Zamanda Yolculuk ve Zaman Boyutu

Bilimin halen açık ara en ilgi çeken konusu: Zamanda yolculuk. Interstellar (Yıldızlararası) filmi ile bir başka mecraya taşınan bu konu, önündeki paradokslar çözülüp, zaman boyutunda yolculuk etmeye başlayana kadar da raftan ineceğe pek benzemiyor. Hawking'in açıklamaları sonrası iyice ciddiye binen bu konuda, hele ki bilinç konusu da işin içine dahil edildikten sonra birkaç kelam etmek zaruri hale geldi.


1. Evreni Etkileyen 2 Kuvvet




Einstein'in Zamanın Göreliliği Kuramı




Albert Einstein'ın görelilik teorisi, ışığın hızını evrensel hızı sınırı olarak belirledi ve mesafe ve zamanın mutlak olmadığını, kişinin hareketi ile etkilendiğini gösterdi. Hareket halindeki bir saat her zaman hareketsiz bir saatten daha yavaş çalışır görünür, çünkü zaman bir cismin hareket ettiği hız ile ilişkilidir. Teoride bu gerçek zaman yolculuğunu mümkün kılıyor. En azından eğer çok hızlı bir uzay gemisine sahipseniz.

Şunu düşünün: Eğer bir astronot ışık hızının hemen altındaki bir hızda altı ay boyunca uzayda seyahat ederse ve Dünya’ya geri dönmesi de altı ay sürerse, gelecekteki dünyaya ayak basacaktır. Astronotun ışık hızına ne kadar yakın yolculuk yaptığına bağlı olarak astronotun saatinde bir yıl geçerken, dünyada on binlerce yıl geçmiş olabilir.

Işık hızına yakın bir hızda giden bir uzay gemisinde zaman Dünya’ya göre çok daha yavaş geçiyor. Çünkü Einstein’ın E = mc² formülüyle gösterdiği gibi “enerji” kütleye dönüşebiliyor. Çok hızlı giden bir gemi neredeyse tümüyle enerjiye dönüşüyor ve buna bağlı olarak kütlesi aşırı artıyor. Aşırı büyük kütle hem geminin daha fazla hızlanarak ışık hızına ulaşmasını önlüyor hem de zamanın yavaşlamasına yol açıyor. Ancak zaman kime göre yavaşlıyor? Görelilik teorisinde zaman mutlak olmadığı, kişisel olduğu için uzay gemisindeki zaman da “bize göre” daha yavaş akıyor. Görelilik Teorisine adını veren de bu olgu.


Dünyada hüküm süren başlıca 2 kuvvet var: Yerçekimi ve elektromanyetik çekim. 

Yerçekimi kuvvetini 1600'lü yıllarda Newton'un keşfetmesine rağmen Einstein, uzay-zaman bükülmeleri sayesinde aslında bu yerçekimi kuvvetinin olmadığını, bu çekimi sağlayanın ise bükülmeler olduğunu söylemişti. Buna da genel görelilik teorisi adını vermişti. 

Bu çekim kuvveti büyük kütleli cisimlerde çalışırken, atom altı parçacıklarda ise işlemiyor. İşte tam bu noktada devreye giren kuvvet ise elektromanyetik kuvvet.


2. ''Bizler 2 Boyutlu Asıl Evrenin Holografik Bir Yansımasında Yaşıyoruz''




Evrende hem kütlece ağır olan gezegenler hem de oldukça az kütleli atom altı parçacıklar -ki bunlar nötron, proton, elektron ve kuarklardır- olduğu için ve bu iki çekim kuvvetinin dayandığı teoriler de aynı evreni açıkladığına göre, ikisini bir teoride birleştirmek ve evreni bütünüyle anlamak mümkün olmalıdır, demiş Einstein. 

İşte bu iki denklemin birleşmesini amaçlayan bir teori: Sicim teorisi. Juan Martin Maldacena isimli ünlü fizikçi bu konuda ‘Asıl evren 2 boyutlu, bizler ise bu evrenin holografik yansıması olan, 3 boyutlu bir evrende yaşıyoruz. Bu yansıma sırasında ortaya çıkan fazladan boyut ise zaman oluyor. Fakat, iki boyutlu asıl evreni tanımlamanın ve bu iki farklı model arasındaki bağlantıyı kurmanın tek yolu da Sicim Teorisi’dir’ demiştir.


