Nükleer Enerji ve Nükleer Silah Teknolojisi

Yakıt olarak; radyoaktif bir elementten ısı elde edilen enerji türüne nükleer enerji diyebiliriz.

Enterkonnekte sistemlerde baz yükün karşılanması için en tercih edilir elektrik üretim yöntemlerinden biri olan nükleer güç ile 31 ülkede elektrik üretimi yapılmaktadır.

Dünyada nükleer enerji santrali kurulu güç verilerine bakıldığında ABD 100 bin MW'ye yaklaşan aktif santral gücü ile lider konumda iken, ABD'yi Fransa, Çin, Japonya ve Rusya takip etmektedir.

Kişi başına düşen nükleer santral kurulu gücünde ise her vatandaşına 941 watt kurulu NGS düşen düşen Fransa lider, 853 watt düşen İsveç ise ikinci sıradadır.

Nükleer enerji ise atom çekirdeğinde meydana gelen reaksiyonlar sonucunda elde edilir. 


Çekirdek Reaksiyonları - Fisyon Tepkimesi






Ağır radyoaktif maddelerin, dışarıdan nötron bombardımanına tutularak daha küçük atomlara dönüşmesini tetikleyen tepkimelere fisyon reaksiyonları denir.

Uranyum 235 izotopu, nötron bombardımanına maruz bırakılarak Uranyum 236 izotopuna dönüşür ve U-236 izotopu, çekirdeğinin kararsızlığı sonucu parçalanır; Kr-92 (Kripton) ile Ba-141 (Baryum) çekirdeklerine dönüşür. Bu dönüşüm sırasında hatrı sayılır bir enerji de açığa çıkar.

Atom bombası ve nükleer reaktörlerde fisyon tepkimelerinin zincirlemeleri sonucunda enerji elde edilir.


Çekirdek Reaksiyonları - Füzyon Tepkimesi




Hafif radyoaktif maddelerin birleşerek daha ağır radyoaktif çekirdekleri meydana getirmesine füzyon denir. Güneş patlamaları füzyon reaksiyonlarıdır.

789 yılında Martin Heinrich Klaaproth tarafından keşfedilmiş bir elementtir, 1896 yılında Mendeleyev'in çalışmaları sonucu radyoaktif olduğu kanıtlanmıştır.

Uranyumun nükleer yakıt olarak kullanılabilmesi için uranyum karışımındaki U-235 konsantrasyonunu yükseltmek gerekmektedir ve bu işleme uranyum zenginleştirme çalışmaları denir.

  • Az zenginleştirilmiş uranyum (konsantrasyon oranı %0.9 - % 2 arası)
1960'lı yıllarda üretime geçmiş santrallerde kullanılır. (Ağır su -döteryum- ile çalışan reaktörlerde)
  • Orta zenginleştirilmiş uranyum (konsantrasyon oranı %2 - %20 arası)
Normal su ile çalışan reaktörlerde, askeri ve sivil araştırma reaktörlerinde kullanılır
  • Yüksek zenginleştirilmiş uranyum (konsantrasyon oranı %20 ve üzeri)
Nükleer silahlarda (%85 ve üzeri konsantrasyonda), uçak gemisi ve askeri denizaltılarda bulunan reaktörlerde kullanılır.


Yakıt Çubukları


Uranyum, zenginleştirme çalışmalarından sonra reaktörlerde kullanılabilecek hale getirilir ve yakıt çubukları olarak adlandırılabilirler.

Yakıt çubuklarının için küçük kapsüller halinde zenginleştirilmiş uranyum bulunur.

Bir nükleer santralde nükleer reaksiyonların gerçekleştiği ve nükleer enerjiden ısı enerjisinin elde edildiği yer reaktörün kalbidir.

Reaktörün kalbinde ise ısı enerjisi reaktörün çekirdeğinde elde edilir.

Reaktörün çekirdeğinde, içerisinde U-235 kapsülleri bulunan yakıt çubukları ve bu çubukların aralarında, içerisinde grafitle kaplı bor bulunan kontrol çubukları yer alır.

Kontrol çubukları U-235'in tepkime hızını ayarlamaya yararlar.

(Çernobil Nükleer Santralinde 4. Reaktörde 1661 tane yakıt çubuğu ve 211 kontrol çubuğu bulunmaktaydı.)

Yakıt çubuklarındaki U-235, zincirleme reaksiyonlar ile reaktörün çekirdeğinde ısı enerjisi üretir, kontrol çubukları ise hem reaktörün fazla ısısını düşürmek için hem de U-235'in tepkime hızını düşürmek için yakıt çubuklarının arasına yerleştirilir.


