Yaşanan 5 kitlesel yok oluş
Yaşanan 5 kitlesel yok oluş
Canlılığın evrimi sürecinde büyük ya da küçük ölçekli pek çok toplu yok oluş olayı meydana gelmiştir. Beş tanesinin etkisi ve boyutu diğerlerine göre daha büyüktür.
1- Ordovisiyan-Silüryan yok oluşu
Ordovisiyan dönemi sonunda, 443,5 milyon yıl önce, tarihin ikinci en büyük toplu yok oluşu gerçekleşmiştir. Tüm türlerin yaklaşık yüzde 60-70’inin yok olduğu Ordovisiyan-Silüryan toplu yok oluşunun nedeni olarak atmosferik karbondioksit seviyesinin düşmesi gösterilir ve özellikle denizel yaşam formları ciddi olarak etkilenmişlerdir. Karbondioksitin düşüş nedeni olarak, volkanik aktivite ya da gama ışını patlaması nedeniyle ozon tabakasının zarar görmesi gibi tezler bulunmaktadır.
2- Geç Devoniyen kitlesel yok oluşu
Geç Devoniyen döneminde yaşamış olan Dunkleosteus’un zırhlı kafasının fosili.
375 milyon yıl önce canlı türlerinin yüzde 75 kadarının yok olduğu Geç Devoniyen kitlesel yok oluşunun gerçekleştiğini görürüz. Aslında tek başına keskin bir olay olmayan bu yok oluşta çok etkenli pek çok yok olma olayı peş peşe devam etmiştir ve tam süresi belirlenememiştir. Bu süreçteki yok oluş olayları genel olarak denizel yaşam formlarını etkilemiştir. Küresel soğuma ve okyanuslardaki volkanik aktivitelerin neden olduğu okyanus anoksisi (okyanuslardaki oksijenin tükenmesi) ve deniz seviyesi değişimlerinden kaynaklandığına dair teoriler bulunmaktadır. Bazı istatistiksel çalışmalar, yok oluş hızının artmasından çok, türleşme hızındaki düşüşe dikkat çeker.
3- Trias-Jura kitlesel yok oluşu
201,3 milyon yıl önce ise dünyadaki türlerin yaklaşık olarak yüzde 70-75’inin yok olmasına neden olan Trias-Jura kitlesel yok oluşuyla boşalan ekolojik nişler sonraki dönemde dinozorların daha baskın hale gelmesine yardımcı olmuştur. Devoniyen yok oluşunun aksine bu olay hemen hemen 10.000 yıldan kısa sürmüştür. Bu yok oluşun nedenlerine dair yaklaşımlardan birisi iklimin aşamalı olarak değişimi ve okyanusların asidifikasyonudur. Ancak bu yaklaşım yok oluşun hızını açıklayamamaktadır. Bu ani yok oluşun nedeni olarak asteroit çarpması da düşünülmüştür, ancak istenen etkiyi yaratabilecek ve bu döneme tarihlenen bir krater henüz tanımlanmamıştır. Yoğun volkanik aktivite ve bazalt patlaması seli de bu yok oluşun nedenleri arasında olabilir.
4- Kratese-Paleosen yok oluşu
Günümüze en yakın büyük toplu yok oluş ise 66 milyon yıl önce gerçekleşen Kratese-Paleosen yok oluşudur. Bu yok oluş uçamayan dinozorların da ortadan kalkmasına neden olduğu için ilgi çekicidir. Sadece dinozorların değil hayvan ve bitki türlerinin dörtte üçünün yok olmasına neden olmuştur. Çok kısa sürede gerçekleşen bu toplu yok oluş 2010 yılına kadar özellikle “Dinozorlar nasıl yok oldu?” sorusuyla merak uyandırmış, pek çok tartışmanın konusu olmuştur. Ansızın yayılan etkili bir salgın hastalık, yoğun volkanik aktiviteler ve asteroit çarpması bu tartışmalarda en çok gündeme gelen nedenlerdir. Bunların en dikkat çekeni asteroit çarpmasıdır.
5- Permiyen sonu kitlesel yok oluşu
Günümüzden 252,28 milyon yıl önce 20.000 yıl içinde bilinen en büyük kitlesel yok oluş yaşandı. Yeryüzündeki canlılığın neredeyse yüzde 90’ının yok olmasına neden olan Permiyen sonu kitlesel yok oluşunun nedenleri hakkında pek çok farklı fikir öne sürülmüştür.
