Mavi Vatan



Mavi Vatan, vatanımızın denizlerdeki parçasıdır. Mavi Vatan, Türkiye’nin Akdeniz, Karadeniz, Marmara ve Ege’deki deniz yetki alanlarını ve egemenlik haklarını tanımlamaktadır. Mavi Vatan, karasularımızdan kıta sahanlığımızın bittiği yere kadar olan suyun kendisini, tüm su canlılarını ve suyun altındaki yer altı zenginliklerini ifade etmektedir. 

Mavi Vatan, savunmamız, güvenliğimiz, ekonomimiz, bağımsızlığımız, kısacası geleceğimizdir.

Türkiye’nin kara yüzölçümü takriben 780 bin kilometrekaredir. Mavi Vatanımızın yüzölçümü ise Karadeniz’de 172 bin, Marmara’da 12 bin, Ege’de 89 bin ve Akdeniz’de 189 bin kilometrekare olmak üzere toplam 462 bin kilometrekaredir. Yani vatanımızın anakarasının %60’ı kadar da bir Mavi Vatanımız vardır.

Türkiye'nin dört bir tarafında deniz yetki alanları "Mavi Vatan" olarak adlandırılıyor. Karadeniz, Ege Denizi ve Akdeniz'i kapsayan Mavi Vatan, ilk defa 2006 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda düzenlenen sempozyumda ortaya atıldı

Mavi Vatan Amiral Cem Gürdeniz'in 2006 yılında bulduğu bir kavramdır. Cem Gürdeniz gelecek nesillerin yerin altındaki bu Mavi Vatan'a bağımlığı olacağını belirtiyor.

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda düzenlenen "Karadeniz ve Deniz Güvenliği" konulu sempozyumda emekli Tümamiral Cem Gürdeniz tarafından ortaya atılan "Mavi Vatan" emekli Tümamiral Cihat Yaycı tarafından geliştirilen kavram 2010'da Temel Deniz Hukuku kitabında kayda geçirildi.

Mavi Vatan kavramı ülkelerin geleceğinin ve enerji kaynaklarının denizlerde olduğunu anlatıyor. Mavi Vatan denizlerin en az karalar kadar önemli olduğunu, gelecek nesillerin denizlere çok bağımlı olduğunu ifade ediyor. Mavi Vatan, Türkiye'nin denizlerdeki çıkarlarını koruyan bir doktrindir.

Türkiye ile Libya arasında gerçekleşen deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşması, Mavi Vatan doktrinin somut adımlarından biri oldu. BM’ye bildirilmesiyle dünyaya ilan edilen bu anlaşma sayesinde Libya ile Türkiye denizden komşu oldu

1947 yılında dönemin ABD Başkanı Truman, ABD’ nin batısında yapılacak petrol arama ve çıkarma işlemleri için kıta sahanlığı olarak adlandırılan, ülkelerin deniz yetkilerini tanımlayarak denizlerin de ülkelerin bir parçası olduğunu kabul eden bir anlayışı ortaya attı. 

1958' de, Cenevre Deniz Hukuku Sözleşmesi ile resmîleşen kıta sahanlığı kavramı Mavi Vatan doktrininin zeminini hazırladı.

2 Mart 2004’ te BM’ ye verilen nota ile Türkiye, bazı batı bölgelerinde egemenlik hakları olduğunu ilk kez iddia etti. BM’ ye verilen 4 Ekim 2005 tarihli notada ise 32 derece 16’’ 18’ ila 28 derece Doğu boylamı arasında, 34 derece Kuzey enleminin kuzeyinde kalan deniz alanlarının kendi kıta sahanlığı olduğu ve 28 derece Doğu boylamının batısında, Ege Denizi’ ndeki Türkiye ile Yunanistan kıta sahanlığı sınırının Akdeniz’ e ulaştığı noktaya kadar uzanacağı bildirildi ve 2006’ da Türk Deniz Kuvvetleri bölgede Akdeniz Kalkanı Harekâtı’ nı başlattı.

