Nasıl Çalışır? Çalışma Prensipler-2

Televizyon ve Radyo Nasıl Çalışır?

1)Televizyon Nasıl Çalışır?

Televizyonun kelime anlamı: tele;uzak, vizyon;görmek, kelimelerinden oluşarak, uzakta olanı görmek şeklinde tanımlanabilir.

Bir bütün olarak bakıldığında bir görüntü olarak görünen ekranda bir dizi küçük nokta oluşturur. Daha eski televizyonlar -tüplü televizyonlar- , görüntü üretmek için bir katot- ışını tüpüne güvenir ve bir analog sinyal ile çalışır. 

Teknoloji ilerledikçe ve analogdan dijitale geçen yayın sinyalleri, plazma ve LCD (likit kristal ekran) televizyonlar oluşturuldu. Bu TV'ler daha kompakttır ve katot ışınlı emsallerine göre daha net görüntülere sahiptirler çünkü görüntüler oluşturmak için vakumlu tüp yerine ince bir piksel ızgarası kullanırlar.

Çoğu televizyon türü aynı temel ilkeye göre çalışır.

TV ekranında üretilen ve piksel olarak adlandırılan küçük ışık noktaları, video sinyalinin sağladığı belirli bir desene göre yanıp söner. Bir kişinin gözleri bu modeli tanınabilir bir görüntü olarak yorumlandığı beyne iletir . Televizyon seti bu kalıpları saniyede yüzlerce kez - insan gözünün görebildiğinden daha hızlı - yeniliyor, bu da hareket yanılsaması veriyor.

Televizyon yayın prensibinde görüntü ve ses birlikte gönderilmektedir. Resim bilgisi iletimi genlik modülasyonu ile ses bilgisi iletimi ise genellikle frekans modülasyonu ile gerçekleştirilir. Bir resim, elektriğe çevrilirken satır satır taranır. Taranan bu resim, ışığa hassas bir yüzeye düşürülerek elektriksel sinyale (resim sinyaline) dönüştürülür. Ses sinyali de ses yükselteçlerinde yükseltilerek elektrik sinyaline dönüştürülür. Bu resim ve ses sinyali, vericiden elektromanyetik dalgalar hâlinde uzaya yayılır. Alıcı antenine gelen elektromanyetik dalgalar yükseltilerek alıcıda tekrar resim ve ses hâline çevrilir

Televizyonun temel prensibi ışık enerjisinin elektrik enerjisine çevrildikten sonra yayınlanması ve alınan elektromanyetik sinyallerin tekrar ışık enerjisine çevrilmesidir. Işık enerjisi elektrik enerjisine çevrilmesi fikri 1873 senesinde Selenyum üzerine ışık düşürüldüğünde elektrik direncinin değiştiğinin keşfedilmesi ile başlamıştır.

Bu prensibe göre selenyum üzerine parlak ışık düşerse; sinyal kuvvetli , soluk ışık düşerse sinyal zayıf olacaktır. Genliği değişen bu sinyal radyo dalgaları gibi yayınlanıp alıcıda ters işlem yapılınca ekranda görüntü teşekkül eder. TV bu bakımdan “uzaktan görme” manasına gelir. TV bir noktadaki ışık şiddeti radyo dalgalarına dönüştürme, sonra bu dalgalardan, eş şiddette bir ışıklı nokta elde etme esasına dayanır. Nakledilecek görüntü, yüz binlerce kareye bölündükten sonra, her bir kare, homojen şeklinde aydınlanmış noktalar gibi kabul edilip, bu noktalardaki ışık şiddeti TV verici sisteminde radyo dalgalarına, dalgalarda TV alıcılarına da yeniden ışığa dönüştürülür.

Görüntüdeki kareler çok hızlı tarandığı için, alıcı ekranlarında tek,tek ışıklı noktalar değil, değişik aydınlıkta karelerin meydana getirdiği resimler gözlenir.

Renkli televizyon, bütün renkleri yeşil, mavi ve kırmızının değişik oranlarda karıştırılması ile elde edilebileceği gerçeğine dayanır. Nakledilecek görüntü, yeşile, maviye ve kırmızıya duyarlı olan üç ayrı kamera tarafından aynı anda taranır. Elde edilen üç ayrı elektromanyetik dalga, alıcı sistemin ekranında, biri yeşil biri mavi ve biri kırmızı olan üç görüntüyü üst, üste düşürür ve bu renklerin karışmasından, tabii renklenmeler yeniden elde edilir.

