Mitraizm
Antik dönemin bize bıraktığı birçok bilmece içinde hiç biri Mitras Gizemciliği kadar ilgi çekici değildir. Anadolu'da, Tarsus'ta doğduğu düşünülen Mitraizm, Roma lejyonlarıyla Roma dünyasını özellikle Orta Avrupa'yı etkilemiş, gizliliğin bir sonucu olarak kültün öğretisi yazılı hale getirilmediği için Antik Dünya'nın hala bilinemeyen en ilginç dinlerinden birisi olma özelliğini korumaktadır.
Mitraizm ya da Mitra'nın Gizemleri, Antik Yunan ve Roma dünyasının, Eleusis ve İsis gizleri olarak bilinen ezoterik geleneklerde olduğu gibi, sadece bu külte kabul edilenlere açıklanan bir sır etrafında gelişmiş bir mistik Roma kültüdür.
İ.Ö. 128 yılında o zamanın en önemli gökbilimcisi ve astroloğu olan Anadolu'lu Hipparkus gök Ekinokslarının (Gök haritasındaki burçlar) gerilemesi olgusunu keşfeder.
Hipparkus'un bu buluşu Yunan-Roma döneminden önce Koç burcunda olan bahar Ekinoksunun Boğa burcunda olduğunu ortaya koyar.
Resim-1: Hippakrus (M.Ö. 190-120)
İnsanlar bu keşif sonunda o zamana kadar ki evren hakkında görüşlerini değiştirerek bu değişimi yapabilecek gücün olağanüstü bir güç olabileceğine inanırlar.
Kilikya'nın başkenti Tarsus'ta, geleneksel Stoa felsefesinin temelini atan ve astroloji, astral inançlar ve astronomik süreçler ile ilgilenen bir grup Stoacı entelektüel, Hipparkus'un ekinoksların gerilemesi ile ilgili buluşundan haberdar olurlar.
***Stoacı geleneğe uygun olarak bu yeni kozmik olguyu, bir yerel tanrı olan ve bir takım yıldızın sembolü olan Perseus' un kimliği ile kişileştirirler. Sembol olarak Perseus' un boğayı öldürme tablosunu yaratırlar. Bunda Tarsus kentinin geleneksel ambleminde bir boğanın ölüm sahnesinin yer alması da etkili olur.
Resim-2a ve 2b:Tarsus kentini simgeleyen boğanın ölüm sahnesini gösteren bronz madalyon
***Stoacılara göre uzay ve yıldızlar canlı, kutsal varlıklardır. Gezegenler belli bir süre sonra, evren ilk yaratıldığında uzayda aldıkları noktaya geri dönecek ve işte o zaman her şey yok olacaktır.
------------------------------------------------------------------------------------
***STOACILIK
Stoacılar, Antik Yunan felsefesinin bir okulunu temsil eden Stoacılık felsefi akımının takipçileridir. Stoacılık, M.Ö. 3. yüzyılda Atina'da Zenon tarafından kurulmuş bir felsefi okuldur ve M.Ö. 3. yüzyıl ile MS 3. yüzyıl arasında etkili olmuştur.
Stoacılar, hayatın amacının erdemli bir yaşam sürmek olduğunu düşünen ve insanın kendi iç huzurunu elde edebileceği bir özgürlüğe ulaşabileceğine inanan bir grup filozoftur. Stoacılık, ruhban sınıfına, devlete ve kişisel zenginlik veya fakirliğe karşı duyarsızlık, ruhsal bağımsızlık ve tutkuları kontrol etme gibi temel öğretilerle tanınır.
Stoacılar, insanın duygusal tepkilerinin ve tutkularının temel nedenlerinin yanlış değerlendirmeler ve yanılsamalar olduğuna inanırlar. Bu nedenle, kişi iç huzuru ve mutluluğu elde etmek için akılcı bir düşünce tarzı benimsemeli ve duygularını olumlu bir şekilde yönlendirmelidir.
Stoacılık, Romalı filozoflar Epiktetos, Marcus Aurelius ve Seneca gibi önemli düşünürler tarafından da etkili bir şekilde temsil edilmiştir. Bu filozofların eserleri, hala günümüzde okunan ve tartışılan önemli felsefi metinler arasındadır.
