CRISPR-CAS9 Nedir? Ne işe yarar?
Gen düzenleme yöntemi CRISPR, laboratuvarda yetiştirilen hücrelerde oluşan ve hastalık yapan olan mutasyonların düzeltilmesi için harika bir yöntemdir. Fakat genetik bozukluğu olan insanları tedavi etmek için CRISPR kullanmak istiyorsak, çok büyük bir engeli ortadan kaldırmamız gerekmektedir: Vücuda bu moleküler makası sokmamız ve ihtiyaç duyulan dokuda DNA dilimlenmesini sağlamamız gerekir.
İşte şimdi, tıp tarihinde ilk defa, araştırmacılar tarafından, ölümcül olabilen sinir ve kalp hastalıkları ile doğan insanların kanına CRISPR ilaçları enjekte edildi ve hastaların üçünde, karaciğerlerinde onları hasta eden zehirli protein üretiminin neredeyse durdurduğu gösterildi.
Uygulanan bu CRISPR tedavisinin, transtiretin amiloidoz adı verilen bu hastalığınğ semptomlarını iyileştirip iyileştirmeyeceği tam olarak bilinmiyor; ancak raporlanan ilk veriler, tek sefer uygulanacak veya ömür boyu uygulanacak tedavilerin mümkün olabileceğine işaret ediyor. Bu, bilim camiası için oldukça heyecan verici. Pensilvanya Üniversitesi’nden gen düzenleme araştırmacısı ve kardiyolog olan ve bu deneyde yer almayan Kiran Musunuru şöyle diyor:
Bunlar çarpıcı sonuçlar.
Ayrıca bu çalışma, hücreler tarafından doğal olarak üretilen ve protein oluşturma talimatlarını içeren mesajcı RNA'ya (mRNA) dayalı tedaviler geliştirme yarışı için de bir dönüm noktası niteliğindedir. Sentetik mRNA'lar, milyonlarca insanın koronavirüs pandemisiyle mücadelesinde kullandığı iki tür COVID-19 aşısının yapımının temelinde yer alıyor ve birçok şirket, diğer mRNA aşıları ve mRNA'ya dayalı ilaçlar üzerinde çalışıyor. Moderna’nın kurucu ortaklarından olan Karolinska Enstitüsü’nden kardiyovasküler araştırmacı ve ayrıca COVID-19 aşıları ve mRNA ilaçları geliştiren Kenneth Chien, CRISPR’ın iki bileşeninden birini kodlayan bir mRNA’yı içeren yeni tedavinin, “CRISPR ve mRNA alanlarının ortak noktasını başlattığını” söylüyor.
CRISPR klinik denemesi, sinir hücreleri ve kalpte oluşan ağrı, uyuşma ve kalp hastalıklarına sebep olan transtiretin (TTR) adlı proteinin karaciğer hücreleri tarafından yanlış katlanmış formlarının üretilmesine neden olan mutasyona uğramış bir geni devri dışı bırakmayı amaçlamaktadır. Ortaya çıkan sonuç, kısmen nadirdir ve onaylanmış bir ilaç olan patisiran (onpattro) ile stabilize edilebilir. Ancak Biotech Regeneron Pharmaceuticals ve Intellia Therapeutics’teki araştırmacılar, bunu geliştirdikleri enjekte edilebilir CRISPR tedavisi için iyi bir prensip kanıtı olduğunu gördüler.
Geçen yıl araştırmacılar, orak hücreli anemi ya da benzer hastalıklara sahip birçok insanda, hemoglobinin, fetal formuna dönebilmesi için CRISPR yöntemini kullandılar. Bu tedavi, bir hastanın hastalıklı kan kök hücrelerinin çıkarılmasını ve onların CRIPSR ile değiştirilerek vücuda geri verilmesini gerekmektedir. Körlüğe sebep olan bir durumu tedavi edebilmek için CRISPR bileşenlerini kodlayan bir virüsün göze doğrudan enjekte edilmesini test eden bir deneme de devam etmektedir. Fakat diğer hastalıkların çoğunu tedavi etmek, bir şekilde CRISPR bileşenlerini veya genetik yönergeleri kana enjekte etmek ve tedavinin bir organ veya dokuya hedef alması anlamına gelir. Bu, büyük bir zorluktur; ama karaciğerde potansiyel olarak daha kolaydır. Çünkü karaciğer, yabancı partikülleri emer.
CRISPR deneyinde, 46 ve 64 yaşlarındaki trasntiretin amiloidoz hastalığına sahip dört erkek ve iki kadına iki farklı RNA taşıyan lipit parçacığı enjekte edildi: DNA’yı kesen CRISPR bileşeni olan Cas proteinini kodlayan bir mRNA ve onu TTR genine yönlendirmek için bir rehber RNA. Cas, kesimini yaptıktan sonra, hücrenin DNA onarım makinesi kırılmayı kusurlu bir şekilde birleştirir ve genin aktivitesini devre dışı bırakır.
Ekip, The New England Journal of Medicine'de, tedavinin iki dozundan daha yüksek olanı verilen üç erkeğin TTR seviyelerinin %80 ila %96’lık bir düşüşe sahip olduğunu ve bunun, başarı oranı ortalama %81 olan patisiran ile eşit veya daha iyi olduğunu bildirdi.[1] Çalışmayı Peripheral Nerve Society’nin çevrimiçi yıllık toplantısında sunan College London Üniversitesi’nden araştırma lideri Julian Gillmore, "Veriler son derece cesaret vericidir." diyor. Paris-Saclay Üniversitesi’nden patisiran için denemelere öncülük eden nörolog David Adams ise şöyle söylüyor:
Bu; kalıtsal, sakatlayıcı ve yaşamı tehdit eden hastalık için, potansiyel olarak ilk iyileştirici tedavi olabilir.
