Varoluşçuluk Felsefesi

Geçmişten günümüze kadar gelmiş olan çeşitli felsefe akımları vardır. Bu akımlar insanların fikirlerini değiştirmekle beraber birçok yeni düşünceyi ortaya atmıştır. Bu felsefe akımlarından biriside varoluşçuluktur. 

Bu akımı başlatan kişiler sayesinde birçok kişi bu akımdan etkilenmiştir. 

Felsefe akımları birçok düşünceyi bünyesinde barındırmış ve çok sayıda insanı peşinden sürüklemiştir. Varoluşçuluk akımı da farklı bir düşünce ile ortaya çıkmış ve geniş bir kitleyi etkilemeyi başarmıştır.


Varoluşçuluk Nedir ve Ne Zaman Ortaya Çıkmıştır?




Varoluşçuluk, insanın önce var olduğunu ve değerleri ise kendisinin oluşturduğunu savunan bir felsefe akımıdır. Diğer ismi egzistansiyalizm olan bu düşünce akımına göre insanın geleceğini yine kendisini şekillendirecektir.

Varoluşçuluk, 1927 yılında ortaya atılmıştır. Ortaya atan kişi ise Martin Heidegger olarak bilinmektedir. Alman düşünürün ortaya attığı bu fikir 2. Dünya Savaşı zamanlarında tüm dünyaya yayılmıştır. Yayılmasının nedeni ise Fransız romancı Sartre'nin bu düşünce akımını benimsemesi ve edebiyatta kullanmasıdır.


Varoluşçuluk Temsilcileri Kimlerdir?


Varoluşçuluk, ortaya atıldığı günden beri büyük bir ilgi ile karşılanmıştır. Bu sayede tüm dünyada yaygınlaşan bir düşünce akımı olmayı başarmıştır. Bu felsefe akımına öncülük etmiş olan çok sayıda isim vardır.

Varoluşçuluk İlkesinin En Önemli Temsilcileri

  • Jean Paul Sartre
  • Andre Gide
  • Franz Kafka
  • Samuel Beckett
  • Albert Camus

Varoluşçuluğun başlıca özelliği, bireyin kendi geleceğini kendisinin belirleyeceğidir. Bu akımı temsil eden kişilerde eserlerinde öncelikle insana yer vermiştir. İnsanın yapması gerekenler ve yaşadığı problemler eserlerde sıkça yer almıştır.

Dünya üzerinde yaşayan her canlı varlık sorunsalı ile ister istemez tanışmıştır, bunun farkında olarak veyahut olmayarak ya da bu duruma farklı isimler vererek. Peki gerçekten nedir bu varlık meselesi?

Aslında zaten yıllardır burada yaşıyorsun çünkü varlık meselesi tam olarak burada başlıyor. 

Çünkü J.P Sartre abimize göre insan dünyaya fırlatılmıştır ve burada irade ve bilinçten yoksun nesneler arasında kendisini inşa edecektir. Bu durumda ise kişinin varlığını yapılan seçimler ve tercihler belirleyecektir.

Varoluşçuluk felsefesinin babası, yürüyen depresyon, anlam deryası Jean Paul Sartre. Yaşamak onun için ağır bir yük. Her satırında, yaşadığı buhranı en derinden hissedebiliyorsunuz. Tıpkı bu satırlarda anlattığı gibi:

'Yaşarken başımızdan hiçbir şey geçmez. Dekorlar değişir, kişiler girer çıkar yalnız. Başlangıçlar da yoktur; günler anlamsız bir biçimde birbirine eklenir durur; sonu gelmez, tekdüze bir ekleniştir bu.'


J.P Sartre' den diğer alıntılar:

  • Gerek ruh, gerekse beden yönünden, hep uçurum duygusu içinde oldum; yalnız uykudaki uçurum değil, eylemdeki, düşteki, anıdaki, istekteki, pişmanlıktaki, acınmadaki, güzeldeki, sayıdaki vb gibi şeylerdeki uçurum.



  • Bu sevinçli, akıllı uslu insan sesleri arasında yalnızım. Bütün bu adamlar, vakitlerini dertleşmekle, aynı fikirde olduklarını anlayıp mutluluk duymakla geçiriyorlar. Aynı şeyleri hep birlikte düşünmeye ne kadar önem veriyorlar!



