Ayna Dünyalar
Bir yerlerde sessiz sedasız içinde yaşadığımız dünyanın bir kopyasını yapıyorlar. Amaçları gerçek dünyayla bu kopya dünyayı birleştirmek. Peki ne işe yarayacak böyle bir şey? İşte asıl soru bu. Büyük bir ihtimalle internetin ve sosyal medyanın yerine geçecek. Şimdilik bir basket sahasına toplanmış insanları şaşırtmakla yetiniyor.
Buna benzer görsel efektleri yıllardır sinemalarda, televizyonlarda izliyoruz. Ama işin püf noktası da bu zaten. O filmleri izlerken iki boyutlu perdelerden, camlardan başka bir dünyayı görüyoruz, bizimkini değil. Mesela şu anda beni elinizdeki cep telefonundan, bilgisayar ya da televizyonunuzdan izliyorsunuz. Ben kendi stüdyomdayım, siz de kendi odanızda. Peki ya ben de sizin odanıza en azından bir görüntü olarak gelip köşedeki sandalyeye oturabilsem nasıl olurdu? Ya da en sevdiğiniz film kahramanları, bir uzay gemisinin değil de sizin kapınızdan içeri girseydi? Az önceki balinanın basket sahasına gelmesi gibi iki farklı dünya birleşmiş olurdu. İşte bu konsept, biraz “Augmented Reality – Artırılmış Gerçeklik” biraz da “Virtual Reality – Sanal Gerçeklik”e benziyor. Tam olarak “Mixed Reality” adı veriliyor. “Karışık gerçeklik” diye tercüme edebiliriz. Bunun biraz felsefi bir tanımı daha var: Ayna Dünya.
Bu ismi Yale Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri Profesörü David Gelernter ta 1991 yılında yazdığı bir kitapta vermiş. Gerçek dünyanın dijital yansıması olarak tarif edebiliriz.
Gerçek dünyadaki her yer ve her şey ayna dünyada da bir karşılık bulacak. Bir kopyası yapılacak. Aslında kısmen yapıldı bile. Geçen haftaki videomda Google Maps ile dünyanın pek çok yerinin sokaklarında dolaşabileceğinizi söylemiştim. Hatta dağlara tırmanabileceğinizi… Eskiden atlaslar vardı. Sayfa sayfa kıtaların, ülkelerin bazen de bölgelerin haritalarına bakardık. Bu yeni dijital haritalar o kadar detaylı ki dünyanın tamamının dijital bir kopyası büyüklüğünde. “Ayna Dünya” kavramının ilk örnekleri de bunlar.
Microsoft Virtual Earth ya da Google Earth gibi uygulamalarla kentlere sadece sokak sokak değil bina bina bile bakabiliyorsunuz. Öte yandan Slovakya’da Bratislava kentinde geliştirilmekte olan bir oyun motoru daha doğrusu gezegen motoru Anteworld dünyanın birebir büyüklükteki kopyasını çıkarmış durumda. Dünyanın tüm dağlarını, denizlerini gerçeğe yakın bir şekilde görebiliyorsunuz. Büyük şehirlerin neredeyse tamamı bu tür dijital haritalarda yeniden oluşturulmuş durumda. Yakın bir gelecekte sadece binaların değil, onların içindeki odaların içindeki mobilyaların üstündeki bardakların bile dijital bir kopyası olacak. Kopyası olmasa bile bu nesneler etiketlenecek, kategorilendirilecek, metadatayla zenginleştirilecek. Nesneler birbirleriyle iletişime geçecek. Böylece siz bir gözlük takıp o dünyaya geçiş yapınca oradaki nesnelerle dilediğinizi yapabileceksiniz. Mesela odanızı bir müzik stüdyosuna çevirip içindeki eşyaları da bir enstrümana dönüştürebileceksiniz.