Bu ilaç, TTR üretimini geçici olarak susturan bir tür RNA’dır, yani düzenli olarak enjekte edilmesi gerekir.
CRISPR tedavisi alan hastaların semptomlarının azaldığını görmeleri aylar sürebilmesine rağmen, birkaç kısa süreli yan etki bildirildi. Elbette bazı sorunlar zamanla görünmeye başlayabilir: CRISPR potansiyel olarak yanlış DNA konumunda (ve karaciğer hücreleri dışında) kesimler yaparak kanseri veya diğer problemleri tetikleyebilir. Fakat lipit kaplı mRNA yaklaşımı, potansiyel olarak, bir düzenleme proteinini kodlamak ve RNA’yı hücrelere yönlendirmek için genetik talimatı taşırken virüsleri kullanmaktan daha güvenlidir, diğer araştırmacıların sistematik tedaviler için takip ettiği, denenmiş ve gerçek bir yaklaşımdır. Bu genler hücrelerde kalabilir ve işini hallettikten sonra gen düzenleyici olarak devam edebilir. Bunun tersine Chien şöyle diyor:
mRNA’nın güzelliği, işlemden sonra tamamen yok olmasıdır.
Çalışma, ya bir geni devre dışı bırakarak ya da daha zorlu bir şekilde onu bir DNA şablonu yardımıyla değiştirerek CRISPR ile diğer karaciğer hastalıklarını tedavi etmenin yolunu açıyor. İkinci yaklaşım, karaciğeri vücudun başka yerlerinde ihtiyaç duyulan bir enzimi yapmak amacıyla bir fabrikaya dönüştürmek için de kullanılabilir.
Geçen yıl bir bakteriyel bağışıklık sisteminden gen editörü CRISPR’i geliştirdiği ve Intellia’nın kurucu ortağı olduğu için Nobel Ödülü’nü paylaşan Berkeley’deki Kaliforniya Üniversitesi’nden Jennifer Doudna, daha da büyük umutlar görüyor. Yeni çalışma için şunları söylüyor:
Vücudun herhangi bir yerinde hastalığa neden olan herhangi bir geni etkisiz hale getirebilmek, onarabilmek ya da değiştirebilmek için bu, kritik bir adımdır.
Nedir Bu CRISPR-Cas9?
CRISPR-Cas9 genetikçilerin ve tıp araştırmacılarının, genomun çeşitli kısımlarına ekleme, çıkarma ya da DNA dizilimininde değişim yapmalarına olanak tanıyan özgün bir teknolojidir.
Şu anda varolan en basit, çok yönlü ve duyarlı genetik manipülasyon yöntemi olduğundan, bilim dünyasında büyük ilgi görmektedir.
Nasıl İşliyor?
CRISPR-Cas9 sistemi, DNA'da değişiklik (mutasyon) yaratan iki önemli molekülden oluşur:
Cas9 adlı bir enzim: Genomun belirli yerlerinden iki DNA iplikçiğini kesebilen "moleküler bir makas" görevi görür. Böylece DNA parçaları eklenebilir veya çıkarılabilir.
Rehber RNA (İng. guide RNA - gRNA) denilen bir RNA parçası: Daha uzun bir RNA iskeletin içindeki, önceden tasarlanmış küçük (yaklaşık 20 bazlık) bir RNA diziliminden oluşur. Uzun RNA iskeleti DNA'ya bağlanır ve önceden tasarlanmış dizilim Cas9'un genomun doğru noktasına gitmesine rehberlik eder. Böylece Cas9 enzimi doğru yerleri keser.
Rehber RNA, DNA'daki belirli bir dizilimi bulup bağlanmak için tasarlanır. Rehber RNA, genomdaki hedef DNA diziliminin bütünleyici RNA bazlarına sahiptir. Bunun anlamı, en azından kuramsal olarak, rehber RNA'nın genomda sadece hedef dizilime bağlanacağı demektir.
Cas9 rehber RNA'yı izleyerek, DNA'da ilgili yere gider ve DNA'nın iki iplikçiğinde de kesik oluşturur.
Bu aşamada hücre DNA'nın hasar gördüğünü fark eder ve onarmaya çalışır.
Bilimciler DNA onarım mekanizmasını kullanarak, ilgilendikleri hücrenin bir ya da birden fazla geninde değişiklik yapabilirler.
CRISPR-CAS9 NEDİR?
“DNA'da Ameliyat Yapabilen Teknoloji” olarak da anılan CRISPR-Cas9 2020 Nobel Kimya Ödülü ile bilim dünyasında heyecan yaratan bir uygulama. En kısa ve doğru şekliyle CRISPR-Cas9, bir genom düzenleme aracı. Yani genetikçilerin ve tıp araştırmacılarının DNA üzerinde ekleme, çıkarma yapmalarına ya da DNA dizilimini değiştirmelerine olanak tanıyan özgün bir teknoloji. Bugüne kadar kullanılan tekniklerin hepsinden daha hızlı, daha ucuz ve daha yüksek doğruluk oranına sahip olan CRISPR-Cas9, geniş bir uygulama yelpazesine de sahip.
