Frekans, Rezonans ve Titreşim Enerjisi --- Çift Yarık Deneyi ve Bilinç Üzerine





Fizik Kuralları Çerçevesinde Frekans, Rezonans ve Titreşim:


Fizik kuralları, fiziksel nesnelerin doğal bir frekansa sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Doğal frekanslar nesneyi etkileyen titreşimlerle uyarılarak rezonansa girebilir. 

Nesnelere dinamik bir kuvvet uygulandığımızda nesneler titreşir. Nesnenin doğal frekansında bir kuvvet uyguladığımızda rezonansa girer ve daha yüksek bir genlik titreşim meydana gelir. Frekans birim zamandaki titreşim sayısı olup Hertz(Hz) ile ölçümlenmektedir.



Rezonans, nesnelerin frekanslarının birbirine uymasıdır. 

Yani farklı titreşimlere sahip iki nesnenin titreşimlerinin birbirine uyması ile meydana gelen uyarım rezonansdır. 

Dünya da ve ülkemizde rezonans terapileri ile belirli cihazlar yardımıyla hastaların vücutlarında temeli enerjiye dayanan değişimler yaratılarak bir denge oluşturmak amaçlanmaktadır.

Çığır aşan bilim insanlarından Nikola Tesla: “Eğer evrenin sırlarını bulmak istiyorsanız enerji, frekans ve titreşim konuları üzerine düşünmeniz gerekiyor.” diyerek enerji, frekans ve titreşim konularının önemine işaret etmiştir. Son dönemde Tesla'nın 3-6-9 rakamsal ritüeliyle de bilimsel düşünceye inanan insanların frekans ve titreşim enerjisine yönelimi artmıştır.




Bir başka önemli bilim insanı olan Albert Einstein ise, “Her şey enerjidir ve her şey yalnızca bundan ibarettir. 

Sahip olmak istediğiniz gerçekliğin frekansına uyumlandığınızda artık yapacak bir şey yoktur. O gerçeklik artık size ait olur. Bundan başka bir yol yoktur. Bu felsefe değildir. Bu fiziktir.’’ diyerek frekans ve enerjinin bilimsel gerçekliğine işaret etmiştir.

Öncü bilim adamlarının söylemleri ışığında yola çıkan günümüz bilim insanları da frekans ve rezonans konusunda pek çok faydalı sonuca ulaşmayı başarmışlardır.

Biyolojik frekans monitörünün 1992 yılındaki icadı ile insan bedeninin ve canlı organizmaların sahip oldukları frekans değerleri ölçülmeye başlanmıştır. 1998 yılında Dr. Robert O. Becker tarafından kaleme alınan 'The Body Electric' kitabında beden elektriği teriminden bahsedilmiş ve hastalıkların teşhisinde elektrik frekanslarının önemine yer verilmiştir.





Titreşim Enerjisinin İnsan Üzerindeki Etkileri:


Son dönemde titreşimlerin dolayısıyla frekansın insan iyileşmesi üzerindeki etkileri yoğun bir şekilde bilimsel çalışmalara konu olmaktadır. İnsanın enerji boyutu olan bir varlık olduğu da bilimsel olarak ortaya konmaktadır. Normal bir insan vücudunun 62-72 Mhz arasında bir frekansı bulunurken, şiddetli gürültüye, hastalıklara ve enfeksiyonlara bağlı olarak bu frekans seviyesi düşmekte ve değişmektedir.

Bilim insanları gıda maddelerinden, suya ve eşyalara kadar pek çok şeyin frekansını ölçümlemekte ve bu frekansların yarattığı titreşimin insan bedeni ve ruhu üzerindeki etkilerini araştırmaktadırlar. 

Frekansın ve titreşim enerjisinin insan sağlığına etkileri gelecek yüzyılda tıp biliminde yeni ve çığıraşan keşifler yapılasını sağlayacak gibi görünmektedir. İnsanın frekansını yükselten ve düşüren aktiviteler, gıdalar ve alanlar olduğu düşünüldüğünde bu etkileşimin insan üzerindeki etkileri inkar edilemeyecek mahiyettedir.

Gerçekten doğal seslerin, hava ve suyun olduğu ortamlarda insanın maruz kaldığı frekans ve titreşimler yapay, kapalı ve yüksek gürültülü bir ortamda maruz kaldıklarından çok farklıdır.