3. Teoriye Göre Farklı Evrenler Mümkün




Sicim Teorisi'ne göre, atomun en derinlerinde, nötron ve protonların da daha derinlerinde başka parçacıklar var: Dans eden enerji iplikçikleri. İşin matematiksel boyutuna geçildiğinde ise bu teorinin 4 boyutlu uzayda işleyemeyeceği, en az 10 uzay ve 1 zaman boyutuna ihtiyaç olduğu görüldü. Kısaca, bizim olduğunu var saydığımız x, y, z kordinatları (3 boyut) ve zaman koordinatı (4.boyut) vektörel çizgiler olarak tanımlanabilir. Teorinin sonuna gelindiğinde, bahsedilen bu iplikler, farklı titreşimlerle ve hareket ettikleri farklı boyutlarla, farklı maddeleri ve belki farklı evrenleri yaratıyorlar.


4. ''Anların'' İçerisinde Hapsolmuş Durumdayız




Biz, sicim teorisinin öngördüğü on boyutlu evrenin dördüncü boyutunda (zaman) yaşayan canlılarız. İlk üç boyutta ileri geri, sağa sola ve yukarı aşağı kolaylıkla hareket edebiliyoruz. Dördüncü boyutu, yani zamanı ise an be an deneyimliyoruz, hissediyoruz, ancak bu boyut içinde hareket edemiyoruz.

Yani diğer bir ifadeyle 'anların' içerisine hapsolmuş durumdayız, zamanda ileri (gelecek) veya geri (geçmiş) hareket edemiyoruz.


5. Yolculuğun Önündeki Engel: Büyükbaba Paradoksu




Zaman yolculuğunu şu an için deneyimlemek bir yana, üzerine düşününce dahi felsefi olarak sorunlarla karşılaşıyoruz. Büyükbaba paradoksu, şu an için zamanda yolculuğun önünde duran en büyük engel olarak gözüküyor. En kısa haliyle bu paradoks: Geçmişe, dedenizi o çocukken öldürmek için gittiğinizde, ve başardığınızda, siz doğmamış olacağınızdan, geçmişe gidip, dedenizi öldüremezsiniz. Bu paradoks şu an için insanoğlunun hayal gücünün önünü tıkıyor maalesef. Pekii, diyelim ki öldürdünüz dedenizi, ne olur bu durumda? İşte o zaman evren dallanır ve dedeniz başka bir evrende yaşayarak çocuğunun, dolayısıyla sizin doğmasını sağlar. Buna bağlı olarak siz de otomatik olarak başka bir evrene ait olursunuz. Buna da evren dallanması ya da paralel evren kuramı deniliyor.


6. Enerjinin Korunumu Yasası




Zaman yolculuğunun önündeki bir diğer engel: Enerjinin korunumu yasası. Şöyle ki, deneyimlediğimiz zamandan birisini yahut bir maddeyi, geçmişe ya da geleceğe göndermemiz durumunda, bulunduğumuz anda bir enerji eksilmesi, gidilen yerde ise bir enerji fazlalığı olur. Fakat böyle bir şey mümkün değil. Çünkü biliyoruz ki evrenin değiştirilemez kanunlarından birisi olan enerjinin korunumu yasası diyor ki: Enerji ne yok edilebilir ne de yoktan var edilebilir, sadece türü değiştirilebilir. Yani buradan çıkan sonuç: Kanlı, canlı olarak bir şeyi yahut bir maddeyi, başka bir yere gönderdiğiniz zaman, evrensel bir yasaya karşı çıkıyorsunuz ve bu yasa size bir manada engel oluyor.

