Holografik Evren Modeli
Bilgi, göründüğü kadar madde değil ve görünüşe göre bizler de değiliz!
Evrenin oluşumuna dair fiziksel ve mekanik teoriler sürekli olarak değişkenlik gösterirken, bilim insanları da karmaşık matematik denklemleri içinde bu konudaki hataları çözümlemeye çalışmaktadır. En son raund da, şampiyonluğu pek de mümkün gözükmeyen bir teori kazanmış gözükmekte; şu anki kazanan teoride; bizler holografız ve evren gerçek anlamda temelde bir Matriks.
Bu insanın aklını başından alan teoride, 3 boyutlu uzay ve 4 boyutlu zamanın, gözlenebilir insanın, maddenin gerçek anlamdaki fiziksel düzenlemesine dayalı olmasından çok, maddeye yönelik bir bakış açısından ortaya çıktığını söylemektedir.
Hologram teori, bizler de dahil etrafımızdaki her şeyin, gerçek datamızın sanal bir yansıması olduğunu ancak, aktif datanın bir simülasyon içinde olduğumuzdan dolayı da, bizim açımızdan 3D şeklinde algılandığını belirtmekte.
Bunun doğru olması kulağa acaip garip geliyor ve bu yeni fark edilmiş Matriks içinde, Matriks filminindeki Neo gibi bizlere süper güçler vermeyeceğini de kabul etmek gerek.
Dünya üzerindeki bilim insanları, bu tartışmalı teoriyi kanıtlamak ya da çürütmek için uğraşırlarken, bunun ardındaki matematik ve bilim konusunda ortaya koyuşlar da giderek artmakta.
20. yüzyıl, matematiksel modelleme yolu ile evreni anlama girişimimizde büyük sıçramalara sahip olan bir devreydi. Ancak tüm başarılarına rağmen bizler, bu modellemelerde çelişkiler ve uyumsuzlukların da olduğunu biliyoruz.
Hattâ en ünlü iki teori olan Einstein’ın izafiyet teorisi ve Büyük Patlama teorisi bile bir araya getirildiğinde bizleri bir yere götürmemekte. Ancak, hologram teorisi, mevcut pek çok kuantum mekaniği nosyonları arasındaki boşlukları doldurmakta ve daha önceki çelişkilere de netlik getirmektedir.
Holografik ilke uyarınca yaşadığımız derinlik sahibi (?) üç boyutlu evren, aslında iki boyutlu yassı ve yüzeysel bir hologram olabilir. Sicim teorisine göre, evreni ışık vurunca üç boyutlu gözüken bir hologram gibi iki boyutlu olarak ifade edebiliriz. En azından matematiksel olarak. Peki evren gerçek mi? Yoksa içi boş bir hologram mı?
EVREN BİR HOLOGRAM MI?
Einstein’ın görelilik teorisine göre uzay-zaman bir bütündür. Biz de dört boyutlu uzay-zamanda yaşıyoruz: Yukarı-aşağı, sağ-sol, ileri-geri olmak üzere üç uzay boyutu ve geçmiş-gelecek-şimdi olmak üzere 1 zaman boyutu var. Ev sinema sistemi gibi ifade edersek evren 3+1 olmak üzere toplam dört boyutludur.
Son 2,6 milyon yılda (Pleistosen Devri) evrim geçiren insan beyni ise sadece üç uzay boyutunu ve zamanın akışını algılayabiliyor. Oysa fiziksel gerçeklik daha kapsamlı olabilir. Sicim teorisine göre dünyaya at gözlüğüyle bakıyoruz ve dar görüşlüyüz; çünkü uzay üç değil, on boyutludur.
Sicim teorisinden türeyen holografik ilkeye göre ise uzayın aslında yassı bir hologram olduğunu gösterebiliriz:
HOLOGRAFİK İLKE NEDİR?
İçinde yaşadığımız 4B uzay-zaman (gözlemlenebilir evren), 5B anti-de Sitter uzayında var olan 4B hiperküre evrenin 3B iç yüzeyine yansıyan yassı bir hologram olabilir. Tıpkı üç boyutlu gerçek hayatta çekilen bir filmin, sinema perdesine 2B olarak yansıtılması gibi; 4B evrenimiz de bu hiperkürenin içbükey yüzeyine, iki uzay ve bir zaman boyutu olarak yassı bir hologram şeklinde yansıtılacaktır. Holografik ilke budur:
Holografi, üç uzay boyutlu evreni 2B hologram ve varsa dört uzay boyutlu bir evreni de 3B hologram olarak geometrik bir yüzeye yansıtmanızı sağlar. Yansıtacağınız cisim kaç boyutlu olursa olsun, bunu her zaman bir boyut eksik olarak yansıtabilirsiniz.