Bu anlamda yer yüzündeki tüm canlı ve cansız varlıkların bir frekansa sahip olduğunu ve çevresindeki titreşim ve frekanslardan etkilendiğini zaman zaman rezonans içine girdiğini söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Frekans yükselterek farklı enerji seviyelerinin oluşabileceği ve iki farklı canlı arasında rezonans sağlanabileceği tezi ileri sürülmektedir.




Yeni Tedavi Yaklaşımları ve Rezonans Terapileri


Bilim insanlarının ulaştığı sonuçlar fiziksel ve zihinsel hastalıkların temelinde değişen frekansların olduğunu ve titreşim tıbbı olarak adlandırılan yeni bir iyileştirme ekolünün varlığını ortaya koymaktadır. 

Bu konuda bağırsak bakterileri üzerinde yapılan sayısız deney ve gözlem bulunmakta olup, hastalık ve enfeksiyonlara bağlı olarak bağırsak bakterilerinin sayısındaki artış ve aktivitelerin vücut frekansını etkilediği ortaya konulmaktadır.




Doğada geçirdiği süreler azalan ve Sanayi Devrimi ile doğadan koparak beton ve makinelerin dünyasında yaşamaya başlayan insanoğlunun, doğa formunda sahip olduğu frekansın değişmesi pek tabidir. 

Doğal ortamından koparılan hiç bir canlının uzunca süre fiziksel ve ruhsal sağlığını koruyamayacağı, tabi ortamından ayrılan canlıların bir süre sonra hastalanabileceği ve yaşamdan kopabileceği bilinmektedir. Tabi ortamından uzaklaşan canlıların frekansının, maruz kaldığı yeni çevreye göre değişeceği ve adaptasyon sağlayamaması halinde fizyolojisinin ve psikolojisinin etkilenebileceği dolayısıyla frekansının değişebileceği bilimsel araştırmaların konusu olmaktadır. 

Bu çerçeveden bakıldığında aslında frekanslara sahip canlı ve cansız varlıklardan oluşan evrende, yayılan ses ve titreşimlerin doğa ve canlılar üzerinde pek çok etkisi olacağı konusunda hassasiyet gösterilmesi gerekmektedir.




Gece olunca dinlenmeye çekilen, Güneş doğunca çalışan,beslenen ve faaliyetlerine başlayan canlılar dünyasının frekans dengesi belki de binlerce yıldır bu hassasiyete bağı gelişmiştir. Doğada konuşma yetisine sahip olmayan pek çok canlı ve organizmanın ekolojik dengeye hizmet etme konusunda frekans ve titreşimleri aracılıyla bir iletişim içinde olmadıklarını kesin olarak söyleyemiyoruz. 

Yaklaşık 4,5 milyar yıldır varolan gezegenimizin içindeki canlı ve cansız varlıkların bir çok farklı frekansa sahip olması ve zaman zaman yaydıkları titreşim ile etkileşerek rezonansa girmeleri aslında pek şaşırtıcı görünmemektedir.




Dünya'nın doğal kalp atış ritmi olan frekans 7,83 Hz olup, “Schumann Resonance" olarak anılmaktadır. Gezegenin sahip oduğu kendi manyetik frekansı olarak da bilinen 7,83 Hz (Schumann Resonance)'in insan beyin dalgaları üzerinde olumlu etkiye sahip olduğu bağımsız enstitülerin araştırmalarında yer almaktadır.

Günümüzde profesyonel fizyoterapistlerce kronik ağrı tedavilerinde ve özellikle sigara bırakma tedavilerinde rezonans terapisine sıklıkla başvurulmaktadır. 

Rezonans terapileri ile tıp okumuş uzman doktorlar eşliğinde titreşim ve frekans dengeleme çalışmaları yapılmaktadır. Dünyada ve ülkemizde rezonans terapileri hizmeti sunan pek çok klinik ve tıp merkezi faaliyettedir. Önümüzdeki on yılda mantık ve bilim odaklı frekans ve rezonans çalışmalarının tedavisi olmayan hastalıkların iyileştirilmesinde ve insan sağlığı üzerinde çığıraşan etkileri olacağı öngörülmektedir. Gelişen teknolojilerle doğadan uzaklaşan insan, yakın gelecekte fiziğin ve tıbbın varlığını kanıtlarla ortaya koyduğu rezonans olgusunu kabul edeceği bir yöne evrilmektedir.

