Spinoza' nın "Etika"' sı Hakkında

Spinoza'nın Tanrısı: "Etika" Ekseninde Spinoza'nın Tanrı Görüşü


Spinoza, 24 Kasım 1632 tarihinde Hollanda’da dünyaya gelir. Babasının haham olma ısrarlarına rağmen o, mercek tamiri işinde çalışır ve daha sonraları bu işin felsefi perspektifine de katkılarını şüphesiz ki görür. O, felsefesini oluştururken, “sorgulama gözlüğünü” gözüne takar ve etkilendiği filozofların felsefelerini kendi düşünceleriyle harmanlayıp, özgün bir felsefi sistem oluşturur. 

Spinoza, aydınlanmanın erken dönem düşünürlerinden birisidir. Evren ve insan ile ilgili modern görüşler ortaya sürerek öncü ahit eleştirileri yapmış ve zamanla 17. yüzyıl felsefesinin en önde gelen rasyonalistlerinden birisi olmuştur.


Önemli Eserleri


*Ethica
*Tanrı, İnsan ve İnsanın Mutluluğu Üzerine Kısa İnceleme
*Politik İncelemeler, (Tractatus Politicus)
*Kavrayış Gücünün Gelişimi
*Descartes Felsefesinin İlkelerinin I. ve II. Bölümlerinin Benedictus Spinoza Tarafından *Geometrik Yöntemle Tanımlanması.
*Teolojik-Politik İncelemeler


Bu sorgulamalarının etkisiyle zamanla Yahudiliğin bu dine inananlara sunduğu yorumlardan uzaklaşır ve bu uzaklaşmanın etkisini bir süre sonra yaşayacağı olaylarda görür.

Yüzyıllar boyunca düşünceleri yüzünden yargılanan birçok filozof gibi Spinoza da kendi döneminde bazı kesimlerce yargılanır ve Yahudi cemaatinden aforoz edilerek bunun cezasını en ağır şekilde öder. 

Bu olaydan sonra da daha önceleri taktığı o sorgulama gözlüğünü gözünden hiç çıkarmaz. Felsefi sistemini oluştururken Descartes’in felsefesini tanır ve onu iyice özümsedikten sonra kendi düşünceleriyle Descartes arasındaki farklılıkları bulup kendi yolunda yürümeye devam eder.

Spinoza, felsefi hayatı boyunca sadece Descartes’ten etkilenmez; aynı zamanda Platon, Aristoteles gibi Antik Yunan filozoflarının yanı sıra İbn-i Sina ve İbn-i Rüşd gibi Arap filozoflarından da etkilenir. 

Spinoza bu kertede etkilenmelere karşın özgün düşüncelerinden vazgeçmez ve 17. yy.ın en önemli rasyonalistlerinden biri olur.

Çileli bir hayat yaşayan Baruch Spinoza 21 Şubat 1677’te hayata gözlerini yumar.


Ahlakın Geometrik Temellendirmesine Dayanan Bir Başyapıt: Etika


Platon’un yüzyıllar öncesinde Academisi’nin kapısına yazdığı “Geometri bilmeyen giremez.” yazısı ile Spinoza’nın Etika adlı eserinin geometrik bir temele dayanması bir anlamda bağdaşır görünmektedir. 

Biliyoruz ki Spinoza felsefi sistemini oluştururken Antik Çağ filozoflarından özellikle Platon ve Aristoteles’ten etkilenmiş ama daha önce de bahsettiğimiz gibi bu etkilenmeler sonucunda özgün düşünce dünyasını yaratmıştır. Şüphesiz ki ahlakın geometrik temele dayandırılması fikri çok ilginçtir. Bu durum, Spinoza‘nın da "geometrinin bilen özneye kazandırmaya çalıştığı kesinlik"e ulaşmak için çabaladığı fikrine götürür bizi.

Spinoza, Etika kitabı ile yapmaya çalıştığı şeyi aslında Etika’nın tam başlığında bize sunar: 

Geometrik Yöntemle Kanıtlanmış ve Beş Bölüme Ayrılmış Ahlak. Bahsi geçen eserdeki fikirleri Spinoza, 5 başlık halinde incelemiştir. Etika, bizim de bu yazımızın konusu olan “Tanrı Hakkında” başlığı ile başlar. Bu kısımda sekiz tanım, yedi aksiyom ve otuz altı önerme ile bir ek bulunmaktadır. Daha çok soyut bir dil kullanılarak yazılan bu kitaptaki fikirleri anlamlandırmaya çalışan insan, bir parça korkar yapmaya çalıştığı şeyden. Biz de bu yazımızda bu korkuyu biraz olsun azaltmak amacıyla Etika’nın ilk bölümünü elimizden geldiğince anlamaya ve anlatmaya çalışacağız. Biz bu yazıda, Etika'nın Tanrı Hakkında bölümüyle ilgili bazı tanım, aksiyom ve önermeler üzerinden çeşitli açıklamalarda bulunacağız.


Etika'nın Argümanlarının Tam Özeti


Etika'nın ilk bölümünde geçen ve bu yazımızın konusunu oluşturan tanım, aksiyom ve önermelerin tamamı şu şekildedir:

Tanımlar

Tanım 1: Özü varlığı kuşatan, başka deyişle tabiatı ancak var olarak tasarlanabilecek olan şeye, kendi kendisinin nedeni (causam sui) diyorum.

