Stoacılık: Vakur İnsanın Felsefesi
Helenistik Çağ'daki, akıl sağlığınızı korumakta zorlandığınız bugünler için gayet uygun bir felsefe. Tek kelimeyle anlatmamı isterseniz metanet derdim. İki kelimem varsa akıl-mantık. Üçüncü hakkımı panteizm veya kadercilikten yana kullanır, dördüncüde artık garip dolapların döndüğünü farkedip kimliğinizi göstermenizi rica ederdim.
Felsefenin Öyküsü:
Helenistik Çağ
Kinikler
Epikürcüler
Stoacılar
Skeptikler
Neo-Platoncular
Helenistik Roma felsefesi döneminde Epikürosçuluk, Stoacılık, Septisizm ve Yeni Platonculuk olmak üzere dört büyük felsefe okulu ortaya çıkmıştır.
Bunlardan özellikle ilk üçü kendi aralarında fikir ayrılıklarına düşmüş ve zaman zaman ciddi rekabet içinde olmuşlardır.
Helenistik Roma çağına bakıldığında, Stoacılığın M.Ö. 300 yılında başladığı ve Roma imparatoru Marcus Aurelius'un ölüm tarihi olan M.S. 180 yılına kadar yaklaşık 5 asır boyunca aktif bir felsefe okulu şekilde devam ettiği görülür.
Aristotelesçi anlayış kadar etkili olmasa da Stoacılık da felsefede önemli bir yere sahiptir.
Aristoteles'in ortaya koymuş olduğu eserlerin çoğu günümüze kadar ulaşmışken, Stoacı filozofların eserlerinin çoğu günümüze intikal edememiştir. Belki de bu nedenle Stoacıların düşünceleri ile ilgili araştırmalar yaygınlık kazanamamıştır.
Bununla birlikte Stoacılığın felsefe tarihinde uzun bir dönemi ve önemli bir konumu vardır. Bu düşünce akımı ortaya çıktığı tarihten itibaren Roma İmparatorluğu'nda birçok taraftar bulmuş, Hristiyanlığa etkileri olmuş, Shakspeare gibi filozoflara ve hatta günümüzün çağdaş filozoflarına da ışık tutmuştur.
Stoa Okulu Nedir?
Stoa okulu, Batı fikir dünyasının temel kaynağını oluşturan Antik Yunan kültürünün belli başlı düşünce okullarından birini oluşturur. Stoa Okulu, M.Ö. 300 tarihinde Kıbrıslı Zenon (M.Ö. 336-264) tarafından Atina'da kurulmuştur.
Okulun öğrencileri başlangıçta "Zenoncular", sonraları ise okulun bulunduğu yerin adına istinaden "Stoacılar" adıyla anılmışlardır.
Stoa Poikile, şimdiki Yunanistan'ın başkenti Atina'nın kuzeybatısında MÖ 5. yüzyıldan kalma bir stoadır. Burası, Antik Yunan'daki en ünlü yapılardan birisiydi ve Zenon'un Stoacılığı öğrettiği yerdi. Yunancada "Stoa Poikile", Türkçede "kemeraltı", "revak" ya da "sütunlu galeri denen bu yerde Zenon'un bir aşağı bir yukarı yürüyerek öğrencilerine dersler verdiği ve bu nedenle burada ders dinleyen öğrencilere Stoacı denildiği kaynaklarda belirtilmektedir.
Felsefe tarihine bakıldığında, Stoa Okulu'nun üç büyük dönemde incelendiği görülür. Bu dönemlerin tarihlerini ve önemli temsilci filozoflarını sıralı halde şöyle gösterebiliriz:
Eski Stoa (MÖ 322-204)
Zenon
Kleanthes
Khrysippos
Orta Stoa (MÖ II ve I. YY)
Diogenes
Panetius
Poseidonios
Son Stoa (MS I ve II. YY)
Seneca
Epictetos
Marcus Aurelius
Bunların her birini daha yakından inceleyelim.
Eski Stoa
Eski Stoa dönemi, M.Ö. 322-204 tarihleri arasında etkili olmuştur. En önemli temsilcileri Zenon, Kleanthes ve Khrysippos'tur.