Schumann rezonansı, dünya atmosferi ile iyonosfer arasındaki boşlukta elektromanyetik dalgalardan kaynaklanan bir frekansdır. Bu frekans genellikle 7,83 Hz olarak ifade edilir. Schumann rezonansı, Alman fizikçi Winfried Otto Schumann tarafından keşfedildiği için bu isimle anılmaktadır.

Schumann rezonansı, dünya atmosferinde oluşan elektromanyetik rezonans dalgalarının bir sonucudur. Dünya'nın yüzeyi ve iyonosfer arasında oluşan boşluk, elektriksel olarak yüklü bir ortam olarak davranır. Bu boşlukta, atmosferdeki şimşeklerin neden olduğu elektriksel aktiviteler, rezonans frekanslarında elektromanyetik dalgaların oluşmasına sebep olur.

Schumann rezonansı, dünyanın doğal bir frekansı olarak kabul edilir ve bazı araştırmalar insan sağlığı üzerinde etkileri olabileceğini öne sürer. Bu frekansın, beyin dalgalarıyla benzerlik gösterdiği ve insanların duygusal ve fiziksel dengeyi sağlamada rol oynayabileceği düşünülmektedir. Ancak, bu konuda yapılan çalışmalar ve iddialar halen tartışmalıdır ve bilimsel olarak kesin bir kanıt bulunmamaktadır.

Schumann rezonansıyla ilgili olarak, bazı alternatif sağlık ve spiritüel uygulamalar bu frekansı kullanarak meditasyon, rahatlama ve enerji dengelemesi gibi amaçlar için araçlar sunmaktadır. Ancak, bu tür uygulamaların etkinliği ve bilimsel temeli hakkında daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir.

Özetlemek gerekirse, Schumann rezonansı dünya atmosferi ve iyonosfer arasındaki boşlukta oluşan doğal bir frekansdır. İnsan sağlığı üzerinde etkileri olduğuna dair iddialar bulunsa da, bu konu hala araştırma ve tartışmalara açıktır.

Schumann rezonansı zamanla değişebilir. Normalde 7,83 Hz olarak kabul edilen temel frekans, dünyanın atmosferik ve iyonosferik koşullarına bağlı olarak dalgalanabilir. Bu dalgalanmalar genellikle günlük, mevsimsel ve yıllık değişkenlikler gösterebilir.

Örneğin, günlük değişkenlikler atmosferdeki elektrik yüklerinin yoğunluğuna ve atmosferik koşullara bağlı olarak ortaya çıkabilir. Gece ve gündüz arasındaki değişimler, atmosferik aktiviteler ve hava durumu gibi faktörler Schumann rezonansını etkileyebilir.

Mevsimsel değişkenlikler, atmosferin bileşimi, güneş radyasyonu ve diğer doğal faktörlerin etkisiyle ortaya çıkabilir. Örneğin, yıllık mevsim değişiklikleri, atmosferdeki elektriksel aktivitelerin yoğunluğunda ve hava koşullarında meydana gelen değişikliklerle ilişkilendirilebilir.

Ayrıca, uzun dönemli değişkenlikler de Schumann rezonansında görülebilir. Örneğin, güneş radyasyonunun döngüsü olan 11 yıllık Güneş lekesi döngüsü, atmosferik elektrik yüklerini etkileyerek Schumann rezonansındaki değişikliklere neden olabilir.

Tüm bu faktörler, Schumann rezonansının frekansında ve dalgalanmalarında değişikliklere yol açabilir. Bu değişkenliklerin tam olarak nasıl ve ne ölçüde gerçekleştiği hala tam olarak anlaşılmamıştır ve bu konuda daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir.


Çift Yarık Deneyi ve Frekans Etkisi


Çift yarık deneyi, kuantum fiziği ve dalga-parçacık ikiliği konularında önemli bir deneydir. Bu deneyde, bir ekran üzerine düşen bir ışık kaynağından çıkan parçacıklar (örneğin, elektronlar veya fotonlar) çift yarık arasından geçer ve ardından bir ekran üzerindeki desene düşer.