Genetik manipülasyon yöntemleri içinde şu an var olan en basit, çok yönlü ve duyarlı teknik olan CRISPR-Cas9’i oluşturan unsurları şu şekilde incelemek mümkün:
CRISPR’ın açılımı “Clustered Regularly Interspaced Palindromic Repeats”. Tanımın Türkçe’de henüz net bir çevirisi olmamakla birlikte “Düzenli Aralıklı Palindromik Tekrar Kümeleri” şeklinde çevirmek mümkün.
CRISPR ile kastedilen canlının DNA dizisi üzerinde, CRISPR lokusunu tanımlayan gen dizileridir. Bunlar cas genleri, onu takip eden lider dizi ve sonrasında gelen tekrar (repeat) ve aralık (spacer) dizileridir. Tekrar dizileri bir canlı için tamamen aynı olmakla birlikte bu tekrarların arasındaki aralık dizileri birbirinden farklılık göstermektedir.
Cas ise bu bağışıklık sisteminde görev alan proteinlerin genel adıdır.
CRISPR-CAS9 NE ZAMANDAN BERİ BİLİNİYOR?
CRISPR kümelerinin varlığı 1980’lerden beri bilinmektedir. Ancak CRISPR’nin canlının savunma mekanizmasındaki rolü, oldukça yakın tarihte, 2005 yılında CRISPR genleri üzerine çalışan 3 farklı grubun araştırmaları ve keşfi ile kanıtlandı.
Araştırmalar sonucu keşfedilen şey, CRISPR kümelerinde bulunan aralık genlerinin, o canlıyı enfekte eden bazı virüsler ile aynı dizilime sahip olduğuydu. Bir virüs DNA’sı ile aynı dizilime sahip aralık genine sahip olmak, o virüse karşı bir direnç oluşturuyordu.
Yapılan araştırmalar sonucu, CRISPR sisteminin nükleik asit temelli bir bağışıklık mekanizması olabileceği hipotezi sınandı ve bu iddia büyük ölçüde doğrulandı.
2012 yılında Jennifer Doudna öncülüğündeki bir ekip, canlının DNA'sını kesebilecek, izole edebilecek ve düzenleyebilecek bir uygulama geliştirdi. Kısaca aktif bir Cas9 proteini, DNA’yı yüksek hassaslıkta ve doğrulukta kesebilmeleri için gereken tek şey o DNA’nın dizisini kesebilecek bir makastı. Bundan hareketle DNA’nın bu baz dizisine denk gelen RNA molekülü oluşturuldu ve bu RNA molekülü Cas9 proteini ile birleştirilerek bir kompleks meydana getirildi.
CRISPR-Cas9 teknolojisi, istenilen DNA bölgesinden kesim yapabilmeyi sağlıyor
CRISPR-CAS9 NASIL ÇALIŞIR?
CRISPR-Cas9 sistemi, DNA'da değişiklik (mutasyon) yaratan iki önemli molekülden oluşur:
Cas9 adlı bir enzim: Genomun belirli yerlerinden iki DNA iplikçiğini kesebilen "moleküler bir makas" görevi görür. Böylece DNA parçaları eklenebilir veya çıkarılabilir.
Rehber RNA denilen bir RNA parçası (İng. guide RNA - gRNA): Daha uzun bir RNA iskeletin içindeki, önceden tasarlanmış küçük (yaklaşık 20 bazlık) bir RNA diziliminden oluşur. Uzun RNA iskeleti DNA'ya bağlanır ve önceden tasarlanmış dizilim Cas9'un genomun doğru noktasına gitmesine rehberlik eder. Böylece Cas9 enzimi doğru yerleri keser.
CRISPR-Cas9 teknolojisinde, genomdaki hedef DNA diziliminin bütünleyici RNA bazlarına sahip Rehber RNA, DNA'daki belirli bir dizilimi bulup bağlanmak için tasarlanır. Cas9 adlı enzim ise rehber RNA'yı izleyerek, DNA'da ilgili yere gider ve DNA'nın iki iplikçiğinde de kesik oluşturur. Bu aşamada hücre, DNA'nın hasar gördüğünü fark eder ve onarmaya çalışır. Bilimciler DNA onarım mekanizmasını kullanarak, ilgilendikleri hücrenin bir ya da birden fazla geninde değişiklik yapabilirler.
CRISPR: OYUN DEĞİŞTİREN BİR GENETİK MÜHENDİSLİK TEKNİĞİ
Moleküler biyoloji ve genetik mühendislik alanında çalışan birçok araştırmacı tarafından “insanı hayrete düşürecek bir teknik” olarak tanımlanan CRISPR bugüne değin insan kök hücreleri dâhil birçok canlıda denendi ve oldukça olumlu sonuçlar aldı.
2013 yılında Science dergisi “yılın en önemli bilimsel gelişmelerinden biri” olarak CRISPR tekniğinin geliştirilmesini seçti. 2020 Nobel Kimya Ödülü, “CRISPR-Cas9” siteminin geliştirilmesine katkılarından ötürü”, Charpentier ve Doudna'ya verildi.
Tekniğin kusursuz hale getirilmesi için daha çok çalışma yapılması gerekiyor elbette ancak, ancak yine çok çeşitli alanlarda başarılı tedavilerin mümkün olduğu ortada.
CRISPR İLE HANGİ HASTALIKLARIN TEDAVİSİ MÜMKÜN OLACAK?
Peki CRISPR-Cas9 teknolojisini hangi hastalıkların tedavisinde kullanmak mümkün olacak?