Nitekim holografik ilke, kütleçekim kuvveti dahil 4 fizik kuvveti ile işleyen evrenimizi, yerçekimi olmayan 2B bir hologram olarak ifade edebileceğimizi söylüyor. Hologramın yansıtıldığı yüzey ise merkezinde her zaman Dünya’nın yer aldığı gözlemlenebilir evrenin sınırıdır. Bu sınır da bize yaklaşık 46 milyar ışık yılı uzaktadır.
HOLOGRAFİK İLKE NE İŞE YARIYOR?
Fizikçiler holografik ilke dediğimiz matematik yöntemini ilginçlik olsun diye geliştirmediler. 5 farklı süpersicim teorisini tek çatı altında toplayan M teorisinden türeyen holografik ilke yerçekimini, yerçekimi olmayan yassı bir evrende tanımlamamıza izin veriyor.
Böylece tıpkı denklemlerdeki x/0 gibi tanımsız ifadeleri sadeleştirir gibi yerçekimini de sadeleştirebiliyoruz. Kuantum fiziği ile yerçekimine yol açan kütleçekim kuvvetini birleştirerek kuantum kütleçekim kuramı geliştirebiliyoruz. Bu da tüm evreni tek denklemle açıklayan her şeyin teorisine ulaşmamızı kolaylaştırıyor.
- Evrenin hologram olması, etrafınızda gördüğünüz ve deneyimlediğiniz her şeyin aslında var olmadığı anlamına gelmiyor.
Holografik ilke yalnızca 3 boyutlu evrendeki tüm bilginin, 2 boyutlu bir yüzeye kodlanmış olabileceğini öngörüyor.
- Yani normal hologramlardan tek fark, bu sefer hologram içerisine tüm evrenin kodlanmış olması.
Araştırmacılar bu ilkeyi test edebilmek için Avrupa Uzay Ajansı'nın Planck Uzay Gözlemevi tarafından hazırlanmış olan, evrenin ilk zamanlarına dair modellemeleri kullandı.
- Bu modeller bir takım testlerden geçirildi ve büyük bir kısmının holografik evren ilkesiyle uyuştuğu görüldü.
Yine de test sonuçları, günümüzde geçerli olan standart evren modeliyle elde edilen sonuçların başarı oranına kıyasla bir tık geride kalıyor. Standart evren modeli, evrenin karanlık enerji, karanlık madde ve küçük bir miktar da görülür maddeden oluştuğunu söylüyor.
- Araştırmacılar konuyla ilgili Einstein'ın teorilerine de değinmişler.
Açıklamalarında 'Einstein'in genel görelilik teorisi büyük ölçekte evrendeki neredeyse her şeyi iyi biçimde açıklıyor; fakat iş kuantum seviyesindeki mekanizmalara geldiğinde sarsılmaya başlıyor. Bilim insanları olarak yıllardır Einstein'ın kütle çekim teorisi ile kuantum teorisini birleştirmeye çalışıyoruz. Bazılarımız holografik evren modelinin bunu başarabileceğini düşünüyor. Araştırmamız da umuyoruz ki bu konuda önemli bir adım atılmasını sağlayacak.' diyorlar.
- Peki bunlar evrenimizin hologram olduğu anlamına mı geliyor?
Genel kanının aksine hayır. Kanıtları sunulan şey, holografik ilkenin, evrenin olması gereken bazı özelliklerini tanımlama konusunda başarılı sonuçlara ulaşabildiği. Bu durum da standart evren modeli ile çelişmediğini, aksine onla birbirini tamamladıkları anlamına geliyor.
- Yani aslında holografik evren ilkesinin doğru sonuçlar vermesi, standart evren modeli ile cevaplayamadığımız sorulara yanıt bulmamızı sağlayabilecek.