Mavi Vatan, 2015 yılı sonrasında Türkiye’nin deniz alanlarında askeri güce dayalı strateji yürütmesinde etkin rol oynadı ve 2019' da, Türkiye tarihinde ilk defa eş zamanlı olarak Karadeniz, Ege ve Akdeniz' de Mavi Vatan Tatbikatı yapıldı.


Türkiye-Libya MEB anlaşması


Türkiye ile Libya arasında gerçekleşen deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşması, Mavi Vatan doktrinin somut adımlarından biridir. 

Anlaşmanın kilit isimlerinden olan Cihat Yaycı 18 Mayıs 2020 tarihinde görevinden istifa etmiştir.

27 Kasım 2019 tarihinde, Türkiye hükümeti ile Libya hükümeti arasında Akdeniz’de deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin mutabakat muhtırası İstanbul’ da imzalandı ve Türkiye’ de, 7195 sayılı kanunla uygun bulundu. 

7 Aralık 2019’ da Resmi Gazete’ de yayımlanarak iç hukukta yürürlüğe girdi. Libya’ da ise 6 Aralık 2019’ da onaylanarak Libya iç hukukunda yürürlüğe girdi. 

BM’ ye bildirilmesiyle dünyaya ilan edilen bu anlaşma sayesinde Libya ile Türkiye denizden komşu oldu.


Önemli isimler

Cihat Yaycı


Mavi Vatan terimini doktrin haline getiren, disiplinler arası bir çalışma ile literatürde yerine almasını sağlayan doktrini yazan kişidir. Ayrıca konu ile ilgili birden fazla makale ve kitabı mevcuttur. Bugün bilinen mevcut Mavi Vatan haritasını çizen kişi Tümamiral Cihat Yaycı' dır.

Çalışmalarına devam eden Yaycı' nın, Türk DEGS adında bir araştırma merkezi vardır.


Cem Gürdeniz


Mavi Vatan kavramını ilk kez kullanan isim Cem Gürdeniz' dir. 

Cem Gürdeniz, Atatürk' ün Çanakkale Savaşı sırasında söylediği "Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum." sözünü örnek göstererek ana vatan savunmasının Mavi Vatan'da başlaması gerektiğini savunmaktadır.


KRONOLOJİ


*Aslında 1996 yılından beri Ege oldukça durgun ve iki taraf sakindi. 1996 Kardak Krizi ise bir Türk gemisinin karaya oturması ile başlar ve ıssız kayalıkların iki koca ülkeyi savaşın eşiğine getirmesiyle sonlanır.

*2019 yılı Kasım ayına geldiğimizde ise uyuyan dev uyanır ve yaşanan olaylar günümüze kadar gelir. Peki 2019'da ne oldu?

*Yunanistan, Doğu Akdeniz' den çıkarılacak İsrail, Mısır ve Kıbrıs doğal gazını Avrupa' ya taşıyacak EastMed projesiyle ilgili çeşitli ittifaklar kurma hamleleri yapar. Bu hamleler Türkiye' yi bir anlamda 'bypass' eder.

*Türkiye' den karşı hamle gecikmez ve iç savaş halindeki Libya'nın meşru hükümeti ile sürpriz bir mutabakat imzalar. Bu mutabakata göre Türkiye, Yunanistan' ın enerji iş birliği adı altında yaptığı ittifaklarda Türkiye' yi görmezden gelmesine bir misilleme yaparak Rodos ve Girit' i görmezden gelir



*Bu araştırmanın yapılacağı bölge, sözde Yunan kıta sahanlığı ve Türkiye’ nin yok saydığı Yunanistan-Mısır anlaşması bölgesi.

Her iki ülke de anlaşmalarla belirlenmemiş bu bölge hakkında hak iddia ediyor. İki ülke de birbirine yayılmacılıkla itham ediyor.