Zaman yolculuğunun önündeki bir diğer engel de, enerjinin korunumu yasası. Şöyle ki, deneyimlediğimiz zamandan birisini yahut bir maddeyi, geçmişe ya da geleceğe göndermemiz durumunda, bulunduğumuz anda bir enerji eksilmesi, gidilen yerde ise bir enerji fazlalığı olur. Fakat böyle bir şey mümkün değil. Çünkü biliyoruz ki evrenin değiştirilemez kanunlarından birisi olan enerjinin korunumu yasası diyor ki: Enerji ne yok edilebilir ne de yoktan var edilebilir, sadece türü değiştirilebilir. Yani buradan çıkan sonuç: Kanlı, canlı olarak bir şeyi yahut bir maddeyi, başka bir yere gönderdiğiniz zaman, evrensel bir yasaya karşı çıkıyorsunuz ve bu yasa size bir manada engel oluyor.

Zamanda yolculuk gelecekte mümkün olur mu bilinmez fakat bu konunun, bizleri daha çok düşündüreceği kesin gibi gözüküyor.


7. Bilinç Aktarımı




Yıldızlararası filminde, her şeyi başlatanın yine kendimiz olduğuna gönderme olarak, kara delik kullanılarak yapılan bir zaman yolculuğu gösterilmekteydi. İşte buradan yola çıkarak zaman yolculuğunun maddesel olarak değil de sadece bilinç aktarımı yapılarak gerçekleştirilme ihtimali doğdu. Film için danışmanlık yapan ve yönetmen Nolan'a ilham veren, 'solucan deliği' konseptinin günümüzdeki en önemli araştırmacılarından biri olarak bilinen Kip Thorne, solucan delikleri üzerine çalışmaların devam ettiğini ve büyük aşama kaydedildiğini aktardı.


8. Bilinç Nedir?




Bilinç; sezgi, farkındalık, öznellik, deneyimleme ve hissetme yeteneği, özfarkındalık ve akıl kontrolünün birleşimi olarak tanımlanabilir. Bilimin son dönemlerde üzerine düştüğü konu ise başka bir varlığın yerine geçmeden, o varlığın bilinci olup olmadığı hakkında ne kadar bilgi sahibi olabiliriz?

Örneğin, bir köpeği anlayabilmemiz ne kadar mümkündür? Çünkü insan bilincimizle bir köpeğin içine girmek mümkün olsa, bu deneyimi yine insan bilinciyle yaşadığımızdan farklı bir algı yapısını kavrayamayız, anlamlandırmaya çalıştığımız şey bir köpek değil, şekil değiştirmiş halimiz olurdu, değil mi? Fakat aynı deneyimi bir köpeğin bilinciyle yaşayabilsek, kendi zihnimiz ve algımız dışında olduğumuzdan, yine bir insana göre köpek olmanın nasıl bir şey olduğunu kavrayamazdık. Öyleyse, zaman yolculuğuna sadece bilincimizle çıkmamız ne kadar mümkündür?


9. Hawking: Etrafımız Solucan Deliği Dolu




Ünlü evrenbilimci Hawking, kendisine zamanda yolculukla alakalı sorulan bir soruya şu şekilde cevap veriyor: ''Zamanda nasıl yolculuk yapabiliriz? Dördüncü boyutta ilerlemenin yolunu nasıl bulabiliriz? Bir an için küçük bir bilimkurgu turuna çıkalım. Zamanda yolculuk filmleri genellikle devasa, enerji canavarı bir makine gösterir bize. Makine dördüncü boyut içinde bir yol, zamana doğru bir tünel yaratır. Zaman yolcusu, ki cesur ve muhtemelen çılgın bir şahıstır, bilinmeyene hazırdır, Zaman tüneline girer ve bilinmeyen bir zamanda zuhur eder.

Bu konsept zoraki, gerçeklik de bundan çok farklı olabilir, fakat söz konusu fikir kendi içinde o kadar da çılgınca değil. Fizikçiler de zaman içindeki tüneller hakkında kafa yoruyor, fakat biz meseleye farklı bir açıdan yaklaşırız. Geçmişe veya geleceğe açılan kapıların tabiat yasaları dahilinde mümkün olup olamayacağını merak ederiz. Geldiğimiz noktada bizce bu mümkün. Dahası, buna bir isim bile veriyoruz: Solucan deliği. Gerçek şu ki tüm çevremiz solucan delikleriyle doludur, sadece görülmeyecek kadar küçüktürler. Solucan delikleri çok ufaktır. Uzay ve zamanın kuytularında ve çatlarında oluşurlar. Zor bir mefhum gibi geliyor olabilir size, ama sabredin.''