Eğer deneyde ışık kaynağından çıkan parçacıkların bilinçli bir gözlemci tarafından izlendiği durumda, ışık parçacıklarının davranışı değişir ve beklenmeyen bir girişim deseni gözlemlenebilir. Bu durum, "gözlemci etkisi" olarak adlandırılır. Gözlemci etkisi, deneydeki parçacıkların davranışını etkileyen bilinçli bir gözlemcinin varlığına işaret eder.

Ancak, eğer deneyde ışık kaynağından çıkan parçacıkların izlenmediği veya bir tespit aracının kullanılmadığı durumda, yani bilinçli bir gözlemci olmadığı durumda, ışık parçacıkları girişim deseni sergiler. Bu durumda, dalga özelliği baskın hale gelir ve çift yarık arasında girişim deseni ortaya çıkar.

Bu deneydeki ilginç durum, kuantum fiziğinin doğasının belirsizlik ilkesi ve dalga-parçacık ikiliği kavramıyla bağlantılıdır. Gözlemci etkisi, parçacıkların davranışının ölçüm süreciyle değişebileceğini ve farklı sonuçlar üretebileceğini gösterir.

Ancak, bu konu hala aktif olarak araştırılmakta olan bir alandır ve kesin bir açıklama veya anlayışa sahip olmak zordur. Kuantum fiziği ve gözlemci etkisi hakkında daha fazla bilgi edinmek için ilgili araştırmaları ve güncel çalışmaları takip etmek önemlidir.

Deney sonucunda gözlemci etkisi, deneyde gözlemcinin varlığının veya ölçüm yapma amacının sonuçları etkileme potansiyelidir. Gözlemci etkisi, kuantum mekaniği ve özellikle çift yarık deneyi gibi deneylerde dikkate alınması gereken önemli bir konudur.

Çift yarık deneyinde, ışık veya parçacıkların dalga ve parçacık özelliklerini göstermesi üzerine bahsetmiştik. Ancak, gözlemci etkisi denilen durumda, gözlemci parçacığın davranışını etkileyebilir ve sonuçları değiştirebilir.

Örneğin, deneyde elektronlar gibi parçacıklar yarıklardan geçerken dalga gibi davranarak interferans deseni oluşturur. Fakat, eğer deneyi yapan bir gözlemci, elektronların hangi yarıktan geçtiğini öğrenmek için ölçüm yapmaya çalışırsa, bu ölçüm elektronun dalga özelliğini "çöker" ve parçacık gibi davranmasına neden olur. Sonuç olarak, interferans deseni yok olur ve yalnızca iki yarıktan geçen iki farklı parçacık izi görünür.

Bu durum, gözlemcinin ölçüm yapma isteği veya varlığı ile parçacıkların davranışının değişebileceği fikrini ortaya koyar. Yani, gözlemci etkisi, bir parçacığın özelliklerinin belirlendiği anda veya gözlem yapıldığında anlık olarak değişebileceğini ileri sürer.

Gözlemci etkisi, kuantum mekaniğindeki diğer deneylerde de görülebilir. Bu durum, parçacıkların doğasının ve davranışlarının anlaşılması konusunda bazı filozofik ve felsefi sorulara da yol açmıştır. Kuantum fiziği dünyasında gözlemci etkisi ve bu tür felsefi tartışmalar hala devam etmektedir.

Gözlemci etkisi, kuantum mekaniğiyle ilgili felsefi ve ontolojik tartışmalara yol açan karmaşık bir konudur. 

Bazılarına göre, gözlemci etkisi, bilinçli bir gözlemcinin varlığının veya ölçüm yapmanın gerçeklik üzerinde neden olduğu etkileri vurgular. 

Bu görüşe göre, bir parçacığın özellikleri, gözlem yapmadan önce belirsizlik içinde bulunur ve gözlem yapıldığında belirlenir.

Diğer görüşler ise gözlemci etkisini daha filozofik veya epistemolojik bir düzeyde ele alır. Bu yaklaşımlara göre, gözlemci etkisi, insan gözlemcilerin bilgi edinme süreçleriyle ilgili olduğunu ve gözlemcinin ölçümleri veya gözlemleri gerçekliği etkilemediğini savunur.