  • Hayatta yapılacak o kadar çok hata var ki; aynı hatayı yapmakta ısrar etmenin anlamı yok.
  • Aramızda bir yakınlık duygusu yok. Birbirimize benziyoruz sadece. Benim gibi o da yalnız, ama yalnızlığının içine daha çok batmış.
  • Yalnızdı, korkunç bir sessizliğin ortasında, özgür ve yalnız, yardımsız ve mazeretsiz, bir daha dönememecesine karar vermeye mahkum, her zaman için özgür kalmaya mahkum...



  • Her an bazı insanlar arasında ve yeryüzünün bir yerinde var olmak ve fazlalık olduğumu bilmek, benim kaderim olduğuna göre, herkes tarafından ve her yerde su, ekmek ve hava gibi aranan bir şey olmayı özlüyordum.



  • Biliyorum. Bana tutku verecek herhangi bir şeye ya da kimseye artık rastlamayacağımı biliyorum. Birisini sevmeye kalkışmak, önemli bir işe girişmek gibidir, bilirsin. Enerji, kendini veriş, körlük ister. Hatta başlangıçta bir uçurumun üzerinden sıçramanın gerektiği bir an vardır. Düşünmeye kalkarsa atlayamaz insan. Bundan böyle artık bu gerekli sıçrayışı yapamayacağımı biliyorum.



  • Anılar şeytanın kesesindeki altın sikkelere benziyor: keseyi açtığında bir de bakıyorsun, altın değil, ölü yapraklar var içinde.
  • Şimdi kimse için hiçbir şey düşündüğüm yok. Sözcük aramak gibi endişem bile kalmadı. Sözcükleri şöyle ya da böyle belirlediğim yok, bırakıveriyorum ağzımdan az çok, çabuk, kendiliklerinden çıkıyorlar. Çok zaman, sözcüklerden yoksun oldukları için düşüncelerim de sisli. Garip ve eğlenceli biçimlere bürünüp yitip gidiyorlar; hemen unutuyorum bu düşünceleri.
  • Değişen hiçbir şey yok ama yine de her şey başka bir biçimde varolup gidiyor. Anlatamıyorum. Bulantıya benziyor bu, ama aynı zamanda onun tam tersi. Sonunda başımdan bir serüven geçiyor, kendimi sorguya çekince kendimin, kendim olmaklığımın ve burada bulunmaklığımın başımdan geçtiğini görüyorum. Geceyi yarıp geçen benim. Bir roman kahramanı gibi mutluyum.

Asıl mesele burada başlıyor, dünyaya fırlatıldık, ee şimdi ne yapıyoruz? Şimdi içine düştüğümüz bu yerde bir şeyleri tanımlamamız gerekiyor, kendimizden başlasak fena olmaz.


KENDİNİ TANIMLA




Varoluşçuluk İnsanın varlığı ile diğer nesnelerin varlıkları arasındaki ilişkileri konu edinen; bilincin kendini diğer varlıklardan ayırmayı öğrenerek kendisini yeni bir yaratıma tabi tutan anlayıştır. 

O halde varoluş bireyseldir diyebilir miyiz? Bu biraz daha derin bir konu, ama kısaca özetlemek istersek; evet varoluş bireyseldir ama diğer nesneler ve kişiler üzerinden varlığımızı tanımladığımızı düşünürsek kendine bireysel dışarıya çekimser demek absürt bir tanım olsa da şimdilik geçerlidir.


VARLIK VE HİÇLİK



Herhangi bir şeyi tanımlamak için öncelikle o şeyin karşıtı olması gerekir, aksi taktirde tanım eksik kalacaktır. Hatta bazı eski dil ve lehçelerde tanımlar yapılırken sözü edilen şeyin yokluğu tersinleme olarak kullanılır ve yeni bir varlık ortaya koyar, örneğin; soğuğu tanımlarken sıcak yok demek gibi. Varlığı tanımlamak içinde karşısına hiçliği koyarız.


BEN OLMAYAN ŞEY




'Başkasının varlığı karşısında çekinceli bir tutum takınan Sartre için, ben ve başkası arasındaki bağı hiçlik oluşturur.

Bu hiçlik ben ile başkası arasındaki her ilişkide bir karşıtlık oluşturur.