Televizyon yayınlarında ses ve görüntülerin nakli için, frekansı 5×10 : 9×10 Hertz (50 –900 mega say kıl) aralığına düşen elektromanyetik dalgalar kullanılır. Her televizyon istasyonu, 6 mega saykıllık bir frekans aralığında hem ses, hem görüntü gerçekleştirilebilir. Bu 6 mega hertz’lik frekans aralıklarına “kanal” denir. 

Genel olarak ses yayınlarını taşıyan dalgaların frekanslarını, görüntü taşıyan dalgalarınkinden daha yüksektir.

Bir televizyon yayın sisteminde, beş önemli unsur bulunur

  • Yayınlayacak sahneyi görüntüleyen kamera.
  • Görüntüdeki ışık sinyalleri dönüştüren bir transduser.
  • Bu elektrik sinyallerinden radyo dalgaları üreterek anten atmosfere yayınlayan verici (transmitter)
  • Atmosfer yayınlanan görüntü taşıyınca elektromanyetik dalgaları alıp yükselttikten sonra elektik sinyallerine dönüştürerek (alıcı anten, amplifikatör ve birinci dedektif)
  • Elektrik sinyalleri ışığa dönüştürerek, ekran üzerinde görünür resim veren transduser.

Özetleyecek olursak;


Televizyon sistemi 3 kısımdan oluşur.

1.Gerçek resim ve sesleri, dijital sinyallere çeviren kameralar.

2.Resim ve ses sinyallerini yayan TV istasyonları.

3.Bu yayılan sinyalleri alan(toplayan) alıcı. (Bu sizin evinizdeki televizyon oluyor.)


Floresant kaplı televizyon tüpünde elektronlar çarpışarak ışık oluştururlar, gelen sinyallerin şiddetine göre çarpışma ve dolayısıyla çıkan ışık miktarı da değişir. Sinyal gelmediğinde siyah görüntü oluşur. Renkli televizyonlarda floresant 3 farklı renkteki ışığı oluşturacak niteliktedir ve buna uygun renkte görüntü oluşturur. Bu renklerin bir araya gelmesi ve karıştırılmasıyla ekranda renkli görüntü oluşur, ekranınıza yakından bakarsanız bu küçük renkli noktaları görebilirsiniz. Aslında gördüğünüz tüm renkler yeşil, kırmızı ve mavi renklerin birer karışımıdır. Ekranda oluşan resim çok hızlı bir şekilde değişir ve hareketli olarak görünür, insan gözü saniyede 65 resim çeker, televizyonda bu hızdan daha yüksek hızda resimler değiştiğinden, insan görüntüyü resim olarak değil de hareketli bir şekilde görür.

Biz nesneleri ışığı yansıttıkları için görebiliriz. Sıradan bir kamera, nesnelerden yansıyan ışıkları, ışığa duyarlı film kullanarak veya elektronik ışık algılayıcıları yardımıyla fotoğraflar. Bu fotoğraflamayı saniyede 24 defa yapar. Bizim hareketli olarak gördüğümüz şey aslında ardı ardına çekilmiş fotoğraf karelerinin hızlı bir şekilde slayt gösterisi şeklinde bize gösterilmesidir. Kamera yardımı ile yakalanan bu fotoğraflar ve sesler, TV istasyonlarında dijital sinyallere çevrilir. Bu çevrilen sinyaller vericiler sayesinde uzak mesafelere yayılır. Genelde vericileri yüksek yerlere koymalarının nedeni TV sinyallerinin daha uzak mesafelere önünde engel olmadan kolayca ulaşabilmesini sağlamaktır.

KISACA, Televizyon, verici antenler vasıtasıyla elektrik sinyallerine dönüştürülen görüntü ve seslerini görüntü ve sese dönüştüren elektronik bir cihazdır.

Televizyon sisteminde alıcı ve verici iki ayrı grup bulunur. Verici olan aygıtlar televizyon kamerası ve radyo vericileridir, alıcı olan aygıtlarsa televizyon alıcısı ve radyo alıcısıdır.

Kamerada ve televizyonda bulunan tüpler ışık enerjisini elektrik enerjisine çevirir, bu elektrik enerjisi radyo dalgalarına dönüştürülerek antenler vasıtasıyla evimize kadar ulaşır, televizyon alıcısı bu elektrik sinyallerini alır ve televizyon tüpünde tekrar ışık enerjisine dönüştürür, böylece televizyonun ekranında görüntü oluşur.