Durumu anlayabilmek için aynı probleme iki farklı formülden yaklaşabildiğinizi düşünün. Bazı sorularda, iki formülden biri sonuca gitmenize yardımcı olmuyor. Bu durumda ikinci formülü kullanarak doğru cevabı bulabiliyorsunuz. Daha önceki sorularda iki formülün de aynı sonucu verdiğini gözlemlediğiniz için de, bu durumda da her ne kadar formüllerden yalnızca birinden sonuca ulaşabilseniz de, bulduğunuz cevabın doğru olduğundan emin olabiliyorsunuz.
- İşte holografik evren ilkesinin doğruluğuna dair sunulabilen her türlü kanıt ve araştırma, bu nedenle bir hayli önemli.
Einstein'ın yer çekim teorisi ile kuantum teorisini birleştiren kuantum yer çekimi teorisini oluşturmak için kullanılan holografik evren ilkesi, bu nedenle tek başına bizim evrenimizin hologram olduğu anlamına gelmiyor; hologram olan başa evrenlerin olabileceği ve her ne kadar biz öyle olmasak da önerdiği bazı durumların standart evrenlerle tutarlı olabileceği anlamına geliyor.
Özetle, bizi ilgilendirdiği kadarıyla durum 'Evrenimiz hologram mı?'dan ziyade, 'Evrenimiz holografik ilkenin önerdiği durumlarla uyumlu mu?'dan ibaret; ki araştırmalara göre cevap 'Evet, uyumlu.'.
Uzun süredir Evren'in iki farklı bakış açısı olan kuantum ve görelilik kuramlarını birleştirmek için yapılan çalışmalara destek verebileceği gösterilen Holografik Evren Modeli, farklı boyutlardaki olayların birbirleriyle eş olabileceğini ortaya atarak Sicim Kuramı'nda bir çok başarılı matematiksel modelleri kurulan olaylarla tutarlı olduğunu gösterdi.
Öncelikle hologramı, şekil verilmiş iki boyutlu bir plastik parçası olarak tanımlayabiliriz. Böylesine basit bir nesneyi ilginç hale getiren özellik ise, uygun bir lazer ışını ile aydınlatıldığında, üç boyutlu bir görüntü vermesidir.
MİCHİO KAKU: MATRİX GERÇEK OLABİLİR?
Sicim teorisinin kurucusu, Japon asıllı ünlü bilim adamı Michio Kaku, ABD doğumlu kuramsal bir fizikçidir. Kaku bir röportajın da evrenin asında Matrix gibi olduğunu açıkca belirtmiştir.
-Maddenin katı olduğuna dair bir yanılsamamız var, aslında nesneler boştur. Mesela ben bu zeminde durmuyorum ama aşağı da düşmüyorum, çünkü elektronlar birbirlerini iterler, bu nedenle biz maddenin katı olduğunu sanıyoruz, oysa aslında beyinde hiçbir şey yok.
-Aynaya baktığınız da gerçekte kendinize bakmıyorsunuz, aynaya baktığınızda kendinizin milyarda bir önceki halinize bakıyorsunuz yani göze gelen ışık ile beyine gitme arasında ki zamandır bu ve kuantuma göre yüzümüz aslında dalga boyutludur. İnsan titreşiyor ve biz bunu labaratuvarlar da ölçebiliyoruz.
-Etrafta gördüğümüz her şey bir yanılsama ve biz bunun gerçeklik olduğunu düşünüyoruz ama aslında gerçeklik değil. İçin de yaşadığımız dünya hayal dünyası olabilir, bunun aksini ispatlayamazsınız. Evren matrix filmin de olduğu gibi olabilir.
-Beyin bilgisayar gibi değildir, bir öğrenme makinesidir. Mesela, diz üstü bilgisayarınız buğün her zamanki gibi aptaldır ve bundan sonra da hep aptal olarak kalacaktır. Çünkü bilgisayarlar bilgi öğrendikçe akıllanmazlar ve asla daha zeki hale gelemezler ama beyin böyle değildir.
Michio Kaku’dan Yakın Gelecek Öngörüleri
Japon Asıllı ABD’li fizikçi ve fütürist Michio Kaku, insanoğlunu yakın gelecekte ne tür teknolojilerin beklediğine dair bir takım öngörülerde bulundu. Aynı zamanda iyi bir bilimkurgu hayranı da olan Kaku, konuya meraklı herkesin yakından takip ettiği belgeselleri ve yazdığı kitaplarıyla da tanınıyor. Peki ama yakın gelecekte bizleri neler bekliyor? İşte Michio Kaku’nun gözünden yakın gelecekte hayatlarımıza girecek teknolojiler:
- Hayatımıza 2020’de sürücüsüz otomobiller, daha sonra da şu an test sürüşü devam eden uçan otomobiller girecek.