Tanım 2: Sınırlı olan, yani kendisiyle aynı tabiatta başka bir şeyle sınırlanabilen bir şeye kendi cinsinde sonlu diyorum. Diyelim, cisim kendi cinsinde sınırlıdır , çünkü biz herhangi cismi tasarlasak, tasarladığımızdan daha büyük bir cismi tasarlayabiliriz ve bu daha büyük cisim birinci cisimle aynı tabiatta olduğu için, cismin kendi cinsinde sonlu olduğunu söylemek doğrudur . Nitekim bir düşünce başka bir düşünce ile sınırlandırılmıştır . Fakat cisim düşünce ile ve düşünce de cisimle sınırlandırılmamıştır.

Tanım 3: Kendi başına var olan ve kendisi ile tasarlanan, yani kendisini teşkil edecek başka hiçbir fikrin yardımı olmaksızın hakkında fikir edindiğimiz şeye cevher diyorum.

Tanım 4: Cevherde, onun özünü meydana getirmek üzere algıladığımız şeye sıfat (ya da yüklem) diyorum.

Tanım 5: Cevherin duygulanışına, başka deyişle kendi kendisine değil, başka bir şeyde var olan (in alio) ve ancak bu başka şey yardımıyla tasarlanan şeye tavır diyorum.

Tanım 6: Mutlak olarak sonsuz bir varlığa, yani sonsuz sıfatları olup başsız ve sonsuz (ezeli) özü bu sonsuz sıfatlarında her biriyle ifade edilmiş olan cevhere Tanrı diyorum.

Tanım 7: Sırf kendi tabiatının zorunluluğu ile var olan ve etkinliği yalnız kendisi ile gerektirilmiş bulunan şeye hür diyorum.

Tanım 8: Başsız ve sonsuz (Eternel) olan şeyin yalnızca tanımının zorunlu bir sonucu diye tasarlanması bakımından, varlığa başsız ve sonsuzluk (Eternité) diyorum.

Aksiyomlar

Aksiyom 1: Var olan her şey ya kendisinde, ya da başka bir şeyde (vel in se vel in alio) vardır.

Aksiyom 2: Başka bir şey aracılığı ile tasarlanmayan şeyin (per aliud) kendisinde tasarlanması gerekir (per se).

Aksiyom 3: Verilmiş diye varsayılan gerekli bir nedenden zorunlu olarak bir eser çıkar ve tersine, hiçbir neden verilmiş değilse oradan hiçbir eser çıkmaz.

Aksiyom 4: Eser için olan bilgi, neden için olan bilgiye bağlıdır ve zorunlu olarak onun varlığını kuşatır.

Aksiyom 5: Aralarında hiçbir ortaklık olmayan şeylerden birisi ötekisi ile tasarlanamaz; başka deyişle, birinin fikri veya kavramı ötekinin fikri veya kavramını kuşatamaz.

Aksiyom 6: Her doğru fikrin kendi objesine uygun olması gerekir (suo ideato).

Aksiyom 7: Bir şey eğer var değil diye tasarlanabiliyorsa, bu şeyin özünün varlığı kuşatmadığından emin olunabilir.

Önermeler

Önerme 1: Cevher tabiatça, kendi duygulanışlarından önce gelir.

Önerme 2: Farklı sıfatları olan iki cevher arasında ortak hiçbir şey yoktur.

Önerme 3: İki şey arasında hiçbir ortaklık olmadığı zaman, onlardan biri ötekinin nedeni olamaz.

Önerme 4: İki ya da birçok seçik şey, birbirlerinden ya cevherlerin sıfatlarının farklılığından ya da cevherlerin tavırları ve duygulanışlarının farklılığından dolayı seçiktirler.

Önerme 5: Alemde aynı tabiatı ya da aynı sıfatı olan iki ya da birçok cevher olamaz.

Önerme 6: Bir cevher başka bir cevher tarafından meydana getirilemez.

Önerme 7: Var olmak bir cevherin tabiatı gereğidir.

Önerme 8: Her cevher zorunlu olarak sonsuzdur.

Önerme 9: Bir şeyin ne kadar varlığı veya gerçekliği varsa, onun o kadar sıfatı vardır.

Önerme 10: Bir cevherin her sıfatı kendisi ile (per se) tasarlanmalıdır.

Önerme 11: Herhangi sonsuz ve ezeli bir özü ifade eden sonsuz sıfatlardan kurulmuş cevher ya da Tanrı zorunlu olarak vardır.

Önerme 12: Kendisinden cevherin bölünebilirliği sonucu çıkarılabilen cevherin hiçbir sıfatı hakkında doğru bir kavram edinilemez.

Önerme 13: Mutlak olarak sonsuz bir cevher, bölünemezdir.

Önerme 14: Tanrıdan başka cevher olamaz ve tasarlanamaz.

Önerme 15: Var olan her şey Tanrıda vardır ve Tanrı olmadan hiçbir şey var olamaz ve tasarlanamaz.

Önerme 16: Tanrının tabiatının zorunluluğundan, sonsuz tavırlar halinde sonsuz şeyler, yani sonsuz bir aklın bütün tasarlayabileceği şeyler çıkmalıdır.

Önerme 17: Tanrı hiçbir baskıya bağlanmadan, sırf kendi tabiatının kanunlarıyla tesir eder , etkindir.