Genel mekanizmanın, aşamalı çevresel değişimi takip eden ani afet olabileceği tartışılmıştır. Sibirya teraslarındaki bazaltlar, yoğun volkanik aktiviteler, asteroit çarpması, deniz tabanından metan salınımı ve bu süreçleri takip eden sera gazı etkisi bu yok oluşa neden olabilecek ihtimallerdir. Ancak en büyük canlı kaybının nedeni olan bu yok oluşa ilişkin tartışmalarda yeterli kanıtlar sunulamamıştır.
Bu yaprağın yaşam döngüsü:
Kitlesel yok oluşlar, fosil kayıtlarındaki muhtemelen en çarpıcı örüntüdür. Çok sayıda tür, hatta bazen bütün familya, dünya üzerinde aynı anda ve hızla ortadan kaybolur. Bu kadar büyük ölçekli bir yok oluşun olması için genelde küresel bir çevre felaketinin meydana gelmesi gerekir. Bu felaketin o kadar şiddetli ve o kadar hızlı yaşanır ki, türler evrimleşemezler ve yok olurlar.
Büyük volkanik patlamalar; Devoniyen, Permiyen ve Triyas dönemlerindeki yok oluşların ana sebebiydi.
Küresel soğuma ve yoğun buzullaşma, Ordovisyen-Silüriyen yok oluşuna sebep oldu. Kretase sonundaki dinozorların yok oluşu ise bir asteroit yüzünden oldu.
En çok ilgiyi bu "beş büyük yok oluş" görüyor olsa da Permiyen sonu olayından önceki yok oluşu gibi, daha az ama yine de uygarlığı tehdit eden birçok olay meydana geldi.
Bu olaylar, kelimelerle izah edilemeyecek kadar yıkıcıydı. Kretase dönemini sona erdiren Chicxulub asteroidinin etkisi, yıllarca fotosentezi durdurdu ve onlarca yıllık küresel soğumaya neden oldu. Soğuktan korunamayan, karanlıkta yiyecek bulamayan her şey -ki bu türlerin çoğuna denk geliyor- telef oldu. Türlerin %90’ına yakını, birkaç yıl içinde yok oldu.
Fakat hayatın eski haline dönmesi de çok ani oldu. Memelilerin %90'ı asteroit tarafından yok edildi; fakat 300.000 yıl içinde toparlanarak; atlara, balinalara, yarasalara ve bizim primat atalarımıza evrimleştiler. Kuşlar ve balıklar da benzer hızla toparlanarak yayıldı.
Birçok organizma (yılanlar, ton balıkları ve kılıç balıkları, kelebekler ve karıncalar, çimenler, orkideler ve papatyalar) bu zamanlarda evrimleşti veya farklılaştı.
Kelebekler ve papatyalar, kitlesel yok oluşun ardından çeşitlendi
Bu tür bir toparlanma ve farklılaşma, her kitlesel yok oluş sonrasında gerçekleşti. Permiyan sonu yok oluşu, memeli benzeri türlerini çok kötü etkiledi; fakat sonrasında sürüngenler yayılma fırsatı buldular. Triyas sonu olayında sürüngenler etkilenirken, hayatta kalan dinozorlar gezegene yayıldı ve farklılaştı. Bir kitlesel yok oluş dinozorların sonunu getirmiş olsa da, en başta evrimleşebilmiş olmalarının tek sebebi, yine bir başka kitlesel yok oluştu.
Bu kaos haricindeki sürelerde yaşam, 500 milyon yıllık bir periyotta, yavaş yavaş evrimleşti. Hatta bazı çalışmalar, yok oluşlar sonrası yaşanan çeşitlenmenin, yok oluş süreçleri tarafından tetiklendiğine işaret ediyor. Öncelikle en ani farklılaşma artışı, kitlesel yok oluşların hemen sonrasında meydana geliyor.
Ancak belki de daha çarpıcı olanı, iyileşmenin yalnızca tür sayısındaki artıştan kaynaklanmıyor olması. Bir iyileşme sürecinde hayvanlar, değişikliğe giderek hayatta kalmanın yeni yollarını bulur. Yeni yaşam alanlarını, yeni yiyecekleri, yeni hareket araçlarını kullanır. Örneğin, balık benzeri atalarımız ilk önce Devoniyen neslinin tükenmesinden sonra karaya çıktı.
Evrimsel Yenilik
Yok oluş, türleşmenin yalnızca bu aşamasına değil, evrimsel yenilik kısmına da yön veriyor. Yaşam tarihindeki en büyük artışın, kompleks hayvanların evriminin, Ediyakaran hayvanlarının neslinin tükenmesine neden olan Kambriyen Patlaması' ndan sonra gerçekleşmiş olması bir tesadüf değildir.