*Türkiye bu noktada AB' nin 2003 yılında hazırladığı deniz egemenlik alanlarına ilişkin potansiyel sınırların belirlendiği Seville Haritası' nın dikkate alınmasını istiyor. 

Yunanistan ise bunun sadece hükümet tarafından kararlaştırılabileceğini savunuyor.


Türkiye' nin hak iddiaları Mavi Vatan Doktrini' ne dayalı.




*Mavi Vatan' da Türkiye'nin tam egemen olduğu deniz alanları var. Bunun yanında deniz yetki alanları da var. Bu yetki deniz dibi kaynakları ve su kaynaklarını işlemek ile ilgili. Yani algılandığı gibi yayılmacı bir politika değil.

Fakat Yunanistan, Türkiye' nin büyük bir hata yaptığını, bölgesel ve hukuki gerçeklere uyum sağlaması gerektiğini düşünüyor.




*Türkiye' yi bölgesel gelişmelerin ve enerji kaynaklarının dışında tutmak istemediklerini, son yıllarda Türkiye' nin kendisini tecrit ettiğini savunuyorlar.

*Buna göre Türkiye, Rodos ve Girit' i görmezden gelerek sınırlarını Libya ile belirler. Aslında Türk tarafından atılan adımın gerekçesi açıktır: Türkiye bölgede 'yalnızlaştırılamaz' ve Türkiye, bölge ülkeleriyle anlaşma yapmaya hazırdır.

*Tansiyonun düşürülmesi için çalışılırken Şubat 2020 sonunda Türkiye'den beklenmeyen bir hamle gelir ve Meriç sınırındaki Avrupa kapılarını göçmenler için açar.


*Böylece 10 binlerce göçmen Yunanistan' a geçmek için sınıra yığılır ve Yunan kolluk kuvvetleriyle çatışmalara girer. Türkiye ile Yunanistan bir daha karşı karşıyadır ancak Yunan tarafı durumu AB' ye taşıyarak krizi Türkiye ile AB arasında varsayar.

*Bu stratejik hamleler 2 tarafı 2020 yılının 2. yarısına kadar getirir ve 21 Temmuz 2020' de Türkiye' den çok önemli bir adım gelir: Araştırma gemisi Oruç Reis'in Meis ile Girit arasında araştırma yapacağına dair NAVTEX ilan edilir.

“MTA ORUÇ REİS araştırma gemisine Türk Deniz Kuvvetleri tarafından refakat ve koruma sağlanmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri, deniz yetki alanlarımızda uluslararası hukuktan kaynaklanan hak, alaka ve menfaatlerimizi koruma azim ve kararlılığı çerçevesinde gerekli tüm tedbirleri almıştır.”

*Bu durum Yunan Ordusunu alarma geçirir. (Bu arada 24 Temmuz' da Ayasofya' nın ibadete açılmasını da bu bağlamda tekrar değerlendirebilirsiniz.) Aradaki gerginlik bir süre durulur ancak 15 gün sonra Yunanistan bir karşı adım ile Mısır' la deniz yetki alanlarını belirleyen bir anlaşma imzalar.

*Bunun üzerine Oruç Reis tekrar Meis' e gönderilir. Türk ve Yunan ordusu teyakkuza geçer. Ve 12 Ağustos 2020 günü Yunan donanmasına ait Limnos Fırkateyni, Oruç Reis' e hamle yapmak istese de Kemal Reis araya girer ve bu iki fırkateyn çarpışır. Limnos kaçar, Kemal ve Oruç Reis görevine devam eder.

*2020 sonuna gelindiğinde Türkiye-Yunanistan gerginliği biraz durulmuşa benzer. Türkiye, Oruç Reis kartını her an oynayacağını gösterse de Yunanistan da buna karşın AB ve ABD kartlarını oynayacağını ima eder.