Spinoza'nın eseri: Geometrik Düzene Göre Kanıtlanmış ve Beş Bölüme Ayrılmış Olan Etika


Etika’nın İlk Bölümü: Tanrı Hakkında


Spinoza, Etika’da tümdengelim yöntemini kullanarak eserini genel bir başlıktan hareketle kurmaya çalışır. Bu yüzden bu ilk bölümdeki ilk tanım bir anlamda “Tanrı nedir?” sorusunun cevabını oluşturur. Elbette bu soru Spinoza’dan önce de birçok filozof tarafından sorulan bir sorudur. Her filozof bu soruya kendi felsefi düşünüşüne uygun cevaplar vermiştir. Söz gelimi Platon’da Tanrı (Demiurgos) "iyi ideası" ile özdeşleşmiş, Aristoteles’te ise “İlk Hareket Ettirici” şeklinde nitelenmiştir.

İşte Spinoza da Etika adlı yapıtının "Tanrı Hakkında" bölümünün ilk tanımında tanrı hakkında soruşturmalarda bulunur. Ona göre Tanrı, kendi kendisinin nedeni olandır. Yani Tanrı, var olmak için başka bir nedene ihtiyaç duymayan zorunlu varlıktır. Spinoza, bize bunu Tanım 1'de açıklıkla söyler. Fakat tanımda kullanmadığı tek kavram Tanrı'dır. Biz bu tanımın Tanrı için söylendiğini daha sonra anlarız. 


Tanım 1 şu şekildedir:


Özü varlığı kuşatan, başka deyişle tabiatı ancak var olarak tasarlanabilecek olan şeye, kendi kendisinin nedeni (causam sui) diyorum.

Spinoza, daha sonraki tanımlamalarda okurlarına “cevher”in ne olduğunu ve Tanrı’nın cevher tanımının neresinde yer aldığını anlatmaya çalışacaktır. İlk etapta birden fazla cevherin olabileceği görüşünden hareket eden Spinoza daha sonra tek bir cevherin olmak zorunda olduğunu bize kanıtlarla sunmaya çalışır. 

Bu yüzden Descartes’te birden fazla cevherin olabileceği görüşü Spinoza’da tek bir cevherin olması gerekliliğine indirgenir. 

Spinoza bu görüş bağlamında ruh ve bedeni iki ayrı cevher olarak değil de tek bir cevherin farklı yansımaları olarak açıklayacaktır. Şimdi, konumuzdan sapmamak amacıyla cevher kavramına geri dönelim.

Cevher, Spinoza’ya göre kendi kendisiyle açıklayabildiğimiz ve bu durumda anlaşılabilmesi için başka bir şeye ihtiyaç duymadığımız şeylerdir. Cevherin açıklandığı tanım 3 şu şekildedir:


Kendi başına var olan ve kendisi ile tasarlanan, yani kendisini teşkil edecek başka hiçbir fikrin yardımı olmaksızın hakkında fikir edindiğimiz şeye cevher diyorum.


Bu cevher tanımına benzer tanımlar felsefe tarihinde daha önce de var olmuştur. Bu noktada bir parça soluklanıp Aristoteles’in cevher tanımına bakmanın faydalı olacağı görüşündeyiz. Aristoteles’e göre cevher, varlığını devam ettirmek için kendinden başka bir varlığa ihtiyaç duymaz. Kendisi bir başka varlığın yüklemi değildir ama başka varlıklar cevherin yüklemleridir. Bir cevher, nitelikleri olmadan düşünülemez; nitelikleri olan şey de cevhersiz düşünülemez. Şimdi Aristoteles’in cevher hakkındaki fikirlerinden yola çıktığımızda Spinoza ve Aristoteles arasındaki benzerlikleri rahatça görebiliriz.

Cevher tanımında bulunan Spinoza daha sonra Tanrı’nın tek cevher olduğunu belirtir. Bunu da Çetin Balanuye’nin, “Spinoza: Bir Hakikat İfadesi”adlı kitabında belirttiği gibi 6-14. önermeler arasında açıklamaya çalışır. Bu önermelerle yetinmez ayrıca bize bazı kanıtlamalar da sunar. “Neden birden fazla cevher yoktur?” sorusu Tanrı’nın tek cevher olma meselesi için aydınlatıcı bir sorudur. O halde Tanrı’nın tek cevher olma durumuna geçmeden önce birden fazla cevherin olmaması meselesini Spinoza ışığında aydınlatmaya çalışalım.


Spinoza'da Sıfat Kavramı


Spinoza Tanrı hakkındaki görüşlerini açıklarken bize, cevherden sonra önemli bir kavram daha söyler: sıfat. Peki nedir bu kavram? Kısaca, bu kavramın Spinoza bağlamında neyi ifade ediyor oluşuna bir bakalım. Sıfatlar cevherin özünü oluşturan şeylerdir. Bir başka deyişle cevherin özünü anlamamızı sağlayan şeyler sıfatlardır. Sıfat kavramı çeşitli önermelerde geçer ve tanım 4'de Spinoza'nın sıfat kavramından ne anladığını rahatlıkla görürüz. Gelelim Spinoza'nın 2. önermesine. 2. önerme şu şekildedir:


Farklı sıfatları olan iki cevher arasında ortak hiçbir şey yoktur.