Jules Verne ne kadar da şaşırtıcı geliyor, değil mi? 1860’ta yazdığı bir romanda 1960’ın Paris’ini tüm ayrıntılarıyla olduğu gibi anlatmıştı. Tahminlerinin hepsi şaşmaz bir doğrulukla gerçekleşti. Kitabında camdan gökdelenler, benzinle çalışan otomobiller, faks makineleri ve bugünün internetini çok andıran bir yapı vardı. Ama ben bunlara hiç şaşırmıyorum. Verne’ün 100 yıl sonrasını görebilmesi bence çok normaldi, doğaüstü bir yanı yoktu. Sonuçta sürekli bilim kitapları okuyor, bulabildiği her bilim insanıyla sohbet ediyordu. Geleceği öngörürken benim stratejim de aynı.
Audi Calamaro uçan araba konsepti
Uçan otomobiller bugün çok pahalı ve korkunç benzin tüketiyor. Dolayısıyla henüz sadece zenginlerin kullanabileceği şeyler. Fakat gelecekte, maliyetler düştükçe, halkın kullanabileceği nesneler haline gelecek. Bu biraz zaman alacak… Fakat size bir iyi haberim var: 2020’den itibaren otomobiller sürücüsüz çalışacak. Bu da otomobil kazalarının minimuma inmesi demek oluyor. Üstelik biraz daha ötesinde, “transportation” yani ulaşımın yerini “teleportation” yani ışınlanma alacak. Böylece hep bilimkurgu filmlerinde görmeye alıştığımız sahneleri gerçek hayatta yaşayabileceğiz.
- Bilgisayarlar kontakt lenslerimizde saklı olacak. Salt zihin gücüyle bilgisayar kullanabileceğiz ve tek bir göz kırpışıyla fotoğraf çekecek, alışveriş yapabileceğiz.
Gelecekte bilgisayarlar aracılığıyla telepati, telekinezi, bellek temizliği, hatıra aktarımı, düşünce kaydı hatta rüya görüntüleme mümkün olabilecek. İnsan zihninin bu gibi yetileri henüz en ilkel formunda ama yakında sadece düşüncelerimiz aracılığıyla bilgisayarları kontrol etmeye başlayacağız. Bir odaya gireceğiz mesela ve bir çekmecede duran bilgisayar çipine zihnimizle istediklerimizi yaptırabileceğiz. Anlayacağınız, The Matrix filmi hiç de o kadar uzakta değil.
İnternet erişimini kontakt lensleriniz aracılığıyla yapacaksınız. Bir göz kırpışta online olmak harika bir şey, değil mi? Bir göz kırpışta alışveriş etmek, bir diğer göz kırpışta fotoğraf çekmek… Bir partide ilginizi çeken birini mi gördünüz? Birilerine sormanıza ya da eve gidip uzun uzun araştırmanıza gerek yok, kim olduğunu, geçmişte neler yaptığını ve daha birçok şeyi daha o kişiyi görür görmez öğrenebileceksiniz. Çince konuşan biri size bir şey mi soruyor, merak etmeyin, söyledikleri derhal altyazıyla sizin dilinize çevrilecek. Sırf insanlar değil nesneler için de geçerli bu anlattıklarım. Her şey hakkında her türlü bilgiye beklemeden ulaşabileceksiniz. Haritalar, biyografiler, senaryolar, fotoğraflar, gazeteler kontakt lensinizde depolanacak. Ve eğitim, turizm, siyaset, alışveriş, ordu, ne bileyim aktörlük, müzisyenlik; gelecekte hiçbir şey aynı kalmayacak.
Daha da güzeli var aslında, eşinizle, sevgilinizle, ne bileyim iş arkadaşınızla sadece kontakt lensiniz aracılığıyla bağlantı kurabilecek, sanal seks yapabileceksiniz. Her an, her yerde… Ve isterseniz, sizin gördüğünüzü o görecek yahut onun işittiğini siz işiteceksiniz.