Genetik bileşeni olan (kanser, hepatit B ve hatta yüksek kolesterol) gibi çok sayıda tıbbi rahatsızlığın tedavisinde CRISPR-Cas9 teknolojisini kullanılmak mümkün.
CRISPR-CAS9 TEKNOLOJİSİ RİSKLİ Mİ?
CRISPR-Cas9 sistemleri DNA üzerinde çalışma gerçekleştirirken, çeşitli zorluklarla da karşılaşmaktadır. Bunların arasında en başta “hedef dışı etki” gelmektedir.
Teoride CRISPR-Cas9 sistemi spesifiktir ve uzmanın hedeflediği tasarıma göre çalışır, ancak pratikte bu her zaman mümkün olmaz. Sistem çalışmaya başlayınca, genomun başka bir yerinde, “hedef dışı modifikasyonlar” olarak bilinen mutasyonlar yaratabilir.
Dikkat çekici olan hedef dışı etkilerin rastgele olmasıdır ve diğer genleri ya da genomun diğer bölgelerini etkileyebilmesidir.
CRISPR İLE İLGİLİ ETİK TARTIŞMALAR
Bedensel hücreler üzerinde CRISPR-Cas9 veya benzer gen düzenleme teknolojilerinin kullanımında ise herhangi bir etik mesele yok.
Bugüne kadar az sayıda da olsa, ölümcül durumlarda tedavi için CRISPR-Cas9 teknolojisinden yararlanıldı. Ancak, üreme hücrelerinin de düzenlenmesinde CRISPR-Cas9 veya benzer gen düzenleme teknolojilerinin kullanılabilecek olması pek çok etik tartışmaya yol açıyor. Üreme hücreleri (İngilizcesiyle germline) üzerinde yapılacak değişiklikler nesilden nesile aktarılacağı için olayın ciddi etik boyutu var.
CRISPR yöntemi kısa sürede oldukça dikkat çekti ve Nobel dahil pek çok ödüle sahip oldu ancak henüz kesin sonuçlardan bahsetmek mümkün değil. İnsan kök hücreleri üzerinde CRISPR/Cas9 tekniği ile deneyler yapılıyor ancak sistemin insanlarda da test edilmesi, yöntemin sonuçlarının öngörülemez olması, maymunlarda %20 - %30 başarı oranına sahip olması gibi nedenlerle şimdilik hayata geçmedi.
mRNA Aşı:
1. İlk olarak, üst kol kasına COVID-19 mRNA aşısı verilir. mRNA bağışıklık hücrelerinin içine girdiğinde bağışıklık hücreleri mRNA’nın şifresini kullanarak spike proteinin salınımını sağlar. Hücrelerin içinde spike protein salınımı bittikten sonra bağışıklık hücreleri bu mRNA’yı parçalayarak ortadan kaldırır ve onlardan kurtulur.
2. Daha sonra hücre, protein parçasını yüzeyinde gösterir. Bağışıklık sistemimiz, proteinin oraya ait olmadığını anlar ve COVID-19'a karşı doğal enfeksiyonda olduğu gibi bir bağışıklık tepkisi oluşturmaya ve antikorlar üretmeye başlar.
3. Sürecin sonunda vücudumuz gelecekteki enfeksiyonlara karşı nasıl korunacağını öğrenmiştir.
COVID-19 mRNA Aşısı Hakkındaki Gerçekler
mRNA aşılarının içinde COVID-19'a neden olan canlı virüsü yoktur.
Vücudumuza sadece mRNA kapsül içinde verilir.
mRNA kısa bir nükleotid (A,U,G,C) dizisidir. Bu dizide bulunan 3 harf bir amino asidi kodlar.
mRNA vücudumuza girdiğinde kapsamış olduğu şifre sayesinde bağışıklık hücrelerimiz bu şifreyi kullanarak SARS-COV2 virüsünün spike proteininin salınımını yapar. mRNA DNA'mızı hiçbir şekilde etkilemez veya etkileşime girmez.
mRNA, hücre çekirdeğine asla giremez ve bu durumda DNA'mızın (genetik materyalin) içine girmesi de mümkün değildir.
mRNA aşısı vücudumuza girdikten kısa bir süre sonra mRNA’lı hücre parçalanır ve mRNA'dan kurtuluruz.
mRNA Aşıları Diğer Yaklaşımlardan Nasıl Farklıdır ve Gelecek İçin Vaadleri Nelerdir?
Hücrede, RNA'nın asıl görevi, DNA'da depolanan bilgiyi - genetik planımız - proteinlere dönüştürmektir. Bu görev, "haberci" RNA veya mRNA adı verilen belirli bir RNA türü tarafından gerçekleştirilir.
mRNA: Hücrelerimize kendi aşılarını yapmayı öğretiriyor
Aşılar, vücudumuzu istilacı virüsleri tanıması için eğiterek çalışır. Geleneksel aşılar bu görevi, bir virüsün ölü, aktif olmayan veya değiştirilmiş bir kısmını vücudumuza sokarak gerçekleştirir, böylece bağışıklık sistemimiz bu yabancı istilacıyı tanımayı ve onunla savaşmayı öğrenebilir.
Moderna'nın ve Pfizer-BioNTech'in mRNA aşıları söz konusu olduğunda, bize bir virüsün tamamı, hatta bir parçası bile enjekte edilmez. Bunun yerine, hücrelerimize SARS-CoV-2 spike proteininin bir versiyonunu yapma talimatını veren mRNA sağlanıyor. mRNA’daki bu talimatlar, hücrelerimize kendi aşı üretim tesisleri olmayı öğretir.