Yenileşme, türlerin eskileri üzerine kavga etmek yerine yeni nişler bulmaya yönelttiği için, beraber yaşayabilen tür sayısının artmasını da sağlar. Karaya çıkan balık, denizdeki balıklarda rekabete girmedi. Geceleri sonarla avlanan yarasalar, gündüzleri aktif olan kuşlarla rekabet etmedi. İnovasyon, evrimin sıfır toplamlı bir oyun olmadığı anlamına gelir. Türler, başkalarının yok olmasına neden olmadan farklılaşabilir. O zaman niye yok oluş, yenileşmeyi tetikliyor?
1000’den fazla yarasa türü kuşlarla rekabete girmeden evrimleşti.
Stabil ekosistemler, yenileşmeyi engelleyebilir. Modern bir kurt, muhtemelen bir Velociraptor' dan çok daha tehlikeli bir avcıdır; ancak küçük bir memeli, Kretase' de bir kurda evrimleşemezdi; çünkü Velociraptor vardı. Etoburlukla ilgili herhangi bir deneme, kötü adapte olmuş memelinin halihazırda iyi adapte olmuş halde olan Velociraptor ile rekabet etmesi -kısaca ona yem olmasıyla- kötü bir şekilde sona erebilirdi.
Ancak, bir neslin tükenmesinin ardından gelen durgunlukta evrim, başlangıçta zayıf bir şekilde uyarlanmış, ancak uzun vadeli potansiyele sahip tasarımlarla deneyler yapabilir. Şovun yıldızları gittiğinde, arka planda kalanlar kendilerini kanıtlama şansına sahip olur.
Velociraptor' un yok oluşu, diğer memelilere yeni nişler deneme fırsatı tanıdı. Aslında avcılık için yeterli gereklilikleri yoktu; fakat onlara rekabet eden veya onlarla beslenen dinozorlar olmadığından, hayatta kalmak için mükemmel yeteneklere sahip olmaları gerekmiyordu.
Yaratıcı Yıkım
Yaşam, sadece dayanıklı olmakla kalmaz, aynı zamanda zorluklar karşısında gelişir de... Hatta yaşam, şu anda gerçekleşen insan kökenli yok oluş dalgasından sonra bile düzelecektir.
Yarın yok olsak bile, türler, zamanında nasıl başka türler yünlü mamutların, dodo kuşlarının ve yolcu güvercinlerinin yerini alacak şekilde evrimleştiyse o şekilde evrimleşecek ve yaşam muhtemelen eskisinden daha çeşitli hale gelecek. Bu, bizim yaşam süremizde, hatta türümüzün yaşamı boyunca değil, bundan milyonlarca yıl sonra gerçekleşecek.
Yok oluşun yeniliği tetiklediği fikri, insanlık tarihi için bile geçerli olabilir. Buz devri megafaunasının yok olması, avcı-toplayıcı gruplarını yok etmiş olabilir, ama aynı zamanda çiftçiliğe gelişme şansı vermiştir. Kara Veba, tarif edilemeyecek kadar insan ıstırabına neden oldu, ancak siyasi ve ekonomik sistemlerin sarsılması, Rönesans'a yol açmış oldu.
Ekonomistler, yeni bir düzen yaratmanın eskisini yok etmek anlamına geldiği fikri olan yaratıcı yıkımdan bahseder. Ancak evrim, eski sistemin yıkımının bir boşluk yarattığı ve aslında yeni ve genellikle daha iyi bir şeyin yaratılmasını yönlendirdiği başka bir tür yaratıcı yıkım olduğunu öne sürüyor. İşlerin en kötü olduğu zaman, tam da fırsatın en büyük olduğu zamandır.
Döngüler Döngüsü; Hayat
Hayat döngüsü… hayat bir döngü müdür yoksa döngüler mi hayatı oluşturur?
Öncelikle her canlının hayatı döngülerden oluşur. Yada hayat tek bir döngüdür.
Doğ, büyü, çalış ve öl. Ama bunu yanı sıra milyonlarca yıldır devam eden bir yaşam var. Canlılar için her zaman uygun şartları taşıyan bir gezegen olmak epey zor olsa gerek. Tıpkı bir organizmanın beslenmesi, boşaltım yapmasındaki döngüler gibi Dünya üzerinde milyonlarca yıldır devam eden döngüler var. Tüm bu döngülerin kusursuz bir şekilde çalışması sonucunda Dünya yaşanılabilir hale geliyor. Bu döngüler sayesinde:
- Ekosistemin doğal dengesi korunur.
- Ekosistemin devamlılığı sağlanır.