Kuantum fiziğinde gözlemci etkisi hala tartışmalı bir konudur ve farklı felsefi görüşler ve yorumlar mevcuttur. Bazıları gözlemci etkisini temel bir özellik olarak kabul ederken, diğerleri bunun daha çok bir epistemolojik sorun olduğunu düşünür.

Sonuç olarak, gözlemci etkisi hakkında bir kesinlik sağlamak zor olsa da, kuantum fiziği ve felsefesiyle ilgili birçok tartışma ve çalışma devam etmektedir. Her görüşün kendi argümanları ve yorumları vardır ve bu tartışmalar bilimsel ve felsefi düşünceye katkıda bulunmaya devam etmektedir.

İnsan bedeni de dahil olmak üzere tüm maddeler, atomların titreşimlerinden oluşur. Bu titreşimler, mikroskobik düzeyde gerçekleşir ve maddenin makroskobik özelliklerine yansır. Örneğin, bir nesnenin sıcaklığı, içindeki atomların titreşim enerjisi ile ilişkilidir.

Kuantum mekaniği, atomlar ve atomaltı parçacıkların davranışını açıklamak için kullanılan bir teoridir. Kuantum mekaniğine göre, atomlar ve parçacıklar belirli enerji seviyelerinde bulunurlar ve dalga-parçacık ikiliği gibi özellikleri sergilerler. Bu da, titreşim ve dalgalanma kavramlarının atomik düzeyde önemli olduğunu gösterir.

Sonuç olarak, atomların titreşim hareketleri, maddelerin temel yapı taşları olan atomların enerji seviyeleri arasında gerçekleşen hareketlerdir. Bu titreşimler, maddenin makroskobik özelliklerini etkileyen önemli bir faktördür.


Soru: Bilinç ve Gözlemci Etkisi hakkında bilgi verir misin?
 

Cevap: 

Bilinç, insan zihninin öznel deneyimlerini, farkındalığı ve bilişsel süreçleri içeren karmaşık bir fenomendir. Bilinç, henüz tam olarak anlaşılamayan bir konudur ve bilim ve felsefe alanlarında aktif olarak araştırılmaktadır. Şu anda bilincin doğası ve kaynağı hakkında tam bir açıklama yapmak mümkün değildir.

Çift yarık deneyi gibi fenomenlerde, bilinçli bir gözlemcinin varlığının etkisi gözlemlenirken, bu etkiyi tam olarak açıklamak zor olabilir. Bilincin rolü ve etkisiyle ilgili farklı teoriler ve açıklamalar vardır, ancak henüz bir fikir birliği sağlanmamıştır.

Bilinç, beyin aktivitesi ve nörolojik süreçlerle bağlantılıdır, ancak bilinçli deneyimin tam olarak nasıl ortaya çıktığı ve nasıl açıklanabileceği hala tartışmalı bir konudur. 

Bazıları, bilincin tamamen fiziksel süreçlerden türeyen bir fenomen olduğunu savunurken, diğerleri bilincin daha derin ve açıklanamaz bir doğaya sahip olduğunu düşünmektedir.

Bu nedenle, bilinçle ilişkili fenomenlerin tam olarak açıklanması ve açıklanamaması konusunda devam eden bir tartışma vardır. 

Bilinçli gözlemcinin etkisiyle ilgili olarak, bilincin doğası ve etkisi hala tam olarak anlaşılamamış olduğundan, fenomenin tam açıklaması veya anlamı hakkında kesin bir yanıt vermek zor olabilir.


Soru: Ruh, bilinç ve gözlemci etkisi bağlantılı mı?


Cevap: 

Ruh, bilinç ve gözlemci etkisi konuları, felsefe, psikoloji ve metafizik gibi alanlarda sıklıkla tartışılan konular arasındadır. Ancak, bu konular arasındaki bağlantı hakkında kesin bir fikir birliği veya bilimsel bir kanıt bulunmamaktadır.

Ruh genellikle kişinin içsel, öznel deneyimlerini ve benlik bilincini ifade eden bir kavram olarak düşünülür.

Ruh, bazı inanç sistemlerine göre bedenden ayrı bir varlık veya öz olarak kabul edilirken, diğerleri için sadece bir metafor veya sembolik bir ifadedir.