Laboratuvarda bilim adamları, spike protein dizisini kodlayan nükleoitidleri içeren sentetik mRNA oluştururlar. Bu kodlanmış bilgi, iğne aracılığıyla vücudumuza iletilir ve bazı hücrelerimize S proteinleri üretme talimatını verir. Spike proteinler, bağışıklık hücrelerimizi, onları tanıyabilen antikorları bir araya getirmeleri için tetikler.
COVID-19'u hastalığına neden olan SARS-CoV-2 virüsü aşılanmış bir kişiye bulaşırsa, eğitilmiş antikorlar bir alarm vererek enfeksiyonu savuşturmak için bir bağışıklık tepkisine yol açar. Enfeksiyonlara karşı vücudun bağışıklık sistemini öğretmek için aşı kullanmanın arkasındaki temel fikir yüzyıllar öncesine dayanmaktadır. Ancak mRNA kullanımı yeni bir gelişmedir. Diğer yöntemlerle karşılaştırıldığında, mRNA hem hız hem de esneklik açısından başı çekmektedir.
mRNA Aşılarının Avantajları Nelerdir?
Teoride, mRNA aşılarının altında yatan teknoloji uyarlanabilir ve yeni viral mutasyonlar (varyantlar) geliştikçe veya tamamen yeni virüsler keşfedildikçe hızlı güncellemelere izin verir. mRNA aşıları viral proteinin amino asit dizilerine dayandığından, hangi proteini yapmak istediğinizi biliyorsanız, yeni bir aşı yapmak basitçe mRNA nükleotid dizisini değiştirmeniz yeterli olabilir.
mRNA aşıları ayrıca geleneksel aşılardan daha hızlı ve daha güvenilir bir şekilde üretilir . Moderna için aşı tasarımından üretime ve sevkiyata kadar tüm süreç sadece 7 hafta sürdü. mRNA aşılarının tasarımı ve üretimi sadece haftalar sürse de, güvenlik ve etkinliği değerlendirmek için gerekli klinik denemeler için birkaç ay test yapmak zorunludur.
Buna karşılık, aşıların diğer formları kullanmak zayıflamış virüs (yani hepatit A). Bunları tasarlamak aylar veya yıllar alabilir. Toplumun büyük bir bölümünü aşılamaya yetecek kadar virüs üretmek zahmetli bir süreç olabilir. Örneğin, grip virüsü, steril yumurtlama tesislerinden elde edilen döllenmiş tavuk yumurtalarının içinde büyütülür.
mRNA Aşılarının Dezavantajları Nelerdir?
mRNA aşılarının faydalarına rağmen hala riskler ve bilinmeyenler var. Yüksek sıcaklıklarda o kadar kararlı değiller, bu da paketleme ve dağıtımı zorlaştırıyor. Hükümetler kırsal ve uzak toplulukları aşılamaya çalıştıkça, aşıların uzun süreli depolanması ve teslimi hayati önem taşımaktadır. Bu aşıların dünyanın birçok ülkesinde kullanımıyla ilgili klinik denemeler ve erken çalışmalar büyük ölçüde olumlu sonuçlar vermiş olsa da uzun vadeli etkiler hala bilinmemektedir.
Aşı Sonrası Nadiren Oluşabilecekler
Sistemik reaksiyonların bazıları, senkopun (aniden bayılma) başlamasıyla komplike olabilir. Senkop (vazovagal veya vazodepresör reaksiyon) aşılamadan sonra ortaya çıkabilir ve en sık ergenler ve genç yetişkinler arasında görülür. Ergenler arasında özellikle endişe verici olan, kafatası kırığı ve beyin kanaması dahil olmak üzere ciddi ikincil yaralanma riski olmuştur. Tüm yaş grupları arasında, bildirilen senkop epizodlarının %80'i aşı uygulamasından sonraki 15 dakika içinde meydana gelir.
Ergenler ve yetişkinler aşılama sırasında oturmalı veya uzanmalıdır. Aşıyı yapanlar, özellikle ergenleri aşılarken, bayılmaları durumunda yaralanma riskini azaltmak için hastaları (hastalar otururken veya uzanırken) aşıdan sonra 15 dakika gözlemlemeyi düşünmelidir. Senkop gelişirse, semptomlar düzelene kadar hastalar gözlemlenmelidir.
Alerjik reaksiyonlar aşı yapılanlar için yaygın bir endişe olmasına rağmen, bu reaksiyonlar nadirdir ve aşıları takiben anafilaksi nadirdir ve birçok aşı için yaklaşık milyonda bir oranında meydana gelir. Aşılama sonrası akut alerjik reaksiyonlar aşı antijeni, kalıntı hayvan proteini, antimikrobiyal ajanlar, koruyucular, stabilizatörler veya diğer aşı bileşenlerinden kaynaklanabilir.
mRNA COVID-19 aşılarının (Pfizer-BioNTech ve Moderna) alınmasını takiben bazı kişilerde miyokardit (kalp kası iltihabı) veya perikardit (kalp çevresindeki zarın iltihabı) meydana geldi. Bir mRNA COVID-19 aşısı ile aşılamayı takiben miyokardit veya perikardite neden olan mekanizmalar iyi anlaşılmamıştır.
Miyokardit, kalp kasının iltihabıdır ve perikardit, kalbin dışındaki kesenin iltihaplanmasıdır. Her iki durumda da vücudun bağışıklık sistemi, bir enfeksiyona veya başka bir tetikleyiciye yanıt olarak iltihaplanmaya neden olur. Semptomlar göğüs ağrısı, nefes darlığı veya çarpıntıyı içerebilir.