Solucan deliği, evren boyunca çok uzun yolculuklar için kısayolları oluşturabilen uzay-zaman içerisindeki teorik geçitler olarak tanımlanır ve Genel Görelilik kuramının bir tahminidir. Ancak dikkatli olmakta fayda var; çünkü solucan delikleri; ani çöküşleri, yüksek radyasyonu ve egzotik madde ile tehlikeli karşılaşmaları da beraberinde getirir.

Solucan Deliği Teorisi

1935 yılında, fizikçiler Albert Einstein ve Nathan Rosen, Genel Görelilik kuramını kullanarak uzay-zaman içerisinde köprülerin var olduğu önermesinde bulundular. Uzay-zamanda iki farklı noktayı birbirine bağlayan ve teorik olarak kısa geçişler oluşturarak mesafe ve yolculuk süresini azaltabilen bu -kısa- yolları, Einstein-Rosen ikilisi köprüler ya da solucan delikleri olarak isimlendirdi.

Solucan delikleri iki ağız ve bu iki ağzı birbirine bağlayan bir boğazdan oluşur. Ağızlar büyük olasılıkla küreseldirler. Boğaz kısmı ise doğrusal bir uzantı şeklindedir, fakat aynı zamanda da döngüseldir ve konvansiyonel bir rotanın gerektirdiğinden daha uzun bir yol gerektirir.

Einstein'ın Genel Göreliliği matematiksel olarak solucan deliklerinin var olduğunu tahmin ediyor, fakat bugüne kadar hiçbiri keşfedilmiş değil. Negatif kütleli bir solucan deliği etrafından geçen ışığı yer çekimiyle etkilemesiyle belirlenebilir.

Genel Göreliliğin bazı çözümleri; solucan deliğinin her iki ağzında da bir kara delik bulunduğunu öngörüyor. Ancak, "ölmek" üzere olan bir yıldızın çöküşüyle doğal olarak oluşan bir kara deliğin kendisi bir solucan deliği oluşturmaz.

Solucan Deliği Boyunca

Bilim kurgu solucan deliklerindeki seyahat hikayeleriyle doludur. Fakat gerçekte ise, bu yolculuklar çok daha karmaşıktır ve bunu henüz gerçekleştirebilmiş değiliz.

İlk sorun şu; boyut. İlk solucan deliklerinin mikroskobik seviyede yaklaşık 10–33 santimetrede var olduğu kabul ediliyordu. Fakat, evren genişledikçe, bazılarının da çok daha büyük boyutlara genişlemiş olması oldukça muhtemeldir.

Bir başka sorun ise; durağanlıktan kaynaklanıyor. Tahmin edilen Einstein-Rosen solucan delikleri seyahat için kullanışsız olabilir, çünkü bu delikler çok hızlı bir şekilde çökerler. Fakat, daha güncel araştırmalar, bir solucan deliğinin -çökmeden- açık halde kalmasını sağlayan "egzotik" madde içerdiği ve uzun bir süre boyunca da değişmeden kalabildiği bulgusuna ulaştı.

Burada bahsi geçen "egzotik madde" kavramı karanlık madde ya da anti-madde ile karıştırılmamalı. 

Egzotik madde; negatif enerji yoğunluğu ve çok fazla negatif basınç içeren bir fenomen olarak tanımlanıyor. Böyle bir madde ancak kuantum alan teorisinin bir parçası olan bazı vakum seviyelerindeki davranışlarda görülebilir.

Eğer bir solucan deliği yeteri kadar egzotik maddeden oluşursa, --doğal bir şekilde oluşmuş ya da yapay şekilde eklenmiş olsa da-- teorik olarak uzay boyunca yolculuk yapılmasında ya da bilgi gönderilmesinde bir yöntem olarak kullanılabilir.