Nükleer Santrallerde Enerji Çevrimi





Nükleer santralin çalışma prensibini incelediğimizde, yakıt olarak kömür veya doğalgaz kullanılan termik santrallerle, termodinamik açıdan aynı mantıkta çalıştıklarını görürüz.

Aradaki fark yakıtın yanma şeklinden kaynaklanır. Nükleer santralde çekirdek reaksiyonları sonucu çok yüksek miktarda ısı enerjisi açığa çıkarken termik santrallerde kimyasal reaksiyonlar sonucu -nükleere göre- çok daha düşük miktarda ısı enerjisi açığa çıkar.

Bu faktörler dışında her iki santral tipinde de çalışma prensibi benzerlik gösterir.

Nükleer santralde U-235'ten elde edilen ısı enerjisi ile suyun sıcaklığı arttırılır, suyun yüksek enerjili buharı ile türbinler döndürülerek elektrik enerjisine çevrim gerçekleştirilir.


  1. Basınçlı su reaktörü (Pressiruzed Water Reactor)
  2. Kaynar su reaktörü (Boiling Water Reactor)
  3. Basınçlı Döteryum Reaktörü (Pressiruzed Heavy Water Reactor)
  4. Gaz soğutmalı Reaktör (Gas Cooled Reactor – Advanced Gas Cooled Reactor)
  5. Kurşun - Sodyum Soğutmalı Reaktör (Liquid-Metal Fast-Breeder Reactor)
  6. Floridtoryum Reaktör Çalışması (Molten Salt Reactor Experiment)

Basınçlı Su Reaktörü



Bu tip reaktörlerde, U-235'ten elde edilen ısı enerjisi ile sıcaklığı arttırılan su, 150 atm basınca maruz tutularak buharlaşması engellenir.

Isı enerjisini taşıyan 150 atm basınç altındaki su, ayrı bir haznede bulunan basınçsız suyun ısı enerjisini yükselterek sıcaklığını arttırır. Sıcaklığı artan su buhara dönüşür.

Buharlaşan su türbinlere iletilir ve nükleer enerjiden elektrik enerjisine dönüşüm sağlanır.

Dünyadaki yaklaşık 450 reaktörün 260'ı PWR sistemi ile çalışmaktadır.

Yakıt olarak %3 - %5 konsantrasyonlu U-235 izotopu kullanılır.


Kaynar Su Reaktörü 



Bu tip reaktörlerde ise sistem basınçlı su reaktörlerine benzerlik gösterir fakat su daha düşük sıcaklıklarda tutulur.

BWR tipi sistemler yakıt olarak %3 konsantrasyonlu U-235 izotopu kullanır ve reaktör kalbine 140 ton ağırlığında uranyum çubukları yerleştirilebilir.

BWR tipi sistemlerde yakıt değişimi sırasında reaktör devre dışı bırakılır ve yakıt değişim süresi 4 ile 6 hafta sürer.

Dünyada aktif BWR tipi reaktör sayısı 92 tanedir.


PWR ve BWR sistemlerini karşılaştıracak olursak;

  • BWR sistemlerinin ilk yatırım maliyetleri PWR sistemlerine göre düşüktür.
  • BWR sistemleri PWR sistemlerine göre daha basit sistemlerdir ve termal verimleri yüksektir.
  • BWR sistemlerinin yakıt çubuklarının seviyelerinin izlenmesi PWR sistemlerine göre daha zordur.
  • BWR sistemlerinin türbin zırhları PWR sistemlerine göre daha kısa ömürlüdür.
  • Diğer reaktör tipleri yenilikçi tasarımlar olarak adlandırılıp bir çoğu deneme aşamasındadırlar.

Kullanılmış Radyoaktif Yakıtlar


1000 MW'lık bir nükleer santralde yılda ortalama 25 ton kullanılmış yakıt çubuğu atığı çıkar. Bunun hacimsel değeri bir yemek masası büyüklüğüdür.

Reaktörlerde kullanılmış yakıt çubukları reaktörden çıkartıldıktan sonra, santralde inşa edilmiş ve 50 yıllık yakıt çubuğu depolayabilecek kapasitedeki su havuzlarına bırakılırlar. Reaktördeki ömrünü tamamlamış yakıt çubukları, sanılanın aksine nükleer santral işleten devletler tarafından diğer devletlere satılmaz.

