Epifiz Bezi (3. Gözümüz - Kalp Gözü)

Mistik durumlar hayatımızın her köşesinde karşımıza çıkıyor. Biz inanmasak bile bir süre sonra kendimizi bu çıkmazın içerisinde buluyoruz. Epifiz bezinin de bizleri bu mistik öğelere götürdüğü biliniyor. Epifiz bezinin diğer adı da Pineal Gland'dır. Peki, nedir bu epifiz bezi?


Epifiz bezi, beyindeki küçük bir endokrin-içsalgı bezi. Beyindeki asıl görevi serotonin ve melatonin salgısını gerçekleştirmek ve düzenlemek olan bu doku parçası vücudumuzdaki basit bir parça olarak görülmüyor. Epifiz bezine dair kökeni antik dönemlere dayanan sayısız hikaye var.


Epifiz bezi ile ilgili söylentilerin hangisi doğru?


Epifiz bezi şekil olarak çam kozalağına benzediği için İngilizce de “pineal gland” olarak adlandırılmaktadır. İnsanları ruhsal açıdan farklı bir dünyaya bağlayan üçüncü göz olarak beynimizde yer aldığı biliniyor.


Şekliyle ilgili dünya tarihinden bazı şaşırtıcı örnekler de var. Örneğin, Filozof Descartes; insan ruhunun bu salgı bezinde yer aldığını iddia ediyordu.


Bir anlamda üçüncü göz vurgusu da var epifiz bezinde. Yapısal anlamda gözle benzerlikleri olsa da en büyük farkı gözlerimiz ışığa duyarlı ve ortamda var ışık var ise Epifiz bezi devreye girmiyor. Epifiz bezi, karanlık ortamda çalışıyor ve serotonin, melatonin salgılamaya başlıyor.


Epifiz bezi bir bezelye büyüklüğündedir ve beynin geometrik olarak tam orta noktasında yer alır. “Pinecone”- “çam kozalağı” ile bağlantılı olarak latin “pine”- “çam” kökünden gelmektedir. Çam kozalağı sembolü Sümer, Yunan ve Roma geleneklerinden Vatikan’daki Çam Kozalağı Çeşmesi’ne ve papanın asasına kadar antik dünyanın her yerinde görülüyor. Asıl görevi seratonin, melatonin ve DMT molekülü hormonlarını salgılamaktır.

Seratonin; yaşamdan zevk almamızı sağlar. Melatonin de büyüme hormonudur. DMT molekülü ise ruhumuzla iletişimimizi sağlar, farklı bilinç seviyelerine ulaştırır ve dolayısıyla hayatımızda sezgisel gücümüzü ve psişik yeteneklerimizi geliştirmemiz için bir zemin hazırlar. DMT’nin, uyku sırasında, ruhsal ve gizemli deneyimler sırasında ve ölüm sırasında salgılandığına inanılır. Mideye girdiğinde, diğer tüm uyuşturucu ilaçların ötesinde, en güçlü halüsinojenik etkiye sahip bir kimyasal bileşene sahiptir

Yapısal anlamda gözün yapısıyla benzerlikleri olsa da en büyük farkı gözlerimiz ışığa duyarlıyken ve fonksiyonları ortam ışıklı iken devreye girerken, bu bez işlevsel hale geçmek için karanlık ortamı beklemektedir. Epifiz bezinin en aktif olduğu zaman, gece 3 civarı olarak bilinir.

Kökeni antik dönemlere, Descartes’a ve gizem bilime (okültizm) kadar uzanan sayısız hikaye anlatılır…

“Üçüncü göz” ya da “aklın ışığı’’ olarak da adlandırılan epifiz bezinin, meditasyon yoluyla Astral seyahat deneyimi yaşamak isteyen insanın fiziksel ve doğaüstü-spiritüel dünyaları arasındaki geçiş kapısı olduğuna inanılır. Descartes insan ruhunun bu salgı bezinde “oturduğunu” iddia etmiştir.