Miyokardit veya perikardit vakaları, ikinci doz aşıyı aldıktan sonraki birkaç gün içinde ağırlıklı olarak 12-29 yaşlarındaki erkeklerde meydana geldiği CDC tarafından bildirilmiştir. Çoğu hasta, akut semptomların çözülmesiyle hastaneye yatış gerektirmiştir. Vakalar arasındaki olası uzun vadeli sonuçları belirlemek ve anlamak için takip devam etmektedir. Miyokardit veya perikardit öyküsü olan kişilerde COVID-19 aşılarının güvenliği ve etkinliği hakkında sınırlı veri bulunmaktadır.
Miyokardit ve perikardit durumunda, tıbbi bakım için başvuran bu hastalar ilaçlara iyi yanıt vermiş ve istirahat etmiş ve semptomlarında hızlı bir iyileşme göstermiştir.
İdeal olarak COVID-19 aşılaması, immünosupresif tedavilerin başlamasından en az iki hafta önce tamamlanmalıdır.
COVID-19 aşısının ardından SARS-CoV-2'ye karşı bağışıklığı değerlendirmek için antikor testi önerilmez. Şu anda, kemoterapi veya diğer immünosupresif ilaçlarla tedavi sırasında COVID-19 aşıları alan kişilerin bağışıklık yeterliliğini yeniden kazanmasından sonra yeniden aşılama önerilmemektedir.
COVID-19 aşılarının yeniden aşılanması veya ek dozları ile ilgili öneriler, ek bilgiler mevcut olduğunda güncellenebilir.
Otoimmün rahatsızlıkları olan kişiler FDA onaylı herhangi bir mRNA-COVID-19 aşısı alabilirler.
mRNA COVID-19 aşı klinik denemelerinde katılımcılar arasında aşılamanın ardından Guillain-Barré Sendromu (GBS) vakası bildirilmemiştir.
Hamilelerde COVID-19 aşılarının güvenliğine ilişkin veriler sınırlıdır. Gebelik öncesinde veya sırasında Pfizer-BioNTech, Moderna veya Janssen COVID-19 aşıları alan hayvanlarda hiçbir dişi üreme veya fetal, embriyonal veya doğum sonrası gelişim güvenliği endişesi gösterilmemiştir.
COVID-19 aşılarının hamile kişi ve fetüs üzerindeki potansiyel riskleri bilinmemektedir. Çünkü bu aşılar hamile kişilerde kapsamlı bir şekilde çalışılmamıştır.
Hamilelerde COVID-19 aşılarının güvenliğini ve etkinliğini değerlendirmek için klinik denemeler devam ediyor veya planlanıyor. Aşı üreticileri, klinik deneylerde hamile kalan kişilerde de sonuçları takip ediyor. Gebe olmayan kişilerde beklenenlere benzer şekilde hamilelerde COVID-19 aşısı kullanımı ile yan etkiler ortaya çıkabilir.
Tromboz öyküsü veya tromboz için risk faktörleri olan kişiler
• Derin ven trombozu, pulmoner emboli veya her ikisi olarak tanımlanan venöz tromboembolizm (VTE) yaygındır. VTE için biyolojik mekanizmalar (arteriyel trombüs gibi), Mevcut bilgilere dayanarak uzmanlar, VTE için risk faktörleri olan kişilerin (örneğin, Faktör V Leiden dahil kalıtsal veya edinilmiş trombofili, protrombin geni 20210A mutasyonu, antifosfolipid sendromu, protein C, protein S veya antitrombin eksikliği) FDA onaylı herhangi bir aşı alabilirler.
• İnsanların COVID-19 aşısı (yani mRNA aşısı) ile aşılamadan önce aspirin veya antikoagülan kullanmaları, bu ilaçları rutin ilaçlarının bir parçası olarak almadıkları sürece tavsiye edilmez. Ancak aşılamadan sonra ateş durumunda parasetamol alınabilir.
mRNA COVID-19 aşıları (Pfizer-BioNTech) Sonrası.
Ön veriler, iki doz mRNA COVID-19 aşısının (Pfizer-BioNTech: %95,0] 16 yaş ve üzeri kişiler için ve %100 (12-15 yaş arası ergenler için %95). Hastalara, korumayı optimize etmek için iki dozluk seriyi aynı aşı ürünüyle tamamlamanın önemi konusunda danışılmalıdır.
Aşılamadan sonra, mRNA COVID-19 aşısı yapılanlarda beklenen lokal belirti (örneğin, enjeksiyon bölgesinde ağrı, şişlik, eritem, aşılanan kolla aynı tarafta lokalize aksiller lenfadenopati) ve sistemik belirti (örneğin, ateş, yorgunluk, baş ağrısı, titreme, kas ve eklem ağrısı) aşılama sonrası semptomlar görülebilir. Aşı ürününe (Pfizer-BioNTech), yaş grubuna ve aşı dozuna bağlı olarak, aşılanmış kişilerin yaklaşık %80-91'i en az bir lokal semptom ve %48-91'i aşılamayı takiben en az bir sistemik semptom yaşayabilirler.
Sistemik belirtiler, aşılama sonrası semptomların çoğu hafif ila orta şiddettedir, aşılamanın ilk üç günü içinde ortaya çıkar ve başladıktan 1-2 gün sonra düzelir.
Genel olarak, sistemik belirtiler ikinci dozu takiben ve daha genç insanlar arasında yaşlı insanlara kıyasla daha sık ve şiddetlidir (yani >55 veya ≥65 yaş).