Yakıt çubuklarının teorik olarak yeniden kazanıma yatkınlığı bilindiğinden hem gelecek yıllarda plütonyum ve tekrar uranyuma çevrilebilme ihtimalleri hem de yakıtın kullanılamayacak kısmının camlaştırma işlemi ile kaplanıp saklanmasının mümkün olmasından dolayı atık satışı yapılmaz. Atık yakıtın camlaştırılmasının sebebi camlaştırılmış atığın su ve bir çok çözücüde çözünüp doğaya karışmasını engellemektir.


Dezavantajlar

İlk yatırım maliyeti yüksektir.
Tesisin teknolojik altyapısının büyük bir kısmı ithal edilmek zorundadır.
Kamu oyu tepkisi oluşabilmektedir.
Atıkların etkisiz hale getirilmesi ile ilgili çeşitli soru işaretleri mevcuttur.

Avantajlar

Geri ödeme süresi görece olarak diğer santral tiplerine göre daha kısadır.
Kurulumu tamamlanmış aktif bir reaktör en az 40 yıl aktif çalışabilmektedir.
Sera gazı emisyonu yoktur.
Ön yargılara rağmen (kısmen) temiz bir enerji türüdür.


Enerji Bakanlığı'nın raporlarına göre;

Mayıs 2013 itibariyle, 31 ülkede 436 nükleer santral işletmede olup, 15 ülkede 65.5 GW kurulu güce sahip olacak 68 adet nükleer santral da inşa halindedir.

Dünyadaki nükleer santral kurulu gücünün ise 2010 yılındaki 394 GW değerinden, 2035'de 524 GW'a çıkması beklenirken, nükleer kapasitede Avrupa Birliği'nde %32'lik bir düşüş öngörülmektedir.

Avrupa Birliği'nde 2010 itibariyle 138 GW olan nükleer kurulu gücün 2035'de 94 GW'a inmesi beklenmektedir.

2035'e kadar Çin (105 GW) başta olmak üzere OECD-dışı Asya ülkelerinde 127 GW'lık artış tahmin edilmektedir.

Rusya'nın ilave ünitelerle nükleer kapasitesini 2035 yılına kadar %50 (12 GW) arttıracağı düşünülmektedir.

ABD'de de 5 GW'lık bir artışla 2035 yılında 111 GW'a ulaşılması beklenmektedir.

Türkiye'de nükleer faaliyetler 1980'li yıllara dayanmaktadır.

İTÜ TRIGA MARK-II nükleer reaktörü 11 Mart 1979'da işletmeye açılmıştır. TRIGA adı 'Training Research Isotope Production General Atomic' sözcüklerinin baş harflerinden oluşmaktadır. Türkiye'de 3 tane nükleer araştırma reaktörü bulunmaktadır. Bunlardan 2'si Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi'nde birisi de İTÜ'dedir.

Bu reaktörler dışında Mersin Akkuyu ve Sinop'a Nükleer Santral yapım çalışmaları başlamıştır.

Enerji Bakanlığının Raporuna göre;

Akkuyu ve Sinop'ta kurulacak Nükleer Santraller dikkate alındığında, yılda yaklaşık 80 milyar kWh elektrik üretilmesi tahmin edilmektedir.

Bu miktarda bir elektriği doğalgaz santralinden elde etmek için yaklaşık 16 milyar metreküp doğalgaz ithaline karşılık yıllık 7,2 milyar ABD Doları (yaklaşık 13 milyar TL) ödenmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, 3 senede sadece doğalgaz ithaline ödenecek para ile Mersin-Akkuyu'da 4 ünite nükleer santral kurulabilmektedir.

Bu anlaşma ile toplam 4.800 MW gücünde VVER-1200 tipinde dört ünitelik bir nükleer santralın kurulması planlanmaktadır.

Diğer taraftan Sinop'ta da nükleer santral tesisi kurulmasına yönelik olarak 2013 yılı içinde anlaşma imzalanmış, 1Nisan 2015 TBMM’den onay alınmış ve proje çalışmaları sürmektedir.


Nükleer Kazalar ve Felaketler


Windscale Accident, (İngiltere)

05.10.1957'de kapalı sistem reaktörde kaçak tespit edilmemiştir.

Three Mile Island Accident, (A.B.D.)

28.03.1979'da kapalı sistem reaktörde kaçak tespit edilmemiştir.

Chernobil Disaster, (Pripyat, Soyvetler)

26.04.1986'da açık sistem reaktörün patlaması ile atmosfer ve suya radyasyon teması olmuştur.

Şu an Ukrayna'nın Kiev şehrine bağlı Pripyat bölgesinde bazı alanlarda 10000 yıl boyunca radyasyon etkisinin devam edeceği raporlanmıştır.