İlk Stoa Okulunun kurucusu olan Kıbrıslı Zenon, Fenike kökenli zengin bir tüccar ailenin evladı olup bir deniz kazasında gemisinin batmasıyla birlikte servetini kaybetmiş, bunalıma girmiş, yalnızlığa düşmüş ve felsefe okumaya yönelmiştir.
Zenon önce birçok filozoftan felsefe dersleri almış, kendini yetiştirmiş ve sonrasında Atina'daki Stoa Poikile'de felsefe okutmuştur. Felsefe alanında bir öğretici ve yazar olarak ünlenmiş, kendine has yüksek seviyeli bir karaktere sahip olması nedeniyle o dönemdeki Atina ve Makedonya halkının ve yöneticilerinin saygınlığını kazanmıştır.
Zenon, yüksek seviyeli bir karaktere ulaşmak için çalışan, sade bir yaşam tarzı olan ve kendine has geliştirdiği ahlak felsefesinin ilkelerine uygun davranmayı ilke edinen bir filozof olarak ün salmıştır.
Zenon, Sokrates'in takipçileri tarafından sunulan Sokrates’in Anıları ve Sokrates’in Savunması adlı eserleri okumuş, Sokrates'ten çok etkilenmiş ve ona hayranlık beslemiştir. Ayrıca Kinik Okulu'ndan Sinoplu Diogenes'in yaşam tarzından etkilenmiş, hatta ilk eserlerini kinik öğretiye göre yazmıştır denilebilir. Bununla birlikte, daha sonraları kinik öğretiden birçok yönüyle uzaklaştığı söylenebilir.
Zenon kesin anlamda erdemin iyi, erdemsizliğin ise kötü olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunmuştur. Zenon'a göre erdem bütünlüğe ve dinginliğe ulaşmış bir zihin durumu olarak her zaman yararlı ve iyi, erdemsizlik ise parçalar arasında boğulmuş, mutsuz bir zihin durumu olarak zararlı ve kötüdür.
Zenon, felsefe tarihinde ilk kez felsefeyi (a) mantık, (b) fizik ve (c) ahlak olmak üzere üç bölüme ayırmıştır.
Zenon'a göre felsefenin ana temasını ahlak oluşturmalıdır. Ahlakı bilimsel bir temele oturtabilmek için de mantık ve fizikten yararlanmak gerekmektedir. Bu fikir, Stoa Okulu'nun felsefe alanına yaptığı en önemli katkıdır.
Zenon, intiharın meşru bir eylem olduğuna inandığından, geride büyük bir ün ve birçok öğrenci bırakarak M.Ö. 260 civarında hayatına kendisi son vermiştir.
Zenon, hem kendine has fikirleri hem de yetiştirdiği birçok öğrenci ile felsefeye büyük katkılar sunmuştur. Zenon'un ölümünden sonra okul kapanmamış, öğrencileri tarafından devam ettirilmiş, Kleanthes okulun bayına geçmiştir.
Kleanthes, o dönemde özellikle Epikürcülerin ve Septiklerin (Şüphecilerin) Stoa öğretisine karşı giriştikleri fikir saldırılarına karşı mücadele vermeye çalışmıştır. Kleanthes, o dönemde kullanılan tabletleri satın alamayacak kadar fakir olduğundan, hocası Zenon'dan öğrendiklerini hayvan kemikleri üzerine yazarak kayda almıştır. Rivayetlere göre, bir hastalığı neticesinde yemek yemeyi reddetmiş ve hocası Zenon gibi 100 yaşında kendini ölüme terk etmiştir. Bu ölümden sonra okulun başına Khrysippos geçmiş ve Diogenes gibi diğer filozoflar da Stoa öğretisini yaymaya devam etmişlerdir.
Orta Stoa
Orta Stoa dönemi M.Ö. 2. ve 1. asırlarda etkili olmuştur. En önemli temsilcileri Panetius, Diogenes ve Poseidonios'tur.
Bu okul, felsefe öğretilerini birbirlerine yaklaştırma eğiliminde olmuştur. Orta Stoa dönemi filozofları, Platon ve Aristo’nun fikirlerini alıp kendi fikirleri ile yeniden harmanlamışlardır. Böylece, Eski Stoa’nın katı ahlak anlayışı biraz daha ılımlı hale getirilmiştir.
