun bir sonraki versiyonu olan Adonis, vahşi bir domuz tarafından katledilir. Domuzu mitolojide günahkar, dinlerde haram yapan bilinçaltında yatan 'Tanrı katili' sıfatıdır.

Ayrıca ekonomik açıdan, domuzun küçükbaş hayvanlar gibi göç edememesi ve dönemin şartlarınca yaz aylarında etinin sıcağa dayanamayarak çabuk bozulması da nedenler arasındadır.


7. Yere düşen ekmeğin öpülmesi




Ekmeğin kutsallığı Sabiilerden gelir. Tammuz'un bir başka versiyonuna tapan Sabiilere göre ekmek çok kutsaldı. Öyle ki, buğdayın toplanması ve öğütülmesi zamanında Sabiiler ağlardı. Çünkü bu tarihler, Tammuz'un öldüğü -derin uykuya daldığı- günlere denk gelirdi.

Sabiilere göre, ekmek Tammuz'un etiydi. Tammuz, Sabiiler için ana geçim kaynağıydı.

Bu nedenledir ki, bugün Anadolu’da hala ekmek yere düştüğü zaman öpülür ve başa konur, ekmek ve buğday kırıntısına basmanın büyük günah olduğuna inanılır ve ekmek bıçakla kesilmez.

Çünkü, ekmek binlerce yıl önceki inanca göre bereket tanrısı Tammuz'un etiydi. Ekmeğe verilen önem bu coğrafyada hiç değişmedi. Elbette, Tammuz unutuldu, gitti.

(Ek olarak, Sabiiler'e göre ekmek Tammuz'un eti dedik. Şarap da barış ve şarap tanrısı Dionysus'un kanıydı. Her ikisi de dönemin insanları için ana geçim kaynağıydı. Hristiyanların Efkaristiya'sını açıklamak için yeterli bir kaynak.)


8. Kurban ritüeli




Sümer'de tanrıları sevindirmek, istekte bulunmak, hastalıktan kurtulmak ve adakta bulunmak için, hasta veya sakat olmayan bir hayvan kurban edilirdi. Kurbanları tapınak rahipleri keserlerdi. Kurbanın sağ kalçası ve iç organları Tanrılara takdim edilir, geri kalanı ise dağıtılırdı.


9. Mitolojideki ilk tek Tanrı: Marduk




Marduk, Babil kentinin tanrısıydı ve Sümer'deki Tammuz'un Babil versiyonuydu. Babil şehrinin güçlenmesiyle birlikte o da güçlendi. (Mitolojide tanrılar, doğdukları şehre bağlıydı. Şehir güçlendikçe o şehrin -ya da devletin- kralı, kendi tanrısını da güçlendirmiş ve yaygınlaştırmış oluyordu.)

Marduk, M.Ö. 2000'de Kral Hamurabi tarafından Baş Tanrı olarak ilan edildi. M.Ö. 1600'lerde de Kral Buhtunnasr tarafından Tek Tanrı ilan edildi.

Marduk Tanrıların Tanrısı konumuna gelince diğer 50 tanrı, kendi güçlerini Marduk'a verir. Her bir gücün, özelliğin de ayrı ismi vardır. Böylelikle, Marduk'un 50 kadar ismi olur.

Marduk, kendisine güçlerini sunan tanrı ve tanrıçaları kendi hizmetine alır ve onlara sınırlı güç ve görevler atfeder. Böylelikle eski Sümer tanrıları, tek tanrının hizmetinde birer elçi, veli ve ilahi ögelere dönüşür.

Babil'in zayıflaması ve Asur'un güçlenmesiyle Marduk'un Asur versiyonu ortaya çıkar: Devlete de ismini veren Asur tanrısıdır. Ve zamanla Kabala öğretisinde kendine yer edinen bu tek tanrı inancı, modern yapısına Tevrat ile kavuşur.


10. 14 Şubat sevgililer günü




Sevgililer günü günümüzden çok daha evvel Antik Yunan'da kutlanıyordu!

Sümer'deki Tammuz-İnanna ve Anadolu'daki Attis-Kibele evlilikleri gibi Antik Yunan'da da Tanrıça Hera ile Tanrı Zeus'un kutsal evliliği yüzyıllardır kutlanıyor.

Zeus genel olarak partnerlerini aldatan çapkın bir yapısı vardır ve bir gün şekil değiştirerek Hera ile birlikte olur. Aldatıldığı ve gururuyla oynadığı için Zeus'u sadece onunla evlendiği takdirde affedebileceğini söyler ve kutsal evlilik gerçekleşir. Antik Yunan'da Tanrıların Tanrısı olan Zeus evlenince Tanrıça Hera'da Tanrıların Tanrıçası olmuştur.

Antik Yunan'daki Hera, Roma'da Juno ismini alır. Roma'da kadınlık ve evlilik tanrıçası olarak bilinen Juno'ya duyulan saygı sebebiyle 14 Şubat tatil ilan edilir ve bu tarihte çeşitli ritüeller gerçekleştirilir. Böylelikle 14 Şubat, Antik Yunan tanrıçası Hera'nın sevgililere hediyesi olmuş oluyor.