Stoacı felsefede temel bazı kavramlar şunlardır:
Doğa Yasaları: Stoacılar, evrenin bir düzen içinde olduğunu ve bu düzenin doğal yasalarla belirlendiğini düşünmüşlerdir. İnsanın bu doğal düzenle uyum içinde yaşaması gerektiğine inanmışlardır.
Duygusal Denetim: Stoacılar, insanın tutkularının ve duygusal tepkilerinin onun kontrolünde olması gerektiğine inanmışlardır. Duygusal bağımlılıklar ve dürtülerin insanı huzursuz ve mutsuz yapabileceğini düşünmüşlerdir.
İçsel Huzur: Stoacılık, insanın iç huzurunu, zihinsel dengeyi ve erdemi elde etmesi gerektiğini vurgulamıştır. Dış olaylar ve maddi varlıkların insanın huzurunu etkilememesi gerektiğini savunmuşlardır.
Determinizm: Stoacılar, kader ve determinizm düşüncesine eğilim göstermişlerdir. Onlara göre, insanlar için bazı olaylar ve durumlar kaçınılmazdır ve kişinin yapabileceği tek şey, bu olaylara nasıl tepki vereceğini seçmektir.
----------------------------------------------------------------------------------------
Bu inanış Roma'da kıyamet teorisi olarak kabul edilen ve uzayın ömrünün gezegenlerin devinimi ile belirlendiğine inanılan bir görüştür. Bu inanışa göre dünyaya vücut bulmaya gelen ruhlar Zodyak’ın en kuzeyindeki Yengeç burcundaki bir kapıdan girip, öldükten sonra Zodyak’ın en güneyinde yer alan Oğlak burcundaki bir kapıdan çıkarak göğe yükseliyorlardı.
Stoacılar Mitras'a yaratılışın tanrısı diyor ve bu ruh trafiğini yönettiğine inanıyorlardı.
Kültün popüler olmasının bir diğer nedenide; astroloji ile yoğun ilişkide olmasından dolayı, insanların bilgi edinebilmesinin ve bunların gizli kalmasının cazibesi ve evrene sahip olması ile istediğinde uzayı ve gezegenleri oynatma özelliğine sahip bir tanrı olmasıydı.
Elde edilen kalıntılardan ve yazıtlardan yapılan analizler doğrultusunda aynı dönemlerde (M.S. I. yy’da) yayılmaya başladığı söylenen Mithraism ve Hıristiyanlık’ın, farklı yerlerde yayılım göstermeleri ile ikisinin de güçlendiği, karşı güç olarak bir araya geldiklerinde ise özellikle III. y.y.’da aralarında ciddi bir mücadele olduğu anlaşılmaktadır. M.S. 324 yılında, I. Constantinus’un Hıristiyanlığı resmi din olarak kabul etmesinden sonra, Mithraizm’in hızla gerilediği belirtilmektedir . IV. yy’ın sonlarında ise Hıristiyanlığın devlet dini olarak kabul edilmesi ve yaygınlaşması ile söz konusu kült artık kaybolmaya başlamıştır.
Resim-3:Boğanın öldürülmesini gösteren mermer rölyef
Hıristiyanlıktan önce Tarsus’ta hakim olan Mitras dini için Tarsuslu Aziz Paul; "Anavatanımız gökyüzüdür, kurtarıcımızı da oradan bekleriz. O bizim zavallı gövdelerimizi kendi muhteşem vücuduna dönüştürecektir, çünkü o bütün evrene boyun eğdiren gücün sahibidir. Henüz olgunlaşmamışken bizler uzayın temel güçlerinin esiriydik, ama günü geldiği zaman bizleri kurtarmak için tanrı oğlunu gönderdi." diyecektir.
Tarsus’da Stoacılar arasında ortaya çıkmasından sonra Kilikya’nın konumu nedeniyle o dönemlerde korsanlarla ilişki içinde olmaları ve korsanların da askeri birlik olmaları nedeniyle bir çok yeri ele geçirmeleriyle Mithrasim’in yayıldığı düşünülmektedir.