Orta Stoa'nın en önemli temsilcilerinden biri olan Panetius (M.Ö. 185-112) Rodos'ta doğmuş olup sırasıyla Atina, Roma, İskenderiye ve Batı Afrika kıyılarına seyahat etmiş ve felsefe öğrenmiştir. Panetius, eski Stoacıların keskin fikirlerine daha esnek anlamlar yüklemiş, önyargılara karşı dikkatli olmuş ve bu sayede kesinlikten çok olasılıklara dikkat etmiştir.
Bu dönemin diğer etkili şahsiyeti olan Suriyeli filozof Poseidonios (M.Ö. 135-51) ise Panetius'un öğrencisi olup insan, evren, Tanrı, ahlak ve bilgi sorunları üzerine kafa yormuştur. Kendi fikirlerinin ispatı için rasyonel olmaktan çok, ampirik, yani deneysel nitelikler ortaya koymuştur. Poseidonios coğrafya, tarih, fizik ve astronomi gibi sahalar ile de ilgilenen çok yönlü bir filozof yani polimat bir şahsiyettir.
Son Stoa
Son Stoa dönemi M.S. 1. ve 2. asırlarda etkili olmuştur. Bu okula "Roma Stoacılığı" veya "İmparator Stoacılığı" adı da verilmektedir. En önemli temsilcileri Seneca, Epictetos ve Marcus Aurlius'tur. Bu temsilcilerin en önemli ortak özelliği Stoa öğretisinin merkezine ahlakı yerleştirmeleridir.
Seneca (M.Ö. 4-M.S. 65), Roma'daki bazı filozoflardan felsefe dersleri almış, sarayda çalışmış, hoş görülü ancak fikirlerinden ödün vermeyen hazırcevap bir stoacıdır.
Stoa döneminin ikinci önemli temsilcisi Epictetos (M.S. 50-130), Hieropolis şehrinde doğmuş bir köle olup köle pazarlarında satılarak bir şekilde Roma'ya ulaşmış, burada Roma İmparatoru Nero'nun sekreteri Apaphrodites tarafından satın alınmış ve muhtemelen onun ölümü sonucunda özgürlüğüne kavuşmuştur.
Epictetos, Roma'daki yaşamını kapısı sürekli olarak açık kalan köhne bir kulübede sürdürmüş, okul açmış, felsefe dersleri vermiş ancak Sokrates gibi hiçbir yazılı eser bırakmamıştı. Epictetos, orta stoa anlayışını bir sapma olarak değerlendirmiş, eski stoa öğretisine bağlı kalmış ve takı stoa ahlakına uygun bir yaşam sürmüştür.
Dönemin önemli temsilcilerinden biri de Marcus Aurelius'tur (121-180). Marcus Aurelius erken yaşta felsefeye ilgi duymaya başlamış, 12 yaşında Stoacılarla tanışmış ve onların basit, sade ve gösterişsiz yaşam biçimini benimsemiştir. O bir imparator filozoftur. Marcus Aurelius, ölüm hakkında çok düşünmüştür, Stoa felsefesinin dini yanına ağırlık vermiştir. Marcus Aurelius'tan sonra artık Stoa felsefesinde büyük filozoflar yetişmemiştir.
Stoacı Felsefe
Stoacı Bilgi Kuramı
Stoacılara göre insanda dil, yani konuşma ve düşünme doğuştan gelen bir özellik olmayıp dünyaya geldikten sonra uzun bir dönemde gelişen özelliklerdir.
İnsan doğduğunda zihni tabula rasa gibi boş ve beyaz bir levhaya benzer. Çevreden gelen duyumlar ve deneyimler bu levha üzerine düşer, işlenir ve zamanla izler bırakır. Dış dünyadaki bir nesne veya olaydan gelen uyarı duyu organlarını etkiler ve böylece bu uyarının zihinde bir imgesi veya hayali oluşur. İmgeler, insan zihninin süzgecinden geçtikten sonra sürekli ve kalıcı hale geldiklerinde bellek imgelerine dönüşürler ve algı adı verilen zihin durumu ortaya çıkar.