TV yayınları telefon kablosu aracılığıyla daha net izlenebilir, çünkü yayının iletim kalitesi daha yüksektir, parazitlenme gibi olumsuz faktörler bulunmaz.

Her televizyon kanalı belirli bir frekanstan yayın yapar, VHF band nedir ? VHF band çok yüksek frekans anlamına gelen 30 ile 300 Mhz arası frekans bandını kapsar. UHF band nedir? UHF band Ultra yüksek frekans anlamına gelir ve 300 ile 3000 Mhz arası frekansı kapsar.

Televizyon yayınları belirli tekniklerle yapılır, bunlar NTSC, SECAM VE PAL dır. Türkiye de PAL televizyon yayın sistemi kullanılır.

PAL (kısaca Phase Alternating Line), dünyanın en çok kullanılan renk kodlama sistemidir. PAL analog bir format olup televizyon yayın sistemlerinde kullanılır. Birçok farklı versiyonu bulunan PAL'ın ortak özelliği 625 yatay hat, 25 fps görüntü/saniye, 50i (interlaced layer) olmasıdır.

Türkiye de ilk TV yayını denemesi İTÜ de 1965 yılında gerçekleştirilmiştir, Ankara televizyonu 1968 yılında yayınlar yapmıştır, Türkiye genelinde TV yayınları 1972 den itibaren gerçekleştirilmiştir, 1990 yılında özel yayınlara izin verilmesiyle özel tv kanalları da yayın hayatlarına başlamışlardır.


Radyo Dalgaları


Radyo dalgaları, radyo frekansı ile gerçekleşen elektromanyetik dalgalardır. Tel gibi somut bağlantılar kullanmadan, atmosfer içerisinde veri taşınmasına olanak tanırlar. Radyo dalgalarını diğer elektromanyetik dalgalardan ayıran özellikleri görece uzun dalgaboylarıdır.

Resmin televizyon ekranında çok net olarak oluşabilmesi için üzerinde görülen her noktanın nakledilmesi gerekir. Bu yüzden geniş bir frekans bandına ihtiyaç vardır. Avrupa sisteminde (CCIR) her bir kanal için ayrılan frekans bandı 7 Mhz’dir. Tüm kanallar için ise çok büyük bir frekans bandı gerekmektedir. Elektromanyetik dalga spektrumunda VHF ve UHF bantları televizyon yayını için ayrılmıştır


Resim ve ses işaretlerinin iletimi için kullanılan frekans bandına KANAL adı verilir. Televizyon yayınlarında her bir noktanın taşınması için 7 Mhz’lik bir bant genişliğine ihtiyaç vardır. Bunun için VHF ve UHF bandı kullanılır. Aşağıdaki tabloyu inceleyerek her bir kanal için 7 Mhz’lik bant ayrıldığını tekrar gözlemleyelim.




Yayın kelimesi, tüm istikametlere göndermek anlamına gelir. Verici anteninden yayılan elektromanyetik dalgalar, alıcı anten tarafından alınmaktadır. Televizyon vericisinin görevi, genlik modüleli (GM) resim sinyalleri ile frekans modüleli (FM) ses sinyallerini yaymaktır. Antenden çıkan elektromanyetik dalgaların her doğrultuda gidebileceği maksimum mesafe yaklaşık 121 km’dir. Daha uzak mesafeler için aktarma istasyonları gerekir.




Radyo dalgalarının enerjisi maddeyi oluşturan elektronlarla etkileşime giremeyecek kadar düşük olduğu için dalgalar duvardan bile geçebiliyor. Işığın dalgaları daha yüksek bir enerjiye sahip ve duvardaki elektronlarla etkileşime girmekten kurtulamıyor. Etkileşim gerçekleşince enerji duvar tarafından emiliyor ve ışık durmuş oluyor.




Elektromanyetik Dalga Çeşitleri


Elektromanyetik dalgaların frekans ve dalga boyu de­ğerleri farklı da olsa bu değerlerin çarpımı daima ışık hızına eşittir. Dalga boyu farklı elektromanyetik dalga­lar farklı özellikler gösterir. Çok çeşitli kullanım alanları olan bu elektromanyetik dalgalara örnek olarak aşağı­daki ışınlar verilebilir.