11. Baş örtüsü




Sümer’de, Babil’de (ve hatta erken Anadolu dönemlerinde bile) her genç kız evlenmeden önce tapınağa gider ve orada bir kere olmak üzere yabancı bir erkekle para karşılığı beraber olurdu. Bu parayı tapınağa bağışladıktan sonra tapınaktan ayrılabilir ve artık evlenebilirdi. Bu tür bir cinsel birleşme son derece kutsal sayılırdı (tıpkı Tammuz İnanna veya Kral-Baş Rahibe birleşmesinde olduğu gibi).

Bunu yapmadan genç kız evlenemezdi. Asilzadeler bile kızlarını kendi elleriyle bu tapınaklara getirmişlerdir. Çirkin kızların kötü bir kaderi vardı; bazen kendileriyle beraber olacak bir erkek çıkması için yıllarca tapınaklarda beklerlerdi. Bunun dışında tapınak rahibeleri, bu kutsal fahişeliği sürekli olarak yaparlar ve tapınağa gelir sağlarlardı (ancak belirttiğim gibi, bu utanç verici bir iş değil son derece kutsal bir görevdi, onlara sokak fahişesi muamelesi yapılmazdı).

Bu kadınların diğer kadınlardan ayrılması için, başlarının bir şalla örtülmesi zorunluydu. Bu örtü, artık o kadının evlenebileceği anlamına geliyordu. Bunların haricinde kızların, cariyelerin ve fahişelerin örtünmesi yasaktı.

M.Ö. 1500 yıllarında Asur kralı, sadece evlenilebilir kadınların değil; evlenen ve dul kalan kadınlarında örtünmesini zorunlu kılmıştır. Böylelikle, üç büyük kutsal kitapta da geçen baş örtüsü adetinin kaynağının Sümer olduğu öğreniyoruz.


12. Kartal

Sümer'de güneşin farklı farklı şekilleri vardır. Sabah, öğle, akşam güneşinin; yaz, bahar, kış güneşinin farklı farklı isimleri, simgeleri ve tanrıları vardır.

Sümer'deki sabah güneşini de kartal simgeler. Sabah güneşiyle kartal; doğuşu ve yükselişi ifade eder. Kartal aynı zamanda batmayan güneşin temsilidir.

Sümer'den günümüze kadar özellikle devletler tarafından bu simge kullanılmıştır. Kartal, pek çok devlet için gücün sembolü olmuştur. (Roma, Selçuklu, günümüzde ABD vs.)


13. Kutsal sayılar




Sümerliler, gökteki 12 burcu ilk kez keşfeden uygarlıktır. Sümerlilerin bir gün 12 saatten oluşuyordu ama 1 saatleri bizim 2 saatimize eşitti; yani toplamda yine 24 saatti. İsa’nın 12 havarisi, bu burçları temsil eder. Sümer inancına göre, burçlarda birer tanrı otururdu ve güneş tanrısı bu burçları ziyaret ederdi (her 2150 yılda bir güneş başka bir burca denk gelirdi ve Sümerliler bunu hesaplamışlardır).

Bugün Yahudilikteki ve Hıristiyanlıktaki 7 kollu şamdan, Sümer’in meşhur ağacını ve yedi seyyareyi temsil eder. Tek tanrılı dinlerdeki cehennemin 7 kapısı, Sümer’in yer altı dünyasının 7 kapısı olmasından gelir.

Sümerlerde sayı sistemi 10'luk değil; 60'lıktır. En büyük rakam 60, en büyük tanrının rakamı da 60'tır. Ay tanrısının rakamı ise, 30'dur. (Ay Dünya etrafındaki dönüşünü yaklaşık 30 günde tamamlar.).


Sonsöz

O dönemlerde bu kadar gelişmiş bir uygarlığın hüküm sürmesi, günümüzdeki gelişmelere bakılırsa akıl alır gibi değil. Ancak geçmiş kadim medeniyetlerin çok ileri bir teknolojiye sahip olduklarına inanıyorum. Bu uzaylı teknolojisi gibi nedenlere de bağlanabilir. 




















Kaynaklar


https://onedio.com/haber/13-sasirtici-ornekle-sumer-mitolojisinin-gunumuze-etkisi-684665


https://www.neoldu.com/tarihi-degistiren-kavim-sumerler-120h.htm


https://www.tarihiolaylar.com/tarihi-olaylar/sumerler-313


https://www.hurriyet.com.tr/egitim/sumerler-kimdir-ve-nerede-kuruldu-sumerler-neyi-buldu-sumerler-baskenti-ve-tarihi-hakkinda-bilgi-41623057


https://onedio.com/haber/gizemi-bir-turlu-cozulemeyen-sumer-efsanesindeki-insan-disi-yaratik-tanrilar-anunnakiler-1000616


https://paranormalhaber.com/genlerimizi-uzay-kokenli-anunnakiler-mi-programladi/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çöp DNA (İnsan DNA' sının %98' i)

Bakım Yönetimi

Matrix Felsefesi ve Platon' un Mağara Alegorisi