Cevherin sıfatlara sahip olduğunu yukarıda belirttik. Bir cevher kendi kendisinin nedeni olmak zorunda olduğuna göre bu cevher, kendi kendisiyle anlaşılabilir demektir. Çünkü cevher, tanım gereği başka bir şeye ihtiyacı olmayandır. O halde iki cevher arasında herhangi bir bağlantının olmaması gerekir. Eğer bir bağlantı oluşursa cevher tanımından uzaklaşılmış olunulur. Spinoza önerme 2 ile önerme 3 arasında bir bağlantı kurar ve dolayısıyla 3. önermeyle birlikte 2. önermenin anlaşılırlığı artmış bulunur. Önerme 3 şu şekildedir:


İki şey arasında hiçbir ortaklık olmadığı zaman, onlardan biri ötekinin nedeni olamaz.


Neden-sonuç ilişkisi, bağlantılı iki durumu gerektirir. Çünkü bir sonuç kendisi için bir neden ister. Örneğin, bir A kişisi düşünelim. Bu A kişisi yolda yürürken ayağı taşa takılıp yere düşecek olsun. Bu olayı izleyen B kişisi yere düşen A kişinin düşme eylemi için bir neden arar. Yerde duran taş ve taşa takılma ile düşme eylemi arasında bir paralellik vardır. O halde diyebiliriz ki A kişisinin yere düşmesinin sebebi ayağının taşa takılmasıdır.

Bu açıklamalardan sonra 2 ve 3. önermelerden şöyle bir çıkarımda bulunabiliriz: Farklı sıfatları olan iki cevherin arasında bir bağlantı olmadığı için biri diğerinin nedeni olamaz. Zaten bu durum cevher tanımına da uygun değildir. Bunlar bizi, Spinoza’nın felsefesine göre birden fazla cevher olamaz fikrine götürür. Spinoza’nın 6. önermesi, Spinoza’nın Tanrı tanımlamasını anlama yolunda artık daha da rahatlatır bizi:


Bir cevher başka bir cevher tarafından meydana getirilemez.


Spinoza 6. önermeye 2 ve 3. önerme kanalıyla ulaşır. Farklı sıfatları olan cevherler arasında bağlantı olmadığına göre bu cevherlerden biri ötekinin nedeni olamaz. Arasında neden-sonuç ilişkisi olmayan cevherler birbirleri tarafından meydana getirilmemiş demektir.

Spinoza Tanrı hakkında soruşturma yaparken daha önce bahsettiğimiz gibi "geometrik temellendirme yöntemi"ni kullanır. Bu, aslında Öklid’in kullandığı bir yöntemdir. Öklid “Elementler” adlı kitabında kendi zamanındaki geometri ile ilgili bilgileri bir araya getirmiş; yöntem olarak da çeşitli tanımlar, aksiyomlar ve önermelerden oluşan sentetik yöntemi kullanmıştır. İşte Spinoza da Öklid’in kullandığı bu yöntemden hareketle, Etika kitabında ele aldığı metafiziksel konuları açıklamaya girişmiştir. Etika ile biraz haşır neşir olunduğunda, çok bariz bir şekilde şunun farkına varılır: Spinoza, geometrinin kesinliğini kendi akıl yürütmelerinde tanımlar, aksiyomlar ve önermeler sayesinde bize sunar. Bu yüzden bir önermede okunulan cümle, diğer önermede temellendirilmiş olur.


Spinoza'da Tanrı'nın Ebedi ve Ezeli Oluşu


Spinoza’nın Tanrı nitelemelerinin kanıtları Etika’da açıkça görülür. Tanrı, Spinoza’ya göre ezeli ve ebedidir. Spinoza bu savını bize önerme 8’de açıkça bildirir:


Her cevher zorunlu olarak sonsuzdur.


Bu önerme ile ilgili bir de kanıt vardır. Tanım ve önermeler arasında yapılacak bağlantısal okumalar, bize kanıta bile ihtiyaç olmadan Tanrı’nın sonsuzluğu fikrini sunacaktır. Şimdi bu önerme üzerinde biraz duralım. Tanrı’nın ebedi olma fikri zorunlu olarak diğer önermelerden çıkacak bir durumdur. Tanım 2’de Spinoza “sonlu varlıklar”dan bahseder. Bir şey ya “sonlu”dur ya da “sonsuz”dur. Sonluluk fikri, kendi türünden bir şeyle sınırlanan şeyler için söylenmiştir. Yani burada esas olan durum, kendi türünden bir şeyle sınırlandırılmaktır. Cevher, tanım gereği kendi kendisiyle anlaşılabilen bir şey olduğuna göre kendi türünden başka bir şeyle sınırlandırılamaz. Spinoza’ya göre tek cevher Tanrı olduğuna ve Tanrı’nın da bir benzeri olmadığına göre Tanrı sonsuzdur. İşte Spinoza’nın Etika’da yaptığı bu zincirleme bilgi ağı anlaşılması zor olan bir konuda okurlarını bir nebze olsun rahatlatır.