  1. Radyo dalgaları
  2. Televizyon dalgaları
  3. Mikrodalgalar,
  4. Kızılötesi dalgalar,
  5. Radar dalgalan,
  6. Görülebilir ışık dalgaları,
  7. Ultra-viole ışınları,
  8. X ışınları
  9. Gamma ışınları

Elektromanyetik dalgaların, dalga boylarının büyüklü­ğüne göre sıralandığı cetvele elektromanyetik spektrum denir. Şimdi bu dalga çeşitleri hakkında bilgi ve­relim.


Elektromanyetik dalgaların özellikleri:
  • Yüklerin ivmeli hareketlerinden meydana gelirler. Dolayısıyla bir elektromanyetik dalgayı oluşturmak için enerji harcanması gereklidir.
  • Elektrik ve manyetik alanlar birbirini doğurarak ışık hızıyla yayılır. Dolayısıyla bütün elektromanyetik dalgalar ışık hızıyla yayılır.
  • Işığın da bir elektromanyetik dalga olduğu hatırla­nırsa, elektromanyetik dalgalar yansımaya ve kırıl­maya uğrar.
  • Yüklü parçacık olmadıkları için elektrik ve manye­tik alanda sapmazlar.
  • Enerji taşırlar ve elektromanyetik dalgayı soğuran cisimler ısınır.
  • Fotonlardan meydana gelmişlerdir.
  • Hızları ortamdan etkilenir.
  • Elektrik ve manyetik alan bileşenleri aynı fazdadır.
Radyo dalgala­rı, iletken anten üzerinde ivmelendirilen yük­ler tarafından meydana getiri­lir. Dalga boyu en büyük olan elektromanye­tik dalgalardır. Dalga boyu 30 cm den daha büyük olan tüm elektromanye­tik dalgalar rad­yo dalgaları ola­rak adlandırılır.

Elektromanyetik spektrumdaki en geniş aralığa radyo dalgaları sahiptir. Radyo istasyonları sesi elektrik akı­mına çevirirler. Bu elektrik akımı elektromanyetik dal­galar üretir. Büyük antenlerle her yöne yayılması sağ­lanan elektromanyetik dalgalar radyolarımız tarafın­dan alınarak tekrar sese dönüştürülür.

Günümüzde en çok FM adı verilen radyo dalgaları kul­lanılmaktadır. FM radyo dalgalarına göre daha uzakla­ra gidebilir. FM dalgaları elektriksel gürültülerden daha az etkilenmesi nedeniyle radyolarımızdan alınan ses daha kalitelidir. Radyo dalgalarının taşıdıkları enerji çok küçük olduğundan canlı sağlığı üzerinde herhan­gi bir zararı yoktur.

Televizyon sinyallerinin iletiminde kullanılan elektro­manyetik dalgalar da radyo dalgalarıdır. Televizyon ya­yını yapan istasyonlar, FM kısa dalgalar ile sesleri (yüksek frekans) , da­ha uzun radyo dalgaları ile de görüntüleri (düşük frekans) iletirler. Gü­nümüzde çok daha geniş bir alana televizyon yayını yapabilmek için yapay uydular kullanılmaktadır.

Yapay uydular dünya yüzeyinden belirli bir yükseklik­te ve sürekli aynı nokta üzerinde olacak şekilde belir­lenmiş yörüngede hareket ederler. Merkez istasyon­dan uyduya ulaştırılan televizyon dalgaları uydudan geniş bir alana yansıtılır. Yeryüzünde uygun alıcıya sa­hip olanlar bu yayınları izleyebilirler.

Mikrodalgalar uzun mesafeli bilgi aktarımında kullanı­labilen elektromanyetik dalgalardır. Mikrodalgalar yağ­mur, kar, sis ve kirli havanın içinden geçebilir. Bu yüz­den iletişimde kullanılırlar.

Denizcilerin kullandığı telsizler ile haberleşme, mikro­dalgalarla sağlanır. Mikrodalgalar metal yüzeylerden yansır. Bu özelliklerinden faydalanılarak radarlar yapıl­mıştır. Radarlardan istifade edilerek trafikte hareket ha­lindeki araçların hız kontrolü ve uçakların iniş, kalkış ve rotalarının takip edilmesi mümkün olur.