Çünkü hiçlik, uzaklıktan kaynaklanan ayrı bilinçlerin yalnızlığı arasında herhangi bir bağın mevcut olmayışından kaynaklanır: Eğer başkası, benim olmadığım ben ise taşıdığı kendidir. Bu sebepten benim varlığımdan ayrı ve benim dışımdadır. Dış dünyayı ancak ben bilebilirim başkaları bizi tam olarak tanıyamazlar. Benim için başkası, “nesneler arasında bir nesne olarak yer aldığım, erişilmesi olanaksız deneyimlerle bağlı bir dizgidir.'


OLANAKLAR ALANI




Sartre’ın olanaklar alanı olarak gördüğü varlık alanına olan güveni, eylemlerimizin bütün bu olanaklara elverişli olabilmesi ölçüsüne bağlayan filozofa göre bunun ötesi bizi ilgilendirmez. Çünkü Tanrı ve hiçbir büyük tasarı dünyayı ve olanaklarını iradeye bağımlı kılamaz.

Descartes’ın “Dünyadan önce kendinizi fethedin' Önermesi de buna iyi bir örnek olmuştur.


BAŞKALDIRAN İNSAN : CAMUS




Her ne kadar kendisini bir varoluşçu olarak görmese de eserlerinde buram buram varlık arayışındaki karakterler ve olaylar, Camus ile her daim çelişmiştir.


SAÇMA




Camus’a göre karamsarlık dünyayı yöneten “Saçmanın” içerisinden doğar. Onun saçmaya bakışı, dönem yazarları gibi karamsarlık, çaresizlik ekseninde değildir. Ona göre dünya sonsuz bir anlamsızlık içinde değildir. Dünyanın bir anlamı olmalıdır ve anlam yalnızca insandır. Çünkü bir anlama sahip olduğunu iddia eden tek varlık insandır.


ŞİMDİ




Ona göre yaşamın bir anlamı olmalıdır. Her ne kadar saçma da olsa yine insanla anlamını tamamlamalıdır. Yaşamın saçmalığı ve insanın yabancılığı öncelikle zaman kavramı altında yatar. İnsanın ölümlülüğü de hem saçmayı hem de yaşanabilirliği anlatır. Yaşam saçmadır, çünkü sonunda ölüm vardır, ne olursa olsun son budur. Diğer taraftan yaşam anlamlıdır; sahip olduğu nihai son ona yaşama sevinci bahşetmektedir. Zaman içindeki insanın saçmaya maruz kalmaması şimdi ile mümkündür.


EN YOĞUN ŞEKİLDE YAŞAMAK




Eğer başkaları geleceği reddediyorsa, o, şimdiyi tutku ile kuşatıyordur. Hırs ve projeler bir kez bertaraf edildiğinde, şimdiki an yaşadığımız an olacaktır. “Eğer bu dünyanın tüm beklentilerini reddediyorsam bu benim şimdiki zenginliğimi gösterir. Önemli olan en iyi yaşamak değil, en yoğun yaşamaktır”


DÜNYADA VAROLMA




Eğer bu anlatımlardan genel bir tanımlama yapacak olursak;


1.Varoluş her zaman tek ve bireyseldir.

2.Varoluş, öncelikle varoluş sorununu içinde taşır ve dolayısıyla ‘varlık’ın anlamının araştırılmasını da içerir.

3.Varoluş insanın içinden bir tanesini seçebileceği bir olanaklar bütünüdür. Bu görüş her türlü gerekirciliğin karşıtıdır.

4.İnsanın önündeki olanaklar bütünü öteki insanlarla ve nesnelerle ilişkilerinden oluştuğundan varoluş her zaman bir ‘dünyada var olma’dır. Bir başka deyişle insan her zaman seçimini sınırlayan ve koşullandıran somut tarihsel bir durum içindedir.


Varoluşçuluğun temel ilkeleri:


- Varoluş tek ve bireyseldir,

- Varoluş, ilk olarak varoluş sorununu araştırır ve inceler,

- Varoluş, olanaklar sunarak insandan bir tanesini seçmesini ister,

- İnsan kendi koşullarını her zaman kendi belirlemiştir.


PEKİ YA SONRA?




Evet dünyaya fırlatıldık, kendimizi ve başka varlıkları tanımladık, zamanı kavramaya ve anlamlandırmaya çalıştık. Peki ya şimdi?

Varoluşçuluk varlığı seçimler ve tercihler üzerinden değerlendiriyor, peki ya modern dünyada varlık ne kadar mümkün? Seçimlerimiz ve tercihlerimiz bize mi ait? Yoksa koşullar ve şartlar dâhilinde mi tercihlerimizi yapıyoruz? John Locke'un Tabula Rasa Vs Descartes'in Doğuştan İlkeleri Teorisi. 