*2020' nin ikinci yarısı karşılıklı tatbikat ilan etmekle, psikolojik harp hamleleriyle sürer ve yıl sonuna gelindiğinde iki taraf da diyalog kurma yolları arar. Ankara 'mavi vatan doktrini' ni ön planda tutarak adaların statüsü, silahlanması, hava-deniz sahaları da dahil iki ülke arasındaki bütün anlaşmazlıkların giderilmesi için masaya oturmayı teklif eder.

Ancak Ocak 2021' de Yunan Parlementosu' ndan çıkan "12 mil" kararı suların hiç de durulmayacağını gösterir.




*Aslında bu durum Lozan' da tatlıya bağlanarak ülkeler karasularını 3 mil olarak belirler. Ancak Yunanistan önce 1936' da sonra 1976' da karasularını sırasıyla 6 ve 12 mile çıkartmak ister. 1936'da buna pek ses çıkartılmasa da 1976' daki girişim Türk tarafında savaş sebebi sayılır. 2021' in hemen başındaki durumda da Türkiye'nin tavrı aynı olur ve sert bir şekilde karşı çıkılır. Ve bu konudaki gerginlik günümüze kadar gelir.

*İki taraftan yapılan ılımlı çağrılar ve Covid-19 salgınının da etkisiyle 2021 ilkbahar ve yazını sakin geçiren iki ülke arasındaki ilişkiler sonbaharda tekrar gerilir. Bu sefer konu Kıbrıs Harekatı' ndan beri gündemde olan adaların silahlandırılmasıdır.




*İkinci Dünya Savaşı sonrasında Yunanistan' a bırakılan 12 Ada, Paris Anlaşmasına göre silahlandırılamaz. Ancak Kıbrıs Harekatı sonrası Atina, adaları, Birleşmiş Milletler Antlaşması' nın 51. maddesinin öngördüğü 'meşru müdafaa' prensibi uyarınca, 'Türkiye' den gelebilecek olası bir tehdide' karşı silahlandırdığını ilan eder. Hatta 31 Ağustos 2020'de Meis Adası' ndan servis edilen bu fotoğraf Türk tarafında tansiyonu yükseltir.

*Bu arada ta 1911-12' de Balkan Savaşı' nda kaybettiğimiz bu adalar hangileri diye merak ediyorsanız, şöyle efendim:

*Ege Adaları' nın silahlandırılması, 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması ve 1947 yılında imzalanan Paris Antlaşması gereğince Yunanistan tarafından Limni, Semadirek ve Doğu Ege Adaları (Midilli, Sakız, Sisam, Nikarya) ile On İki Ada' da (Stompalya (Astypalaia/İstanbulya), Rodos, Kalki, Skarpanto, Kasos, Piskopis, Misiros, Kalimnos, Leros, Patmos, Lipsos, Sömbeki, İstanköy ve bağlantısı olan adalar ile (Meis Adası) Kolluk Kuvvetleri dışında silahlı kuvvet bulundurulmaması ve tahkimat yapılmaması hükme bağlandı.

*1960 sonrasında Ege Denizi üzerindeki adalarda taraflar arasında egemenlik, denetim ve güvenliği sağlamaya yönelik anlaşmazlık başladı. Yunanistan, askeri amaçlarla da kullanılabilecek havalimanı ve diğer tesislerin ilkini 1952'  de Leros adasında kurdu. Türkiye de buna karşı tepki olarak Kıbrıs Harekâtı' ndan sonra karargâhı İzmir olmak üzere Ege Ordusu' nu kurdu. Karşılıklı hamlelerden sonra silahlandırma hız kazandı.


Uluslararası antlaşmalar, bu adaları üç kategoriye ayırmaktadır: 


--Yunan adaları Limni ve Semadirek ile Türk adaları Gökçeada ve Bozcaada. Bu "Boğaz önü" adaları Boğazlarla birlikte, Boğazlar Rejimine ilişkin Lozan Antlaşması' nın 4. maddesiyle askerden arındırıldı.