Epifiz bezinin tarihini günümüze dek izlemek oldukça ilginç ve gizemlidir. Kadim insanlar bu minik yapıya büyük önem verdiler. M.Ö. 4’ncü yüzyılda Yunanlı anatomi uzmanı Herophilis bu beze ‘düşünce akışını düzenleyen büzücü kas’ adını verdi. Bu tanım, epifizin zihinsel ve fiziksel alemler arasında bir güç çevirici (dönüştürücü) olarak işlev yaptığını düşünmemize neden olmuştur.

1886′da iki mikro anatomi uzmanı, H.W. De Graff ve E. Baldwin Spencer, birbirlerinden bağımsız olarak epifizin, küresel bir lens ile dolu içsel bir odayı çevreleyen pigmentli retina hücreleri olan dışsal gözlerin tüm önemli özelliklerine sahip olan, dumura uğramış bir göz olduğunu keşfetti. Daha sonraki araştırma bezin aslında hem direkt olarak hem de dışsal gözden gelen sinir yolları vasıtasıyla çevresel ışığa tepkiler verdiğini kanıtladı

Epifiz bezi, Roma’da katolizmde temsil edilmektedir; epifizi sanatsal olarak çam kozalağı şeklinde resmederler. Eski çağlardaki toplumlarda, özellikle Mısır ve Romalılar epifiz bezinin yararlarını biliyor ve bunu geniş sembolojilerinde göz sembolü ile sembolize ediyorlardı.

Fransız düşünür, yazar Voltaire de epifizin sırrını çözmek için birçok otopsi yapmıştır. Epifiz bezinin deniz seviyesinde çok az, yükseklerde ise daha fazla hormon salgıladığı bilimsel bir gerçektir. Bu yüzden tarih boyunca tüm ibadethaneler olabildiğince yükseğe yapılmıştır.

Yani ibadethanelerin yükseğe yapılmasının sebebi matematiksel olarak tanrıya yakın olmak değil ama bir nevi bu hormonun da yardımıyla üst bilinçlerle daha fazla iletişimde bulunmak olarak iddia ediliyor.

Descartes epifiz bezi için “Akılcı ruhun makamı” demiştir. 

İnsan vücudunda oldukça ufak bir organ olan epifiz bezi hala gizemini korumaktadır. Bu bez beyinde baş ile omuzun birleştiği omurganın üzerinde bulunur. Kaşların ortasındaki nokta ile doğru bir çizelgededir. Epifiz bezi hakkında şu an bilinen bilimsel bilgilere göre işlevi; gece gündüz döngüsünü kontrol eden melatonin isimli hormonu, mutluluk hormonu olarak bilinen serotonin ve ruh molekülü olarak bilinen dmt hormonu salgılamaktır. Epifiz bezi kafatasının içerisinde kapalı bir ortamda bulunmasına rağmen ışığa aşırı derecede duyarlıdır ve sadece karanlıkta hormon salgılar. Melatonin sadece karanlık ortamda salgılanan bir hormondur ve vücudun bağışıklık sistemini desteklemekte önemli bir rol oynar. Bu yüzden karanlıkta uyumak kanser riskini dahi düşürür. Görme engellilerin kansere yakalanma ihtimali bundan dolayı çok düşüktür, gece çalışan kişilerin ise çok daha yüksektir. Seratonin hormonunun eksikliğinde ise birçok psikolojik sorunlar otaya çıkmaktadır. Asıl enteresan olanı ise DMT hormonudur ki bu hormon rem uykusunda salgılanan bir hormondur ancak en çok salgılandığı zamanlar garip bir şekilde doğum ve ölüm anıdır. DMT’nin etkisiyle tam gerçekliğin görüldüğü fikri vardır. Bazı bitkilerde de bulunan bu hormon inanışlara göre başka boyutlara açılan bir kapı gibidir. 

İslam dünyasında kalp gözü denilen şeyin fiziksel olarak epifiz bezi olduğu düşünülür. Ayrıca Mevlana’nın da yazılı olarak tarihte çok geçmese de üzerlik tohumu kullandığına dair rivayetler vardır. Ayrıca argı kamışı da bol miktarda DMT içerir ki bu kamışta Ney’in yapımında kullanılan bir kamıştır. Karanlık ve açlık ta yine DMT salınımını arttıran şeylerdir. Halvete girip inzivaya çekilme durumunun da bununla ilgisi olabilir.

