Altın Madenciliği

Dünyada altın madenciliği nasıl yapılıyor, kazalar ne kadar yaygın?




Filipinler'de olduğu gibi dünyanın bazı bölgelerinde cıva, küçük ölçekli madencilik faaliyetlerinde altını ayrıştırmak için hala kullanılıyor.

Erzincan’ın İliç ilçesindeki Çöpler altın madeninde meydana gelen toprak kaymasında toprak altında kalan 9 işçiyi arama çalışmaları halen devam ediyor.

Uzmanlar maden ocağıyla ilgili yıllardır pek çok uyarı yapıldığını, böyle bir kazanın meydana gelebileceğinin bilindiğini ancak bu uyarıların dikkate alınmadığını belirtiyor.

Altın madenciliği dünyada oldukça yaygın bir madencilik türü.

İstatistik sitesi Statista'ya göre 2022 yılında dünyada yaklaşık 3 bin ton altın üretildi.

Dünya Altın Konseyi verileri, 2022 yılında dünyanın en büyük altın üreticisinin, küresel üretimde yaklaşık yüzde 10'luk bir pay ile Çin olduğunu gösteriyor.

Çin'i Rusya, Avustralya, Kanada ve ABD izliyor.

En çok altın üreten madencilik şirketleri ise ABD ve Kanada ortaklığındaki Newmont ile merkezi Toronto'da bulunan Barrick Gold.


Peki altın madenciliği dünyada nasıl yapılıyor? Siyanür her yerde kullanılıyor mu? Kazalar ne kadar yaygın?

Altın madenciliği yöntemleri


Altın madenciliği, 10 yıla kadar sürebilen bir araştırma süreciyle başlayan, daha sonra geliştirme ve sondaj aşamalarıyla devam eden çok aşamalı bir süreç.

Üretimin yapıldığı madenler 30 yıla kadar aktif kalabiliyor.

Altın madenciliğinin farklı yöntemleri var:

Plaser madenciliği: Biriken ağır mineralleri kazmak, taşımak, konsantre etmek ve geri kazanmak için suyun kullanıldığı oldukça eski bir yöntem.

Sert kaya madenciliği: Dünyada en çok kullanılan yöntem. Altını kayadan doğrudan çıkarmak için açık bir ocak veya yeraltı tüneli kullanılıyor.

Bazı durumlarda bakır, kum ve çakıl gibi diğer kaynaklar çıkarılırken altın da bulunabiliyor, buna da yan ürün madenciliği deniyor. Örneğin bakır madenlerinde genellikle önemli miktarda altın da çıkabiliyor.


Altını ayrıştırma


Altın, çıkarılan kayaçların arasında gözle görülür büyüklükte ise siyanür kullanmadan ayrıştırılabiliyor.

Düşük maden potansiyeline sahip yataklarda ise siyanür kullanılıyor.

Bu işlemde kayaçtan elde edilen cevher siyanür ile işleniyor ve siyanür altını çekiyor.

Geriye kalan siyanürlü atık, su ile arındırılıyor ve bir havuzda tekrar kullanılmak üzere tutuluyor.

Birçok uzman siyanürün en etkili ve ekonomik yöntem olduğunu söylerken bazıları bu sürecin tehlikeli olduğuna dikkat çekiyor.

Cıva da altını ayrıştırmak için kullanılan bir kimyasal.

Cıvanın beyin hasarına, ağır hastalıklara ve doğumda komplikasyonlara yol açtığı gerekçesiyle 2013 yılında Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 140'tan fazla ülke, cıva kullanımını küresel çapta ortadan kaldırmayı taahhüt etmişti.

Büyük ölçekli madenlerde cıva kullanımı sona erse de dünyanın birçok yerinde küçük ölçekli madencilikte kullanımının devam ettiği bildiriliyor.




Siyanür her yerde kullanılıyor mu?


Maden Mühendisleri Odası'na göre dünyada altın üretiminin yaklaşık yüzde 85'inde siyanür kullanılıyor.

Dünyanın en büyük şirketlerine bakıldığında siyanürün yaygın bir şekilde kullanıldığı görülüyor.

Ancak bazı ülkelerde siyanür kullanımına yönelik çeşitli kısıtlamalar var.

Avrupa Parlamentosu, 2010 yılında Avrupa Komisyonu'nu siyanür madenciliğinin tamamen yasaklanması için harekete geçmeye çağıran bir karar tasarısını oyladı.

Ancak Komisyon böyle bir yasağı uygulamak için mevzuat önermeyi reddetti.

Güney Afrika Madencilik ve Metalurji Enstitüsü'ne (SAIMM) göre ABD'de altın işlemede siyanür kullanımı Montana ve Wisconsin eyaletlerinde yasak.