Tanrı'nın Varlığı ve Bu Durumun Sıfat ile İlişkisi


Önerme 7’de Spinoza bize, var olmanın cevherin tabiatında olduğunu söyler. Cevher, tanımı gereği özü varlığı kuşatandır. Var olanın varlığa gelebilmesi için bir nedene ihtiyacı vardır. Cevherin var olma sebebi kendi kendisidir. O halde cevherin kuşattığı varlık kendi kendisidir. Etika’yı anlamak ve anlamlandırmak isteyen bir okur önermeler arasında bir yolculuk yapması gerektiğini bilir. Bu kitap dikkatli bir okuyucunun da fark edeceği üzere geri dönüşler yapılmadan anlamlandırılabilecek bir kitap değildir. O halde önermeler arasındaki bağlantı biz okurlar için çok önemlidir. Şimdi buradan devam edelim. Önerme 9 şu şekildedir:


Bir şeyin ne kadar varlığı veya gerçekliği varsa, onun o kadar sıfatı vardır.


Spinoza’nın önermelerini bir piramit gibi düşünebiliriz. Piramidin en üstünde Tanrı yer alır; çünkü Spinoza Descartes’in aksine, Tanrı’dan yola çıkarak akıl yürütmelere başlar. Spinoza’nın ilk tanımı aslında “cevher” üzerinedir fakat biz daha sonra tek bir cevherin olduğunu ve o tek cevherin de Tanrı olduğunun ayırdına varırız. O halde ilk tanım aslında Tanrı üzerinedir. Descartes’in ulaştığı nihai sonuç Spinoza’nın başlangıç noktasını oluşturur.


 


Descartes ve Spinoza


Spinoza, piramidinin tepe noktasını oluşturan Tanrı fikrinden yola çıkarak diğer önermeleri oluşturur. Genişleyen piramidi oluşturan her önerme bir önceki önermeye bir şekilde zinciri oluşturan halkaların birbirine bağlı olması gibi bağlıdır. Kapalı bir sistem oluşturan bu piramitten çıkan sonuç Tanrı’nın tanımında var olan unsurlardır. Bunu yazımızın ilerleyen kısımlarında açıklayacağız. Şimdi önerme 9’a geri dönelim.


Var olmak, cevherin tabiatında var ise, bir şeyin varlığı ne kadar sağlamsa o kadar sıfatı olmak durumundadır ya da bir şeyin sıfatı ne kadar fazla ise gerçekliği de o oranda artmış olacaktır. Spinoza’nın bize artık açıkladığı Tanrı’nın tek cevher olduğu fikrinden yola çıkarak şöyle bir akıl yürütme yapabiliriz: Tek cevher olan Tanrı’nın sonsuz sayıda sıfatı olduğuna göre Tanrı’nın var olduğu da şüpheye yer bırakmaz çünkü bir şeyin gerçekliği, sıfatları oranında artar.


Spinoza, 10. önerme ile sıfatların doğasını anlama yolunda devam eder. Hatırlayalım sıfatlar, cevherin özünü oluştururdu. Cevherin özünü oluşturan bu sıfatlar, birbirinden bağımsızdırlar. Fakat bu bağımsızlık Spinoza’nın da hemen açıklamaya giriştiği gibi ayrı cevherlere işaret ediyor değildir. Yani birbirinden bağımsız olan sıfatlar, birbirlerinden bağımsız olmaları sebebiyle cevher olarak nitelendirilemez. Çünkü Spinoza'nın felsefesinde tek cevher vardır, o da Tanrı'dır.

Spinoza, sıfatın özünü açıklayıp sıfatla cevher arasındaki bağı anlattıktan sonra 12 ve 13. önermelerde okurlarına cevherin bölünemez olduğunu anlatmaya çalışır. Önerme 12 şu şekildedir:  


Kendisinden cevherin bölünebilirliği sonucu çıkarılabilen cevherin hiçbir sıfatı hakkında doğru bir kavram edinilemez.


Cevher bölünebilirse eğer Spinoza’nın da söylemeye çalıştığı şekilde bölünen parça ya sonlu ya da sonsuz olmak zorunda. Bu iki seçenek dışında başka bir seçenek söz konusu değildir. Aristoteles’in oluşturduğu klasik mantıkla üçüncü halin imkansızlığı maddesini hatırlıyoruz: Bir şey ya A’dır ya da B. Şimdi cevherden bölünen parça sonlu olamaz çünkü bu durum cevher tanımıyla çelişir. Cevher özü gereği sonsuz idi. Bu durumda cevherden çıkan parçanın sonlu olamayacağını kavramış olduk. Geriye tek seçenek kalıyor: Cevherden çıkan parça sonsuz olmak zorunda. Bu durumda sonsuz bir cevherden çıkan sonsuz parçanın toplamı cevherin ilk halinden büyük olacaktır.

Bu şekilde hareket ettiğimizde birden fazla cevherin olacağı sonucunu çıkarmak durumunda kalıyoruz; fakat burada bir çelişki gözümüze çarpıyor. Çünkü Spinoza birden fazla cevherin olamayacağını tek cevherin ise Tanrı olduğunu daha öncesinde söylemişti. Cevherden çıkacak olan parçanın bütünle bir ortaklığı olamayacağına göre aralarında ortaklık olmayan şeylerden doğru bilgi çıkamaz sonucuna varmış oluyoruz.

Spinoza bu sonuca varmamızı istedikten sonra 13. önerme ile söylemeye çalıştıklarını pekiştirir. Zira 13. önerme şu şekildedir:


Mutlak olarak sonsuz bir cevher, bölünemezdir.