Hintlilerin kaşlarının ortasına çizdikleri işarette yine epifiz bezini işaret etmektedir. Mısır medeniyetindeki her şeyi gören göz olarak bilinen Horus’un gözü de yine epifiz bezini temsil eder. Ayrıca Budha heykelinin saçlarına baktığımızda veya Papa’nın asasında da epifiz bezinin figürünü görürüz.Neredeyse her dinde ve her kültürde epifiz bezi ile ilgili bu tip bilgilere rastlamak mümkündür. Kadim insanlar bu ufak organa oldukça önem vermiş ve büyük yetenekler atfetmiştir.


Sodyum Florür(Florid) ve Epifiz Bezi

1990ların sonlarında, Jennifer Luke adlı bir bilim adamı, sodyum floridin epifiz üzerindeki etkileri konusunda ilk çalışmaları başlatmıştır. Luke,beynin orta yerinde bulunan epifiz bezinin, florid için bir hedef olduğunu bildirdi.Epifiz bezi,bedendeki kemikler de dahil diğer fiziksel maddelerden daha fazla floridi absorbe etmekte, emmekteydi.

Daha sonra yapılan çeşitli araştırmalar da sodyum floridin beyindeki en önemli bezde absorbe edildiğini kanıtlamıştır. Sodyum florid, beynimizdeki en önemli salgı bezimize saldırıda bulunmaktaydı. Sodyum florid, yiyeceklerde, içeceklerde, banyolarda,içme sularında bulunur. Japonya,Çin,Belçika,İsveç,Norveç,Finlandiya, gibi bazı ülkelerde florürün suya katılması yasak. Ülkemizde ise şebeke suyunda florür hala kullanılmaktadır. Sadece çeşme suyu değil soda, hazır meyve suları, gazlı içecekler, içine su katılan aklınıza ne geliyorsa; birçok üründe florür bulunuyor.

Sodyum florid, Amerika’daki içme sularının %90’ına konmaktadır. Marketlerde satılan su filtreleri floridi filtre etmez, sadece tersine ozmoz ya da su damıtma ile filtrelenebilir. Bunun en ucuz yolu da bir su damıtıcısı almaktır.

Sodyum florid gerçek anlamda kitleleri aptallaştırır. Naziler ve Ruslar, konsantrasyon kamplarında kampta bulunanları otoritenin sözünü dinleyen ve otoriteyi sorgulamayan bir hale getirmek için sularına sodyum florid katmışlardır.

Ülkemizde çay tüketimi de oldukça yaygındır. Florid ayrıca siyah ve yeşil çayda da bulunmaktadır. Çay bitkisi yüksek oranda florid tutar . Kullandığımız çayların kalitesi ne kadar düşükse içindeki florür oranları da bir o kadar fazladır.

Piyasada adı geçen, kullandığımız neredeyse bütün diş macunlarında florür eksik olmaz. Yanlış bilinen bir gerçek ki; diş macunundaki florürün diş minelerini kuvvetlendirmek ve diş çürüklerini engellemek için kullanıldığı, keza şebeke sularına ve içme sularına da bu sebeple katıldığı söylenmektedir.Halbuki tam aksine araştırmalar floritli diş macunu kullanan kişilerin kullanmayanlara göre dişlerinde daha fazla çürük gözlenmiştir.

Bu şekilde Epifiz bezimiz ölüyor. Bu yüzden Kullandığınız ürünlere daha çok dikkat edin ve florürü hayatınızdan mümkün olduğu kadar çıkarın!







Kaynaklar

https://steemit.com/tr/@feryuse/uecuencue-goezuen-gizemi-epifiz-bezi

https://www.kreatifbiri.com/ucuncu-gozumuz-epifiz-bezi/

https://www.cnnturk.com/saglik/epifiz-bezi-nedir-gorevleri-nelerdir-insanlarin-ucuncu-gozu-epifiz-acilirsa-ne-olur

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çöp DNA (İnsan DNA' sının %98' i)

Bakım Yönetimi

Matrix Felsefesi ve Platon' un Mağara Alegorisi