Solucan delikleri yalnızca evrendeki iki ayrı bölgeyi birbirine bağlamıyor olabilir, aynı zamanda da iki farklı evreni de birbirine bağlıyor olabilir. Benzer şekilde, bazı bilim insanları; solucan deliğinin bir ağzının spesifik bir biçime taşınması durumunda, bu durumun zaman yolculuğunu mümkün kılabileceğini tahmin ediyorlar. Fakat, İngiliz kozmolog Stephen Hawking bunun mümkün olmadığını düşünüyor.

NASA'dan Eric Christian şöyle diyor:

"Solucan deliği zamanda geçmişe gitmek anlamına gelmez, bu yalnızca çok uzağı çok daha yakına getiren bir kısa yoldur."

Öte yandan, bir solucan deliğine egzotik madde eklenmesi onu; içerisinden insanların güvenli bir şekilde geçiş yapabilmesini mümkün kılacak kadar durağan yapabilir ve "sıradan" madde eklenmesiyle söz konusu kapı yeterince destabilize (istikrarsız hâl) yapılabilir.

Günümüz teknolojisi; solucan deliklerini genişletme ya da durağan hale getirme noktasında yetersiz düzeyde. Ancak, bilim insanları; teknolojinin onlardan faydalanmasının önünü açacak olması umuduyla uzayda bir seyahat metodu olarak konsept üzerindeki araştırmalarını sürdürüyorlar.

Boyutları Anlamak

Bir üst boyuta geçmeden, bulunduğunuz boyutta hareket etme yeteneği kazanamazsınız. Yani, 4. boyut olan zamanda yolculuğun mümkün kılınması ancak 5. boyutu keşfetmemiz ile mümkün. Fakat 4. boyuta müdahale edilemez çünkü eğer bir müdahale olursa, paralel evrenler oluşuyor.


10. Zamanda Yolculuğun Kilidi: Paradoksların Giderilmesi




Teoriye göre bu boyutta hareket yeteneği kazanmanın yolu: Zaman boyutunun paradokslarını çözerek, üst boyuta çıkmaktır. Buna göre, 2 boyutlu bir maddenin, 3. boyuta geçmesi için çözmesi gereken paradoksları belirleyip, çözüm yolları anlaşılırsa –ki 3 boyutlu canlılar olduğumuz için her iki boyuta da hakimiz-; 4. boyutun paradokslarını çözmek için yol da belirlenmiş olacaktır.


Kader Paradoksu




Bu paradoksta kahraman, geleceği “kurtarmak” için geçmişe gitmesi gereken bir döngüye girer; geleceğin kendi bildiği şekilde gerçekleşmesi için kendi bildiği geçmişi yaratmak zorundadır. Fakat bu durum özgür irade ile çelişir, çünkü kişinin gelecekteki varlığı geçmişteki varlığını sağlayabilmesine bağlıdır. Kader paradoksu'nda neden ve sonuç bir döngü içindedir ve hangi olayın neden, hangi olayın sonuç olduğunu anlamak mümkün değildir.

Mesela trafik ışıklarından geçerken dalgınlıkla yola atladınız, tam bu sırada birisi sizi paltonuzdan tutup kaldırıma geri çekti ve bu sayede ölümden döndünüz. Sizi kurtaran kişiyi göremediniz. Seneler sonra evinizin bodrumundaki gizli bir geçitte geçmişe açılan bir kapı buldunuz ve tam da olayın geçtiği zamana geri döndünüz, kendinizi gördüğünüzde aslında arkanızda sizi kurtaracak şimdiki kendinizden başka kimsenin olmadığını fark ettiniz ve müdahale etmezseniz öleceğinizi gördünüz. Geçmişteki kendinizi paltosundan çekerek arabanın altında ölmekten kurtardınız ve geçmişteki gizli kahraman aslında siz oldunuz.





Kaynaklar

https://onedio.com/haber/zihinleri-en-cok-mesgul-eden-sual-zamanda-seyahat-gerceklesecek-mi-608166

https://bilimfili.com/solucan-deligi-nedir

https://onedio.com/haber/10-madde-ile-zamanda-yolculuk-ve-hapsoldugumuz-zaman-boyutunu-asmanin-yollari-520094

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çöp DNA (İnsan DNA' sının %98' i)

Bakım Yönetimi

Matrix Felsefesi ve Platon' un Mağara Alegorisi