Fukushima Nuclear Disaster ,(Japonya)

11.03.2011'de rihter ölçeğine göre 9.0'luk bir deprem nedeni ile kapalı sistem reaktörde sızıntı gerçekleşmiştir. Atmosfere ve suya radyasyon teması olmuştur. 37 fiziksel yaralanma, 3 radyasyona maruz yaralanma ve 2 ölüm ile sonuçlanmış gözükse de etkileri hala devam etmektedir. Fukushima Reaktöründeki olay 9. derece nükleer felaket sınıfına girmiştir.


Nükleer Meltdown


Nükleer reaktörlerde, fisyon tepkimelerinin kontrolden çıkarak ard arda gerçekleşmesi sonucu gelişen hadisedir.

Ağır su kullanılan reaktörlerde ağır su da yer alan nötronların devre dışı kalması veya kontrol çubuklarının devre dışı kalmasıyla yakıt çubuklarındaki U-235 kontrolsüz zincirleme reaksiyonlar gerçekleştirir bunun sonucunda çok fazla enerji ve dolayısıyla ısı açığa çıkar. Reaktörün çekirdeği erir.

“Nükleer Meltdown” şimdiye kadar sadece Çernobil Nükleer Santralinde yaşanmıştır.


Günlük Hayatta Radyasyon




1 sievert (Sv) radyasyon, kan kanserine ve ilerleyen yıllarda başka kanser türlerine neden olabilir.

2 5 Sv radyasyon, mide bulantısına, saç dökülmesine, kanamalara, ve birçok durumda ölüme neden olur.

6 Sv ve daha fazla dozların % 80 vakada iki aydan daha az bir zamanda ölüme neden olduğu tıbbi raporlarda yer almıştır.

8 Sv'e kadar bir dozun kesin öldürücü olduğu bilinmektedir. Hemen öldürücü dozların dışında sıralanan dozların hepsi aynı zamanda kanser nedenidir.

Türkiye olarak enerji konusunda dışa bağlı olduğumuz bir sır değil ancak;

Rüzgar, güneş, bioyakıt gibi enerji kaynaklarından tam verim al(a)madığımız gerçeği ortadayken, iş cinayetleri sıradanlaşıp fıtratımıza kazınmışken, her ne kadar nükleer santral girişimi kağıt üzerinde mantıklı görünse de, bizim gibi ahlaki değerleri sıfıra yaklaşmış, insan hayatının değeri yok olmuş bir ülkede ÇED raporlarını hiçe sayarak santral inşa etmek biraz büyük bir kumar olabilir (mi?).

Türkiye'nin biri inşaat aşamasında diğeri proje aşamasında olmak üzere iki adet nükleer enerji santrali projesi bulunmaktadır. Ayrıca üçüncü bir santral için ülkenin çeşitli bölgelerinde fizibilite çalışmaları devam etmektedir.

Hayata geçecek ilk nükleer santral Mersin'in Gülnar ilçesinde kurulacak 4800 MW kapasiteli Akkuyu Nükleer Enerji Santrali olacak. Bundan sonra ise ise Sinop'ta kurulacak 4400 MW kapasiteli Sinop Nükleer Santrali'nin kurulması hedeflenmektedir.


Akkuyu Nükleer Santrali


Akkuyu Nükleer Santrali her biri 1200 MW güçteki 4 reaktörden oluşacaktır. İlk reaktörün 2019 yılında diğer reaktörlerinde birer yıl araya devreye girerek 2022 yılında santralin tam kapasite üretime geçmesi planlanmaktadır. Türkiye'de elektrik tüketimi ortalama her yıl %5'ten fazla artmaktadır. 2022'ye kadar tüketimin her yıl %5 artacağı planlandığında Akkuyu Nükleer Santrali'nin tam kapasite olarak devreye gireceği 2022 yılında ülkenin toplam elektrik enerjisi ihtiyacının %9,2'si karşılayabileceği görülmektedir.



Ülkemizde enerji açığı her geçen gün gittikçe artmaktadır (2015 yıl sonu itibari ile 269 milyar kWh olup 2023 yılında 450-500 milyar kWh’e ulaşacağı tahmin edilmektedir.) ve elektrik enerjisi üretiminde % 72 oranında dış kaynaklara bağımlıyız. Bu da her yıl milyarlarca doların (sadece doğalgaz için yaklaşık 7.2 milyar dolar) dışarı gitmesine sebep olmaktadır. Ayrıca, elektrik ihtiyacının yaklaşık % 33’ü doğalgazdan, % 32’si kömürden, % 2’si petrolden, % 26’sı hidrolik santrallerden ve kalan % 7’lik kısım da termal-güneş-rüzgâr gibi diğer yenilenebilir kaynaklardan karşılanmaktadır. Her yıl enerji ithali için yaklaşık 55 milyar dolar ödenmektedir. Bu rakam da nerdeyse yıllık cari açığa denk gelmektedir.