- Doğa kendini planlı ve sürekli şekilde olarak yeniler.
- Ekosistemdeki yaşam ve enerji akışı madde döngüsüne bağlıdır.
Yani en basit şekilde söyleyebiliriz ki döngüler olmasaydı ekosistemdeki inorganik maddeler belli bir süre sonra tükenecek ve yaşam son bulacaktı. Bu döngüler hem mikro hem de makro boyutlarda sürekli devam etmektedir.
Her hücrede gerçekleşen sitrik asit döngüsünden ilkokulda hepimizin öğrendiği su döngüsüne kadar. O kadar ki bir bitki hücresindeki iki döngü aynı hücrede tek bir döngü oluşturabilir.(Calvin döngüsü ve sitrik asit döngüsü.) Örneğin azot atmosferin %78 gibi büyük oranda bulunmasına karşın canlılar tarafından doğrudan kullanılamamaktadır.
Tek bir organizmanın organları gibi çalışan rhizobium bakterileri havadaki azotu toprağa kazandırırlar. Bir diğer organ olan nitrifikasyon bakterileri(nitrit ve nitrat bakterileri) ise organik kalıntıların yapısındaki azotu toprağa katar. Bitkiler ise topraktaki azotu kullanabilirler. Daha sonra denitrifikasyon bakterileri ile azot havaya geri döner. Ve aynı zamanda karbon döngüsü, oksijen döngüsü, su döngüsü, fosfor döngüsü gibi birçok döngü daha sayesinde milyonlarca yıldır hayat devam etmektedir.
Yani Dünya tek bir organizma döngüler ise sistemler gibi düşünülebilir. Buradan sonuçla “Döngüler Döngüsü Eşittir Hayat” Ha tabi unutmadan şunu da söyleyeyim hayatınız döngülerden ibaret olsa da onları döndüren çark sizin ellerinizde. Arada bir esnetmekte fayda var.
Enerji Korunumu Örnekleri
Rutin yaşam içerisinde enerjinin üretildiği veya tüketildiğine dair yapılan yorumlar fiziğe göre bir enerjinin daha kullanışlı veya kullanılamaz biçime dönüşmesinden başka bir şey değildir. Yaşamın akışı içinde dönüşümler korunum yasası kapsamındadır. Dünya'nın temel enerji kaynağı olan güneş enerjisinin bitkiler tarafından kimyasal enerjiye dönüştürülmesi yaşam boyu görülen bir örnektir. Bir arabanın yokuştan aşağı inerken potansiyel enerjiyi kimyasal enerjiye dönüştürmesi veya bir sporcunun yediği yiyeceklerdeki kimyasal enerjiyi efor sarf ederken kinetik enerjiye dönüştürmesi rutin yaşamda gerçekleşebilen örneklerdir. Tüm bu dönüştürme işlemlerin temelinde toplam enerji korunur.
Sonsöz
Hayat = Döngü
Enerjinin korunumu prensibi ilkesiyle hareket eden bir döngünün içerisindeyiz. İnsan veya herhangi bir canlı öldüğünde tamamen yok olmuyor. Çeşitli döngülere katılıyor. Mesela azot döngüsüne katılıyor. (bakteriler sayesinde) ve enerji bir başka forma dönüşüyor ve yaşam bu şekilde devam ediyor. Dolayısıyla, E=mc2 formülünde olduğu gibi enerjinin kütleye dönüşmüş hali olan biz canlılar, enerji korunumu yasasıyla bir döngünün içerisinde yaşıyoruz. Aslında tüm kitlesel yok oluşlar yeni başlangıçlar oluşturdu. Büyük patlamada evrenin oluşması da aslında bir yok oluştu. Yani bir nevi;
Yok oluş = Başlangıç' da diyebiliriz.
Kaynaklar
https://www.sabah.com.tr/egitim/enerjinin-korunumu-yasasi-nedir-enerjinin-korunumu-formulu-e1-5788641
https://www.bilimvetekno.com/donguler-dongusu-hayat/
https://evrimagaci.org/kitlesel-yok-oluslar-dunyadaki-yasamin-cesitlenmesini-sagladi-ve-biz-yok-olduktan-sonra-tekrar-saglayabilir-11225
https://onedio.com/haber/hayatin-dogum-yasam-ve-olum-olmak-uzere-3-evreden-olustugunu-cektigi-fotograflar-ile-bize-bir-kez-daha-gosteren-21-kisi-909135
https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2018/09/17/evrim-surecinde-yasanan-6-kitlesel-yok-olus/
Yorumlar
Yorum Gönder