Mithras kültü, M.S. I.- IV. yüzyıllar arasında, Roma İmparatorluğu Dönemi’nce İtalya, İspanya, Britanya, Galya, Baktriya, Suriye, Mısır, Afrika ve Anadolu’da yayıldığı ele geçen kült buluntularından anlaşılmaktadır.
Anadolu’da Kilikyadan başka Kapadokya, Lydia, Lycia, Pamphylia, Phrygia, Pontos, ve Kommagene bölgelerinde Mithras kültüne ait olduğu anlaşılan sikkeler, yazıtlar ve Mithraeum (Mitra tapınakları)’lar ele geçmiştir.
Anadolu’da Gazientep’de Doliche (Dülük) kentinde iki, Antalya’da Perge antik şehrinde ve Kayseri’deki Ariaramneia kentinde tapınak daha olduğu düşünülmektedir. Mithras’ın gerek Pers kökenli oluşu, gerekse o dönemde Roma İmparatorluğu başkentinin Kilikya-Tarsus olması ve Anadolu’ nun önemli bir geçiş yeri olması göz önüne alındığında Mitra dininin bu kadar fazla yayılmasının nedeni açıklanabilir.
Mitras, İran tanrısı Mitra ile içiçedir ama bu yeni dinin Pers Mitra dini ile inanç ayrıntısı ve ritüeller bakımından bir alakası yoktur. Pers Tanrısı Mitra'nın sembolü güneştir ve güneş tanrısıdır. Ancak Mitras dininde güneş Mitras'ın önünde diz çökmüş olarak gösterilir. Mitras evreni yöneten çok güçlü bir tanrıdır artık ve güneş de o yıldızların en güçlüsüdür. Ancak Mitras’ın karşısında bir hiçtir.
Mitras gizemciliğinde, gökyüzündeki iki yörünge olan sabit yıldızlar ve gezegenler kürelerinin ve bunların aralarındaki ruhların geçişinin bir sembolü vardır. Bu sembol yedi kapısı olan bir merdiven ve en tepesinde bir kapıdır. Mitras dininin en büyük özelliği halka açık olarak kutlanan hiç bir kutsal töreninin olmamasıdır. Sadece kabul edilenlere açıktır, başka dine katılanlar bu dine katılamazlar. Katılım törenlerine yalnız erkeklerin girmesine izin verilir, kadınlar yer alamaz. Mitras ayinlerinde kurban edilen boğanın kanıyla hem yıkanılır hem de içilirdi. Böylece yok olan bir çağı simgeleyen boğanın temsil ettiği tanrının gücüne ve ölümsüzlüğüne kavuşulacağına inanılırdı.
Resim-4: İki yüzlü Mitra Rölyefi, Roma, M.S. 2.-3. Yüzyıl, Louvre Müzesi, Fransa
Mitras dininin gizemi Hipparkus'un buluşudur. Bu dine girenler bu sırrın, yani Mitras tarafından evrenin düzeninin değiştirildiği gizinin saklayıcısıdırlar. Bu gizi öğrenmek isteyen adaylar dine giriş ritüelinde yedi aşamadan geçerler. Bu aşamalar; Kuzgun, Gelin, Aslan, Asker, Pers, Güneşin Koruyucusu ve Baba aşamalarıdır.
Mitras tapınakları, Mitras'ın kayadan doğduğuna inanıldığı için yer altında ki kayalıkların içinde ki yer alıyordu. Bu mağaralar bir dizi yeraltı geçidi ile birbirine bağlıdır ve bu geçitler külte kabul törenlerinde kullanılırdı. Mağaralarda hep kuyu bulunurdu. Mitra tapınakları (mithraeum) genellikle yeraltında inşa edildiği için, aralarında çok zengin ikonografinin de bulunduğu içerikleri iyi korunmuştur. Bu nedenle Mitraizm, antik dünyanın arkeolojik olarak en çok bulguya sahip olgularından birisidir. Mitraizmin mirası olan açıklanamayan çok sayıda arkeolojik eser, klasik ve din bilimlerinin çözüm bekleyen büyük bilmecelerinden birini oluşturmaktadır.
Kaynaklar
https://www.altinrota.org/yazilar/tarsusta-dogup-dunyaya-yayilan-gizemli-din-mitras-gizemciligi/79
Yorumlar
Yorum Gönder