Daha önce SARS-CoV-2 enfeksiyonu olan kişilerin ilk mRNA COVID-19 aşı dozundan sonra ateş, titreme ve kas ağrısı gibi semptomlar yaşama olasılığı daha yüksek olabilir. Kişilerin aşılama için bir kontrendikasyonu yoksa, ilk dozu takiben lokal veya sistemik semptomlar yaşasalar bile COVID-19'a karşı korumayı optimize etmek için ikinci aşıyı olmaları öneriliyor.
COVID-19 aşısı sonrası semptomların yönetimi nasıl yapılmalıdır?
Şu anda izin verilen tüm COVID-19 aşıları için, tıbbi olarak uygunsa, aşılama sonrası lokal veya sistemik semptomların tedavisi için ateş düşürücü ilaç alınabilir.
Bununla birlikte, aşılama sonrası semptomları önlemek amacıyla bu ilaçların aşılanmadan önce alınması şu anda önerilmemektedir, çünkü bu tür bir kullanımın COVID-19 aşısının neden olduğu antikor yanıtları üzerindeki etkisi hakkında bilgi henüz mevcut değildir.
COVID-19 aşılarının alınmasını takiben nadiren anafilaktik reaksiyonlar bildirilmiştir.
Alerjik reaksiyonları önlemek için aşılamadan önce COVID-19 aşısı alıcılarına antihistaminiklerin uygulanması önerilmez. Antihistaminikler anafilaksiyi önlemez ve kullanımları deri semptomlarını maskeleyebilir ve bu da anafilaksinin tanı ve tedavisinde gecikmeye neden olabilir.
Aşı sonrası kontrendikasyonlar ve önlemler nelerdir?
COVID-19 aşılarına yönelik kontrendikasyonlar ve önlemler aşağıda açıklanmış. Bir aşıya veya ilaca karşı ani alerjik reaksiyon, aşıyı takip eden dört (4) saat içinde ortaya çıkan ürtiker, anjiyoödem, solunum sıkıntısı (örneğin, hırıltı, stridor) veya anafilaksi gibi aşırı duyarlılıkla ilgili herhangi bir belirti veya semptom olarak tanımlanır.
Kontrendikasyonlar (Herhangi bir ilacın veya aşının kullanılmaması gereken durumlar)
Amerikan Hastalıkları Kontrol ve Önleme Merkezi, aşağıdaki öyküleri COVID-19 aşılarıyla aşılamaya kontrendikasyon olarak kabul eder:
• Önceki bir dozdan sonra veya COVID-19 aşısının bir bileşenine karşı şiddetli alerjik reaksiyon (örn. anafilaksi)
• Bir önceki doza karşı herhangi bir şiddette ani alerjik reaksiyon veya aşının bir bileşenine karşı bilinen (tanı konulmuş) alerji.
• Polietilen glikol (PEG), mRNA COVID-19 aşısının bir bileşenidir.
• COVID-19 aşılarının flakon tıpaları doğal kauçuk lateksten yapılmamıştır ve lateks alerjisi olan kişiler için aşılama için herhangi bir kontrendikasyon yapmaz.
• Ayrıca COVID-19 aşıları yumurta veya jelatin içermediği için bu maddelere alerjisi olan kişilerin aşıya karşı bir kontrendikasyonu veya önlemi yoktur.
• Bazı kişilerde mRNA aşılamasından sonra ilk dozdan sonraki ikinci haftaya kadar birkaç gün içinde başlayan ve bazen oldukça büyük olan gecikmiş başlangıçlı lokal reaksiyonlar bildirilmiştir. İlk aşı dozundan sonra enjeksiyon bölgesi çevresinde sadece gecikmeli başlangıçlı lokal reaksiyon (örn. eritem, sertlik, kaşıntı) olan kişilerde ikinci doz için bir kontrendikasyon veya önlem yoktur. Bu bireyler ikinci dozu, ilk dozla aynı aşı ürünü kullanılarak önerilen aralıklarla, tercihen karşı koldan yaptırmalıdır.
Aşılama sonrası gözlem süreleri
CDC, COVID-19 aşılamasından sonra aşağıdaki gözlem sürelerini önermektedir:
30 dakika:
• Bir aşıya veya enjekte edilebilir tedaviye herhangi bir şiddette ani alerjik reaksiyon öyküsü olanlar.
• Farklı bir COVID-19 aşısı türüne karşı kontrendikasyonu olan kişiler (örneğin, mRNA COVID-19 aşısına karşı kontrendikasyonu olanlar) aşıyı takiben 30 dakika boyunca gözlemlenmelidir.
• Herhangi bir nedene bağlı anafilaksi öyküsü olanlar.
15 dakika:
• Diğer tüm insanlar
• Not: Klinik kaygıya bağlı olarak kişiler daha uzun süre gözlemlenebilir.
• Örneğin, bir kişi aşılama sonrası gözlem periyodu sırasında enjeksiyon bölgesiyle sınırlı olarak kaşıntı ve şişlik geliştirirse, bu süre anafilaksi ile uyumlu herhangi bir aşırı duyarlılık belirti veya semptomunun gelişimini değerlendirmek için biraz daha bekletilir.
COVID-19 aşılamasından sonra anafilaksi yönetimi
• Ani alerjik reaksiyonları yönetmek için kullanılan uygun tıbbi tedavi, COVID-19 aşısının uygulanmasından sonra akut bir anafilaktik reaksiyon meydana gelmesi durumunda hemen mevcut olmalıdır.