Şimdi bunlar bir hayal gibi geliyor olabilir ama az önce gösterdiğim örnek gerçekleşti bile. Dünyanın çeşitli yerlerindeki teknoloji şirketleri harıl harıl bu ayna dünya için çalışıyor. Biraz önce gösterdiğim gözlüğü daha bir kaç ay önce piyasaya çıktı. Magic Leap diye adını sanını duymadığımız Florida’daki minik bir startup geliştirdi. Ama daha bu ürünü çıkarmadan 2.3 milyar dolar yatırım aldı ve şimdi değeri 6.3 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Kulağa basit bir şey gibi geliyor ama şirket Türkiye’de olsaydı bu değerlemeyle 5. sıraya yerleşirdi. Peki kim bu kadar para harcıyor henüz sadece bir ürünü olan böyle bir şirkete? ABD’den Google ve Çin’den Alibaba gibi teknoloji şirketleri elbette. Kaz gelecek yerden tavuğu esirgememek gerektiğini en iyi bilenler bu işe yatırım yapıyor. Evet bu devler, ayna dünya için çalışan minik cüceleri bulup keşfetmenin derdine düşmüş durumdalar.
Peki bu kadar parayı nereye harcıyorlar? En başta zekaya ve yeteneğe. Dünyanın en yetenekli insanları ve şirketleriyle işbirliği yapıyorlar. Böyle bir dünyayı inşa edebilmek için çok kaliteli 3 boyutlu tasarımlara ihtiyaç var. O zaman WETA ile çalışalım diyorlar. Ünlü yönetmen Peter Jackson’ın Yeni Zelanda’da kurduğu bu şirket Yüzüklerin Efendisi’ndeki dünyayı inşa etmişti. İlginç değil mi? Orada da Frodo bir gözlükle değil de yüzükle ayna dünyaya geçiş yapıyordu. Sihirli bir dünya inşa etmek istiyorsanız başka neye ihtiyaç var? Görsel efektlere. O zaman bu konuda dünyanın en iyi şirketlerinden ILM’den John Gaeta’yı bize transfer edelim diyorlar. Peki kimdir bu adam? Matrix filmindeki çığır açan bullet time efektini tasarlayan kişi.
Zaten böyle şeyleri ilk önce filmlerde görmeye başlamıştık. Sonra oyunlara taşındı. Pokemon Go çılgınlığını hatırlıyor musunuz? 153 ülkeden milyonlarca insan bir anda gerçek dünyamızın içine karışmış yaratıkların peşine düşmüştü. İşte ayna dünyaya bir başka örnek bu oyun. Böyle bir oyunu oynamak değil de geliştirmek, tasarlamak ne kadar zordur diye düşünüyorsunuz değil mi? Teknolojideki sistematik ilerlemeler bu işi de kolaylaştırdı. Google Maps, oyun geliştiricileri için bir özellik ekledi. Bu özelliği kullanarak gerçek dünyayı oyun dünyasına dönüştürebiliyorsunuz. Zaten dünyanın tüm caddeleri, sokakları, o sokaklar üzerindeki binalar ve hatta o binalardaki işletmeler tüm detaylarıyla bu harita üzerinde yer alıyor değil mi? Oyun tasarımcıları kendi haritalarını yaratmak yerine gerçek dünya haritasını değiştirebiliyorlar. Modern bir şehir merkezini alıp içinde ejderhaların uçtuğu bir fantazi dünyasına çevirebiliyorlar.
Gerçek dünya harita üzerinde zaten metadatayla zenginleştirildiği için oyun tasarımcısı sadece kategorik tasarımlar yaparak hızla kendi sanal dünyasını yaratabiliyor:
Tüm alışveriş merkezlerini çikolataya dönüştür.
Restoranlar kurabiye olsun.
Bankaların yüksekliğini değiştirip pasta yapalım.
Bu şekilde bir tasarımcı tek başına 3 hafta gibi çok kısa bir sürede gerçek dünya büyüklüğünde bir oyun dünyası tasarlayabiliyor. Potansiyeli görebiliyor musunuz?
Belki de ileride avatarlarımızla bu ayna dünyalarda buluşup etkinlikler yapacağız. Bir web sitesini ziyaret etmek yerine onun ayna dünyadaki karşılığına gideceğiz. Bir sosyal medya profiline bakmak yerine o kişinin ayna dünyadaki kopyasıyla konuşacağız.