Nükleer enerji santrallerinin inşa maliyeti yüksektir ki bunun yarısı da santralin güvenliği için harcanmaktadır. Ancak elektrik üretim aşamasında diğer enerji çeşitlerine göre daha az maliyetlidir. OECD Nükleer Enerji Ajansının “Projected Cost of Electricity 2015” dokümanına göre nükleer santralden üretilen elektriğin birim maliyeti 2015 yılında ortalama 5.5 ABD senti/kWh’dir. Diğer santrallerde ise elektrik üretim maliyetleri şöyledir: Doğalgaz 6.6, kömür 6.4, rüzgâr 6.2, hidro 6.0 ABD senti/kWh. Ayrıca, 1 gram U-235’deki tüm çekirdekler bölündüğünde çıkan enerji 4 ton kömürün enerjisine eş değerdir.

Yenilenebilir enerjinin, iklim koşullarına bağlı olarak sürekli değişkenlik göstermesi nedeniyle 4 mevsim, 7 gün 24 saat çalışan nükleer gibi baz yük santrallerine her hâlükârda ihtiyaç duyulmaktadır. Nükleer santraller, mevsimden ve iklim şartlarından bağımsız olarak sürekli çalıştırılabilmektedir. Örneğin, 10.000 MW nükleer güç santraline karşılık gelmesi için, kapasite faktöründen dolayı, 30.000 MW rüzgâr veya 38.000 MW güneş santrali kurulması gerekmektedir. Ayrıca kapladıkları alan açısından karşılaştırıldığında Akkuyu NGS yerine rüzgâr santrali kuracak olursak Yalova'nın tamamının rüzgâr panelleri ile kaplanması, hidroelektrik santrali kuracak olursak Düzce'nin tamamının da sular altında kalması gerekecektir. Ayrıca nükleer santralin kapasite faktörü % 90, işletme ömrü 60 yıl iken rüzgâr ve güneş santrallerinin kapasite faktörü % 30-40, işletme ömürleri 20-25 yıl civarındadır.

Akkuyu ve Sinop nükleer santralleri devreye girdiği zaman yaklaşık yılda 70 milyar kWh elektrik üretilecektir. Bu rakam da şu anki tüketimin % 25’idir. Nükleer santraller, enerji arz çeşitliliği yanında çevrenin korunmasına, istihdamı arttırmaya, cari açığı kapatmaya ve elektrik fiyatlarında istikrarı sağlamaya katkıda bulunacaktır. Hem enerji kaynağı çeşitliliği, hem de bu konuda dışa bağımlılığın (doğalgazın % 98’i, kömürün % 30’u ve petrolün tamamı ithal edilmektedir) azaltılması, her yıl milyarlarca doların dış kaynaklara ödenmemesi ve dünyada Çin’den sonra en hızlı artan enerji ihtiyacımızın karşılanması açısından nükleer santrallere ihtiyaç vardır.

Rusya ile yapılan antlaşma gereğince 600 öğrenci nükleer mühendislik eğitimi görecektir. Halen 307 öğrenci öğrenimine devam etmektedir. Ülkemiz Akkuyu ve Sinop nükleer santral projeleri ile birlikte AR-GE, insan kaynakları ve teknoloji konularında kabiliyetlerini artıracaktır, bu konuda proje ortakları ile yakın çalışmalar devam etmektedir. 1956 yılında yola beraber çıktığımız Güney Kore, ancak 20 yıl sonra nükleer teknolojiye sahip olabilmiş ve günümüzde ithal etmektedir. Sonuçta biraz zaman alsa da bir şekilde nükleer teknolojiye adım atılmış olunacaktır.

Yaklaşık 550 bin parçadan oluşan Akkuyu nükleer santral projesi, diğer sektörlere de sağlayacağı dinamizmle ve istihdam imkânıyla birlikte ülkemiz sanayisine, teknolojisine önemli derecede katma değer sunacak, çoğaltan etkisi yapacaktır. İnşaatın en yoğun olduğu dönemlerde yaklaşık 10.000 kişiye iş imkânı sağlanacak ve firmalarımız, kritik nükleer malzeme-donanım dışında, üretim süreci içinde yer alacaktır.