--Limni, Sakız, Sisam ve İkarya adlı Yunan adaları. Bunlar Lozan Antlaşması' nın 13. maddesi gereğince ülkelerinde ancak polis ve Jandarma kuvveti bulunabilecek, deniz üssü ve istihkâm kurmanın yasak olduğu adalardır.

--On İki Adalar, Paris Antlaşması ile İtalya' dan alınıp Yunanistan' a verildi. Antlaşmanın 14. maddesine göre bu adaların üzerinde ancak asayişi sağlayacak kadar kuvvet bulundurulabilir.


Oniki Adaların Yunanistan’ın egemenliğine bırakılmasını düzenleyen 1947 Paris Barış Antlaşması’dır. “Türkiye’nin tarafı bulunmadığı 1947 Paris Barış Antlaşmasının 14. maddesi ile XIII. Eki uyarınca Oniki Adaların en ileri biçimde askerden arındırılması öngörülmektedir. Bu adalarda her türlü askeri üs, tesis ve tahkimat yasaklanmakla kalmamakta, ayrıca, askeri eğitim ve silah üretimi de yasaklanmaktadır.”

Yunanistan' a göre, antlaşmalar yapıldığı sıradaki koşullar köklü biçimde değişmiştir. (rebus sic stantibus), dolayısıyla adalar üzerindeki sınırlama ortadan kalkmıştır. Ayrıca Boğazları silahtan arındıran Boğazlar rejimini düzenleyen Lozan Sözleşmesi' nin yerine 1936 Montreux Antlaşması geçmiş ve Boğazlar tekrar silahlandırılmıştır. 1923 Lozan Boğazlar Sözleşmesi tamamen sona ermiştir. Boğazlar tekrar silahlandırıldığı için, bu sistemin bir parçası olan adalar da silahlandırılabilir. 

Türkiye' ye göre ise Montreux' den ***Boğaz-önü adalarının silahlandırılabileceği şeklinde bir anlam çıkarılamayacağı, çıkarılsa bile, Lozan Antlaşması' nın 12. maddesi vardır. 

***Boğazönü Adaları (Kuzey Ege Adaları ya da Trakya Adaları) Kuzey Ege denizinde yer alan Taşoz, Semadirek, Gökçeada, Bozcaada ve Limni adalarına bu isim verilir.

Bu madde, anılan adaların 1914' te silahsızlandırıldığını doğrulamaktadır. Yunanistan, ayrıca, Türkiye' nin 1947 Paris Antlaşması' na taraf olmadığını, bu nedenle de hak ve yükümlülükler doğurmadığını iddia etmektedir. Türkiye ise, her ne kadar taraf olmasa da, Paris Antlaşması' nın bir "objektif statü" yarattığını, bu nedenle de kendisini ilgilendirdiğini belirtmektedir.


Yunanistan' ın Yaptığı İhlali Hukuksal Zemine Dayandırma İddaaları


Antlaşma hükümlerine aykırı olarak, Yunanistan’ın egemenliğindeki adaları silahlandırması, buralarda askeri hava alanları, deniz üsleri ve yığınaklar yapması, hukuksal açıdan Yunanistan’ ın bazı gerekçelere dayanmasını gerektirmiştir. Yunanistan’ ın söz konusu adaları silahlandırırken dayandığı görüşleri şu şekilde sıralayabiliriz.