Arjantin'de de bazı eyaletler siyanür madenciliğini yasakladı, ancak federal düzeyde bir yasak bulunmuyor.

2002 yılında Çekya Parlamentosu, altın madenciliğinde siyanürü yasaklama kararı aldı.

Macaristan'da da 2009 yılında siyanür ile madenciliğin tamamen yasaklanmasına karar verildi.




Güney Afrika'da Harmony Gold'un Doornkop madeninde çalışan madenciler, 2014'te meydana gelen maden kazasında ölen meslektaşlarını anmak için bir araya geldi

Geçmişte yaşanan kazalar

Maalesef altın madenciliğinde de insanları ve çevreyi olumsuz etkileyen kazalar oldukça yaygın.

Romanya’da 2000 yılında yaşanan maden kazası, Çernobil’den sonra Doğu Avrupa’daki en yıkıcı endüstriyel kazalardan biri olarak kayıtlara geçti.

Baia Mare siyanür sızıntısı olarak anılan olayda nehre karışan zehirli madde büyük bir çevre felaketi yarattı.

Macaristan ve Sırbistan’a da ulaşan sızıntı nedeniyle Tuna Nehri’nde toplu balık ölümleri yaşandı.

Yakın geçmişte altın madenlerinde yaşanan diğer büyük kazalarsa şöyle:

1971: Romanya'daki Certej adlı altın madeninde yaşanan bir kazada atık suyun depolandığı barajın patlaması sonucu 300 bin metreküp zehirli su Certeju de Sus adlı kasabayı bastı. Olayda 89 kişi hayatını kaybetti.

1984: Papua Yeni Gine'deki Ok Tedi madeninde 2 milyar tondan fazla işlenmemiş atık su maden çevresine boşaltıldı. Zehirli atıkların bölgede yaşayan en az 50 bin kişiyi etkilediği düşünülüyor.

Aynı yıl Kanadalı şirket Galactic Resources'un ABD'de işlettiği Summitville adlı altın madeninde siyanür kullanılması üzerine 610 bin metreküp zehirli atık suyun biriktiği anlaşıldı. Şirketin iflas etmesi üzerine ABD hükümeti, atık suyun temizlenmesi için yüzlerce milyon dolar harcamak zorunda kaldı.

1995: Kanadalı Omai Gold Mines şirketinin Guyana'da işlettiği madende büyük bir sızıntı yaşandı. Yaklaşık 3 milyon metreküp siyanürlü atık suyun bölgedeki Omai ve Essequibo nehirlerine karıştığı ortaya çıktı.

1996: Filipinler'deki Marcopper Mining adlı Kanadalı şirketin işlettiği Mt. Tapian altın madeninin tünellerinde oluşan çatlak zehirli atıkların Makulapnit-Boac nehrine taşmasına neden oldu. Sızıntı, kısa sürede bölgeye yayılırken, çok sayıda köy tahliye edildi. Tarım alanları kullanılamaz hale geldi.

1998: Kanadalı Centerra Gold şirketinin Kırgızistan'da işlettiği Kumtor altın madenine sodyum siyanür taşıyan bir kamyon Barşkaun nehrine düştü.

2000: Avustralyalı Dome Resources adlı şirketin Papua Yeni Gine'deki Tolukuma altın madenine malzeme taşıyan helikopterden siyanür içeren bir tonluk kargo ormana düştü.

2006: Avustralya'da Beaconsfield Madeni çöktü. Bir madenci hayatını kaybetti ve iki madenci iki hafta boyunca yer altında mahsur kaldı.

2009: ABD'li Newmont Mining şirketinin Gana'daki Ahafo madeninden bölgedeki akar sulara siyanür sodyum karıştığı tespit edildi. Olayın ardından çok sayıda balık ölümü kayıtlara geçti.

2014: Güney Afrika'da 2009'dan bu yana meydana gelen en kötü maden kazalarından birinde Johannesburg'da Harmony Gold'un Doornkop adlı madeninde yer altında çıkan yangında mahsur kalan sekiz maden işçisi ölü bulundu.

2015: Kanadalı Barrick Gold adlı şirketin Arjantin'de işlettiği Veladero altın madeninde siyanür sızıntısı yaşandı. Bin metreküpten fazla siyanürlü atık su Potrerillos nehrine karıştı. Yetkililer olayın bir vana sorunundan kaynaklandığını söyledi. İlerleyen günlerde siyanürlü suyun beş nehre ulaştığı tespit edildi.

Hızla gelişen teknolojik ortam, elektrik enerjisi talebini neredeyse geometrik olarak artırmakta, enerji açığı sadece Türkiye’de değil bütün dünyada önemli bir olgu haline gelmektedir. 