Çernobil veya Fukuşima’da olduğu gibi bir nükleer santral kazası olursa, radyasyon yayılacak alanın büyüklüğü kazanın tipi, hava şartları ve mesafeye göre değişmektedir. Dolayısıyla, komşu ülkelerde zaten nükleer santral mevcuttur ki eski bir teknolojiye sahip olan Ermenistan’daki santral sınırdan sadece 16 km. uzaklıktadır. 1986 yılındaki Çernobil’de olan kazadan Trakya ve Karadeniz bölgelerinin etkilenmesi gibi benzer bir kaza sonrası hiç etkilenmemek mümkün değildir.

Nükleer santrallerde elde edilecek elektrik miktarına karşılık harcanan yakıt ve sonuçta çıkan atık fosil yakıtla çalışan santrallere göre azdır. Örneğin, 1.000 MWe kurulu güçteki bir enerji santrali için gerekli yıllık yakıt miktarı: 2.600.000 ton kömür (2000 tren vagonu), 2.000.000 ton petrol (10 büyük tanker), 30 ton uranyum (orta büyüklükte bir oda)’dur. MTA’nın yaptığı aramalar sonucunda ülkemizde 9.129 ton uranyum bulunmuştur. Dünyadaki uranyum stoklarının ve rezervin fazlalığı nedeniyle görünür gelecekte yakıt maliyetinde fazla bir değişim beklenmemektedir. Ayrıca nükleer enerjide yakıt maliyetinin toplam üretim maliyeti içindeki yeri de oldukça azdır (yaklaşık % 15).

Nükleer santral projeleri güvenliğin en ön planda tutulduğu ve bu nedenle de yatırımın maliyetinin yarısını güvenlik önlemlerinin oluşturduğu projelerdir. Nükleer santral bölgesi seçilirken deprem, teknik, çevresel ve güvenlik gibi hususlar dikkate alınmaktadır. Özellikle kaza durumunda soğutma suyu temini önemlidir ki çoğunlukla su kaynaklarına (deniz, göl gibi) yakın yer seçilmesi bu nedenledir. Örneğin, Akkuyu nükleer santrali soğutma suyu sistemi, deniz ve karada ekolojik sisteme olabilecek muhtemel etkileri incelenerek ekolojik dengeyi değiştirmeyecek ve deniz suyu sıcaklığını Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ilgili mevzuatında belirtilen limitleri geçmeyecek şekilde tasarlanmıştır.

Yer seçimi ile ilgili çeşitli olumlu-olumsuz görüşler öne sürülse de, TAEK-Nükleer Güvenlik Dairesi tarafından yayımlanan ve Akkuyu NGS Elektrik Üretim A. Ş. tarafından verilen raporlarda her konuda (meteoroloji, hidroloji, jeofizik, sismoloji, dış kaynaklı olaylar ve acil durum gibi) teknik ve bilimsel simülasyon çalışmaları ve sonuçları mevcuttur. Bölge deprem sınıflandırılmasında en güvenli bölge olan 5. bölgede bulunmaktadır. Akkuyu Nükleer Güç Santral (NGS) projesi kapsamında yapılan jeolojik, jeofiziksel ve jeoteknik çalışmalar, bölgesel (300 km yarıçaplı alan), yakın bölge (25 km yarıçaplı alan), saha çevresi (5 km yarıçaplı alan) ve NGS sahası olmak üzere, dört ayrı boyutta gerçekleştirilmiştir.

Nükleer yakıt işleme tesisi olmadığı için yakıtın başlangıçta dışarıdan gelecek olması kaçınılmazdır. Ancak ileri bir teknoloji olan uranyum işleme ve zenginleştirme tesislerine istenirse ilerleyen zamanda sahip olunması mümkündür. Yapılan anlaşma gereğince kullanılan yakıtın ülke dışına çıkarılması, radyoaktif izotopların yarılanma ömrünün uzunluğu ve depolama maliyeti açısından olumlu, ancak kullanılan yakıtın başka alanlarda değerlendirilemeyecek olması (askerî malzeme ve seramik yapımı gibi) açısından olumsuzdur.