Unutmayalım her koşulda bizler bu dünyada varlığımızı sürdürmekteyiz ve dünyada olan her şey bize dahil; ormanlar hayvanlar okyanuslar ve gökyüzü. Kendi varlığımızı tanımlarken onlara da ihtiyaç duyuyoruz o halde onların varlığını da en az kendimizinki kadar önemsemeliyiz.


Sonsöz


''Ona göre yaşamın bir anlamı olmalıdır. Her ne kadar saçma da olsa yine insanla anlamını tamamlamalıdır. Yaşamın saçmalığı ve insanın yabancılığı öncelikle zaman kavramı altında yatar. İnsanın ölümlülüğü de hem saçmayı hem de yaşanabilirliği anlatır. Yaşam saçmadır, çünkü sonunda ölüm vardır, ne olursa olsun son budur. Diğer taraftan yaşam anlamlıdır; sahip olduğu nihai son ona yaşama sevinci bahşetmektedir. Zaman içindeki insanın saçmaya maruz kalmaması şimdi ile mümkündür.''
  
Yukarıdaki alıntı ALBERT CAMUS' a aittir ve bu yaklaşımına harfiyen katılıyorum. Anı yaşamak, yani şimdiyi yaşamak hayatı anlamlandıran yegane şeydir.

Devamında gelen aşağıdaki alıntı da bunu desteklemektedir.

''Eğer başkaları geleceği reddediyorsa, o, şimdiyi tutku ile kuşatıyordur. Hırs ve projeler bir kez bertaraf edildiğinde, şimdiki an yaşadığımız an olacaktır. “Eğer bu dünyanın tüm beklentilerini reddediyorsam bu benim şimdiki zenginliğimi gösterir. Önemli olan en iyi yaşamak değil, en yoğun yaşamaktır”''

Bu felsefe akımı temel ilkelerinden de anlaşılacağı üzere, varoluş tek ve bireyseldir. Yalnız bu bencil olmalıyız demek olmuyor;

''Unutmayalım her koşulda bizler bu dünyada varlığımızı sürdürmekteyiz ve dünyada olan her şey bize dahil; ormanlar hayvanlar okyanuslar ve gökyüzü. Kendi varlığımızı tanımlarken onlara da ihtiyaç duyuyoruz o halde onların varlığını da en az kendimizinki kadar önemsemeliyiz.''

Varoluşçuluk varlığı seçimler ve tercihler üzerinden değerlendiriyor, peki ya modern dünyada varlık ne kadar mümkün? Seçimlerimiz ve tercihlerimiz bize mi ait? Yoksa koşullar ve şartlar dâhilinde mi tercihlerimizi yapıyoruz? 

1-Seçimlerimiz bize ait değil. Bize aitmiş gibi görünse de koşul ve şartlar dahilinde tercihler yapılıyor. (MODERN DÜNYADA)
2-İçinde yaşadığımız Modern Dünya, insanları çeşitli uğraşlarla hayat koşuşturmasına sokan ve insanın varoluş sebebini anlamlandırmasına karşı koyan bir düzen içerisidedir.
3-Yine modern dünya anlayışında, tüket ama her şeyi (zaman, para, sevgi vs.) ve sonucunda sürekli bir mutluluk arayışı.

Modern dünyada Varoluşçuluk felsefesinden söz edemeyiz. Yeni dünya düzeni de bunu istemiyor zaten. 

Verileni yap, hayatı&varoluşunu sorgulma, düzene uy devam.

Maalesef, Descartes tarafından söylenmiş olan ''düşünüyorum o halde varım'' tümcesi modern düyada geçerli bir varlık tanımı değildir.





Kaynaklar

https://onedio.com/haber/olumunun-26-yilinda-bunalimin-vucut-bulmus-hali-sartre-dan-13-alinti-705449
https://onedio.com/haber/varoluscu-felsefeye-kisa-bir-yolculuk-850995
https://www.milliyet.com.tr/gundem/varolusculuk-nedir-ve-ne-zaman-ortaya-cikmistir-varolusculuk-temsilcileri-kimlerdir-6438986

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çöp DNA (İnsan DNA' sının %98' i)

Bakım Yönetimi

Matrix Felsefesi ve Platon' un Mağara Alegorisi