Bu konudaki en son yenilik Microsoft’un geliştirdiği HoloLens’in ikinci sürümü oldu. Bu gözlüğü taktığınız anda etrafınızdaki dünyayı algılıyor. Ellerinizden başlayarak. Sonra da çevrenizi tarayarak 3 boyutlu bir yapı oluşturuyor. Böylece gerçek dünyayla, tasarlanmış ayna dünyayı birleştirmeye hazır hale geliyor. Videonun başında da belirtmiştim. Eskiden iki boyutlu ekranlarımızdan başka bir dünyayı seyrediyorduk. Bu tür cihazlar o başka dünyaları bizimkinin içine getiriyor. Siz önce çalışma odasına, sonra masanın üstündeki bilgisayara gidip bir web sitesine girmiyorsunuz. Web sitesi sizin dünyanızın içine giriyor. Tabi yine böyle bir web sayfası şeklinde olmak zorunda değil ama başlangıç için böyle bir geçiş yapacağız herhalde. Çalışmak için artık bir ofise gerek kalmayacak. Bir masaya ve üzerinde bir bilgisayara da. Gözlüğü taktığınız anda geçiş yaptığınız ayna dünyada her yer bir oyun ya da çalışma alanı.
Microsoft bu ürünü son kullanıcılara değil sadece iş dünyasına satacağını açıkladı. Geçmişte ofis yazılımları üreten bir şirket, şimdilerde ayna ofisler inşa etmeye çalışıyor. Tabi bu aynaların karanlık bir tarafı da olabilir. Black Mirror dizisinin bir bölümünde şöyle bir sahne vardı hatırlarsanız. Bu dizideki tek fark gözlüklerin lens boyutuna inmiş olması. İşlevi ise aynı. Gerçek dünyayla ayna dünyayı birleştirmek. Bunu yapabilen Hololens’e ABD ordusu 2018 yılında 100.000 sipariş verdi bile.
Aynanın aydınlık tarafına bakacak olursak geleceğin okullarında belki de öğrenciler ve öğretmenler kendi bulundukları mekanda bir araya gelebilecekler. İnternet bildiğimiz anlamını kaybedecek. Elektrik gibi bir altyapıdan ibaret kalacak. Bu görüntüleri gerçek zamanlı olarak ileten bir altyapı. Sosyal medya da form değiştirecek. 3 boyutlu avatarlarımızla ayna dünyalarda sosyalleşeceğiz.
Niye bu kavramların altını çiziyorum? Size potansiyeli gösterebilmek için. İnternet 90’lı yıllarda hayatımıza girdi ve her şeyi değiştirdi. Şirketler, organizasyonlar ve daha sonra da bireyler kendi web sitelerini yaparak o dünyadaki yerlerini aldılar. Benim dijital medya kariyerim de bu şekilde başladı. Daha önce adını bile bilmediğim bir alanda Flash diye bir program çıkıverdi ve ben kendimi onunla iki boyutlu dünyalar tasarlarken buldum. Sonra internetin üstüne yeni bir katman daha eklendi. Sosyal medya. Bu kez altına hücum eder gibi sosyal medya platformlarına koşturduk. Dijital medya ajansları sosyal medya ajansına dönüştü. Daha önce adını bile bilmediğimiz iş alanları oluştu. Sosyal medya uzmanlığı diye bir şey çıktı. Şirketler web simyageri, etkileşim yöneticisi gibi kişileri işe almaya başladılar. Bu iş dünyasındaki değişim. Bir de eski şöhretlerin yerini influencerlar, fenomenler aldı. Sıradan kullanıcılar olarak bizler de sosyal medyada alter egolarımızı inşa etmeye başladık.
Latince bir terim olan alter ego kavramına son yıllarda filmlerde, kitaplarda çok sık rastlamaya başladık. Alter ego, sıklıkla ego kavramıyla karşılaştırılsa da anlamı daha farklı. Ego kelimesinin başına eklenen alter 'öteki' anlamını verir. Bu da aslında, hepimizin iyi bildiği "Bir ben var bende, benden içeri" olarak özetlenebilir. Alter ego, kişinin orijinal kişiliğinden farklı olduğuna inanılan alternatif benlik anlamına gelir. Bu doğrultuda birçok farklı kişide ortaya çıkan ve genel olarak da etkisini gösteren bir egodur. Özellikle eğitimsel ve felsefi yönden önemli bir yere sahip olduğunu ifade etmek mümkün.