Değerlendirme ve sonuç


Enerji ve enerji kaynaklarının ne kadar önemli olduğunu ve yaklaşık iki asırdır dünyadaki hemen tüm politika, çatışma ve savaşların enerjiye sahip olma veya en azından kontrol etme isteğinden çıktığı/çıkarıldığı bilinmektedir. Ancak, bazı çevreler ısrarla Türkiye’nin nükleer enerji sahibi olmasına karşı çıkmakta, engelleme ve olumsuz propagandaya devam etmektedirler. Karşı çıkanların büyük kısmı, Irak, Libya ve en son Suriye’de olduğu gibi Emperyalist Batı medyasının uydurduklarının etkisinde kalanlardır. Azınlıkta olan diğer kesim ise, Türkiye’nin güçlenmesini, bölgesinde söz sahibi olmasını engelleyen emperyalizmin hizmetinde olanlardır. Diğer taraftan, nükleer enerjinin gerekliliğini kabul eden ancak, yapılan anlaşma şartlarını ve teknik detayları eleştirenlerin haklı oldukları bazı noktalar olabilir ama büyük resim gözden kaçırılmamalıdır. Unutmamak gerekir ki, nükleer enerji için bir 60 yıl daha beklemeye Türkiye’nin tahammülü yoktur.

Nükleer enerji santrallerinin çevreyi kirlettiği, insan sağlığına zarar verdiği bilgisi doğru değildir. Komşularımız Ermenistan, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Rusya ve İran’da nükleer santraller mevcuttur. Bu santrallerden herhangi birisinde, 1986 yılında Çernobil ve 2011 yılında Fukuşima’daki gibi öngörülmeyen büyük bir kaza durumunda ülkemizin de etkilenmesi kaçınılmazdır. Çernobil’deki kazadan ders alan TAEK, Radyasyon Erken Uyarı Sistemi Ağı (RESA) geliştirerek, sınırlarımız öncelikli olmak üzere, 24 saat esasına göre izleme yapmakta ve canlı olarak yayımlamaktadır. Ayrıca bilinenin aksine TAEK, alanında oldukça tecrübeli ve uzman personele sahip bir kurumdur ki, askerî ve sivil kullanım amacıyla çeşitli cihazlar üretebilmektedir.

Birçok ülkenin nükleer santrallerini kapattığı veya kapatacağı söylentiden ibarettir. Hangi ülkede ne kadar nükleer santral olduğu ve enerjisinin ne kadarını buradan karşıladığı yukarıda açıklanmıştı. Nükleer santraller kapatılmadığı gibi, yeni santraller açılmakta veya mevcut santrallerin kapasitesi artırılmaktadır. Teknolojisine ve çeşidine göre 40-60 yıl arası olan çalışma ömrünü dolduran birkaç santral kapatılmış ancak yerine yenileri açılmıştır.

Diğer taraftan, nükleer silahlara sahip ülkeler bırakın bunları imha etme veya azaltmayı, uluslararası antlaşmaların aksine, nükleer güçlerini artırmak için gizli ve açıktan yatırımlarına devam etmektedirler. 02 Şubat 2018’de açıklanan ABD’nin Yeni Nükleer Doktrini ve 01 Mart 2018’de Putin’in yaptığı konuşma silahlanma yarışının Soğuk Savaş döneminden daha şiddetli devam ettiğini göstermektedir. Ancak, nükleer silah sahibi olmaları 1968’de yapılan antlaşmayla yasallaştırılan BMGK daimi üyesi ülkeler (Nükleer Beşli -P5- ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa), kendilerinden başka ülkelerin nükleer silah sahibi olmalarını istemedikleri gibi, barışçıl amaçlı nükleer tesislere bile karşı çıkmaktadırlar. Bu nedenle, bir şekilde nükleer teknolojiyle tanışmak Türkiye için fırsattır!

Türkiye’nin nükleer enerjiye ve dolayısıyla nükleer teknolojiye neden sahip olması gerektiği ve yapılan olumsuz eleştirilere verilecek yanıtlar özetle şöyle sıralanabilir:

· Dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde olduğu gibi, nükleer enerji üreterek enerji kaynak yelpazesinin çeşitliliğini artırmak gerekmektedir.

· Nükleer santrallere sahip olmak zamanla dışarıdan karşılanan enerji kaynaklarının oranını düşürecek, böylece ülkenin siyasî ve ekonomik dışa bağımlılığını azaltacaktır.

· Nükleer teknolojiye sahip olmak, bu çok özel teknolojinin ileride eğitim, araştırma ve barışçıl amaçlarla kullanımını artırarak ülkenin gelişmesine katkı sağlayacaktır.

· Yaygın inanışın aksine, öngörülmeyen bir kaza olması dışında, çevreye daha az zarar verilecektir.