Mikrodalga fırınlarda yiyecekler çok daha kısa sürede ısıtılabilir. Mikrodalga fırınlarda, Magnetron adı verilen cihaz ile mikrodalgalar üretir. Bu dalgalar, yiyeceklerin yapısındaki su moleküllerini titreştirerek kinetik enerji­lerini artırır. Su moleküllerinin kinetik enerjilerindeki bu artış, yiyeceğe aktarılarak hızlı bir ısınma sağlanır.

Mikrodalgalar cam ve kâğıttan kolayca geçebilirler. Bu nedenle yiyecekler cam veya kâğıt kap içinde mikro­dalga fırına yerleştirilmelidir.

Metallerin mikrodalgaları yansıtması nedeniyle metal kaplar kullanılmamalıdır. Mikrodalgaların, canlıların sağlığı üzerinde olumsuz etkileri vardır.

Kızılötesi dalgalar, dalga boyları 700 nm (nanomet­re = metrenin 1 milyarda biri) ile 1 mm arasında olan elektromanyetik dalgalardır. Tüm sıcak cisimlerin yay­dığı gözle görülemeyen elektromanyetik dalgalardır. Bitkiler, hayvanlar, eşyalar ve vücudumuz kızılötesi ışınlar yayar. Gece görüş kamerası da denilen termal kameralar, sıcak cisimlerden gelen bu dalgaları algıla­yarak görünür ışığa çevirir ve karanlık ortamlarda dahi görebilmemizi sağlar.

Canlı dokuların aşırı kızılötesi ışına maruz kalması, yanmalarına neden olabilir. Tıpta tümörlerin aranma­sında kullanılır. Endüstride bilinmeyen maddelerin hangi madde olduğunun anlaşılmasında kullanılır. Bir madde kızılötesi ışınlarına maruz kalırsa, madde için­deki atomlar titreşmeye başlar. Maddedeki her bir bi­leşiğin titreşimleri bir spektrum meydana getirir. Her bileşiğin kendine has parmak izi gibi bir kızılötesi spektrumu vardır. Petroldeki bileşiklerden birçoğu bu metotla belirlenir.


Görülebilir Işık Dalgaları


Dalga boyu 400 nm ile 700 nm arasında olan elektro­manyetik dalgalar görülebilir ışık dalgalarıdır. Görüle­bilir ışık dalgaları, elektromanyetik spektrumunun çok küçük bir bölümünü oluşturur.

Güneşten Dünyaya ulaşan enerjinin bir kısmı görünür ışık olarak gelir. İnsan gözü ışığı farklı renklerde algılar. Bunun nedeni farklı dalga boylarındaki ışığın gözde oluşturduğu farklı şiddetteki uyarılardır. En uzun dalga boylu görünür ışık ışını kırmızı renkte görülür. En kısa dalga boylu görünür ışık ışını mor renkte görülür. Diğer renklerdeki dalgaların dalga boyları kırmızı ve mor renkli ışınların dalga boylarının arasında bir değere sa­hiptir.

Görülebilir ışıkların renk sıralaması kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mordur.

Cep telefonu ile konuşurken belki de ışıkla bir alakasının olmadığını düşünür­sünüz. Fakat cep telefonlarında ışık teknolojisi yani elektromanyetik dalgalar kullanılır. Öğrendiğimiz gibi elektromanyetik dalgaların birçok çeşidi vardır. Radyo ve mikro dalgalar bu çeşit­tendir. Cep telefonları mikro dalgaları kullanarak sin­yal gönderir.

Cep telefonlarına, elektromanyetik dalga yayan, bir çeşit taşınabilir radyo verici ve alıcısı gözüyle bakılabilir. Cep telefonları yan yana dursalar bile hiçbir zaman birbirleriyle doğrudan iletişim kuramazlar. Bunların arasındaki iletişim, genellikle yüksek yerlere (ev çatıla­rına, direklere vb.) yerleştirilmiş ve adına baz istas­yonları denen, sistemler aracılığıyla yapılıyor.

Cep telefonu kullanan kişilerin sayısı çoğaldıkça zorunlu olarak baz istasyonları sayısı da çoğalmakladır. Bir kenti ve hatta bir ülkeyi kapsayan baz istasyonları, bal peteğine benzetilebilecek birçok hücrenin merkezleri­ne yerleştirilmiş, alıcı ve verici antenli sistemlerden oluşmaktadır.