Algıların meydana getirdiği kayıtla ise genel kavramların doğuşuna neden olur. Stoacılara göre genel kavramlar deneyim ile oluşturulurken zaman ve mekan gibi özel kavramlar benzetmeler yani analojiler ile oluşturulmaktadır. Zihnin kavram oluşturma kapasitesi doğuştandır ancak bu kapasite deneyimle geliştirilebilir.
Stoa Metafiziği
Stoacılara göre evren, biri etkin diğeri edilgin olan iki ilkeden meydana gelmektedir. Edilgin olan madde, etkin olan da akıl veya Tanrı'dır. Evrenin doğal güzellikleri bir Tanrı'nın varlığına işaret eder.
Stoacıların panteist oldukları ileri sürülmüştür. Onlar Evren’in ya da doğanın Tanrı ile aynı olduğu görüşünü paylaşırlar. Bundan dolayı evren bütün parçaları birbirine organik bağlarla bağlı olan canlı bir organizma gibidir. İnsan, doğaya uymazsa kötülük etmiş olur ve bu da doğanın dengesini bozar.
Stoacılar içinde özellikle Epictetos ölüm üzerine çok düşünmüştür. O, ölümü bir yok oluş olarak görmemiş, kendi zihnindeki Tanrı'ya kavuşmak olarak değerlendirmiş ve ölümden korkulmaması gerektiğini belirtmiştir.
Epictetos'un hiç evlenmemiş, çocuk sahibi olmamış, içinde sadece eski bir yatak bulunan ve kapısı olmayan virane bir çardakta yaşamını sürdürdüğü söylenir. Bütün Stoa filozofları mutluluğa ulaşmanın yollarından biri olarak ölüm korkusunu yenmek için fikirler üretmişlerdir.
Stoacılar, mekanistik doğa görüşünden uzak dururlar. Stoacı filozoflar Tanrı'yı maddeye ve manaya şekil veren usta bir tasarımcı olarak görürler. Tanrı'nın evreni amaçlı bir şekilde en uygun halde tasarladığını düşünürler. Tanrı ve evren tektir ve evrendeki bütün maddi manevi parçalar birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Stoacıların bu düşüncesi felsefe tarihinde kötülük problemini tartışmaya açmıştır.
Onlara göre doğada her şey bir amaç doğrultusunda en uygun biçimde bulunur. İnsanoğlu doğanın bu uygunluğunu bozmamalıdır. Yani doğa ilkelerine uygun yaşamalıdır. Eğer bunu yapmazsa kötülük yapmış olur. Bu kötülüğün de elbette Tanrı tarafından hesabı sorulacaktır.
Stoa Etiği
Stoacılar, evrenin bir amaca göre tasarlanmış dengeli bir sistem olduğunu savundular. Evreni tek bir canlı organizma gibi düşündüler. İnsan doğaya uygun davrandığı müddetçe ruhunu huzura kavuşturabilir. İnsan için en önemli erdem bilgeliktir.
Zenon'dan sonra Stoacılar, apatheia'nın, yani duyumsamazlığın ("apati") peşine düştüler. Onlara göre, ideal olan duygusuz, vurdumduymaz ve incinmez olmaktı. Bunu bir metaforla şöyle açıklamaktaydılar:
İnsan arabaya bağlanmış bir köpektir; eğer akıllıysa, onunla birlikte koşar.
Doğayı bir arabaya, insanı da bu arabaya bağlanmış bir köpeğe benzeterek, doğa ve insan arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışmışlardır. Onlara göre insan doğaya uyum gösterdiği sürece mutlu olmaması için hiçbir sebep yoktur.
Apati, Stoacı filozofların ulaşmak istedikleri veya olmak istedikleri ruh halidir. Sanki bir duygusuzluk durumu gibi anlaşılmış olsa da aslında böyle değildir.
Apati, insanın duyu organları vasıtasıyla edindiği duyumlarına dayalı olarak geliştirdiği yargılarını askıya alma halidir.
Bu haldeki insan, önyargılarından tamamen arınmış, her olayı ve olguyu olduğu gibi algılayabilen, ruhu dinginliğe ulaşmış kişidir.