Ayrıca vücutları tamamen felç olmuş bazı insanların beyinleri artık bilgisayara bağlanabiliyor. Her şeyi yapamıyorlar belki ama e-postalarını okuyabiliyor, yakınlarına mesaj yazabiliyor, video oyunları oynayıp bazı mutfak cihazlarını kullanıyor ve tekerlekli iskemlelerini kendi kendilerine yürütebiliyorlar. Daha doğrusu siz bilgisayarda ne yapıyorsanız, onlar da aynısını yapabiliyor. Size tuhaf geliyor biliyorum ama değil aslında. Bu insanların beyinleri normal birer kol gibi hareket edebilen kompütarize mekanik kollara bağlanabiliyor mesela. Bilgisayar günün birinde kırık omuriliği devre dışı bırakarak onun yerini alacak ve o zaman bu insanlar yeniden yürüyebilecek. Görüyor musunuz, RoboCop efsanesinin gerçeğe dönüşmesi an meselesi.
- Herkesin sadece duvardaki bir düğmeye dokunarak ulaşacağı sanal hekimi, hukuk uzmanı olacak.
Başınız dertte ve şöyle sağlam bir tavsiyeye ihtiyacınız var diyelim; duvarla konuşmanız yetecek. Dost bir görüntü belirecek duvarda ve her türlü tıbbi ya da hukuki sorunuzu cevaplayacak. Hem de tek kuruş talep etmeden, bedavaya… Bu söylediğim çok önemli bir şey, sağlık ve hukuk sektörlerinde devrim anlamına geliyor. Televizyon gibi bir şeyden bahsetmiyorum, duvarda beliren bu görüntüler dünyanın bilgisine ulaşabilecek kadar akıllı ve maharetli olacak çünkü.
- Eskidikçe iç organlarımızı yenileyebileceğiz.
İç organlarınız eskidiğinde yenilerini sipariş edebileceksiniz. Hem de bizzat kendi hücrelerinizden üretilmiş olarak. Yabancıdan değil yani… Zaten günümüzde burun, cilt, kan damarı, kalp kapakçıkları falan üretebiliyoruz. Yakında karaciğer de üretebileceğiz.
Böylece “organ yetersizliği” terimi tıp literatüründen silinecek. Yaşlanma sürecinin müsebbibi olan genler de yavaş yavaş bulunuyor. Dolayısıyla daha uzun yaşayacağız.
- İnsan ömrü iki katına çıkacak ve torunlarımız hep 30 yaşında görünecek.
Mayadan örümceğe ve diğer böceklere, farelere, tavşanlara, köpeklere ve kedilere hatta maymunlara kadar birçok hayvanın ömrünü laboratuvar ortamında 2 katına çıkarmayı başardık. Daha az yiyip daha uzun yaşıyorlar. Bilim insanları şimdi kalori kısıtlamasının niçin canlıların ömrünü uzattığını bulmaya çalışıyor. Gene de yaşlanmayı durdurmanın kesin bir yolu henüz yok. Ama belki torunlarımız 30 yaşına geldikten sonra hep o yaşta kalabilirler, kim bilir…
Sonsöz
Yakın gelecekte metaverse dünyasının tüm insanlığa hitap etmesiyle gerçeklik algısı değişecek ve Matrix vari bir alemin içinde kendimizi bir enerji formu olarak kabul edeceğimizi düşünüyorum. Büyük ihtimalle teorik olarak da kanıtlanan bu holografik evren modeliyle insanlık farklı bir yere evrilecek. Bir çok şey tekrar sorgulanacak.
Kaynaklar
https://onedio.com/haber/fizikcilerden-carpici-aciklama-holografik-evren-ilkesini-destekleyen-kanitlar-bulundu-755629
https://khosann.com/holografik-ilke-evren-iki-boyutlu-bir-hologram-mi/
https://www.facebook.com/256447064551328/photos/michio-kaku-matrix-ger%C3%A7ek-olabilirsicim-teorisinin-kurucusu-japon-as%C4%B1ll%C4%B1-%C3%BCnl%C3%BC-bi/350698038459563/
https://www.bilimkurgukulubu.com/genel/bilim-teknoloji/michio-kakudan-yakin-gelecek-ongoruleri/
http://okyanusum.com/makale/matrikste-mi-yasiyoruz/?fbclid=IwAR3rNCs9lCNBRvJoQpFNK-EmVuFjXDMsSi6SQN4K_Fezn6JY7b8ZaX_FDdM
Yorumlar
Yorum Gönder