Böyle bir sisteme hücresel iletişim sistemi deniyor. Baz istasyonu konuşmayı, sabit bir kablo üzerinden ya da yönlendirilmiş elektromanyetik dalga demeti halinde Mobil Anahtarlama Merkezlerine ulaştırır ve konuş­ma, oradan cep telefon sistem sunucusunun ana bilgisayarına iletilir.

Bu bilgisayar, tüm cep telefonlarının nerede oldukları­nı bildiğinden konuşmayı, alıcı cep telefonun bulundu­ğu en uygun baz istasyonuna yollar ve oradan da alcının cep telefonuna ulaşır ve karşılıklı konuşmalar aynı yoldan gidip gelir.


2)Radyo Nasıl Çalışır?


Radyo dalgaları müzikleri, görüşmeleri, fotoğrafları ve veriyi görünmez olarak ve genelde milyonlarca kilometre öteye hava üzerinden iletirler. Bu her gün binlerce farklı yolda gerçekleşir. Radyo dalgaları görünmez ve insanlar tarafından tamamen fark edilmez olsa bile, hayatımızı tamamen değiştirmişlerdir.

Özünde radyo, inanılmaz basit bir teknolojidir. İletim statik elektrik ile yapılır. Bugün tüm radyolar bilgi iletmek için sinüs dalgaları kullanır. Binlerce radyo dalgası mevcuttur. TV, radyo yayınları, polis ve itfaiye radyoları, uydu aktarımları, cep telefonu görüşmeleri, GPS sinyalleri vb. Her bir farklı radyo dalgası, farklı bir sinüs dalga frekansı kullanır ve bu şekilde birbirinden ayrılırlar.

Radyo alıcı ve vericiden oluşur. Verici bir çeşit mesajı veya bilgiyi alarak (birisinin sesi, TV görüntüsü veya internet verisi) bunu bir sinüs dalgasına kodlar ve radyo dalgaları ile iletir. Alıcı radyo dalgasını alır ve aldığı sinüs dalgasındaki mesajı çözer. Bir antene elektrik verip bu elektriği keserseniz radyo dalgası oluşur. Elektriğin gücü kapsama alanını, kesme oranı frekansını oluşturur. Fakat buna bir bilgi yüklemek için ayarlayıcı kullanmalısınız.

Ayarlayıcı, bilgiyi sinüs dalgası olarak radyo dalgasının üzerine bindirir, yani elektrik akımını kontrol eder. Bilgi bir çeşit telgraf gibi iletilir. Verici şifreler, alıcı çözer, tıpkı iki insanın konuşması gibidir. Elektronik cihazların çalışma şekli böyledir.





Temel olarak söyleyecek olursak radyonun çalışması yukarıdaki blok diyagramındaki gibi aşamalardan meydana gelmektedir.

Ayrıntıya girmeden önce radyo frekanslarının tiplerine değinmek istiyorum. İki tip frekans ile yayın yapılmaktadır bunlardan biri FM (Frequency Modulated) diğeri ise AM (Ampluted Modulated), yani FM sinyallerde taşıyıcı sinyalin frekansı değişirken AM sinyallerde ise taşıyıcı sinyalin Ampluted dediğimiz büyüklüğü değişmektedir.



Aslına bakacak olursak radyo yayını deyip geçtiğimiz şey bir çok şeye öncülük etmiştir. Cep telefonları, Televizyon yayınları, Wireless bağlantıları ve GPS sistemleri bunlara örnek gösterilebilirler.








Kaynaklar

http://www.zamandayolculuk.com/html-3/elektromanyetik_dalgalar.htm
https://diyot.net/radyonun-calisma-mantigi/
https://televizyonuncalismasi.wordpress.com/2014/12/11/televizyonun-calisma-sistemi/
https://elektronikhobi.net/televizyon-nasil-calisir-televizyonun-calisma-prensibi/
http://bakarlar.blogspot.com/2012/12/televizyonun-calisma-prensibi.html
http://www.megep.meb.gov.tr/mte_program_modul/moduller_pdf/Televizyon%20Sistemi.pdf
https://www.bilgiyegel.com/2021/01/televizyon-nasil-calisir.html
https://www.turkcewiki.org/wiki/Radyo_dalgalar%C4%B1
https://evrimagaci.org/radyo-dalgalari-radyo-nasil-calisir-4502

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çöp DNA (İnsan DNA' sının %98' i)

Bakım Yönetimi

Matrix Felsefesi ve Platon' un Mağara Alegorisi