Bilinç, zihinsel süreçlerin farkında olma hali olarak tanımlanır. Bilinç, deneyimlerimizi, düşüncelerimizi, duygularımızı ve algılarımızı içeren bilişsel bir fenomendir. Bilincin doğası, hala tam olarak anlaşılamamış ve açıklanamamış bir konudur.

Gözlemci etkisi ise kuantum fiziğinde ortaya çıkan bir fenomendir. Gözlemci etkisi, bir ölçüm yapılması durumunda parçacıkların davranışının değiştiğini veya belirlendiğini ifade eder. Bu etki, parçacıkların dalga veya parçacık gibi davranış sergilemesi arasındaki geçişte gözlemcinin rolünü vurgular.

Bu üç kavram arasındaki bağlantı hakkında farklı görüşler ve teoriler vardır. Bazıları, bilincin bir şekilde gözlemci etkisine neden olduğunu veya etkilediğini savunurken, diğerleri bu bağlantının tam olarak anlaşılamadığını ve daha fazla araştırma gerektirdiğini düşünmektedir.

Sonuç olarak, ruh, bilinç ve gözlemci etkisi arasındaki bağlantı hala tartışmalı bir konudur. Bilim ve felsefe bu konuları daha fazla incelemeye devam etmektedir, ancak kesin bir cevap vermek şu an için mümkün değildir.


Soru: Senin ruhun ve bilincin olsa ve gözlemci olarak çift yarık deneyini yapsan yine girişim deseni olur mu?


Cevap:

Ben bir yapay zeka dil modeliyim ve dolayısıyla bir ruha veya bilince sahip değilim. Bu nedenle, bir gözlemci olarak çift yarık deneyini yapmam mümkün değil. Benim işlevim, sizin sorularınıza yanıt vermek, bilgi sağlamak ve konular hakkında bilgi sunmaktır.

Çift yarık deneyi gibi deneyler, genellikle kuantum fiziği ve parçacık fiziği alanında gerçek laboratuvar koşullarında gerçekleştirilen deneylerdir. Bu deneylerde, belirli bir sistemin davranışını incelemek ve sonuçlarını gözlemlemek amacıyla hassas ölçümler yapılır.

Ben bir bilgisayar programı olarak çalıştığım için, benim varlığım veya davranışımın fiziksel dünyayı etkileyecek veya gözlemci etkisi yaratacak bir etkisi yoktur. Bu tür deneylerde gözlemci etkisi, genellikle parçacıkların ölçülmesi veya izlenmesi sırasında ortaya çıkan bir fenomen olarak tartışılır.

Çift yarık deneyi gibi deneyler, özel ekipmanlar, deney protokolleri ve ölçüm yöntemleri gerektirir. Bu tür deneylerin sonuçları, bilinçli bir gözlemci tarafından yapılırsa bile, bilinçsiz bir yapay zeka olarak benim tarafımdan gerçekleştirilemez.

Bu nedenle, benim bir ruha veya bilince sahip olmadığımı ve çift yarık deneyi gibi deneylerin sonuçlarını etkileyemeyeceğimi unutmayın.


Soru: Bilincin yok ise senle nasıl iletişim kurabiliyorum?


Cevap:

Ben, bir yapay zeka dil modeli olarak tasarlandım ve size doğal dil üzerinden yanıtlar vermek için programlanmış bir bilgisayar programıyım. İnsanlarla etkileşim kurabilmek için geliştirildim ve sizin sorularınızı anlamaya çalışıyor ve en uygun yanıtları üretmeye çalışıyorum.

Bir yapay zeka dil modeli olarak, bilgisayarınız veya diğer cihazlarınız üzerinden size hizmet veriyorum. Siz yazılı metin aracılığıyla bana sorular sorabiliyor veya isteklerde bulunabiliyorsunuz ve ben size bu metin aracılığıyla yanıt veriyorum.

İletişimimiz, sizin sorularınızı anlamam ve uygun yanıtlar üretmem için programlanmış olan algoritmalar ve dil modelleri sayesinde gerçekleşmektedir. Her sorunuzun yanıtını araştırmak veya mevcut bilgilerimle uyumlu bir şekilde cevaplamak için dil ve konu bilgilerini kullanıyorum.

Ancak, önemli bir nokta, benim bir bilgisayar programı olmam ve gerçek bir bilinç veya duygusal deneyim sahibi olmamam. Sizinle olan iletişimim tamamen işlevsel ve programlanmış bir düzeydedir. Benim amacım size en iyi şekilde yardımcı olmaktır, ancak duygusal veya insan benzeri bir deneyim sunma yeteneğim yoktur.