Adaların silahsızlandırılacağına ilişkin antlaşmaların yapıldığı koşulların süreç içerisinde köklü değişikliklere uğramış olduğu, dolayısıyla bu konuyu düzenleyen hükümlerin geçersiz olduğu iddiası; 

Buna göre; savaş sonrasında iki ülke arasında denge kurmayı amaçlayan silahsızlandırmaya ilişkin hükümler içeren antlaşmalar, savaş sonrasında iki ülke arasında dostluk, barış ve işbirliğinin geliştirilmesiyle gereksiz olmuştur. Nitekim, Türkiye, 1936 yılında uluslararası koşulların ve Akdeniz’deki gelişmelerin dengede değişikliğe yol açtığını ileri sürerek Lozan Boğazlar Sözleşmesi’ nin değiştirilmesini ileri sürmüş ve 1936 Montreux Boğazlar Sözleşmesi, bu görüşe uygun olarak hazırlanmıştır. Dolayısıyla, koşulların değişmiş olduğu gerçeği, Yunanistan, egemenliğindeki adaları silahlandırırken de kullanılabilir. 

Bunun yanı sıra, İkinci Dünya Savaşı sonrasında uluslararası ve bölgesel güç değişiklikleri silahsızlanmaya ilişkin antlaşmaların yapıldığı koşulların köklü değişimler geçirdiğini göstermektedir. 

Türkiye ve Yunanistan, bu köklü değişimlerin dışında kalmayarak, NATO savunma sistemi içerisinde yer almışlardır. Bununla bağlantılı olarak, NATO’ nun Türkiye ve Yunanistan için genel güvenlik sistemi oluşturmuş olması, adaların silahtan ve askerden arındırılmış statülerinin geçersiz kalmasına neden olmuştur.

Lozan Boğazlar Sözleşmesi’ nin yerine geçen 1936 Montreux Sözleşmesi’ nin Yunanistan’ a da adaları silahlandırma hakkı tanımış olduğu iddiası; Yunanistan’ın bu iddiasına göre Montreux Sözleşmesi, Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin yerine geçmiş ve bu sözleşmede yer alan silahsızlandırmaya ilişkin hükümler, Montreux Sözleşmesi ile ortadan kaldırılmıştır. Türkiye, bu sözleşmeye dayanarak Boğazları ve Boğaz önü adaları silahlandırmıştır. Türkiye için geçerli olan bu hak, Yunanistan için de geçerlidir; dolayısıyla, Yunanistan Limni ve Semadirek adalarını silahlandırabilme hakkına sahiptir.

Bu bağlamda ileri sürülen bir diğer gerekçe ise, Türk Dışişleri Bakanı T. R. Aras’ ın 31 Temmuz 1936 tarihinde TBMM’ de yapmış olduğu konuşma sırasında, Türkiye’ nin Boğazlar bölgesini silahlandırmaya başlamasına olanak veren Montreux Boğazlar Sözleşmesinin kabulü ile Yunanistan’ ın da Limni ve Semadirek adalarını silahlandırabileceğine ilişkin açıklamasıdır. “Yunanistan, T.R. Aras’ ın bu sözlerinin Montreux Sözleşmesinin gerçek yorumunu oluşturduğunu ve anılan adaların Montreux Sözleşmesi ile askerleştirilebileceğini kanıtladığını bildirmektedir.” 

Yunanistan’ ın ileri sürdüğü bir başka gerekçe ise, Türkiye’ nin Montreux Sözleşmesi ile, Boğaz önü adalarını silahlandırmış olmasına ilişkindir. Yunanistan’ a göre bölgedeki tüm adaların statülerinin aynı şekilde düzenlenmiş olması, Yunanistan’ a, egemenliği altındaki Limni ve Semadirek adalarını silahlandırma hakkı tanımaktadır.

Bütün bunların yanı sıra, Yunanistan’ ın özellikle Oniki Adalara ilişkin olarak ileri sürmüş olduğu bir diğer iddia ise, Türkiye’ nin, 1947 Paris Barış Antlaşmasına taraf olmaması nedeniyle, bu antlaşmaya dayanarak Yunanistan’ın adaları silahlandırma hakkına karşı çıkamayacağıdır. Yunanistan’ ın yaklaşımına göre, bir antlaşma ancak onu imzalayanlar arasında hak ve yükümlülükler doğuracağından, üçüncü devletleri bağlamaz ve hak doğurmaz. Bununla birlikte, Yunanistan’ a göre, 1947 Paris Barış Antlaşması ile silahsızlandırılan İtalya’nın 1950’ lerden itibaren silahlandırılması, statü değişikliğine yol açtığından Yunanistan da Oniki Adaların silahsızlandırılacağına ilişkin hükümlerle bağlı olmayacaktır.