Hayatın amacı olan mutluluğun yolu bilgelikten, doğa ile iç içe yaşamaktan ve insan eylemlerinin doğa yasalarıyla uyumlu olmasından geçer.
Stoacı Toplum ve Siyaset Felsefesi
- Stoacılar bir evrensel kardeşlik ve dünya vatandaşlığı anlayışına sahiptirler.
- Her bir insan doğanın bir parçası, adeta bir yapı taşıdır. Bu nedenle insanların ırk, renk, coğrafya veya zenginlik gibi farklılıklardan dolayı ayrıma uğraması yanlıştır.
- İnsanlar, evrensel eşitliğe sahiptir. Evrensel bir devlet olmalı ve tüm insanlara eşit davranmalıdır.
- Stoacılar, insanlar arasında var olduğu söylenen zengin-fakir, özgür-köle, çirkin-güzel, asil-barbar gibi farklılıkların önemli olmadığına iddia etmişler ve asıl farklılığın Tanrı'nın yazgısından kaynaklandığını belirtmişlerdir.
- Kölelik, gerçek özgürlükle ilgili değildir. Stoacılara göre gerçek özgürlük, insanlara dışarıdan sunulan bir şey değildir, insanın bilgeliği sayesinde kendi zihninde üretebileceği bir durumdur. Böyle bakıldığında zengin biri kendi duygularının kölesi, fakir bir insan ise zihninin efendisi olabilir.
- İlk dönem Stoacıları devlet, aile, tapınak ve paranın olmadığı bir toplum düzeni tasarlamışlardı. Geç Stoa döneminde ise bilgeler tarafından yönetilen evrensel devlet anlayışı gelişmiştir. Günümüzde bu bir monarşik düzen olarak değerlendirilebilir.
Sonuç
Bir imparator olan Marcus Aurlius ile azat edilmiş bir köle olan Epictetos'un aynı felsefe öğretisini benimsemiş olmaları, Stoacı ahlakın tüm insanları eşit ve kardeş görmesinin bir işaretidir.
Belki de bugünün küresel dünyasında tartıştığımız dünya vatandaşlığı, yani yeryüzünde yaşayan insanların ırk, renk, dil ve inanç ayrımı olmaksızın dünyanın vatandaşları olduğu anlayışı kökenini Helenistik dönem stoa öğretisinden almaktadır.
Stoa öğretisi hem kendi döneminde hem Rönesans döneminde ve hem de çağdaş denemde etkilerini sürdürmüş hatta Montaigne, Descartes ve Pascal gibi filozoflara esin kaynağı olmuştur.
Stoacılar Kıbrıslı Zenon vasıtasıyla ilk defa felsefe konularını mantık, fizik ve ahlak olmak üzere üç disipline ayırmışlardır.
Başka bir deyişle, felsefenin ana konusu olan ahlak felsefesinin yanında fizik ve mantık bilimlerini de işin içine katmışlardır. Stoacılara göre mantık, bir düşünme biçimi olup kavram geliştirmek, yargıya varmak ve fikir alış verişinde bulunmaktır. Stoa fiziğinde evren, ancak evrensel bir akıl ile açıklanabilir.
Stoa ahlakının hedefi ise, insan ruhunun evrensel akıl içinde şekillenmesini ve doğaya bilinçli olarak uymasını sağlamaktır.
Stoacılara göre, mantık, fizik ve ahlak arasında kesin bir sınır çizmek mümkün değildir.
Bunlar birbirinden ayrılmayan bütünün parçalarıdır. Stoacılar, felsefenin işlevini bir yumurtaya benzeterek açıklarlar. Buna göre fiziği yumurtanın sarısına, ahlakı yumurtanın akına ve mantığı da yumurtanın kabuğuna benzetirler. Bu benzetme bize Stoa öğretisine göre bu üç disiplinin vazgeçilmez ve birbirleriyle nasıl iç içe geçmiş halde olduklarını gösterir. Onlara göre insanlık; mantık, fizik ve ahlakı bir bütün olarak öğrenmeden mutlu bir yaşam tarzı geliştirmesi mümkün değildir.