Alter ego kavramının en sık karıştırıldığı kavram ise personadır. Persona ile alter egonun en belirgin farkı şu: Alter ego, olduğumuz kişi dışında bir kişilik yaratmak. Personada ise bu yaratma durumu maneviden ötürü maddi bir kaygıyla yapılır. Yani persona aslında mecburiyetten doğar. İkili ilişkilerde daha başarılı iletişim kurabilmek için arkasına saklanan bir maskedir. Alter ego ise bilincimizde yarattığımız, güvenilir bir dost gibidir.
Ego, günlük konuşma dilinde daha çok “kibirli” anlamını karşılayacak şekilde kullanılsa da psikolojideki bir terim olarak bu anlamdan oldukça farklı bir karşılığa sahiptir. Terim olarak ego kısaca benlik anlamına gelmektedir ve psikanalizin öncüsü olan Sigmund Freud’un sınıflandırmasına göre de üçe ayırılarak incelenir.
Egoyu oluşturan üç bileşen ise şunlardır:
*Süperego
*Ego
*İd
*Süperego aslında bireyin toplumsal yanıdır. Neyin ne olduğunun farkına varılmasını sağlayan, davranışların toplumdaki karşılığının ve geri dönüşünün nasıl olacağını belirleyen benlik alanıdır. Ahlak ve etik bu alanda öne çıktığından sürekli olarak kişinin kendini frenlemesine yol açan bir mekanizma işlevi görmüş olur.
*İd ise daha ilkel olan yöndür. İhtiyaçlarını tatmin etmeye odaklı ilk insan gibi gerektiğinde vahşileşmekten geri kalmaz. Dürtüsel olarak her an her istediğini elde etmek ister ve çevredekilerin tepkisine karşı duyarsızdır.
*Son olarak ego ise aslında bu iki alanın ortak kümesini oluşturur. Yoğun dürtülerin süperego ile bastırılması sonucu ortaya çıkan benlik alanıdır. Rasyoneldir, dolayısıyla da kararların mantıklı şekilde alınmasını sağlar. Hangi anda hangi tepkilerin verilmesi gerektiği konusunda dengelidir.
Alter ego da asıl egodan bağımsız değil, onun ikinci yüzü biçiminde ortaya çıkar. Normal koşullarda uyum sağlamakta zorlandığımız ortamlarda, zihinde oluşturulan diğer karakterlerden yardım almak olarak açıklanması mümkündür. Bu anlamda ortama doğru şekilde ayak uydurmakta da faydalı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Alter Ego Nasıl Oluşturulur?
Alter egoyu yaratmak için aslında kişinin kendine ait diğer benliğini bulması gerekir. Ancak bu arayış elbette ki kolay değildir. Sıklıkla psikologlar tarafından psikoterapilerde, kişiyi daha iyi anlamak ve tanıyabilmek adına bir alter ego yaratma yoluna gidildiği bilinmektedir.
Çoğu zaman bireyler, farklı farklı kişiliklere sahiptir. İçlerinde bulundukları çevre ve ortamlara göre farklı karakterler ortaya çıkmaktadır. Bu durum sağlıklı bir şekilde devam ettiği ve kişinin iç dengesini sarsmadığı müddetçe yararlı ve gereklidir.
Alter egonun çeşitli hallerde ve farklı biçimlerde de ortaya çıktığı gözlemlenmiştir. Basitçe örneklemek gerekirse kimi zaman çekinilen durumlarda içten gelen bir “korkmamak gerektiği “fısıltısı şeklinde dahi kendini gösterebilmektedir.
Kendini dinlemek ve kendi benliğini anlamaya çalışmakla alter egonun yaratılması mümkündür. Bu sayede öz benliğin alakadar olamadığı konular haricindeki alanlarda bir başka benlik yaratarak çeşitli işlerin üstesinden gelinebilmektedir.
Psikologlar özellikle anti sosyal kişilik bozukluğu sorunu yaşayan bireylerin tedavi sürecinde, yaratılan ikinci benliklerden yardım almaktadır. Bu sayede alter egonun yarattığı ikincil benlik aracılığı ile bireyin yaşadığı sorunları aşmasına yardımcı olunur. Fakat özellikle psikolojik alt yapısında çeşitli bozukluklar olan bireyler açısından yaratım süreci mutlaka gözetim altında yapılmalıdır. Aksi halde diğer sorunların tetiklenebilmesi ya da ikincil benliğin hastalıklı bir boyuta vararak çoklu kişilik bozukluğuna kadar ilerleyebilen sorunlara yol açması mümkün hale gelecektir.