· Nükleer teknoloji ileri ve ülkelerin gelişmişlik düzeylerini etkileyebilecek bir teknolojidir. İlk aşamada teknoloji transfer edilecek olsa da, zamanla bu teknolojiyle tanışmamızı sağlayacak ve bu alanda uygulamalı olarak da yetişmiş insan gücü kaynağı yaratacaktır.

· Nükleer teknoloji nükleer güç’ün bir basamağı ve ilk aşamasıdır. Devletlerin güç simgesi sayılan nükleer silahlara sahip olma yolu bu teknolojiden geçmektedir.

Türkiye’nin, sürekli artan enerji ihtiyacını karşılaması, enerji çeşitliliğini artırarak dışa ve belirli kaynaklara, ülkelere bağımlılığını azaltması ve tüm gelişmiş ülkelerin sahip olduğu yüksek teknolojiye adım atması için yenilenebilir kaynaklar yanında nükleer santrallere ihtiyacı vardır. Ayrıca, Türkiye’nin jeopolitik konumu ve bulunduğu coğrafyadaki askerî-politik karışıklıklar göz önüne alındığında, nükleer gücün ilk basamağı olan nükleer teknolojiye sahip olmasının gerekliliği ortadadır. Fakat bu konuda ahlaki gereklilikleri yerine getiren mühendis ve müteahhitlerle çalışmak elzemdir.





Nükleer Silahlar

Nükleer silahlar, atom çekirdeğinin parçalanması (fisyon) veya iki ayrı atom çekirdeğinin birleştirilmesiyle (füzyon) oluşan enerjiyi kullanır. Fisyon yoluyla elde edilen nükleer silahlar, fisyon bombası veya atom bombası olarak isimlendirilir. Her iki reaksiyonun birlikte kullanılmasıyla elde edilenler ise füzyon bombası, hidrojen bombası veya termonükleer silah şeklinde adlandırılır.

Bu silahların genel özelliği, atom çekirdeklerinin girdiği reaksiyon sonucu etrafa çok yüksek miktarda enerji yaymalarıdır. Füzyon, fisyona göre daha ileri teknoloji gerektiren ve binlerce kat daha fazla enerji ortaya çıkaran bir reaksiyondur. Füzyonun hidrojen bombasında kullanılabilmesi için, yine küçük bir atom bombası ile tetiklenmesi gerekir. Başka bir deyişle, hidrojen bombası iki reaksiyonu birlikte kullanır.

Nükleer silahlar bünyesinde, yine fisyon reaksiyonunu kullanan nükleer enerji üretimiyle paralel şekilde, parçalanabilir hammadde olarak zenginleştirilmiş uranyum veya plütonyum kullanılır.

Hidrojen bombası üzerine yapılan araştırmalar sonucunda, zaman içinde nötron bombası gibi gelişmiş radyasyon silahları da üretildi.

Nükleer silahların hedefe nasıl ulaştırılacakları, hem askeri strateji, hem de nükleer silahın tasarımı açısından büyük önem taşır. Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte geçmişte bu amaç dahilinde çeşitli yollar geliştirildi.

Savaş tarihinde, nükleer silah ABD tarafından II. Dünya Savaşı'nın son günlerinde iki kez kullanılmıştır. İlk olay 6 Ağustos 1945 sabahı, Little Boy (küçük çocuk) kod isimli uranyum tipi silahın Japonya'nın Hiroşima kentine atılmasıyla vuku bulmuştur. Üç gün sonra ise Fat Man (Şişman adam) kod isimli plütonyum tipi silah aynı ülkenin Nagazaki kentine atılmıştır. Kullanılan bu silahlar neticesinde çoğu sivil 132.000 kişi yaşamını kaybetmiştir. Bu olaylardan sonra nükleer silah kullanımı üzerindeki tartışmalar hız kazanmıştır.

Hiroşima ve Nagasaki artık radyoaktif değil çünkü bombalar yere değmeden havada patlamıştı.





Kaynaklar

https://tr.wikipedia.org/wiki/N%C3%BCkleer_enerji
https://evrimagaci.org/manhattan-projesi-insanlik-tarihinin-ilk-atom-bombasi-nasil-ve-neden-uretildi-9840
https://onedio.com/haber/atom-bombasi-hakkinda-21-korkunc-bilgi-734128
https://www.enerjiatlasi.com/ulkelere-gore-nukleer-enerji.html
https://teoridergisi.com/nukleer-enerji-gerekli-midir
https://www.enerjiatlasi.com/nukleer/
https://onedio.com/haber/nukleer-enerji-482984

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çöp DNA (İnsan DNA' sının %98' i)

Bakım Yönetimi

Matrix Felsefesi ve Platon' un Mağara Alegorisi