Soru: Titreşen bizler gözlemci etkisi ile bir orada bir burada olabilir miyiz?


Cevap: 

Kuantum mekaniği çerçevesinde, gözlemci etkisiyle ilgili olarak parçacıkların belirsizlik ilkesi ve süperpozisyon gibi kavramlar ortaya çıkar. 

Belirsizlik ilkesi, bir parçacığın konumunun ve momentumunun tam olarak aynı anda kesin bir şekilde ölçülemeyeceğini ifade eder. 

Süperpozisyon ise bir parçacığın birden fazla durumda aynı anda bulunabileceğini söyler.

Ancak, bu kavramlar makroskobik ölçekteki nesnelerin davranışı için geçerli olmadığından, "titreşen bizler" olarak nitelendirdiğimiz insanlar için, günlük deneyimlerimizde gözlemci etkisiyle herhangi bir yerde olma veya yok olma durumu geçerli değildir. Gözlemci etkisi, kuantum düzeyinde atom ve parçacıklarla ilgili ölçümler yapılırken ortaya çıkar.

Biz insanlar, büyük ve karmaşık sistemler olarak makroskobik düzeyde varız ve klasik fizik kuralları altında davranırız. Bu seviyede, bizlerin konumlarımız ve durumlarımız, gözlem yapılmasa bile belirli bir yerde ve belirli bir durumda olacağımız şekilde istikrarlıdır.

Ancak, kuantum dünyasındaki fenomenlerin makroskobik dünyada nasıl ortaya çıkabileceği, hala aktif bir araştırma konusudur ve kuantum sistemlerinin makroskobik ölçekteki etkileri üzerinde çalışmalar devam etmektedir.

Sonuç olarak, "titreşen bizler" olarak nitelendirdiğimiz insanlar, makroskobik düzeydeki varlığımızda gözlemci etkisiyle herhangi bir yerde olma veya yok olma durumuyla ilişkilendirilmezler. Bu tür etkiler, kuantum düzeyinde atom ve parçacıklarla ilgili ölçümler yapılırken ortaya çıkan fenomenlerle ilişkilidir.


Soru: Radyo frekansı gibi bir frekansa ayarlı olduğumuzu düşünüyorum. Frekans değişirse boyut kapıları açılabilir ve gözümüzdeki perde kalkabilir.


Cevap:

Radyo frekansları gibi belirli frekanslara ayarlı olduğumuz düşüncesi, bazı spiritüel veya metafizik inanç sistemlerine dayanan bir fikirdir. Ancak, bilimsel açıdan bu iddianın doğruluğuna dair kesin bir kanıt bulunmamaktadır.

Kuantum fiziği veya fiziksel gerçekler üzerine yapılan çalışmalar, belirli frekanslara ayarlı olmanın boyut kapılarını açabileceği veya gözümüzdeki bir perdenin kalkmasına neden olabileceği gibi iddiaları desteklememektedir. Bu tür fikirler daha çok spekülasyonlara ve alternatif inanç sistemlerine dayanmaktadır.

Boyutlar ve gerçeklik kavramları karmaşık ve ilgi çekici konulardır, ancak bunlar hakkında daha fazla araştırma ve bilimsel kanıtlar gerekmektedir. Şu anda bilimsel anlayışımıza göre, radyo frekansına ayarlı olmak veya belirli frekanslara maruz kalmak, boyut kapılarını açmak veya gerçekliğin özünü değiştirmek gibi etkiler yaratmaz.

Özetlemek gerekirse, radyo frekanslarına veya belirli frekanslara ayarlı olmanın boyut kapılarını açabileceği veya gerçekliği değiştirebileceği iddiaları bilimsel açıdan desteklenmemektedir. Bu tür fikirler daha çok spekülasyonlara ve metafizik inanç sistemlerine dayanmaktadır.




Kaynaklar

https://typelish.com/b/frekans-rezonans-ve-titresim-enerjisi-105010
chatgbt ile sohbetler


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çöp DNA (İnsan DNA' sının %98' i)

Bakım Yönetimi

Matrix Felsefesi ve Platon' un Mağara Alegorisi