Spinoza bundan önceki önermelerle bir sonraki önermede yer alan fikrin temelini hazırlamış olur. Bu kuşkusuz ki akıllıca bir yöntemdir. Zira Etika okuru, 14. önermeyi Spinoza’nın geometrik yönteminin akışına kapılarak kendiliğinden oluşturabilecek düzeye gelir. Ve 12-13. önermeden çıkan nihai sonuç (Önerme 14) şudur:


Tanrıdan başka cevher olamaz ve tasarlanamaz.


Spinoza 15. önerme ile oluşturmaya çalıştığı piramidi tamamlama yolunda önemli bir adım atmış olur:


Var olan her şey Tanrıda vardır ve Tanrı olmadan hiçbir şey var olamaz ve tasarlanamaz.


Spinoza'da Tavır Kavramı


Spinoza'da cevher kendi kendine var olandır. Bunu daha önce açıklamıştık. Tanrı’nın da aynı zamanda tek cevher olduğunu görmüştük. Bir şeyin varlığa gelişi ya kendi kendinedir ya da bir şey, var olmak için bir başka şeye muhtaçtır. O halde tek cevher olan Tanrı dışında kalan her şey varlığını Tanrı’dan alacaktır. Ve yine Tanrı dışında kalan hiçbir varlığın Tanrı olmadığında varlıkları tasarlanabilir olmayacaktır. Spinoza bunu bize tanım 5’te açıkça söyler: 


Cevherin duygulanışına, başka deyişle kendi kendisine değil, başka bir şeyde var olan (in alio) ve ancak bu başka şey yardımıyla tasarlanan şeye tavır diyorum.


Cevherin duygulanışı olma özelliğinde olan tavır, varlığını Tanrı’dan almaktadır. O halde 15. önermeyle diğer önerme ve tanımlar arasında bir çelişki görmeyiz aksine bu önerme ve tanımlar birbirlerini destekler durumdadır. Şimdi şu noktada aksiyom 3’e bakalım: 


Verilmiş diye varsayılan gerekli bir nedenden zorunlu olarak bir eser çıkar ve tersine, hiçbir neden verilmiş değilse oradan hiçbir eser çıkmaz.


O halde varlığın varlığa gelişinin bir sebebi olduğuna göre ve bu neden de (Aristoteles’te İlk Neden olarak ortaya çıkar.) Tanrı olduğuna göre varlığın sebebi Tanrı’dır ve Tanrı nedeninden varlık eseri çıkmak zorundadır.


Spinoza ve Descartes Arasındaki Felsefi Ayrım


Yakından incelemeye çalıştığımız Spinoza’nın cevheri Descartes’in cevherinden oldukça farklılık gösterir. Spinoza 15. önermenin Scolie’sinde (scolie: açıklama) bu ayrımı güçlü bir şekilde vurgular. Çünkü Spinoza’ya göre bazı filozoflar birden fazla cevher olduğu görüşündedir -ki Descartes bunlardan bir tanesidir-ve o filozoflara göre mutlak sonsuz olan Tanrı cevherinden ayrı, sonlu olan cevherler de vardır. Özellikle Descartes’in felsefesini iyi bilen ve ondan etkilenen Spinoza’nın yaptığı bu açıklamalar bizi, zorunlu olarak Descartes-Spinoza ayrımından bahsetmeye zorlar. Descartes’in sonlu cevherinin altında yer alan cevherler madde ve ruhtur. Spinoza adeta Descartes’in fikrine atıfta bulunarak şöyle söyler:

Bununla birlikte, Tanrı'nın asla cisimsel olmadığını kanıtlamak için kullandıkları başka sebeplerle, bir yönden cisimsel ya da uzamlı cevhere Tanrının tabiatı ile asla uzlaştırılamaz gibi baktıklarını gösterdikleri gibi, öte yandan bu cisimsel, tensel cevheri yaratanın Tanrı olduğunu kabul ederler. Fakat ileri sürülen bu yaratmanın nasıl ve hangi güçle meydana gelebileceğini asla bilmezler, bu da açıkça gösterir ki yaratmadan söz ettikleri zaman, ne söylediklerini kendileri de bilmiyorlar.

Yukarıdaki açıklamadan açıkça anlaşılıyor ki Spinoza daha önceki önermelerde de vurguladığı gibi tek tözün Tanrı olduğu inancını sürdürür. Yine 15. önermenin Scolie’sinde Spinoza şunları ifade eder:


Tanrı'nın insan gibi can ve tenden, ruh ve bedenden birleşik olduğunu, onun gibi pasif hallere, edilgilere konu olduğunu tasarlayan kimseler vardır. Fakat şimdiye kadar söylemiş olduğum şeyler bu türlü kimselerin ne değin aldandıklarını ve Tanrı'nın tabiatı üzerinde doğru bir fikre sahip olmaktan uzak bulunduklarını yeteri kadar öğretmiştir. Kaldı ki bu çeşit filozofların üzerinde durmayacağım. Çünkü, gerçekten Tanrı'nın tabiatı üzerinde biraz düşünmüş olanların hepsi, Tanrı'nın asla cisimsel, tensel olmadığını kabul ederler ve bunu çok haklı olarak cisim ve ten için edindiğimiz kavramlarla kanıtlarlar.