Çoklu Kişilik Bozukluğu ve Alter Ego
Alter ego ile karıştırılan bir diğer kavram da değinildiği üzere çoklu kişilik bozukluğudur. Bir psikolojik rahatsızlık olan ve kişinin günlük hayatını büyük ölçüde olumsuz şekilde etkileyen bu rahatsızlıkta hastalar, sürekli şekilde kaygı taşıma ve içinde bulundukları kültürün kendilerinden beklediği davranışlardan uzaklaşma eğilimi gösterirler. Hastalar diğer kimliklerini de birincil kimlikleri gibi yaşar ve bu durum da gerçeklik algıları da farklılaşmaya başlar.
Alter egoda birey, diğer benliğinin ondan bağımsız olmadığının ve ikincil bir kimlik olduğunun farkındadır. Ne gibi durumlarda onu kullanması gerektiğinin ayrımını yapabilme yeteneğini korur. Dolayısıyla alter ego ile çoklu kişilik bozukluğu kavramlarının birbirinden oldukça aykırı olduğunu söylemek gerekir.
İşte şimdi sırada yeni bir dünya var. İnternet ve sosyal medya katmanlarının üstüne üçüncü bir katman ekleniyor. Daha 20 yıl önce gerçek dünyada Google deseniz kimse bir şey anlamazdı. Ama gerçek dünyanın üstüne internet dünyası eklendi ve o dünyanın kralı Google oldu. Milyonlarca işletmenin, kurumun dijital kopyasını çıkardı. Daha 15 yıl önce Facebook deseniz yüzlerden oluşan bir kitaptan başka bir şey akla gelmezdi. Ama internet dünyasının üstüne sosyal medya dünyası eklendi ve onu da Facebook domine etti. 2.2 milyar kişinin dijital kopyasını çıkardı.
İşte şimdi dostlarım yeni bir dünya daha inşa ediliyor. Bu kez bizimkinin birebir yansıması olacak, her yerin ve her şeyin dijital bir kopyasını çıkartacak. Fütürist Kevin Kelly’nin bu konuyla ilgili kaleme aldığı bir makalede dediği gibi: “Yakında her şeyin bir dijital ikizi olacak.”
Peki bu yeni dünyanın hakimi kim? Yüzüklerin Efendisi değil de gözlüklerin ya da lenslerin efendisi? Belki adını bile duymadığımız yepyeni bir şirket. Şu anda gerçek dünyanın bir yerlerinde bu ayna dünyayı yapmaya başladılar. Bütün mesele senin ne kadar hazırlıklı olduğunda. O aynanın karşısına geçip saçını mı düzelteceksin yoksa içine girip onu inşa edenlerden biri mi olacaksın?
Sonsöz
Alter egomuzun olması ve bunu sürekli geliştirmemiz; günümüz dünyasına ayak uydurma çabasından ileri gelmektedir. Çünkü her ortama ayak uydurmak ve farkındalık yaratmak gerekiyor. Bu durum biraz yorucu da olsa özellikle iş hayatında kariyer yapmak için de çok önemlidir.
Özellikle iş hayatında dışarıdan bakınca itici ve iğreti gibi görünse de alter egosu gelişmiş insanlar, kariyer basamaklarını hızlıca çıkıyor. Alter egosu düşük, ortama göre bukalemun gibi uyum sağlayamayan insanlar ise ''karakterli'' fakat kariyersiz bir hayat sürüyor. Alter egosu gelişmiş insanlara karaktersiz diyemeyiz. Ancak dışarıdan bakan bir insana göre o şekilde göründüğü de bir gerçektir.
Ayna dünya da ise herkes alter egosu ile sahalara çıkacak, tıpkı sosyal medya ile gerçek dünyadaki yüzümüz arasındaki fark gibi dikkat çekecek.
Kaynaklar
https://www.zovovo.com/alter-ego-nedir/
https://www.milliyet.com.tr/molatik/hayat/alter-ego-ne-demek-82297
https://acikders.ankara.edu.tr/mod/resource/view.php?id=95714
https://barisozcan.com/ayna-dunyalar/
Yorumlar
Yorum Gönder