Bugün baktığımızda da fiziğin maddeyle, mantığın bilme ile ve ahlakın da duygularımızla ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Fizik, insanın ve evrenin madde halini; mantık, düşünme biçimimizi ve akıl yürütmemizi; ahlak ise duygularımızı da işin içine katarak diğer insanlarla ve doğayla nasıl ilişkiler kurabileceğimizi açıklamaya çalışır.
Sonuç olarak, Stoacılık ile bugünün dünyası arasında her iki dönemin her iki dönemin zaman diliminin farklı olmasına rağmen oldukça benzerlikler bulunduğu söylenebilir.
Büyük İskender İ.Ö 323 yılında öldükten sonra, eudaimoniaya veya mutluluğa nasıl ulaşılabileceğini bulmaya çalışan birkaç felsefe okulu ortaya çıkmıştır.
Stoacılık ise bu felsefeler arasında en ünlüsüydü. İ.Ö 330 civarında Kitionlu Zenon ile başlayarak, stoacılar bir dizi felsefi alanı kapsıyordu: etik, mantık ve metafizik.
Stoacığın metafizik kuramı, temel ilkeleri açıklamaya yardımcı olmaktadır. Stoacılar, Tanrı ve evrenin, pneuma adı verilen bir tür ilahi ateş aracılığıyla çalışan ‘’ilahi logos’’ adı verilen tek bir varlık olduğuna inanıyorlardı.
Evrendeki her şey Logos tarafından gelir. Gezegenler, yıldızlar, insanlar ve hayvanlar, edilgen madde olarak görülmüş ve hepsi ilahi, akılcı logosun kendileri için belirlediği kadere tabi tutulmuştur. İlahi kadere olan bu inanç, stoacılığın temel düşüncelerinin merkezinde yer almaktadır.
Evrendeki edilgin nesneler, kader zincirini takip etti ve onların öz doğalarına göre yaşadı. Stoacıların ‘’doğayla uyum halinde yaşamak’’ dedikleri şey de budur. Stoacı düşünceye göre, kader ve özgür irade bir aradadır. İnsan, rasyonel bir hayvan olarak öz doğasını kabul etmeyi seçmelidir.
Evren önceden ilahi logos tarafından önceden belirendiği için, stoacılar kontrol edemeyeceğimiz şeyler için endişelenmememiz gerektiğini düşündüler. Kontrolümüz dışındaki bir olaya öfke ve korku yoluyla olumsu tepki vermek us dışıdır.
Stoacılık, öyleyse rasyonel bir varlık olarak insanın us dışı seçimler yapmaktan ve erdemini tehlikeye atmaktan kaçınmak için duygularını kontrol etmesi gerektiğini tedris eder.
Erdem, başlıca dört idealden oluşan stoacılığın itici gücüdür; cesaret, adalet, ılımlılık ve bilgelik. Stoacılar, kötülüğün insanoğlunun dğasında olmadığına, sadece ilahi logosun ve öz doğamızın cehaletinden geldiğine inanıyorlardı. Stoacı filozoflar, duyguların tamamen ortadan kaldırılmasını savnmadılar. Ama iç huzur için çabalayarak kötülükten, cehaletten ve mutsuzluktan kaçınabileceğimize, erdemli bir yaşam sürmemize izin verebileceğimize inandılar.
Sonsöz
Temelinde güzel öğretilere dayanan makul bir felsefe akımı olarak görünüyor. Ancak bu akım belli kesimlerin işine gelmemesi yüzünden şu an ki modern dünya da işlevsiz kalmıştır. Sebepleri siyasi, ekonomik ve sosyolojik olabilir. Sonuçları da bu minvalde gelişeceği için zararlı görülmüş olabilir.
Yeni dünya düzeni savunucuları, küreselciler de bu akımı savunur gibi davransalarda amaçları insanları manupile edip, asıl hedeflerine yani elit bir yönetici kesim oluşturmak olduğunu unutmayalım.
Kaynaklar
https://evrimagaci.org/stoacilik-nedir-stoa-felsefesi-fizik-mantik-ve-ahlaki-nasil-bir-arada-ele-alir-11799
https://onculanalitikfelsefe.com/bilmeniz-gereken-8-stoacilik-filozofu-edd-hodsdon/
https://fularsizentellik.com/journal/2018/8/19/stoacilik
Yorumlar
Yorum Gönder