• Akut ve potansiyel olarak yaşamı tehdit eden bir alerjik reaksiyon olan anafilaksi, COVID-19 aşılamasından sonra nadiren bildirilmiştir.
Anafilaksinin erken tanınması
Anafilaksi semptomları genellikle aşılamadan sonraki 15-30 dakika içinde ortaya çıkar. Hastalar iyileşmeye başladıktan sonra anafilaksi tekrarlayabileceğinden, semptom ve bulguların tamamen çözülmesinden sonra bile en az dört saat hastanede izlenmesi tavsiye edilir. Hastaların gözlem süreleri sona erdikten ve aşılama yerinden ayrıldıktan sonra alerjik reaksiyon belirtileri ortaya çıkarsa ve de anafilaksiden şüpheleniliyorsa, mümkün olan en kısa sürede 112 arayın.
Anafilaksi acil tedavi gerektirdiğinden, tanı öncelikle aşağıdakiler dahil olmak üzere klinik belirti ve semptomların tanınmasına dayalı olarak yapılır:
• Solunum sistemi: Boğazda kapanma veya sıkışma hissi, stridor (nefes alırken tiz ses), ses kısıklığı, solunum sıkıntısı (nefes darlığı veya hırıltı gibi), öksürme, yutma/salya akıtma güçlüğü, burun tıkanıklığı, burun akıntısı, hapşırma)
• Gastrointestinal: Mide bulantısı, kusma, ishal, karın ağrısı veya kramplar
• Kardiyovasküler: Baş dönmesi, bayılma, taşikardi (anormal derecede hızlı kalp hızı); hipotansiyon (anormal derecede düşük kan basıncı); nabız bulunması zor veya “zayıf”, siyanoz (mavimsi renk değişikliği), solgunluk ve kızarma
• Deri/mukozal: Genelleşmiş kurdeşen (ürtiker), yaygın kızarıklık, kaşıntı, konjonktivit, veya gözlerin, dudakların, dilin, ağzın, yüzün veya ekstremitelerin şişmesi
• Nörolojik: Ajitasyon, konvülsiyonlar, zihinsel durumdaki akut değişiklik, yaklaşan kıyamet duygusu (kötü bir şeyin olmak üzere olduğu hissi)
• Diğer: Salgılarda ani artış (gözlerden, burundan veya ağızdan) ve idrarını tutamamak sayılabilir.
Ancak bazen semptomların ortaya çıkması birkaç saat sürebilir.
Anafilaksinin erken belirtileri hafif bir alerjik reaksiyona benzeyebilir ve başlangıçtaki hafif semptomların anafilaktik reaksiyona dönüşeceğini tahmin etmek genellikle zordur.
Ek olarak, nörolojik hastalığı olanlar veya sedasyona neden olabilecek ilaçlar kullananlar gibi iletişim güçlüğü çeken kişilerde anafilaksi semptomlarının tanınması daha zor olabilir. Anafilaksi sırasında yukarıda listelenen semptomların tümü mutlaka mevcut değildir ve tüm hastalarda cilt reaksiyonları olmaz.
Alerjik reaksiyonları önlemek için aşılamadan önce COVID-19 aşısı alıcılarına antihistaminiklerin uygulanması önerilmez.
Antihistaminikler anafilaksiyi önlemez ve profilaktik kullanımları deri semptomlarını maskeleyebilir ve bu da anafilaksinin tanı ve tedavisinde gecikmeye neden olabilir.
Herhangi bir şiddette şiddetli alerjik reaksiyon (örn., anafilaksi) veya ani alerjik reaksiyon (örn., uygulamadan sonra dört saat içinde ortaya çıkan ürtiker, anjiyoödem, solunum sıkıntısı veya anafilaksi ile uyumlu aşırı duyarlılıkla ilişkili belirti veya semptomlar) yaşayan hastalar.
COVID-19 aşısının ikinci dozu için doktoruna danışması gerekir. Bu kişiler bu konuda bilgilendirilmelidir. Ek olarak, hastalar uygun inceleme ve ek danışmanlık için bir allerji ve immünoloji uzmanına sevk edilebilir.
mRNA Aşılarının Geleceği
COVID-19 ve varyantlarının ötesinde, araştırmacılar diğer bulaşıcı hastalıklar için mRNA aşıları geliştiriyorlar. Araştırmacılar ve ilaç şirketleri mRNA'nın kanseri tedavi etme potansiyelini düşündüler.
Klinik deneylerde 20'den fazla mRNA aşısı onkolojidedir ve mRNA'yı kişiselleştirilmiş bir tedavi aracı olarak test ederler.
İdeal olarak, doktorlar bir hastanın kanser hücrelerinde bulunan benzersiz mutasyonları tanımlayacak ve bu harfleri bir mRNA aşısına yerleştirecek ve hastanın bağışıklık sistemine kanser hücrelerine daha etkili bir şekilde saldırmasını öğretecektir.
Kaynaklar
https://evrimagaci.org/kana-enjekte-edilen-crispr-ilk-kez-genetik-bir-hastaligi-tedavi-etti-10700
https://www.haydarbagis.com/tr/news/desc/9226/covid-9-mrna-asilari-hakkinda-merak-etikleriniz.html
https://www.webtekno.com/michael-keaton-batman-h73253.html
https://bilimfili.com/crispr-cas9-nedir
https://uskudar.edu.tr/tr/crispr-cas9
Yorumlar
Yorum Gönder