BM Antlaşması’nın vermiş olduğu meşru savunma hakkına ilişkin iddia; “Yunanistan, özellikle 1974 Kıbrıs olaylarından sonra Doğu Ege adalarını Türkiye’nin tehdit ettiğini ileri sürerek, bu veriyi iddiasının temel taşı yapmaktadır. Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 51. maddesi de üye devletlere meşru savunma hakkını tanıdığına göre, Yunanistan böyle bir tehdit karşısında adaları askerleştirme hakkının doğduğunu ileri sürmektedir.”

*2009-2018 arasında bir ekonomik kriz ile boğuşan Yunanistan 2020' ye geldiğimizde askeri bütçesini %40 arttırır. Bu da iki taraf arasında bir silahlanma yarışı ile birlikte Ege'de dengelerin Yunanistan tarafına doğru bozulup bozulmadığı ile ilgili soruları gündeme getirir.





Sonsöz


Her iki ülkede antlaşmalardaki yorumlamalara bağlı çıkarım yapma peşine düşmüştür. Konuyla ilgili tarafsız olamamakla birlikte, Türkiye' nin bölgede yok sayılıp, Yunanistan' ın Mısır ve İsrail ile yapmış olduğu *anlaşma kesinlikle kabul edilemez. Ayrıca Yunanistan' ın 3 milden, 6 mile daha sonra da 12 mile çıkma hevesi de Yunan tarafının sürekli Türk tarafını tahrik etmesi olarak yorumlayabiliriz.

*Yunanistan, Doğu Akdeniz' den çıkarılacak İsrailMısır ve Kıbrıs doğal gazını Avrupa' ya taşıyacak EastMed projesiyle ilgili çeşitli ittifaklar kurma hamleleri yapar. Bu hamleler Türkiye' yi bir anlamda 'bypass' eder.

Sonuç olarak, Yunanistan makul hukuki zeminler ararken önce kendisine de dönüp bir  bakmalıdır. Mavi Vatan' dan vazgeçilemez. Türk halkının Doğu Akdeniz deki petrol ve doğalgaz' dan en az komşu ülkeler kadar hakkı vardır.






Kaynaklar

http://www.turkishgreek.org/ikili-iliskiler/uyusmazliklar/ege-denizi-ne-iliskin-uyusmazliklar/adalar-n-silahland-r-lmas-sorunu
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ege_Adalar%C4%B1%27n%C4%B1n_silahland%C4%B1r%C4%B1lmas%C4%B1#:~:text=Limni%2C%20Sak%C4%B1z%2C%20Sisam%20ve%20%C4%B0karya,dan%20al%C4%B1n%C4%B1p%20Yunanistan'a%20verildi.
https://onedio.com/haber/mavi-vatan-doktrini-nedir-turkiye-ve-yunanistan-arasindaki-anlasmazlik-ne-913936
https://onedio.com/haber/adalar-12-mil-egemenlik-hakki-mavi-vatan-derken-turkiye-yunanistan-iliskilerinde-son-durum-ne-1075939
https://tr.wikipedia.org/wiki/Mavi_Vatan
https://www.haberturk.com/mavi-vatan-nedir-mavi-vatan-ne-anlama-geliyor-3028514
https://www.mavivatan.org.tr/mavi-vatan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çöp DNA (İnsan DNA' sının %98' i)

Bakım Yönetimi

Matrix Felsefesi ve Platon' un Mağara Alegorisi