Yukarıdaki paragrafta Spinoza adeta semavi dinlerin Tanrı anlayışına başkaldırır. Semavi dinlerin Tanrı'sı bir insan gibi özelliklere sahiptir. Çünkü o, iyilik yapan insanı ödüllendirir; kötülük yapan insanı ise cezalandırır. Semavi dinlerin Tanrı'sı insanlara, yapacakları eylemlerin sonucunda cennet ve cehennemi sunar. 

Spinoza açıkça semavi dinlerin bu anlayışına ve bu şekilde düşünen filozoflara başkaldırır. Belki de bu yüzden Tanrı’ya inanmasına rağmen dinsizlikle suçlanır, kendi cemaatinden aforoz edilir. Bu bir çelişkidir. İnsan zekasının algılamakta zorlandığı bir durumdur. Şunu biliyoruz ki Spinoza kendi felsefi sistemiyle tutarlı bir Tanrı’ya inanır. Onun Tanrı'sı aşkın bir Tanrı değildir tersine bu evrene içkindir. Bu bizce çok önemli bir noktadır. Çünkü Spinoza, çeşitli filozoflar ve semavi dinlerde önemsizleşen insana kendi değerini vermiş olur. Spinoza’nın insanı hiçbir şeye gücü yetmeyen ve her şeyden tamamen uzakta ve Tanrı’sına bir karıncanın savunmasızlığıyla bakan bir insan değildir.


Sonsuz Akıl, Etkin Neden ve Özgürlük Kavramı


Evet, şimdi Etika’daki önermelere geri dönelim. 15. önermenin Scolie’sinde Spinoza bizlere detaylı olarak açıklamalarda bulunur. Çetin Balanuye’nin “Spinoza: Bir Hakikat İfadesi” adlı kitabında bu durum açıklanmıştır. Spinoza, Tanrı’nın uzamlı olanı içinde barındırmadığını düşünen filozoflardan bahseder. Bu filozoflar uzamlı olanı içinde barındıran Tanrı’nın bir cevher olamayacağını çünkü uzamlılık fikrinin sürekli bölünmeyi beraberinde getirdiği için Tanrı’nın bölünemezlik fikrine ters düştüğünü söylerler. Spinoza açıkça bu görüşe karşı çıkar. Uzamlılığın, Tanrı’nın sonsuz sıfatlarından biri olduğunu bizlere açıklar. Spinoza’ya göre bizler, Tanrı’nın sonsuz sıfatlarından uzam ve düşünceyi bilebiliriz.

Spinoza 16. önerme ile Tanrı’yı ve onun sıfat ve tarzlarını açıklamaya devam eder. 16. önerme şu şekildedir:


Tanrının tabiatının zorunluluğundan, sonsuz tavırlar halinde sonsuz şeyler, yani sonsuz bir aklın bütün tasarlayabileceği şeyler çıkmalıdır.


Buradaki sonsuz akıldan kasıt kanaatimizce Tanrı’nın bir parçası olan ve Tanrı’yı kavrayabilen bir akıldır. Spinoza 16. önermenin 1. sonucunda Tanrı’nın, sonsuz bir aklın kavrayabileceği şeyin etker nedeni (etkin/fail neden) olduğunu söylüyor. O halde sonsuz bir aklın kavrayabileceği bilgi, Tanrı’nın bilgisidir. Spinoza aynı önermenin 2. sonucunda Tanrı’nın kendi kendisinin nedeni olduğunu bizlere söyler. Bizler neden-sonuç zincirinde bizi bir sonuca ulaştıran bir neden ararız. Spinoza daha önce her şeyin nedeninin Tanrı olduğunu söylemişti. Tanrı da cevher tanımının bize verdiği bilgi ile kendi kendisinin nedenidir. İşte bu zincir hem Tanrı’da başlıyor hem de Tanrı’da son buluyor. Tanrı’da başlıyor çünkü Tanrı her şeyin nedenidir, Tanrı’da son buluyor çünkü Tanrı’nın ötesinde bir neden yoktur. Bizim yorumlamaya çalıştığımız şeyi Spinoza 16. önermenin 3. sonucunda tek cümle halinde özetliyor:


Üçüncü olarak da şu sonuç çıkar ki Tanrı, mutlak surette ilk nedendir.


Spinoza 17. önermeyle birlikte Tanrı’nın özgür olduğu fikrini bizlere beyan eder. 17. önerme şu şekildedir:


Tanrı hiçbir baskıya bağlanmadan, sırf kendi tabiatının kanunlarıyla tesir eder, etkindir.


Spinoza’nın yukarıdaki önermesi onu bir anlamda Plotinous, İbn-i Sina, Farabi gibi südur teorisine inanan filozoflara bağlar. Hatırlayalım, bu filozoflar Tanrı’nın doğrudan bir yaratma eylemine girişmediğini bizlere söylüyorlardı. Yaratımın Tanrı’nın mükemmelliğinden adeta taştığını ve varlıkların kademe kademe oluştuğunu açıklıyorlardı. Aynı şekilde Spinoza da Tanrı’nın varlığından zorunlu olarak bir yaratımın gerçekleştiğine inanıyor ve bunu 17. önermenin kanıtlamasında açıklıyor.

Burada bir özgürlük problemi açığa çıkıyor ki Spinoza da buna aynı önermenin 2. sonucunda değinir. Tanrı yaratma isteğinde bulunmuyorsa, varlıklar Tanrı’nın tabiatından zorunlulukla çıkıyorsa, Tanrı’ya gerçekten özgür diyebilir miyiz?