Buna rağmen özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, yinelenebilir alternatif enerjiler kullanmak yerine, doğaya en fazla zarar veren fosil kökenli enerji kaynaklarına yönelmeleri izahtan varestedir. 

Son yarım yüzyıl içinde teknoloji yoğun ortam içinde dünyayı saran “teknosfer” sadece Türkiye’de değil bütün dünyada enerji sorununu ve/veya sorunsalını ortaya çıkarmıştır. 

Bu bağlamda gerek dünyada gerek Türkiye’de yürütülen her türlü madencilik çalışmaları, ekonominin dinamizmi, artan nüfus ve rekabet edebilirlik açısından gerekse fiziksel alt yapı gelişmeleri açısından gereklilik taşısa da, kim ne derse desin, doğal çevrenin az veya çok yer yer tahrip olmasına, yer yer yok olmasına neden olmaktadır. 

Altın madenciliği konusunda şunu baştan belirtmek gerekir ki, maden ocaklarının hiç birinin çevreye hiç bir zarar vermediğini kimse iddia edemez, az veya çok mutlak surette ekosisteme tahribatları bulunmaktadır. Kaldı ki, maden ocaklarının faaliyetin tamamlanmasından sonra ekosistemi yeniden oluşturmaya yönelik faaliyetleri en azından ülkemizde nadirattandır. Kaldı ki faaliyet sürecinde kullanılan siyanürün, (siyanürün yarılanma ömrü kısa olsa bile) az veya çok çevre olumsuz etkisi bulunmaktadır. Taşkın, heyelan, deşarj patlamaları, faylanma vb. olağanüstü durumlarda ortaya çıkabilecek riskler hariç.

Altın üretiminde kullanılan sodyum siyanür, su ve kireç ilavesiyle çözelti haline getirilir. Cevherin özelliğine göre, seçilen yığın liçi veya tank liçinde seyreltik siyanür çözeltisi, pH 10.5 e cevherin içindeki katı haldeki altını çözerek, altının sıvı faza geçmesini sağlamaktadır. Sıvı faza geçen altın daha sonra aktif karbon (Hindistan cevizi kabuğundan yapılan kömür) üzerinde toplanır. Basınç altında, aktif karbondan sıyrılan altın, elektrolizden geçirilerek katı zerrecikler halinde katotta toplanır. Toz halindeki altın ergitme fırınında 1063 ºC sıcaklıkta ergitilerek potalara dökülür. Potalara dökülen altına Dore Altın denir. 

Dore Altın saf olmayıp içinde bakır, gümüş, demir vb. diğer metaller bulunabilir. Dore Altın rafineriye gönderilerek içindeki diğer metallerden arındırılıp 999,5-999,9 saflıkta altın haline getirilmektedir. 2 Bütün bunların yanında söz konusu elementin doğal ortamdan çıkarılıp işlenmesi için sadece Türkiye’de değil bütün dünyada yaklaşık % 80 oranında siyanür bileşimi (NaCN) kullanılmaktadır. 

Bu bağlamda halk arasında SİYANÜR olarak bilinen kimyasal bir bileşimdir ve kökeninde karbon ve azot elementleri bulunmakta, bu bileşimin adına da sodyum siyanid denilmektedir. Düşük tenörlü madenlerde yığın liçi yöntemi kullanılmaktadır.

Türkiye, altın üretiminde yüzde birlerde yer alırken, mücevherat sektöründe altın ihracatında Hindistan’dan sonra ikinci sırada yer almaktadır. Türkiye 70 ülkeye yılda yaklaşık 1,5 milyar ABD Doları tutarında katma değeri yüksek işlenmiş altın-takı ve mücevherat ihracatı gerçekleştirmektedir. Bunun yanında yine Türkiye S. Arabistan ve Çin’den sonra 3. Altın satınalmada dünya üçüncüsüdür.

Atatürk 1933 yılında, MTA ve Etibank’tan önce Altın ve Petrol Arama ve İşletme İdareleri Teşkiline Dair Kanun’u çıkartmıştır. Altın Arama ve İşletme İdaresi Başkanlığı, Türkiye dahilinde altın ve bunlarla beraber çıkacak diğer madenleri aramak ve arama neticeleri elverişli olursa bu madenleri işletmekle görevlendirilmiştir. Ancak Atatürk döneminde kurulmuş bulunan bu kurumlar yakın tarihe göz attığımızda kayda değer bir aktivitede bulunmamıştır.



Kaynaklar

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/405890
https://www.bbc.com/turkce/articles/cw8j94gnn71o    

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çöp DNA (İnsan DNA' sının %98' i)

Bakım Yönetimi

Matrix Felsefesi ve Platon' un Mağara Alegorisi