Evet, Spinoza’nın felsefesine göre Tanrı özgürdür. Ama Tanrı’nın özgürlüğü bazı filozoflarda ve semavi dinlerde yer alan istenç anlamında özgürlük değildir. Tanrı yaratma isteğinde bulunmaz ama Tanrı nedenini kendisinden aldığı, var olmak için bir başka varlığa ihtiyaç duymadığı için özgürdür.

Peki insanın özgürlüğünden bahsedebilir miyiz? Spinoza’nın özgürlük tanımına göre insan özgür değildir. Çünkü var olmak için bir başka şeye yani Tanrı’ya muhtaçtır. Ve buradan, 17. önermenin 2. sonucu, bir "zorunlu sonuç" olarak çıkar:


Gerçekten hür neden olarak yalnız Tanrı vardır.


Sonuç


Spinoza'nın cevher, sıfat (attributes) ve tavır (modus) kavramlarını ve bu kavramlar eşliğinde Spinoza'daki Tanrı algısını açıklamaya çalıştık. Elbette ki anlattıklarımız Spinoza'nın Tanrı'sını anlama yönünde yeterli olmayacaktır. 

Ethica; Etika veya Törebilim gibi isimlerle Türkçeye çevrilmiş, özgün tam adı Ethica Ordine Geometrico Demonstrata olan, Baruch Spinoza'nın ünlü felsefî eseri. İngilizce çevirileri genellikle Ethics ismi altında yapılmıştır. Latince yazılmış olan kitap Spinoza vefat ettikten sonra 1677'de basılmıştır ve onun en ünlü eseri olmuştur. Spinoza yaşadığı sırada birçok baskılara ve dışlanmalara maruz kalmış, Etika henüz yayımlanmadan belirli çevrelerde okunup tartışmalara vesile olduğundan dolayı kendisi tarafından yayımlatılmak istenmemiştir. Bugün yazarın başyapıtı olarak da anılır.

Önermelerin takip ettiği aksiyom ve tanımlar ile, Spinoza'nın da belirttiği gibi, eserin tarz ve sistemi "geometrik bir sırada düzenlenmiştir". Geometri Spinoza'nın düşünce yapısında bir düşünce biçiminin kusursuz bir şekilde ortaya konulmasının yolu olarak anlaşılır. Tıpkı Öklid geometrisinde olduğu gibi Spinoza da Etikasında, temel aksiyomları önce ortaya koyar ve daha sonra sistemini bunun üzerinde inşa eder. Yani aksiyomların kesinlenmesinden sonra her şey tümdengelimli bir şekilde ortaya konulur. Geometrik yöntem Etikanın kesinliğinin koşulu olarak öne sürüldüğü gibi, sonradan meydana gelen pek çok tartışmanın da kaynağıdır. Etika her şeyi açıklama iddiası içeren yapısı dolayısıyla, metafizik bir nitelikte de görülmüştür. Spinoza yapıtında Tanrı, doğa, gerçeklik, özgürlük, insan, tutkular, zihin gibi konulara kesin formüllü ancak yine de çok farklı şekillerde anlaşılan ve dolayısıyla da tartışılan açıklamalar getirir.

Eserin Törebilim ismine sahip olmasının nedeni kitabın düşünce ve akıl yollu bir yaşam (ki burada Spinoza'nın kastı kelimenin tam anlamıyla Tanrı'dır) ile ahlâki ve hoşnut bir yaşama ulaşılabileceğini göstermek amacını taşımasıdır. Ek olarak Spinoza kişinin her şeyin önceden belirlenmiş bir şekilde olduğunu ve bunun değiştirilemeyeceğini fark ederek huzura kavuşabileceğini belirtmektedir. Bu şöyle de ifade edilebilir; özde her şey Tanrı'nın iradesiyle olmaktadır, ve bu yüzden kişinin geleceği dert etmemesi veya gelecekten korkmaması gerekir. Belirtmekte yarar vardır ki Spinoza'nın felsefî görüşlerinde rastlanabilecek Tanrı kavramı ve ilgili terimler, klasik monoteistik dinî Tanrı kavramıyla eş tutulmamalıdır, zira Spinoza'nın kastı daha farklıdır.

Beş bölümden (veya kitaptan) oluşan eserin her bir bölümü belirli bir sırayla ilgili konuları ele alarak gelişir. Örneğin ilk bölüm, Tanrı'nın, daha uygun bir terminolojiyle Spinoza'nın tercih ettiği şekilde "Deus sive Natura"nın ("Tanrı ya da Doğa"), tek ve eşsiz bir varlık olarak gerekliliğini ifade etmeye çalışmaktadır. Spinoza'nın Tanrı ya da doğa deyişinden, Althusser tarzı bir materyalizm de çıkmıştır, en derin metafizik ve idealizm de.





Kaynaklar

https://onedio.com/haber/spinoza-kimdir-ne-zaman-yasamistir-spinoza-nin-eserleri-1076841
https://tr.wikipedia.org/wiki/Etika_(kitap)
https://evrimagaci.org/spinozanin-tanrisi-etika-ekseninde-spinozanin-tanri-gorusu-9106

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çöp DNA (İnsan DNA' sının %98' i)

Bakım Yönetimi

Matrix Felsefesi ve Platon' un Mağara Alegorisi